02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ZÜMRÜTTEN AKİSLER A. M. Celal Şengör Kaç r lmayacak bir sergi: Cennetin Kapıları Divriği Ulucamisi ve Şifahanesi Selçuklu çağının en önemli yapıtı olmasının yanı sıra sıradan bir taşoyma bezemenin çok üstünde heykelsi yontularıyla sadece İslam sanatı içinde değil, dünya sanat tarihinde de başka bir benzeri olmayan hazinedir. Bu hazineyi 28 Nisan29 Mayıs tarihleri arasında İTÜ Taşkışla’da mutlaka görün! ünya sanat tarihinde benzeri olmayan yontularıyla Türkiye ortaçağ sanatının en önemli yapıtı kabul edilen Divriği hazinesi, UNESCO’nun dünya mimari anıtları listesindeki tek Türk anıtıdır. Divriği Ulucamisi’nin taçkapılarını süsleyen motifler, küçük boyutlu, hepsi birbirinden farklı ve bir bölümü tamamlanmamış, yontucuların cennet ağaçları üzerinde hayal ettiği metaforik bir soyutlamadır. Her metrekaresi büyük bir taşoymayontu şaheseriyle dolu bu taçkapılar bir heykel müzesi niteliğindedir. Orta Asya’dan Akdeniz’e, Türklerin ilişkide bulundukları bütün bir kültür ortamının yüzyıllardır süren simbiyotik sanat ilişkilerini özetlemekte ve Türklerin göçer kültüründen yerleşik kültüre geçişlerindeki mekanizmaları aydınlatmaktadır. Onun için Divriği Ulucamisi ve Şifahanesi’ne bu kültürel değişimler yansıtan bir müze olarak bakmak gerekir. Bu taş bezemeyi yaptığını kabul etmemiz gereken Ahlatl Hürrem ah dünyanın en büyük sanatçıları arasında sanat tarihine girmesi gereken bir yaratıcıdır. Divriği taçkapılarının en görkemli taşoyma motifleri, üç boyutlu, yüzeyleri küçük öğelere bölünmüş, soyut stilize edilmiş palmetler, yapının ilk geometrik tasarımından başlayarak üç boyutlu tasarlanmış heykelsi öğelerdir. Yapının dışında yüzlerce noktada kırılmış sekiz yüz yıllık erezyon, su alma, hava kirlenmesi, bağımsızlık, bilgisiz restorasyon politikaları nedeniyle bozulmuş bir yontu söz konusudur. Motifler üç boyutlu, değişik derinliklerde, geometrik tasarımı temelde dışlanmış, düzgün olmayan yüzeylerden oluşur. Taşın erimesi nedeniyle oluşan bozukluklar da vardır. Kompozisyonlar 35cm’ye kadar inen boyutlarıyla bitmiş ya da bitmemiş motifler, küçük delikler, hassas bir dizilişle çok narin öğelerden kurulu yazıtlar, ana formlar belirlenmiş, fakat tamamlanmamış motiflerin tek çizgiyle belirtilen konturları gibi ayrıntılar içerir. Dünyada olmayan bir cennet imgesinin yaratılması ve doğada olduğu gibi, hiçbir ayrıntının birbirine benzememesi amacıyla yapılan bu doğaçlama yapının yontusal restorasyonunu olanaksız kılar. Çünkü böyle bir müdahale sanatçının yapıtına yüzlerce müdahale anlamına gelir. Hürremşah’a ait taşoymalarda tam bir doğaçlama yaklaşımı ile hiçbir çizgi, bir başkasını yinelemez. Divriği Ulucamisi ve Şifahanesi’nin sorunu, sanıldığı gibi, basit bir taş yapı onarımı olmayıp, dünya çapında bir başyapıtı, artık zarar göremez, zarar verilemez şekilde bir müze olgusuna dönüştürmektir. Bu yapının tümünün müzeye kaldırılması gibi bir işlem öngörülemeyeceği için, yapının kendisinin bir müzeye dönüştürülmesi gerekir. Divriği Ulucamisi ve Şifahanesi’nin essiz yontuları anıtsal fotoğraf sergisi 28 Nisan29 Mayıs 2009 tarihleri arasında İTÜ Mimarlık Fakültesi Taşkışla Mimar Sinan Holü’nde izlenebilir. Ümit ederim ülkemde hukukun uygulanması esnasında politikacılara herhangi bir söz hakkı düşmüyordur. Eğer düşüyorsa... Bir Doğa Bilimcinin Saflığı Son günlerdeki haberleri büyük bir hayret, (Türkiye’de yaşadığım için) hatta dehşet içerisinde izliyorum. Ülkenin çok saygı duyulan isimleri bazı çok önemli suçlamalarla gözaltına alınıyorlar. Bunu yapanlar hukukçular: Savcı ve hâkimler. Hemen ardından, ülkenin çok saygı duyulan bazı hukukçuları (yani başka savcı ve hâkimleri) yapılan işin yasalara aykırı olduğunu televizyonlarda söylüyor ve gazetelerde yayımlıyorlar. Şimdi, yanlış bilmiyorsam, hukuk, matematik gibi aksiyomatik bir disiplindir. Yani önce bazı temel tanımlar yaparsınız, sonra da bir çıkarımlar sistemini bu tanımlar üzerine inşa edersiniz. Yapacağınız çıkarımlar, başta yaptığınız tanımlarla çelişemez. Eğer durum gerçekten böyleyse, ben hukukçular arasındaki bu anlaşmazlığın nasıl oluştuğunu ve niçin çözümlenemediğini anlayamıyorum. Yapılan işlerin yasalara aykırı olup olmadığını anlamak bu kadar zorsa (yani profesyonel hukukçular bile bu konuda anlaşamıyorlarsa), bu hukuk nasıl uygulanır, merak ediyorum. Doğa bilimlerinde de pek çok tartışmalar, hem de yıllarca uzayıp giden tartışmalar olmuştur ve hâlâ da olmaktadır. Ancak doğa bilimlerindeki tartışmaların istisnasız hepsi bilgi eksikliğine dayanır. Örneğin evrendeki çekim katsayısı sabit midir, değil midir? Şimdilik sabit olmadığını sanıyoruz, ama tam emin olabilmek için verimiz, yani bilgimiz eksik. Eksik bilginin bazımız bir bölümüne, değirlerimiz başka bir bölümüne ağırlık vererek mantıklı ve kendi içinde tutarlı varsayımlar üretiyorlar. Bu varsayımlar yeni gözlemlere neden oluyor, yeni gözlemler karşısında başarısız olan varsayımlar eleniyor. Galileo, tüm cisimlerin aynı ivmeyle düştüklerini gösterdikten sonra hiçbir aklı başında fizikçi tekrar Aristo’nun düşme yasalarıyla iş yapmaya kalkmamıştır. Yani bir kez bir varsayım kesin olarak gözlemle yanlışlandıktan sonra kimse gene de o varsayımla çalışmaya kalkmaz. Matematikte ise ispat, ilksel aksiyomlarla uyumluluğun gösterilmesinden ibarettir. Bazen bu aksiyomları değiştirmek, yani yeni bir matematik kurmak icap eder. Örneğin, Öklid geometrisinin aksiyomlarından hareketle, Riemann geometrisinin çıkarımlarını ispat edemezsiniz. Kompleks sayıların Gauss tarafından icadı aksiyom değişikliğine bir başka örnektir. Şimdi, bu herhalde hukukta da böyle olmalıdır: Bir tartışmaya başlandığı zaman, önce tartışmanın hangi aksiyomlar temelinde sürdürüleceği konusunda bir anlaşma olmalıdır. Örneğin, Türkiye’de hukuk yapıyorsanız, herhalde anayasaya ve anayasaya dayanan kanunlara aykırı bir iş yapamazsınız. Yapıyorsanız, yaptığınız iş, tanım gereği yanlıştır. Son günlerdeki tartışmalardan anladığım kadarıyla, hukukçular arasındaki güncel tartışmaların temeli bir suçun işlenip işlenmemiş olmasında değil, suç işlenmiş kabul edilse bile, zanlılar üzerinde uygulandığı iddia edilen bazı yasaların (veya yönetmeliklerin vs.) çiğnendiği istikametindedir. Bu durumda (varsa) yanlış uygulamayı derhal durdurmak kolay olsa gerekir. Zira tartışılan, doğa bilimlerindeki eksik bilgi durumlarıyla karşılaştırılabilecek olan delile dayalı “suç ispatı” değil (bu pek çok durumda değişik yorumlara açık olabilir), ispatta veya zanlılara yapılacak muamelede izlenecek olan yasaların uygulanıp uygulanmadığıdır. Bu durumda ise tartışmaya veya değişik yorumlara pek yer olmaması gerekir. Durum gerçekten böyleyse ve ortada gerçekten bizzat hukukçular tarafından çiğnenen yasalar varsa, bunun önüne nasıl geçilir? Ben bir vatandaş olarak bunu çok merak ediyorum. Bir hukukçu çıkıp benim gibi saf bir doğa bilimciyi aydınlatabilir mi? Zira benim kafam öyle karıştı ki, artık haberleri bile izleyemez, çünkü anlayamaz hale geldim; haberlerde anlatılan olaylar silsilesini mantıklı bir zincir haline getiremiyorum. Bu arada, ümit ederim ülkemde hukukun uygulanması esnasında politikacılara herhangi bir söz hakkı düşmüyordur. Eğer düşüyorsa, o zaman her şeyi birdenbire anlayacak ve dünyada kendime oturacak ve bilimsel yaşamımı sürdürebilecek bir yer aramaya başlayacağım. D CBT 1154/ 5 1 Mayıs 2009
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle