24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

H ABER ILGİNC SORULAR Şişmanlık belki de genlenden kaynaklanıyor Leptin proteininin. hipotalamus hücrelerini etkileyerek iştahı ve metabolizmayı azalttığı ileri sürülüyor. Hamilelerde niçin kahverengi çizgiler ve lekeler oluşur? SORU: Birçok hamile kadında (hangi ırktan olurlarsa olsunlar), hamilelik şişliklerinin üzerinde meşhur kahverengi çizgi oluşur. Bir doktor arkadaşım bu çizginin bilimsel adının "linea nigra" olduğunu söyledi geçenlerde. Bu çizgi neden oluşur ? Evrimsel bir açıklaması var mıdır ? Pigmentli deri hücreleri birleşip böyle düşey bir çizgi oluşturmalan gerektiğini nasıl biliyorlar ? YANIT: Söz konusu renklenme (pigmentation), melanosit diye adlandırılan deri hücrelerinin ürettiği melanin diye bir maddeden kaynaklanır. Melanin, ultraviyole radyasyon nedeniyle hücre çekirdeklerinin zarar görmesine engel olur. Bu, olağanüstü bir mekanizmadır; ultraviyole radyasyon, tirosinaz enzimlerini uyarır, bu enzimler de melanositlerin aktivitesini duruma göre ayarlarlar. Melanin üretimi bazı hormonlar tarafından da başlatılabilir. Hamilelikte hor monal aktivite hızlandıŞı için melanin üretimi de artar. Hamilelikte deride renklenme kaydadeğer ölçüde artar. Hamilelik çizgisi bunlardan sadece biridir. Hamile kadınların meme uçlarının rengi koyulaşır, göz kenarlannda da koyulaşma görülür. Saka kuşunun ses gücü nereden geliyor? SORU: Küçük kuşlar nasıl bu kadar gürültü yapabiliyorlar? Bir saka kuşu, kocaman bir bahçeyi gürültüye boğabilir, oysa saka büyüklüğünde bir radyonun bu kadar ses çıkarması mümkün değildir, niçin? YANIT 1: Sakanın böyle muhteşem bir ses çıkarmasında en önemli rolü rezonans oynar. Aslında sakanın sesi bir oktava bile ulaşmaz, fakat saka, bünyesindeki biyolojik bir rezonatör yoluyla her nota için sesini ayarlayabiıır. Radyo hoparlörleri 250 hertz'den 4000 herz'e kadar olan frekansları kapsar, bu da dort oktava karşılık gelir. Oysa kuşlardaki rezonatörler bir notanın üretiminde radyo hoparlörlerinden yaklaşık 100 kat daha güçlüdürler. llk yıllarda radyolarda da çoklu rezonans üretebilen hoparlörler denenmişti ama sonuç hiç de hoş olmamıştı. Günümüzde da bazı rezonatörlü radyolara rastlamak mümkün, bu rezonatörler şiddetli, fakat monoton bir bas üretirler. YANIT 2: Kuşlann rezonatörferi vardır. Radyolarda rezonatör kullanılmaz, çünkü radyolar çok geniş bir frekans spektrumunu taramak zorundadırlar. F arelerde zayıflığa yol açan bir proteinin ınsanlarda şışmanlıkla ilgili olduğu bulundu. Cambridge'li iki ayrı şişman çocuktan her birinin şişmanlık geninin iki kusurlu kopyasını taşıdığını gördüler. Bu gen farelerde iştahı ve metabolizmayı azaltan leptinproteininin yapımını durduruyor. Farelerde leptin proteini üretilemediğinde şişmanlık görülüyor. New York'ta bu konu üzerinde çahşan genetıkçıler farelere leptin enjekte edildiğinde, hayvanların hızla ağırlık kaybettığını gösterdıler. Ayrıca Teptinin ınsanlarda şişmanlığa karşı kullanılabileceğinden umutluydular. Ancak şişman, insanlarda leptinin düşük olması beklenirken, çoğunda yüksek olduğu görüldü. Ingiltere'de Addenbroke Hastanesı'nde bu konu üzennde çalışan Stephen O'Rahilly her şeye rağmen leptinin fonksiyonunun insanda ve farede aynı YAŞAM KÖP birey "görme engelli" değildir A'. fpekKıvmk* I olduğunu söylüyor. Ayrıca "Bu tür buluşlar şişmanlığın genetik faktörlerle oluşabıleceğini gösteriyor" diyor. Araştırmacılar leptinin hipotolamus hücrelerini etkileyerek iştahı ve metabolizmayı azalttığını duşunuyorlar. Farelerde bu hücrelerdekl leptin reseptörlerini uyararak şişmanlık meydana getiriyor. Ancak yine de bırçok şişman insanda düşükolması beklenirken, yüksek çıkan insülinin neden yüksek çıktığı anlaşılamıyor. Bunun vücut proteininin, vücuttakı etkısıne karşı oluşan direnç sebebiyle meydana geldiği tahmin ediliyor. O'Rahilly üzerinde genetik işlemler yapılmış insan leptininin iki şimman hastası üzerinde başarılı olmasını umuyor. Fakat kusurlu şişmanlık geninin varlığı çok nadir olarak görüldüğü için bu tedavinin tüm şişman hastalarda uygulanması mümkün değil. New York'taki Rockefeller Üniversitesi'nde leptin üzerinde çalışan Rudy Leibel şişmanlık geninin bir kopyasındaki noksanlığın bile binlerce insanın vücut ağırlığı üzerinde büyük etkilerı olacağını düşünüyor. (Kaynak, N.Scientıst) Ulaş Girgın nsanların birbirinden farklı özellikleri bazen bir üstünlük bazen de bir eksiklik olarak değerlendirilmiş ancak ınsanı tanımlayan bir değişken olarak hep varolagelmiştir. Bedensel nitelikteki farklılıklar daha çok göze batmış, bazıları için hayati kolaylaştırırken bazıları için zorlaştırmıştır. Görme yetersizliği ve görememe başka bir tanımla "körlük" için neredeyse en önemli fiziksel eksiklik diyebiliriz. "Çok sınırlı görme"den "hıç görememe"ye kadar değişen dereceleriyle bu eksiklik bireyin yaşamını, özellıkle de yaşamsal öğrenmesını oldukça boyutlu biçımde etkilemektedir. öğrenim ve oğretim önemli bir yaşam alanı olarak kör bireylere ancak "Braille Alfabesı"nin yaratılmasıyla açılabilmiştir. Gerçekten de kör bireyin eğıtim ye öğretıminde özel nıtelikte girişimlere ve buna uygun özgün araçlara gereksinim vardır. Çünkü görmeyen de görmenin sağladığı somut verıler yerini dokunma aracılığıyla edinilerek dönüştürülen kavramsal verilere bırakır. Kalemdefter gibi gereçlerin yerını ise altı nokta sistemlı daktilokalın kartonlar almaktadır. "Bakarak görme", "dokunarak görme" biçimine ancak bu yolla dönüşmektedır. Körlük bireyin seçtiğı bir durum değildir. Ancak sahip olduğu dığer duyu becerılerı öylesine gelişebilir ki sadece bu eksikliği gidermekle kalmaz, en az bir gören kadar etken uyum bile yaratabilir. Burada amaçlanan, yaşamı kendi ıçınden gelen bir engelle kabullenmek değil, yaşantıyı zenginleştırecek seçeneklerın genışletilmesi ve geliştirilmesı olmalıdır. Kör bireyin genel eğitiminde "müzik eğıtımi" önemli bir yer tutmaktadır. Müziğin özellikle ritmik boyutundan yararlanılarak yapılan çalışmalarla bireyin psikomotor gelişimi hızlanmakta, bedensel uyumu artmaktadır. Dığer bir açıdan bakıldığında da müzik eğitimi, sanat duyusu ve duygusu, meslek uğraşısı gibi temel vazgeçılmezjerle, bireysel varoluşu hazırlayan önemli bir etmen olmaktadır. Böylece sağlam ve örselenmemiş duyuların rehberliğinde gereksınımi duyulan araç gereçlerle yapılan özel eğitimle görmeyen için pek çok şey "görünür" biçime getirilebılmektedır. Müzik eğitiminde kaynak olarak kullanılan yapıtlar önemli bir öğrenme aracıdır. Bol ve çeşitli kaynak kullanımı ise özellıkle çalgı eğitiminde becerilerin geliştirilmesi için esastır. Bugün ülkemızde görenler adına yapılan çalgı eğitiminde kullanılacak kaynakların bulunmasında bir sıkıntı yaşanmamaktadır. Ancak aynı eğitim sürecınden geçen görmeyenler ıçın kaynak eksikliği ve sıkıntısı, kabartma notaların bulunmayışını en büyük ilk sorun olarak ortaya çıkmakta ve bu zorlu süreçte çetin bir engel yaratmaktadır. Körler Alfabesi diye de bilinen "Braille Alfabesi", 1824'te görmeyen Fransız Eğitimci (aynı zamanda başarılı bir org ve viyolonsel çalgıcısı) Louis Braille tarafından yaratılmıştır. Bu alfabe günümüzde en gelişmış şekliyle kullanılmaktadır. Altı noktanın değişik kombınasyonlarla kullanımı, alanlara ılışkin özgün yazı sistemlerini oluşturmuştur. "Braille Müzik Işaretleri Sistemi" de ana sisteme bağlı, kurallı kabartma müzik yazısı olarak kullanılmaktadır. Böylece kabartma nota yazımıyla müziğın "evrensel dih" gormeyenin "evrensel dili"ne de ak tanlmıştır. Gelişmiş ülkelerde görmeyenler için yapılan çalgı eğitiminde eksıksız kabartma kaynakların kullanıldığını bilmekteyiz. Ülkemizde ise aynı eğitimde, görmeyen birey kendi çabalarıyla kabartma kaynağı yazarak yaratmak zorunluluğu yaşamaktadır. Yazma sürecindeki görmeyene ılişkin bireysel zorluklara mürekkepli basım notanın okunması için gören başka bir bıreye duyulan gereksinime dayalı zorluklar da eklenmektedir. Böylece zorlukların ötesinde bireysel bir gereklilik olan "başkasına bağımlı olmadan yaşam uyumu yaratabilme yeteneği"nin gelişmesi amaç olmasına karşın, baştan engellen mektedir. Parmak ucu dokunma yöntemiyle kaynağını okuma durumunda olan görmeyen için "ezber" doğal bir alt süreç gerekliliğidir. Bu alt süreç görmeyenin çalgı öğrenıminde en önemli boyutu oluşturmakta ve özel eğitimde yer alan farklı oğrenme yöntemlerinı vurgulamaktadır. Ancak böylesi ne zorlu bir eğitimde kaynak eksikliğıne dayalı yazma süreci görmeyene fazladan ve haksız bir yük getirmektedir. Gormeyenin yeteneklerı doğrultusunda eğitiminı gerçekleştirerek onu bir gören kadar etkin kılma toplumda bir amaç olmalıdır. Bu amacın geliştirilmesi için yapılacaklar, yılın belli günlerini kapsayan haftada özür ve engelmiş gibi anlatıhp algılatılan bu eksikliği okunan "tekrar" bilindik metinlerle sınırlı bırakmamakla baş layacaktır. Görmeyene ilişkin sorunlar bir grup bireye ait olmaktan çıkarılarak toplumdaki diğer bireylerin de sahiplendiği, sadece din lemeyle değil, çözüm ve önerilerle katılarak paylaştığı, tartışarak yaşamına geçirdiği hizmetlere dönüştürülmelidir. Kör birey için görememe bir engel değildir. Asıl engel, "görmeyi" sağlayacak araçların görenler tarafından görülememesidir. Bu engelin sorun olarak görülmesiyle çözüm üretilmeye başlanacaktır. Kör birey görme engelli değildir... Her birey görür. Dokunarak görme, bazen, bakarak görmeden daha da etkin ve işlevsel sonuçlar yaratmaktadır. Yeter ki bu sonuçları görmeyi birlikte isteyelim. •Gazi Üniversltesi Gazi Eğitim Fakültesi Müzik Eğitimi Bölümü öğretim Üyesi 54110
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle