Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
AYLAK BİLGİ Prof.Dr. Tahir Çağın: Feynman Ödüllü! ODTÜ’de 1981’de lisans ve 1983’de lisan üstü derecelerini tamamladı. Doktora derecesini 1988’de Clemson Üniversitesi’nden aldı. Doktora sonrası 2004 yılına kadar Caltech’de (California Institute of Technology) malzeme bilimleri ve mühendisliği alanında çalışmalarını sürdürdü. 2005 yılından beri Texas A&M Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışıyor. 1999 yılında nanoteknoloji dalındaki çalışmalarından dolayı Feynman Ödülü’ne layık görüldü. rak elektronik, uzay, havacılık ve tıp gibi alanlarda kullanılan ileri teknoloji bazındaki aygıtlar için düşünülüyor.” Çağın’a göre bu cihazların gerçeğe dönüşmesi 1015 yıl gibi bir dönemde gerçekleşebilecek. Örneğin ABD’de DARPA (The Defense Advanced Research Projects AgencySavunma Araştırma Projeleri) olarak bilinen askeri araştırma kuruluşu, çatışma alanındaki askerlerin yürüdükleri zaman çıkardıkları enerji ile sırtlarında taşıdıkları portatif cihazları şarj eden teknolojiler üzerinde araştırma yapıyor. Patlayıcıları tespit etmekte kullanılan sensörler de bu kendi kendine güç üreten teknolojiden büyük ölçüde yarar sağlayacak. Böylece sensörlerin içindeki pilleri ölçme ve yenileme sorunu otomatikman ortadan kalkmış olacak. nano ve mikro cihazlarına enerji sağlamakta kullanılabilecek” diye konuşan Çağın, “Ancak malzemelerin bu amaca uygun işlenmiş olmaları şart” diyor. Piezoelektrik konusundaki uygulamalar çoğaldıkça nano ölçekte çalışan piezoelektrik, çok daha karmaşık ve ileri kullanım alanlarının ortaya çıkmasına yol açıyor. Çağın bu uygulamaları şöyle açıklıyor: “Malzemeler nano ölçek boyutuna indirildiği zaman, bunların özellikleri köklü bir değişikliğe uğrar. Buna en iyi örnek piezoelektrik malzemelerdir. 20 ile 23 nanometre boyutlarına indiğiniz zaman enerji elde etme kapasitesi %100 oranında artıyor. Doğanın temel yasalarını kullanarak malzemelerin özelliklerini irdeliyor ve bu bilgileri daha iyi malzemelerin üretilmesinde kullanıyoruz. Önce malzemenin kimyasal ve fiziksel yapısına bakıyoruz. Daha sonra bu yapılara ne şekilde müdahale edersek malzemeden daha iyi bir performans elde edebileceğimizi araştırıyoruz”. Tahir M. Ceylan tmceylan@superonline.com www.tahircey Yaşamın burgaçlı deliklerinde dönerken ailemize, bedenimize, ruhumuza yönelmiş travmalarla karşılaşırız. Özellikle ruha aldığımız darbeleri, yaşamımızı sabote etmeden geçip gitmeleri için sindirmemiz, sonra da yeni duruma, kendimizi yeni bir konuma taşıyarak uyum göstermemiz (acomodation) gerekir, böylece herkes travmasını bütün sonuçlarını görerek tamamlamış olur. İçinde Ukde Kalmak Travma tamamlanmazsa içimizde bir ukde kalır ve ukde kişi yaşadıkça dönem dönem depreşir. Travma kalıntılarının temizlenmesi, ukdenin yatıştırılması kişiye bir ruh gücü sağlar ve P. Janet’ye göre çok sayıda travmayı yüksek bir entegrasyon kapasitesiyle bütünleştirme gücü ruhu sağlamlaştırır. Eskiden insanlar entegrasyonu, kendilerine uyguladıkları disiplinle ruhlarını geliştirerek sağlardı, bugünse daha çok başkalarının travmasının üzerine basarak sakat bir yoldan tamamlıyorlar. Washington’da New York valisinin kaçamak yaptığı Mayflower Oteli’ni gördüm. Ne olmuş biliyor musunuz, kaçamağın olduğu dokuz numaralı odada, yüzlerce dolar ödeyerek sevgilisiyle bir gece geçirmek için tam 800 kişi sıraya girmiş; herkes travmasını başkası üzerinden zahmetsizce tamamlayacak fırsatlar kolluyor dünyada. Eskiden Amerikalılar Lincoln gibi bir kahramanın yatak odasında kalmak isterdi, yani yüceliğe öykünmek revaçtaydı, bugün kimse pozitif bir kahramanla özdeşim kurmak gibi işlere kalkışmıyor, para negatif “kahraman”lar yaratıyor, dünyanın asıl sahibinin negatifler olduğu gerçeğini hissettirerek negatifle özdeşimi yüreklendiriyor. En dostane ortamda bile eksik bir pozitivite vardır, en hasmane toplumdaysa eksik tek bir negativite bulunmaz; negatif daima baskındır. İster pozitif, ister negatif yolla olsun travmayı sindirmek sanıldığından büyük iştir. Hapishane, hastane, meyhane hatta bazen cami bile, geniş bakıldığında bir travma sindirme merkezidir. Kendine yapılanı kaldıramayan ceza çekerek, tedavi görerek, kendini zehirleyerek ya da dua ederek, yani kendini sıra dışı bir işleme maruz bırakarak aldığı darbeyi emmeye çalışır. Tamamlanmamış travma kadar insanı bitiren bir durum yoktur. Bir zamanlar kelli ferli bir adam tanımıştım, site yöneticisiydi, bir gence müdahale edince, delikanlıdan hatırı sayılır bir dayak yemişti. Sonra insan içine çıkmamış, hayattan elini ayağını çekmiş, dört duvar bir ömrün içinde travma eritmek için debelendikçe debelenmişti; “doktora git” diyenleri reddetmişti. Bazıları için travma tamamlamak yolunda yardım almak bile bizatihi travmaydı; bu sefer unut demişlerdi, halbuki travma tamamlamak onu unutmak demek değildi, Descartes demişti, Tanrı bile olup biteni olmamış gösteremezdi. Peki, neden travma rahatsız eder? Çünkü o, yıllar içinde kurduğumuz dengeyi tek hamlede bozar. Dengesi zar zor ayakta duran, geçmiş olaylardan ancak onları bastırarak kurtulan kişiler için yeni bir denge kurmak hayli zordur. Hayal bu dengenin kör topal da olsa oluşmasında önemli bir sihirdir. Hayalle uyuşarak da olsa travmanın etkilerinden arınırız. Bizi aldatanları, umursamayanları, ruhumuzu sevgisiz bırakanları hayalimizde yener, ezeriz, bir halle onlardan vazgeçeriz. Bizi terk etmiş olanları terk ederiz; vazgeçildiği zaman aşk, hazdır çünkü. Eğer yine de travmayla baş edemezsek çocuklaşır, bir zamanlar annemizin bizim için oluşturduğu sıcak mağaralara çekiliriz. Aslında travma geçirmek, bir uyarı bombardımanı altında şarj olmaksa, travmayı sindirmek deşarj olmaktır. Ağır darbeler alan, mesela doğal bir felakette ailesini kaybeden insanların yabancısı oldukları işlere girdiklerini, diyelim dağlara çekildiklerini, bir kıyı kasabasına yerleştiklerini ya da kimsenin ilgilenmediği alanlarda keşiflere yöneldiklerini görürüz. Halikarnas Balıkçısı’nın, iddia edildiği gibi babasını öldürdükten sonra Bodrum’a yerleştiğini ve travmasını sindirdiğini hatırlayınız. Çoğu yalnız yaşam, birkaç delirme modeli, bazı keşifler, sıra dışı hayır işleri çok kez travma sindir(eme)me süreçlerinde ortaya çıkar. Hayat hepimizi vurur, bizler kendimizi onarırken farkında olmadan hayata hizmet ederiz, böylece Tanrı eskiyen sistemini her gün insan üzerinden yenilemiş olur. Hayat, üzerinde çok pozitif şeyler olmasına rağmen daima negatif bir ateşlemeyle başlar. Dünyanın taş toprak, hava su olarak doğrudan kendisi, bu evrenin görüp görebileceği en cömert yapıdır. Bu bonkör yapının arızi ürünü bencil canlıların ontolojilerine karşı bir tezatla varoluşu ve birbirini narsistik çılgınlıklarla hırpalaması, evrende ilk kez görülmüş, sistematik yapılar mantığına uymayan bir şaşkınlıktır! SES DALGALARI B LE ENERJ ÜRETECEK! “Gaz, sıvı ve katılardaki basınç dalgaları gibi ses dalgaları şeklindeki hareketlilik, geleceğin Darwin ve Evrimin Bilimi 200. Doğum Yıldönümünde Darwin ve Evrimin Bilimi Yapı Kredi Yayınlaır Genel Kültür dizisinin 33. kitabı Darwin ve Evrimin Bilimi’ne ayrıldı. Patrick Tort’un bu kitapçık, kolay anlatımı ve resimli olması ile kolay anlaşılabilecek popüler bir özellik taşıyor, özellikle Darwin’in 200. doğum yılı olması nedeniyle 2009’un bütün dünyada Darwin Yılı ilan edilmesi ve kutlanması açısından da bir boşluğu dolduruyor. Darwin’i, çocukluğunu, ailesini, içinde yaşadığı toplumun koşullarını, düşünsel gelişiminin izlerini, yaptığı yolcukları ve bu yolculukların kuramı üstündeki etkilerini zengin ayrıntılarla süsleyen Tort aynı zamanda Darwin’le ilgili dogmaları da yıkmaya çabalıyor. Her türlü önyargıdan uzak bir şekilde Darwin’le tanışmak isteyenler için ve özellikle okullar ve öğrenciler için anlaşılır bir kitap. İçinden: “Okulu bıraktığım sırada yaşımın ne ilerisinde ne gerisindeydim; sanırım bütün hocalarımla babamın gözünde ortalamanın birazcık altında bir zekâya sahip gayet sıradan bir oğlan çocuğuydum. Bir gün babam gelip bana ‘İşin gücün avlanmak, köpekler ve sıçan yakalamak; belli sen kendin için de bütün aile için de bir yüzkarası olacaksın’ demişti, onurum fena kırılmıştı.” Autobiography, 1879 Kitabın ikinci bölümü “Tanıklıklar ve Belgeler”e ayrılmış. Burada da, Victoria İngiltere’si, Evrimin Arguman Dağarcığı, Şaibeli Yandaşlar, Darwin’le ilgili kimi yerleşik yanlışlar, Darwin’in Beagle ile yolculuğunun güzergâhı, Darwin’in oğulları ve kaynakçaya yer verilmiş. Kitapta bir de dizin var. CBT 1140/ 7 23 Ocak 2009