Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Çocuk istismarını ve ihmalini önleme: Öneriler Çocuk İstismarını ve İhmalini Önleme Kongresi 27 – 30 Eylül 2009 tarihleri arasında Ankara’da gerçekleştirildi. A.Ü. Tıp Fak. Çocuk Koruma Birimi (AÇOK), Ankara Barosu, Çocuk ve Bilgi Güvenliği Derneği ve Çocuk İstismarını ve İhmalini Önleme Derneği’nin işbirliğiyle yürütülen kongrenin ev sahipliğini Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi yaptı. Prof. Dr. Betül Ulukol Kongre Düzenleme Kurulu Başkanı K ongrede sağlık, hukuk ve sosyal bilimler gibi farklı alanlardan 50 kadar uzman bilgi ve deneyimlerini paylaştı, yaklaşık 700 katılımcı kongreyi izledi. Katılımcılar arasında; Çocuk hekimi, Çocuk Psikiyatristi, Halk Sağlığı, Adli Tıp uzmanı ve Aile hekimlerinin yanı sıra pek çok sosyal çalışmacı, psikolog, avukat, savcı, hâkim ve eğitimci de bulundu. Ayrıca RTÜK’te çalışan bazı uzmanlar, sporcular ve üniversite öğrencileri de kongreyi izledi. Çocukları istismardan ve ihmalden korumak için yapılması gereken etkinlikler ile toplumsal duyarlılığı artırmaya yönelik planların da tartışıldığı kongrede, bu alanda hizmet veren devlet kurum ve kuruluşları ile sivil toplum örgütleri bir araya geldi ve ortak hedefler belirlenmeye çalışıldı. Kongre “Cinsel İstismara Uğramış Çocuklarla Adli Görüşme Teknikleri” başlıklı kursla başladı. Bu kursun eğitimini, IOWA Üniversitesinde Çocuk Koruma Programı Direktörü Dr. Resmiye Oral verdi. Yaklaşık 300 kişinin katıldığı ve büyük bir ilgiyle izlenen bu eğitimin temel noktası; istismara uğramış bir çocuğun öyküsünü mümkün olan en uygun ortamda ve en uygun şekilde, çocuğu fazla örselemeden alabilmekti. Daha sonra, ağırlıklı olarak istismara uğrayan bir çocuğun tanınması ve bildiriminin yapılmasından adli sürecin sonuna kadar yaşanan sorunlarla istismar sonrası tedavi, rehabilitasyon, koruma ve izlemede ortaya çıkan aksaklıklar dile getirilerek çözüm yolları tartışıldı. Kongrenin son günü “Çocukları Korumaya ve İstismarı Önlemeye Yönelik Eylem Birliği” oluşturmak üzere bir çalıştay düzenlendi. Çalıştaya TBMM’den iki milletvekili, Aşkın Asan ve Alev Dedegil, Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdürlüğü’nden, Milli Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim Rehberlik ve Danışma Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nden, Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Ruh Sağlığı Daire Başkanlığı’ndan üst düzey yetkililerin yanı sıra UNICEF’den, çeşitli sivil toplum örgütlerinden (Ankara Çocuk Hakları Platformu, İstanbul Çocuk istismarı ve İhmalini Önleme Platformu, Çocuk İstismarını ve İhmalini Önleme Derneği, Türkiye Gençlik Federasyonu, Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Derneği, Bebek Ruh Sağlığı Derneği, Koruyucu Ailelik ve Evlat Edindirme Derneği, Halk Sağlığı Uzmanları Derneği, RTÜK uzman yardımcıları, Türk Psikologlar Derneği, Aile Danışmanları Derneği, Ergen Sağlığı Derneği, Türkiye Acil Tıp Derneği Etik Komisyonu, Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği, Atatürk Çocuk Yuvası Geliştirme Derneği, İş Müfettişleri Derneği) ve Erciyes, Gazi, Ankara Üniversiteleri Çocuk Koruma Merkezleri/Birimlerinden temsilciler katıldı. Çalıştayda tüm konuşmacılar çocuk istismarının önemi, istismara uğrayan çocuğun yüksek yararı için yapılması gerekenler ve temsil ettikleri kurumlar adına üstlendikleri görev ve sorumluluklar konusunda bilgiler verdi ve bu kapsamıda aşağıdaki sonuçlara ulaşıldı: SONUÇLAR 018 yaş çocukluk dönemi olarak tanımlanır. Bedensel ruhsal ve cinsel gelişimin henüz tamamlanmadığı bu yaşlarda çocuklara yönelik her türlü cinsel tavır ve davranış cinsel istismar olarak kabul edilmektedir. Çocuğun henüz gelişimini tamamlamadığı bu dönemde, ancak bir erişkinden beklenebilecek cinsel işlevleri de içeren toplumsal rol ve sorumlulukları yüklenmesi, ağır ve gereğince taşıyamayacağı bir yük olup gelişimini ketleyici etki yapacaktır. Çocuk istismarı ve ihmali gerçek boyutları iyi bilinmeyen çok ciddi toplumsal bir sorun olmanın yanı sıra, yol açtığı bedensel, zihinsel ve psikolojik bozukluklar ile bireylerde yaşam boyu işgücü yitimi, uzun süreli ve yineleyici tetkik ve tedaviler nedeniyle topluma önemli ekonomik yük getirmekte. Bir yandan eğitim ve önleme uygulamaları yaygınlaştırırken, gerekli yapısalyasal düzenlemeler de ivedilikle gerçekleştirilmeli. Çocuk istismarı ve ihmaline ilişkin farkındalık ve önlenmesine yönelik çabalara verilen önem, toplumun uygarlık düzeyinin göstergesi olarak kabul edilmeli. Mevcut sistemde istismara uğrayan, ihmal edilen çocukların tanı, tedavi, bildirim, izlem ve adli işlemlerden oluşan süreç çocuğu, yaşantılarını uygunsuz koşullarda defalarca dile getirmeye zorlamakta ve uğradığı travmayı şiddetlendirmektedir. Bu nedenle söz konusu sürecin “Çocuk Koruma Merkezi” ( ÇKM) modeli gibi tek merkezden yürütülmesi ivedilikle geliştirilmeli. ÇKM’lerinin oluşturulması için gereken yasal düzenlemeler ertelemeden yapılmalı ve başta eğitilmiş personel olmak üzere mekân ve teknik olanakları içeren altyapı öncelikle hazırlanmalı. ÇKM modeli için mevcut merkez ve birimlerin deneyimlerini paylaşabilecekleri toplantıların sürekli kılınması daha hızlı yol alınmasını sağlayacak. Suça itilen, suç mağÇocuk istismarı ve ihmaline duru olan çocuklara da yarilişkin farkındalık ve önlenmedım götürecek bir örgütsine yönelik çabalara verilen lenme oluşturulmalı... Çocuk istismarı ve ihmaliönem, toplumun uygarlık nin önlenmesinin devletin düzeyinin göstergesi olarak sorumluluğunda olduğu bikabul edilmeli. linci ile istismarı önlemeye yönelik programlara öncelik verilmeli. Sağlık personelinin ve eğitimcilerin farkındalığını artırmaya yönelik çalışmaların ulusal ölçekte ve sistematik yapılması gerekir... Aile eğitimleri yaygınlaştırılmalı ve eğitimler devlet kurumları ile işbirliğinde yapılmalı. Çocukların kendi haklarının savunuculuğunda söz sahibi olmaları desteklenmeli, istismarı önleme çalışmalarında örgütlenme hakları savunulmalı. İstismara uğrayan tüm çocuk ve gençlerin ruh sağlığı olumsuz etkilenir. Ancak istismarı izleyen kısa dönemde, hangi mağdurun ne zaman hangi şiddette ve ne tür ruhsal bozukluk belirtileri ortaya çıkaracağını kesitsel bir değerlendirme ile öngörmek olası değil. Bu nedenle TCK’de istismarcının cezasının süresini belirleyen ilgili madde(ler)in bu saptamaya uygun olarak yeniden düzenlenmesi gerekir. Molecular Evolution, R.D.M. Page, EC. Holmes (2000) Evolution of novel genes. Curr. Opin. Genet. Dev. (2001) 11:673680 CBT 1179/15 23 Ekim 2009 manız mümkün olamazdı. Bu saydam proteinler ışığı kırarak retinada yoğunlaşmasını sağlarlar. Göz gibi karmaşık bir organın evriminde bu özel proteinlerin nasıl evrimleştiği merak konusudur. Ancak bu sorunun yanıtı beklediğimizden biraz farklı çıkmıştır. Öncelikle kristalin gen ailesinin bir üyesi olan akristalinin insanda ve birçok hayvanda göz dışındaki hücrelerde de bulunmuştur. Bu protein hücrede rutin görevi olan bir ısışoku proteinidir. Görevi diğer proteinlerin şekillerini korumaktır. Ancak zamanla kristalin gözde daha fazla üretilerek optik bir görevi üstlenmeye başlamıştır. Burada yeni bir fonksiyonu şifreleyecek yeni bir gen oluşmamış, varolan genler kullanılmıştır. Evrim kısa yolu seçmiştir. Genlerin moleküler düzeydeki evrimi Darwin’in mutasyonla çeşitlenme ve doğal seçilimin eleğinden geçme süreçleriyle tutarlılık gösteriyor. Çünkü atasal bir genden ikilenmeyle oluşan kopyalar için doğal seçilim aynı canlının kendisinde olduğu gibi işlemeye devam eder. Kaynak: “Akademik yükseltmeler ve ötesi” berisi Yrd. Doç. Dr. Aytekin Aydemir, Mersin Üniversitesi, aaydemir@mersin.edu.tr Sayın Prof. Dr. Şakire Pöğün’ün “Akademik yükseltmeler ve ötesi” başlıklı yazısındaki (CBT,1177) bazı görüşlere değinmek istiyorum. Yazar, doçentlik sınavları jürileri için “Yıllardır, ses getirecek bir çalışmaya imza atmamış ve bir dönemin esnek uygulamalarından yararlanıp profesör olmuş kişilerden, doçent adaylarının akademik başarımlarını ve yayınlarının düzeyini belirleyip karar vermelerini beklemek ne kadar doğru olur” diye soruyor. Acaba Türkiye’de kaç tane profesörün ve hangi düzeyde ses getirecek çalışması var, ölçü ne? Bu açıdan, daha uzun bir süre Türkiye’de jüri oluşturmak oldukça zor gibi... Yine sınava girecek adayların yayın sayısının Jüri üyelerinin yayınlarının sayısından çok olmaması gerekiyor! Bu da bir kısır döngü! “Üniversitelerde idari pozisyonlara seçilme veya atanma”da ise, “..profesyonel kişilerce daha başarılı olarak yürütüleceği..”,”...Rektör veya dekan yardımcılıklarından birinin bu tür profesyonel kişilerce yürütülmesi çok uygun olabilecektir” deniyor. Neden üniversitelerin “Profesörler yerine profesyonellerin yö netmesi” isteniyor. Profesör zaten profesyoneldir, üstelik Jürilerden onaylı. Birileri illaki üniversiteleri dışarıdan kontrol altına alıp üniversiteler üzerinde söz sahibi mi olmak istiyor? Her düzeyde (Rektör, dekan yardımcılıkları) yardımcılıklar zaten çeşitli alanlara ayrılmıştır ve yardımcılarda ilgili alanlara yakın kişilerden seçilerek belirlenir. Yardımcılar o alanlarınbirimlerin profesyonelleriprofesörleridir. Bir başka nokta, az sayıda yayınla akademik yükseltme kazanmış akademisyenler; profesörleri eleştirirken onların zamanlarındaki koşulları da göz önüne almakta yarar var. Özellikle uygulamalı alanlarda çalışma yapanlar için, örneğin 30 yıl önce 2 yılda yapılabilecek bir matematiksel işlemhesap, bugünkü (bilgisayar) teknolojisinde 2 günde bitirilebilmekte. Bugün 20 çalışma yapan kişiye karşılık o zamanların koşullarında 2 çalışma yapan kişi eşdeğer görülebilir. 30 yıl sonra ise belki de o zamanki akademisyenler bugün kendi çalışmalarını yeterli görüp, eski profesörleri eleştirenleri aynı biçimde, yani “şu kadar yayınla zamanında profesör olmuşlar” biçiminde eleştiriyor olabilir. Ayrıca kişilerin verimli oldukları zaman dilimleri var. “Profesör olduktan sonra yıllardır hiç ses getiren bir çalışması yok” eleştirisi bana göre pek haklı görünmüyor. Mezuniyet sonrası eğitim ve danışmanlık konusunda aktarılan görüşler doğrudur. Elbette akademik çalışma yapacak kişinin çalışacağı alanıkonuyu ve hocasını seçmesi öncelikle kendi hakkı olarak görülmeli. Bu da zaten aslında birimlerin kendi içlerinde düzenleyebilecekleri bir konudur.