Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
UZ AY HAFTANIN GÜNDEMİ Özgünlüğü yitirmeye karşı... Görüntüleri sık sık düşer gözümün önüne: Bakırköy'ün merkezinde cıvıl cıvıl bir kalabalık. Yürüyoruz. Derken, gözümüz, geçmekte olduğumuz evin birinci katının penceresine ilişir. Yüzlerini neredeyse cama dayamış, 70 yaşlannda, kıpırtısız, soğuk, donmuş gibi duran iki insan. Sanki birbirinin tıpkısı iki soluk çehre, sokaktan pencere camına yansıyan görüntülere karışmış. Bu görüntü bizi zınk diye durdurmuş ve bir süre bambaşka bir evrene dalıp gitmiştik. Dikkatle bakmıştık: yaşlı yüzler bir kadın ve bir erkeğe aitti. Zaman, 70 yılda, bir kadın ve bir erkeği, birbirinden zor ayırtedilebilecek derecede birbirine benzetmişti. Yıllar sonra, New Scientist dergisinde, bu konuda yapılan bir araştırmanın haberini görmüştük. Birbıhnden aynlmayan çok sayıda insan, yaşlılıklannda fiziksel olarak da birbirlerine benzemekteydi. Zamanın, köşelerimizi, sivri yönlerimizi, uyumsuzluklanmızı, özgün yönlerimizi; özetle fiziksel ve düşünsel (ve ruhsal...) aykınlıklanmızı törpüleyerek, uyumlu insanlar topluluğu yaratma çabası, belki de fizik kurallarının gereği ve zorunluluğudur. Zamana direnme, yani hayata direnme uğraşımız, eninde sonunda bir enerji meselesidir. Enerjimiz azaldıkça, çoğumuz teslim bayrağını çekmiyor muyuz? Zamanın termodinamiğin entropi yasası belki burada da tam randıman çalışıyor. Büyük çoğunluk olarak, bizleri birbirierimizle uyumlu ve benzer kılan sadece zaman mı? Her bireyin, dünyaya doğuştan getirdiği kendine özgü özelliklerden, 5 yaşına, lOyaşına, 20, 30 ve 50 yaşına varıncaya kadar acaba geride ne kalır? Merak etmez misiniz? Bu noktada, büyük öğütücü zamanın yardımına, insanın doğduğunda yerili bulduğu ve hızla içine entegre olduğu toplumsal düzen koşuyor. Bu düzen, bizleri, istenildiği biçimde kullanacağı insanlara dönüştürme makinesi olarak çalışmıyor mu? Çocukluktan bizi içine alan eğitim/öğretim sisteminin biteviye dönen ç çarkları, y k zamanın yaptığı giğ i tıpkı bi, mümkün olduğunca birbirine benzer insan tipi yaratıyor. Işte ezbere, kalıplara dayanan; her insanın sahip olduğu farklı özellikleri yoksayan ve yokeden bu sistem, zamanın değirmenine su taşıyor ve her insanın özgünlüğünü, en azından onu dikkate almayarak öldürüyor. Dr. Levent Mete, yayımladığımız yazısında günümüzün "kitleinsanı" hastalığını anlatıyor. Bu kitle insanı, özgünlüğünü yitiren insandır. "Kitlelnsanı", sadece, eleştirmeyen, şüphe etmeyen, sorgulamayan bireyler yaratmakla kalmıyor. Belki de daha önemlisi, bireylere özgünlüklerini yitirterek, insanlığa, toplumlara büyük değerier kaybettiriyor. Ancak, insanlık bir yönüyle de bu tek tip elbiseye sürekli başkaldırma halindedir. Düne kadar bu başkaldın içimizden birileh çerçevesinde sınıriıydı. Şimdi topluma bakıyoruz, içimizdeki birileh, bu başkaldmyı bireysellikten çıkartmış, başkaldırıya kurumsal özellikler kazandırmak için epey yol almış. Bu kurumlar, İnsanın çocuklann özgünlüklerini, yaratıcılıklannı okul öncesinden ortaya çıkarmaya ve topluma özgün insanlar kazandırmaya çalışıyoriar. Bu uğraşılar, birçok özel okulda yoğunlaşırken (bir örneği orta sayfamızda okuyacaksınız); örneğin Beyaz Nokta Vakfı'nın "Ezbere hayır" çalışmalannda da görüldüğü gibi, toplumsal zeminde yaygınlaşıyor. *»* Gelecek cumartesi yeniden biriikte olmak dileklerimizle... Jüpiter'in uydusunda hayat mı? Jüpiter'in uydusu Europa' üzerinde saptanan okyanusta hayatın başlamasını sağlayan ortamın bulunduğu ileri sürüldü. G alieo uzay aracının Şubat ayında Jüpiter'in uydusu Europa'dan gönderdiği yakın çekim fotoğraflar, gökbilimciler arasında heyecan yarattı. Galileo'nun gönderdiği son görüntülerde, uydu üzerindeki okyanusta hayat olabileceğine dair yorumlara yol açan ışaretler bulundu. Uydu yüzeyi üzerindeki ilk araştırmalar, Europa'da büyük bir okyanusun varlığına, suyun ve bugüne kadar gizli kalmış yaşamlann olabilecegine işaret ediyor. NASA bilimcileri uyduda üzerindeki denizin üzerinde ince buz tabakasının veya erımekte olan buz parçalarının yüzdüğünü ileri sürdüler. Bu buz tabakasının altında denızın derınliklerinde, tıpkı dünyada hayatı başlatan maddeler gibi organik maddeler bulunabileceği söyleniyor. Uzmanlar, alt tabakalarda daha sıcak maddeler olduğunu ve bunların başka kımyasalların varlığına işaret edebileceğini belirtiyorlar. Okyanus veya deniz, hayatın temel kaynaklannı içerir. Su+ ısı+ organik maddelerin bir arada bulunması, hayatın başlaması için gerekli ortamın yaratıldığının da bir delili salıymakta. NASA yetkilileri, bu maddelerin bir araya gelmesinden 1 milyar yıl sonra hayatın başlayabileceğini belirttiler. Fotoğraflarda okyanuslar üzerinde yüzen buz parçalarının yanı sıra, kara bölgelerinde de kraterlerin dışında geniş alanlar göze çarptı.Bu alanîann variığı da bilimciler arasında, başka bir heyecanın konusu oldu: Karada da yaşam başlayabileceği düşüncesi doğdu. Bilimciler, okyanus üzerinde buz hareketlerini hangi sistemlerin belirlediğini merak ediyor. Bu sistemlerin bilinmesi, uydu hakkında çok daha geniş bilgiler verecek. Bilimciler, buz parçalarını, dünya okyanuslarında görülen buz dağları ile kıyaslanabilir buluyor. Karasal bölgeler ile ilgılı olarak şu yorumlar yapıldı: Kraterler göktaşlarının çarpması sonucu oluştu. Karasal yerlerin en gencinin birkaç milyon yaşında olduğu tahmın ediliyor. Bu tarihleme, bölgelerin çok genç olduğunun bir delılı. Europa uydusu ise 1 milyar yaşında. Yukarıda ve aşağıdaki fotoğraflarda Eurepa'nın 580 bin km uzaklıktan çekılmış yuzeylen görülmekte. Dünyadakı hayatın evrimine benzer yaklaşımları Europa'da görmek isteyen Amerikalılar, böylesine zengın bir eriyiğin çanlı organizmaların ortaya çıkması için uygun ortamlar oluşturduğunu belirtiyorlar. Bakalım sonraki fotoğraflar ve bu fotoö/afların analizleri de gelecekte bugünkü bulguları ve varsayımları doğrulayabilecek mi? e posta: bursali@planetcom.tr Cumhuriyet BİLİMTEKNİK • No. 526 19 Nisan 1997* Basan ve Yayan. Yenı Gun Haber Ajansı A.Ş. • Genel Yayın Yönetmeni: Ortıan Erinç • Genel Yayın Koordınatörü: Hlkmet Çetinkaya • Yazı Işleri Müdüru: Ibrahjm Yıldız (sorumlu), Dinç Tayanç • Yayın Yönetmenr Ortıan Bursalı • Grafık Yönetmenr Tüles Hasdemir • Reklam. Medya C. 5263