01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

BİLİM İNSANLARIMIZ HUKUK BİLİM 1950’li yıllarda söyleyen Tahsin Aygün’ün ülkemizde bilinmemesi ne büyük bir talihsizliktir. Aygün’ün çalışmalarının bilimsel değeri, geçerliliği elbette ki tartışılabilir. Hastalar üzerindeki uygulamaları o dönemin koşulları unutulmadan insaflıca eleştirilebilir. Ancak tartışılmaz olan Aygün’ün özellikle veteriner kimliği ve aşı çalışmaları ile Türk bilimine verdiği büyük katkıdır. Hücre ve doku kültürü ile ilişkili öngörüleri ise hayranlık uyandırıcıdır. Onun anısı önünde saygıyla eğilmek için Kurtuluş Savaşı’nın hemen sonrasında çalıştığı laboratuvarında Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ve Ziya Gökalp’in fotoğrafları altında çekilen resmine bakmak bile yeterlidir. Eğer Türkiye Cumhuriyeti, daha 1923 yılında belirlediği çağdaş uygarlık hedefine varmayı istiyorsa önce bu serüvenin önemli kilometre taşlarını tanımak ve sahiplenmek zorundadır. Ord. Prof. Dr. Süreyya Tahsin Aygün, Türk Bilim Tarihi’nin, uygar Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Aydınlanma Devriminin öncü isimlerinden biridir. Bu büyük bilim insanı dünya kök hücre çalışmalarının 1960’lı yıllardaki öncülerinden biri olarak da bilim tarihinde de hak ettiği yeri almalıdır. Teşekkür: Süreyya Tahsin Aygün ismini Türkiye’ye yeniden hatırlattığı için sayın Hıncal Uluç’a, bana verdikleri değerli bilgiler için Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Veteriner Hekimliği Tarihi ve Deontoloji ABD'nin Emekli Öğretim Üyesi Sayın Prof. Dr. Ferruh Dinçer’e, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Klinik Öncesi Bilimler Bölümü Başkanı Sayın Prof. Dr. Nejat Aydın’a, CHP Denizli Milletvekili sayın Prof. Dr. Mehmet Neşşar’a, Veteriner Hekimliği Tarihi ve Deontoloji ABD Öğretim Görevlisi Sayın Dr. Türel Özkul’a, Sayın Dr. M. Ali Tanör’e ve özellikle Süreyya Tahsin Aygün’ün yeğeni Sayın Duygu Elbir’e teşekkürlerimi sunuyorum. Kaynaklar: 1 Prof. Dr. Ferruh Dinçer. Ord. Prof. Dr. Süreyya Tahsin Aygün’ün Hayatı ve Bilimsel Çalışmaları. Ankara Ü. Veterinerlik Fak. Dergisi. Ankara Üniversitesi Basımevi, 1982 2 Muzaffer Berkman. Üç Bilgin. Hüsnütabiat Basımevi İstanbul, 1963 3 Süreyya Tahsin Aygün. Mikrobiyologi Andıcı. Yüksek Ziraat Enstitüsü, Ankara, 1936 4 Prof. Dr. Nihal Berk. Türkiye Cumhuriyetinin ilk 50 yılında (19231973) Veteriner Hekimlik Öğretiminin Gösterdiği Gelişmeler. Ankara Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi Yayınları, Ankara Üniversitesi Basımevi, 1973 5 "Buluşu ile Tıp Sahasında İhtilal yapan İlim Adamı Nobel’e Aday Gösterilecek" isimli haber. 28 Ekim 1964 tarihli Yeni Gazete 6 "Kansere Karşı Bir Türk" isimli haber. 26 Temmuz 1971, Yankı Dergisi 7 "Bir Profesörümüz için Almanlar Vakıf Kurdu" isimli haber. 15 Eylül 1976 tarihli Tercüman Gazetesi 8 Hücre aşılaması, Tıp tarihini değiştirecek bir olay isimli haber ve röportaj. Yankı dergisi sayı 428, 28 Haziran3 Haziran, 1979 9 S.T. Aygün. Cell and tissue culture and their use as an alternative to vivisection isimli konferansının tam metni. The World Congress against Vivisection. Ağustos 1967 Trafikte hız ve sorumluluk Hemen her alanda kurallara uymama eğiliminde bir toplum olduğumuz göz ardı edilemeyecek bir olgudur. Toplumsal yapıdaki bu süreğen rahatsızlığın en güncel ve çarpıcı örneği trafikte görülmektedir. Yılda ortalama beş bin kişinin yaşamının yitimine, yaklaşık yüz bin kişinin yaralanmasına ve azımsanmayacak ölçüde nesnel kayıplara neden olan trafik kazaları bu yargının güçlü tanığıdır. Çetin Aşçıoğlu, Yargıtay Onursal Üyesi – cetina@ mail.koc.net T ORDİNARYÜS VE TUĞGENERAL Süreyya Tahsin Aygün 1895 yılında İstanbul’da doğdu. Askeri Veteriner Okulu’nda öğrenciyken I. Dünya Savaşı’nın çıkması üzerine eğitimine bir süre ara verdi. Öğrenimini 1920 yılında tamamlayıp veteriner hekim üsteğmen rütbesiyle orduya katıldı. Kurtuluş savaşı yıllarının Ankara’sında Serum ve Aşı Enstitüsü müdürlüğü yapan Aygün, savaş sırasında gösterdiği büyük yararlılıklar göz önüne alınarak 1 Ağustos 1924 tarihinde İstiklal Madalyası ile onurlandırıldı. Kurtuluş Savaşı sonrası açılan bir sınavı kazanarak 1924 ve 1926 yılları arasında Berlin Devlet Hıfzıssıhha Enstitüsü’nde "bakteriyoloji, viroloji ve bulaşıcı hastalıklar" ihtisası yaptı. Daha sonra Fransa’da Pasteur, Frankurt’da Experimentelle Therapi, Berlin’de Robert Koch, Viyana’da ise Mödling Serum ve Aşı Enstitülerinde çalıştı. Ekim 1927’de ülkeye döndü ve genç Türkiye Cumhuriyeti’nin yürüttüğü çağdaşlaşma ve uygarlaşma savaşının kazanılması için canla başla çalışmaya başladı. Süreyya Tahsin Aygün bu dönemde Etlik Askeri Bakteriyoloji Serum Aşı Enstitüsü’nde müdürlük, Ziraat Vekâleti Fen müşavirliği, Etlik Merkez Laboratuarı şefliği görevlerinde bulundu, Veteriner Sağlık Müşavere Heyeti ve Sağlık Şurası üyeliği ve başkanlığı yaptı. 1933 yılında kurulan Veteriner Fakültesi’nde öğretim üyesi, 1934 yılında doçent, 1937 yılında profesör oldu. Askeri kariyerinde tuğgeneral, 1965 yılında ise ordinaryüs profesör oldu. 1965’te Bakteriyoloji ve Salgınlar Kürsüsü’nden emekli oldu ve 1981 yılında yaşama gözlerini yumdu. CBT1007 18 7 Temmuz 2006 rafik düzeni, "güvenli bir trafik akışını" sağlamak için bilimin deney ve us yoluyla ulaştığı kurallara uyulmasını öngörür. Çünkü, çağdaş toplumun, ortak malvarlığını oluşturan motorlu araçlar, karayoluna katıldığı anda nitelik ve nicelikçe yüksek düzeyde tehlikeli sonuçlar yaratma eğilimindedir. Trafik kazaları, kurallara uymada usunu (akıl) kullanmayan insanın eylemidir. Oysa Beyoğlu Belediyesi’nin öğrencilere dağıttığı kitapçıkta "trafik kazaları kader değildir teraneleri bizim tevhit/birlik esası üzerini kurulu kurallarımıza aykırıdır; her şey Allah’ın takdirine bağlıdır" söylemleriyle trafik alanını bile dinselleştirerek genç beyinlerde kurallara uymanın gereksizliği bilincinin oluşmasına olanak verilmektedir. Dinsel tartışmalar bilgi dağarcığımın sığasını aşar. Ancak aynı nüfusa sahip, araç sayısı ve trafik yoğunluğu daha çok (iki üç misli) olan Almanya’ya göre ülkemizde "neden daha çok ve ağır sonuçlu trafik kazası oluyor" sorusuna aklı dışlayarak inançla "kader!" yanıtı vermek: bizi "Tanrı, Almanya’da yaşayanları kayırıyor” gibi anlamsız hatta günahkâr bir yargıya götürmez mi? Motorlu araçlar, karayolunda devinime geçtiğinde; mekanik yapısı (motor gücü ve diğer donanımlar), ağırlığı ve sığası nedeniyle ürettiği güç, hıza bağlı olarak yükselen oranda artar. Örneğin 6070 km. ile giden bir aracın çarpışma durumunda yarattığı güç ve tehlike; 40 km. ile giden araca göre üç dört misli daha çoktur. İşte motorlu aracın ürettiği bu enerji ve güç; çarpışma anında sürücü ve araçta bulunanlar ile diğer kişilerin can ve malları için yüksek düzeyde gizil bir tehlike oluşturur. Özellikle yüksek hız, fren tutma aralığını uzatarak ve direksiyonun işlevini zorlaştırarak, ortadan kaldırarak kazaların nedeni olmaktadır. Ayrıca yüksek hız sürücünün beyinsel ve fiziksel fonksiyonlarını da olumsuz etkiler. Örneğin 90 km üzerinde hıza çıkıldıkça sürücünün yol koşullarını izlemede sarf edeceği güç de artmaktadır. Bu da; yorgunluk ve dikkat azalmasına bağlı olarak kazaların tetikleyici unsuru olmaktadır. Motorlu araçların 90 km üzerinde yükselen hızla kullanılmasının yakıt giderlerini ve çevre kirlenmesini önemli ölçüde arttırdığı da bilimsel olarak saptanmıştır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle