05 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ZÜMRÜTTEN AKİSLER A. M. Celal Şengör Beyin kanama riskini önceden haber veren test Beyin kanaması riski olanlar tek bir kan testiyle anevrizmadan haberdar olacak. Yale Üniversitesi'nden Prof. Murat Günel ve ekibinin bulduğu üç gen, beyin kanamalarını önlemek için yeni ilaçların geliştirilmesinin yolunu açıyor. Oğlum Asım’la yaşamın anlamı üzerine konuşuyorduk: Doğumumuzdan ölümümüze kadar geçen süreyi değerli yapan nedir? Ona, bunun içinde yaşadığımız kâinatı anlama çabası olduğunu söylemiştim. Amsterdam, Haarlem, Utrecht... «Kâinatı anlayacaksın da ne olacak?» diye sormuştu. O zaman ona yirminci yüzyılın büyük fizikçilerinden Richard Feynman’ın bir sözünü söylediğimi hatırlıyorum: Bir şeyi anlamanın tek yolu onu kafanda baştan yaratabilmektir. Kâinatı anlamaya çalışmak tanrılaşmaya çalışmak demektir. Yani seni ortaya çıkaran her ne ise onun yerine geçebilmek demektir. O zaman senin ortaya çıkışının anlamını da öğrenirsin. Kâinat sonsuzsa, bu çaba sonsuza dek sürecek demektir. Yani bitmeyen bir teşebbüs. Bu da bizi sıkıntıdan ölmekten alıkoyar. 913 Ocak tarihlerini Hollanda’da geçirdim. Önce Amsterdam’a gittim: Schierenberg sahaf firması, Viyana’lı merhum dostum Alexander Tollmann’ın kütüphanesini satın almıştı. Bana bunu önerdiler. Ancak Tollmann’ın kütüphanesindeki pek çok eser bende zaten olduğu için ancak olmayanları alabileceğimi söyledim. Dostum Jeroen Schierenberg, «o zaman gel, hem istediklerini ayıralım, hem de bana bazı önemli yayınları tanıt ki onları akıllıca fiyatlandırabileyim» dedi. Bu teklif üzerine Jeroen’le birlikte firmanın deposunda iki tam gün çalıştık. Elimizden yaklaşık beşaltı bin yayın geçti. Yayınları Jeroen’e tanıtırken onların yazarları, yaptıkları, bilime katkıları ve dostum Tollmann’ın onlardan öğrendikleri gözümün önünden geçiyordu. Birden farkettim ki, depoda Jeroen’le yalnız değiliz! Kendilerinden bahsettiğimiz bilim insanları etrafımızdalar ve beni aydınlattıkları gibi, mesleği sahaflık olan dostumun da merakını kamçılıyorlar. Jeroen’le onların yayınları sayesinde pek ilginç bir dünya turuna çıktığımızı farkettik. Tabiî Jeoren’le işimizi bitiremedik. Geriye yirmi bin yayın kalmıştı. Onları da Şubat’ta buluşup elden geçirmek için sözleştik, çünkü ben Pazar gününün bir kısmını Haarlem şehrindeki Teyler Müzesini görmekle geçirmek istiyordum. Zengin tüccar ve banker Pieter Teyler van der Hulst (17021778) tarafından temelleri atılan ve onun bıraktığı mirasla kurulan bu minik müze, Hollanda’nın en eski müzesidir: İçinde tablolar, bilimsel âletler ve bir de jeolojipaleontoloji kolleksiyonu ile bir kütüphane barındırır. Beni müzeye çeken doğal olarak jeoloji ve paleontoloji kolleksiyonları ve bilhassa 1855’de bulunmuş olan ilk Archaeopteryx fosiliydi. Archaeopteryx yaklaşık 155 milyon yıl önce bugünkü Güney Almanya’da yaşamış olduğu bilinen en eski kuştur ve tam bir sürüngen/kuş geçiş türüdür. Bu kuşun önce 1860’da bir tüyü bulunmuş, arkasından arka arkaya tüylü iskelet fosilleri gelmişti. Ancak Teyler müzesinde tüyleri pek silik olan örneğin bir Archaeopteryx fosili olduğu 1970 yılında merhum dostum, Yale Üniversitesinin büyük omurgalı paleontologu John Ostrom tarafından farkedilmişti. Ben bilhassa bu «en eski» Archaeopteryx fosilini görmek arzusundaydım. Fosili gördüm, ama müzenin geri kalanı da beni büyüledi. Benim ülkemde niçin bir Teyler çıkamamış diye hayıflanıp durdum. Haarlem’den Utrecht’e geçtim. Orada Utrecht Üniversitesi’nin davetlisiydim. Davetin maksadı, bana Umbgrove konferansları serisinde Doğu Anadolu’nun jeolojik evrimiyle ilgili bir konferans verdirmekti. Johannes Herman Frederik Umbgrove (18991954) gibi büyük bir Hollandalı jeoloğun anısını yaşatmak için tesis edilen ve «yerbilimlerinde kendi ihtisas dalının mimarlarını» davet etmeyi amaç edinen bu seri içinde konuşmak onuru beni çok mutlu etti. Orada aralarında kendi öğrencim de olan Türk jeoloji talebeleriyle birlikte de oldum. Bana benim Umbgrove konferansçısı olarak davet edilmemden çok gurur duyduklarını söylediler ve tahsilleri bitince Türkiye’de neler yapabileceklerini sordular! Birden içine düştüğüm durumu düşünün: «Kemal Gürüz hocanızın başına gelenleri duymuşsunuzdur» dedim. «YÖK de bir iftira yaratarak beni üniversiteden atmaya hazırlanıyor, gerisini size bırakıyorum. Ama yaşamınızı değerlendirmek istiyorsanız burada önünüzde pek çok güzel örnek var» ve onlara kısmen size burada özetlediklerimden bahsettim. Hiçbir bilim insanı kendi memleketindeki bilimin durumu hakkında, kendisine bundan daha fazla acı veren şeyler söylemek durumunda kalmamıştır! D ünyada her yıl 500 bin kişide görülen ve yarısının ölümüne neden olan anevrizma (beyinde baloncuk oluşturarak kanamaya yol açan bozukluk), sakatlıklara da neden olabiliyor. Yale Üniversitesi Beyin Cerrahisi Damar Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı ve Beyin Genetiği Programı Direktörü Prof. Dr. Murat Günel, Dr. Kaya Bilgüvar, Dr. Yaşar Bayrı ve Dr. Zülfikar Arlıer'in de aralarında bulunduğu ekibin yürüttüğü son araştırmada beyin kanamasına yol açan üç gen bulundu. Araştırma saygın tıp dergilerinden Nature Genetics'in 9 Kasım 2008 tarihli sayısında yayımlandı. Anevrizma açısından önemli olduğu belirlenen üç genden birinde bozukluk olması o kişide hastalık riskini 1.5 kat artırıyor. Eğer bulunan üç gen aynı anda bozulursa felç geçirme riski tam üç kat artıyor. Oysa bu genleri taşıyan kişiler incelemeye alınırsa, ilaçla tedavi olabiliyorlar. Ayrıca anevrizma erken dönemde saptanıp patlamadan basit bir müdahale ile alınabiliyor. Pek çok insanı ölümden ve sakatlıktan kurtarması beklenen araştırma 15 yıl sürdü. Finlandiya, Hollanda ve Japonya'da toplanan on binin üzerindeki kan örneğinden elde edilen DNA’lar incelendi. Prof. Günel, "Bu genler sayesinde hastalığın biyolojisi anlaşılabilecek ve yeni tedaviler gerçekleştirilebilecek. İki yıl içinde basit Prof. Dr. Murat Günel bir kan testiyle beyin kanamasını olmadan anevrizma oluşturma riski yüksek hastalar tespit edilebilecek. Ailesinde anevrizma olanlar için bu çok önemli. Risklerini bilip tedavi olabilecekler. Anevrizma patlamadan tedavi edilebilirse birçok hayat kurtulacak pek çok hastanın da sakat kalması önlenecek" dedi. Yale Üniversitesi Beyin Cerrahisi Bölüm Başkanı olan Prof. Dr. Murat Günel, anevrizmanın genini araştırmak için Amerikan hükümetinden 2 milyon dolarlık araştırma bursu kazanmıştı. 40 yaşındaki genç doktor, Prof. Dr. Gazi Yaşargil'in ardından 'beyin cerrahisinin yeni dâhisi' diye tanınıyor. ÖNLEM ALINAB L R TÜRK YE'DE ANEVR ZMA HASTALI I Anevrizmaların toplumda görülme riski yaşlanmayla birlikte artıyor. Amerika'da yapılan araştırmalara göre 60 yaşında nüfusun yüzde 5 gibi büyük bir kısmını etkileyebilmektedir. Ülkemiz gibi sigaranın çok içildiği ve yüksek tansiyonun çok görüldüğü toplumlarda bu oran yüzde 5'in üzerine çıkabiliyor. Fakat ülkemizde bu konuda yapılmış araştırma olmadığı için tam bir oran verilemiyor. Fethiye’de bulunan nadir balina 9 Kaynak : Sualt Ara t rmalar Derne i Deniz Memelileri Ara t rma Grubu (SADDEMAG) CBT 1140/ 5 Ocak 2009 günü akşam saatlerinde Fethiye’de sığ sularda tutsak kalan ve 18 saatlik bir uğraş sonunda açık denize döndürülen balinanın Akdeniz’de çok nadir kaydı olan bir tür gagalı balina olduğu anlaşıldı. Dünyada bulunan tüm yunus ve balina türlerinin yaklaşık %25’ini oluşturmalarına rağmen, bilim insanlarının Gagalı Balinalar ailesi (Ziphiidae) hakkında bildikleri oldukça sınırlı. Kıyıdan uzak, derin sularda yaşayan bu gizemli balina ailesi ile ilgili bilinenlerin büyük bölümü ise çoğunlukla ölü olarak kıyıya vuran bireylerin incelenmesiyle elde edilmiş. Tür içi morfolojik varyasyonun oldukça fazla olması ve ayırdedici özelliklerin türler arası benzerlik göstermesi bu aileye ait türlerin tanımlanmasını zorlaştırıyor. Erişkin erkek gagalı balinalar alt çene kemiklerindeki dişler sayesinde daha kolay ayırt edilebiliyor. Fethiye’deki balinanın karanlık saatlerde sığ sularda takılmış olması ve erişkin bir erkek olmayışı tür tanımını daha da zorlaştırdı. Gagalı balinalara sınırlı verilerinden (örneğin coğrafik dağılım) ve Fethiye’deki balinanın fotoğraflarından yola çıkan Türk ve yabancı biliminsanları, bu balinanın gagalı balinalar ailesinin Mesoplodon cinsine ait olduğu konusunda hemfikir oldular, ancak tür konusunda kesin tespitin ancak doku örneği ile anlaşılabileceğine değindiler. Bu kayıt Türkiye’nin ilk, Tüm Akdeniz’in ise 5. Mesoplodon sp. kaydı olduğu için hem ulusal hem de uluslar arası bilim dünyasında yankı uyandırdı. 23 Ocak 2009
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle