Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
A R A Ş T I R M A D Ü N Y A S I N D A N Jüpiter, aslında madeni bir top mu? Silikon: Tehlikeli mi değil mi? Vücutta kullanılan silikon dolgu maddesi üzerine son tartışma ve araştırmaların özeti... | u koca gezegenin büyük bır boJumu hıdrojenden oluştuğu için, 'böylesi bir soru garip karşılana bılır. Ne var kı, bılim adamları yıllardır hıdrojenin yüksek basınç altında sıkı şarak zamanla madene dönüşebileceği olasılığı üzerinde kafa yoruyorlar. Kalıforniya'daki Lawrence Livermore Ulusal Laboratuvarı uzmanlarından VVıllıam Nellis ve ekibi yapay yollarla metalik hıdrojen elde ettıklerinı ilerı sürüyor. Hıdrojen gibı, elektrik gücüyle yalıtım sağlayan bir gazın yüksek basınç nedenıyle iletken bir maddeye dönüştüğü görüşü 60 yılı aşkın bır süredır bılinıyor. New York'taki Cornell Üniversıtesı bilim adamlarından Neil Ashcroft, 1977 yılında katı durumdaki cisımlerle ilgılı fizik ilkelerınden yola çıkarak, basıncın hidrojen moleküllerinın çevresındekı elektron bulutlarını bir araya getirdiğini ortaya koydu. Ashcroft, bır mılyon atmosferın üzerinde, hidrojenin billurlaşmış olduğu bir yerlerde, tek tek elektronların özgürce dolandıklarına tanık oldu. Araştırmacılar, elmas örsü adını verdikleri bir aygıttan yararlanarak, o gün bugündür Ashcroft'un kestirimlerinin ne denlı dogru olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. Aygıtın tüm gücu elmas dışhlerın ucundan yayıldığı içın, bu tür bir deneyde küçük bır örneğın üzerıne buyuk bir basınç uygulanmış oluyor G eçtığimiz ekim ayında Nevada jürisi, silikonun hastalığa yol açtığı gerekçesiyle, Dow Kimyasal Ürünler Şırketi'nin Charlotte ve Marvin Mahlum çiftine 14,1 milyon dolarlık bır tazminat ödemesini kararlaştırdı. Gelgelelım, bu karardan birkaç gün önce, Teksas jürisi, yıne aynı nedenle hakkında dava açılan Baxter Sağlık Bakım şirketinin, silikonun hiçbir hastalığa neden olmadığı gerekçesiyle aklanmasına karar verdi. Mahlum davasının büyüklüğüne karşın, bu cerrahiyı uygulayanlar hakkında 15 yıl hapis istemiyle açılan davaların hemen hemen tümü, silikonun sağlığı olumsuz etkilediği yolunda hiçbir kanıt olmadığı gerekçesiyle gerı çevrildi. Bu olaylar, silikon konusunda bilimsel bır tartışmanın başlamış olduğunu ortaya koyuyor. Gerçekten de, yapılan araştırmalar, sılıkonlu göğüs ile, deri sertleşmesi, derı veremi, romatık arterıt gibi, kendiliğinden bağışık hastalıklar arasında guçlu bır bağ olduğu yönünde hiçbir kanıt olmadığını gösterıyor. Yıne de, bılım adamları sılıkonlu göğüslerin olası yan etkileri konusunda henüz kesın bır görüşe sahıp değil. Eğer zaman bir ölçüt sayılabiiırse, silikonun geleceğinin saptanmasındaki yasal, maddi ve duygusal etrnenlerın, bılımsel olanlardan çok daha ağır bastıgı söylenebılır Silikon amelıyatları 6O'lı yılların başından beri yapılmakla birlikte, güvenlık konusu ancak son zamanlarda gündeme geldı. 1992 yılında, Besın ve llaç Örgütü, silikonun sağlığa zararlı olup olmadığı konusu aydınlığa kavuşturuluncaya dek uygulamanın durdurulmasına karar verdi. Ne var kı, otuz yıl boyunca bu konuda yeterli veri sağlanamadı. Harvard Tıp Fakültesi'nden bir grup bilim adamı, geçtiğimiz şubat ayında yayımladıkları bir raporla, 400.000 kadın üzerinde gerçekleştirdikleri araştırmanın sonuçlarını kamuya duyurdu. Araştırmaya göre, silikonlu kadınların kendiliğinden bağışık hastalıklara yakalanma riski biraz daha yüksek. Ancak, irilı ufaklı tum araştırmalardan elde edilen veriler bir araya toplandıgında, sılı konlu kadınların çok büyük bır rısk taşımadıkları görülüyor. Araştırma sonuçlarının olumlu olmasına karşın, silikon konusu hâlâ Besın ve llaç Orgütü'nce araştırılıyor. Son araştırmaları eleştıren bır grup bılım adamı, söz konusu hastalıkların zaten az sayıda insanı etkisi altına aldığından, araştırmaların çok daha geniş kitleler üzerinde gerçekleştırılmesı gereğıne dikkat çekiyor. Genış kapsamlı bir silikon uygulamasına hâlâ sıcak bakılmamakla birlikte, bu konuda yaşanan paniğin büyük ölçüde yatıştığı belirtiliyor. Plastik cerrahı uzmanları, silikonun kendiliğinden bağışık hastalıklarla ılıntıli olduğu yolunda ortaya atılan görüşlerin ilk anda hastalarda "isteriye" yol açtığını, ancak şımdı ortalığın durulduğunu dile getiriyor. Yine de, durumun henüz tam bır kesınliğe ulaşmamasından, kimi hastaların ortada hiçbir somut neden olmaksızın silikonlarını aldırmak amacıyla hekıme başvuracaklarından korkuluyor. Kimyasal madde üreticileri ise, davalardan haklı çıkacakları konusunda kendilerine epey güvenmekle birlikte, gelecekte uğrayabılecekleri zararı düşünerek silikon ve organ naklınde kullanılan öteki malzemelerin üretimini durdurdu. Şirketler açılan davalar nedeniyle kımı hammaddelerın üretimden çekilmesınin Amerika'da bir "bıyomalzeme" krızıne yol açabileceğine parmak basıyor. Silikonun guvenli olup olmadığı yolundaki yasal ve bılımsel tartış maların özünde, göğüslerin büyütülmesinden sağlanan yararını rısklerden daha ağır basıp basmadığı yolunda bir çekişme yatıyor. Uygulamanın daha güzel bir görünüm, özgüvenin artması gibi yararları olmakla birlikte. bu yararlar kimileri için hiçbir anlam taşımayabilir. (SA.ru) Gözden kimlik saptaması Ne var kı, bu nedenlerden belirgin bir sonuç alınamadı. Katı hidrojen örneklerı giderek daha yoğunlaşmakla birlikte, madene dönüştüğü yolunda hiçbir belirtıye rastlanmadı. Durum böyie olunca, bilim adamları kuramın geçerlıliğıni yenıden araştırmaya başladılar. Madeni hidrojen elde etmeyı başaran Nellis ise, elmas örsü kullanmak yerine, iki alümınyum levha arasında tuttukları sıvı hidrojen katmanını sıkıştırmayı denedi. Bu süreçte, artan basınçla birlikte ısının da 4400 kelvine ulaşmasıyla, Jüpiter ve Satürn gibi dev gaz gezegenlerin içındeki koşullara benzer koşullar elede edildi. Nellis ve ekibi, örneğın sıvı bır madene dönüşür gibi olduğunu ve bu değişimin elektrik gücünün 5000 kat düşmesi ile kendisini belli ettiğini belirtti. Ne var kı, bilinen fizik kurallarına göre, madene dönüşme çok daha düşük basınçlarda meydana gelmış ve herkesi şaşırtmıştı. öte yandan, Harvard Üniversitesi'nden Isaac Silvera, bu durumun yaşandığı başka örnekler de olduğunu, örneğin, silikonun erıyınce yarı iletken bır maddeden madene dönüştüğünü ılerı sürüyor ve bır sıvının gerçekten madensel olduğunu kanıtlamanın güçlüklerıne değınıyor. Madensel özelliklerin kanıtlanması yolunda en etkılı olçütün, salt sıfır noktasına ulaşıldığında bile iletkenlik özelliğinin sürmesi olduğunu belırten Silvera, bu koşullar altında yarı iletken maddelerin iletkenlıklerının donarak yok olduğunu, bu nedenle de sözü edılen deneyın bu durumda uygulanamayacağını sözlerine ekliyor. (NS, 23.3) Doğal sesler arşivi • htaca, New York'da bulunan Doğal • Sesler Arşivi'nden bır uzman, "Dün B y a çok gurültülü bır yer oldu" diyor. Bu arşivde, kuş, kurbağa ve diğer memelı hayvan seslerının de yer aldığı dünyanın en geniş doğal sesler kayıtları bu lunuyor. Bu kayıtlar, bilımsel çalışmalarda ve bazen de filmlerde arka fon sesı olarak kullanılıyor. Corneli Ornithology Laboratuvarından bır yetkili, ses k aydı yapmaya elverişli gürültüsüz ye r Ier bulmanın gıtt ikçe güçleştiğini dile getiriy o r . Yerleşım bolgelerinin dışında k aIan yerlerde bile, bır kamyon sesı, trafik gürültüsü ya da bir uçak sesı, kaydedılecek hayvan seslerıni bastırabiliyor. Bir hayvan sesinin "temız" kaydını yapabılmek günler, hatta bazen yıllar alıyor. Belirli bir bölgedekı tüm yaratıkların topluca ses kayıtlarını yapmak ise neredeyse olanaksız. Hayvanlar da bırbirlerinın seslerinı duymakta güçlük çekiyorlar. Brıtısh Ecological Socıety (Ingıliz Ekolo|ik Topluluğu) raporuna göre, Ingıltere'dekı yol ların gürültüsünden kuşlar çıftleşecek eş bulmakta ve kendilerine aıt bolgelerı korumakta güçlük çekiyorlar (ps/aal) U nlü James Bond filmlerınden "Never Say Never AgainAsla Asla Deme"de, kamera oyunculardan birine odaklanarak kim olduğunu gözünden anlamamıza olanak verır. Fılmın çekildiği sıralarda böylesi bir şeyi gerçekleştirmeye olanak tanıyan bir aygıt henüz yoktur. Şımdi ise, David Sarnoff Araştırma Merkezi'nın bır yan kuruluşu olan Sensor firması, dünyanın önde gelen otomat (ATM) dağıtıcılarından Tokyo'daki Oki şirketiyle bir sözleşme imzaladıklarını duyuruyor. Bu da, gözbebeğinin çevresindeki renkli bölüm olan iris katmanından kımliğın belirlenmesi anlamına geliyor. Imza, ses ve parmak ızinden kimlığin belirlenmesinden farklı olarak, iristen kimliğın belirlenmesi ortak bir çalışmayı gerektiriyor. Kişi yalnızca otomata gıdıp kartını sokuyor. Bu arada, sıradan bir video kamerası müşterinin sağ ya da sol gözünün görüntüsünü yakalıyör. Bu görüntü sayısal bir koda dönüştürülerek.o müşterıden daha önce alınan görüntüyle karşılaştırılıyor. Bu ıkısi arasında bır uyum varsa, müşteri işlemini tamamlayabıliyor. Bu süreç yaklaşık beş saniye içinde tamamlanıyor. Bir ınsanın gözünde ılk göze çarpan şey renk olmakla birlikte, kışınin kımligiy le ilgılı veriler irısın yalnızca değıştirılemeyen bölümlerinden elde edılıyor. Bu bölümler de, bağ dokusundan oluşan ağ, temel dokıı liflerı, kırpıksı yumrular, kasılma ızlerı, damarlar, halkalar, ayla, renk ve lekelerı içeriyor. Tıpkı parmak izi gibi, bu özelliklerın büyük bir bolümü doğumdan önce rastgele belirleniyor. Herkeste farklı olan ırıs yaşamboyu pek bir değışime uğramıyor. Tek yumurta ıkızlerde bile irısın yapısının farklı olduğu belirtiliyor. Göz nakli durumunda bile, bu bölümlerde meydana gelen en ufak bir değişiklik aygıt tarafından saptanabildiği için sistem başarısızlığa uğramıyor. Güvenlık uzmanları da gözden kimliğin belirlenmesi yöntemıyle yakından ılgılenıyor. Sensar şirketi CIA'nın da bu aygıtlara son kerte sıcak yaklaştığını, şımdıden istemde bulunduğunu bildiriyor. Sandia Ulusal Laboratuvarlarf ndakı Güvenlık Sıstemleri ve Teknoloji Merkezi, aygıtın daha az gelışmış bır örneğinin 199 gözde denendiğini ve sıfır yanlış kabul olayına rastlandığını, hatalı gerı çevrılme oranının ise % 5'in altında olduğunu belirtıyor. Gözden kimlığı saptayan aygıtla donatılmış ılk ATM'lerın bu yıl sonuna dek pıyasaya sürülmesı beklenıyor. (SA ru) 4775