24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TARTIŞMA EDİTÖRE MEKTUP Türkçe, Bilim Dili ve Koltuklar... Mamografi mi? Ultrason mu? Radyoaktifliğin Dr. Aylın Rodıtı K onfüçyüs'e 'devlet erkı sana verilseydı ne yapardın? dlye sonılduğunda Dıl öncelıkle dıl bır ulusun yaşamında hıcbır şey dıl ölçusunde önemlı bır etken değıldır' dıye yanıtladığı soylenıyor 'Tanhe baktığımızda, toplumlan, uluslararası kımlıkleyen temel belırteçlerden bırı başlıcabi olamk göruruz dıl olgusunu Uluslar ana dıllerını sahıplendıklen, ana dıllennı ışlettıklen oranda benlıklı ve kalıcı olagelmışlerdır Herder'ın dedığı gıbı tanh sahıplendığı yaşamlarına tanıklık ettığı ulusları dıllenyle kımlıklendırmıştır, dılsel urunlenyle yargılamış, değehendırmıştır (1) Sanırım dılın onemının "herkesler" farkında ve bu yuzden "kimseler" bırakmaya ya naşmadan kendı yanına çektırmeye çalışı yor Lıse geometrı derslerınden anımsadı gımca Bır dogruya dışındakı bır noktadan hıç koşut çızememenın yanı sıra bır ya da sonsuz sayıda koşut çızebılırsınız Başlangıç dldığınız noktadan hıç koşut çızememenın yanı sıra bır ya da sonsuz sayıda koşut çı zebılırsınız Başlangıç aldıgınız geometrı sıs temıne baglı bır bonuç bu Ne kı geometrı ya da dığer bılımlerde varolabılen değışık seçenekter çebitlılığı yaşamın her alanında her zaman geçerlı olamıyor Dılde de olduğu gıbı Kuralları ve dağarcığıyla ortada olan Turkçe yı oznel ısterler ya da kımı uzlaşma lar adına çekıştırmeye kımselerın hakkı ol mamalı Cumlenın maksudu bır amma rıva yet muhtelıf1 denmekteyse de dıl olgusunu tartışmak "hamılelık" olgusunu tartışmaya benzer Ya dılın ılke ve kurallarından yana sınız ya da degılsınız O C) 2 Genış halk kıtlelerı aydın kesımı ve Sayın Cığeroglu nun kullandığı sureç ulus sozcuk eğılım yoğun gıbı sözcuk ler "gayretkeş(') aydın"larımızın uğraşlarıyla taranarak derlenerek ya da turetılerek 65 yılda Turkçe ye kazandırılmış sozcuklerdır O ınsanların 65 yıldır suren VB daha da sure cek olan "gayretkeş"lıklerı olmayaydı Cığeroğlu ve dığer insanlar safha mıllet, kelıme meyıl kesıf ' dıye konuşmayı surdureceklerdı Kaldı kı o "gayretkeş'Mer yalnız ca onerdıklennı belırleyıcının halk olduğunu 'tutarsa, benımserse dıye vurgulayarak soy lemektedırler öncelerı kapsamak denırken, şımdılerde ıçermek daha çok kullanılmaktadır tılcık denmış tutmamış ardından soz cuk onerılmış tutmuştur Kımselerın elınde "ol" dıyecek guç olmadığı ıçın dılde ozleş me uzun zaman alacak bır sureçtır 7O'lı yıllarda olanak, olasılık sozcuklerı gunluk ve sıyasal dalga geçmelerın temel taşlarıydılar Tıpkı televızyon (dıl konusunda uslanma/ "gayretkeş"lerden Mustafa Ekmekçı uz goreç dıyor) programları, gulduru bolumle rınde Oyuncuların anımsayamadım sozcuğunu gonderme yaparak ve tpmel gulmece unsuru olarak kullandıkları gıbı 3 Eskı TDK nun onerdığı bılımsel terımle rın kullanım yaygınlığı ve etkenlerı elbette tartışılabılır Ancak tartışılabılır olmak Sayın Cığeroglu na "bazılarının ıddıa ettıklerı"nın yanlış olduğunu duşunme hakkını ver mez bu sonjcu doğurmaz 4, 5, 6 Öğrencılığımde hocamız burun kemıklerını anlatırken Epıstaxıs dıyeceksınız, burun kanaması demeyeceksınız Herke sın her şeyı bılmesıne gerek yok Boylelıkle sız daha etkılı olursunuz demıştı Bu da bır goruş elbette Ancak kıtaplar atlaslar ve sozcuklerden ne olduğu öğrenılebılenez berlenen sozcukler ınsanın ana dılı olan sozcuklerle karşılaştırıldığında Hem bılım dalı çalışanları hem de toplumun genelı ıçın nelerın daha az "sakıncalı" olduğu da çok açıktır Keserek açmak anlamına geldığını sozcuklerden oğrenebıldığınız anatomının anlaşılır, dılgıbılımını anlaşılmaz gelebılmesı nı ıse hıç anlayabılmış değılım 6, 7 Turkçe sorunlarını kendı ınsanlarıy la kendı kaynaklarından çozebılecek guçte ve varsıllıkta bır dıldır Çozumlerın yoluyordamı da bellıdır ve kımı "gayretkeş"ler tarafından yıllardır yaşama aktarılmaktadır Turkçe de daha lyıyı ve daha guzelı hedef hyorsak yolu Öznel ısterler ya da uzlaş malar adına eksık yanlış ve Turkçe'ye aykırı çözumlerı onermekten değıl, eleştırdık lerımızı duzeltmeye çalışmak ve katkıda bulunmaktan geçer Yenı TDK ve Dıl Derneğı (eskı TDK) ıkısının de konum ve tavırları bellıdır Hem o hem bu ya da ne o ne bu dıyerek Ikı "koltuk" arasına rahatsız bır bıçımde oturabılırsınız Bu da bır seçım yeğlemedır Ne kı "doğru" yerde o l duğunuz "doğru" olanı yaptığınız anlamına gelmez (1) Alı Dundar, Dıl ve Ulusal Bılınç, s 33 * Dr , Anest ve Rean. Uzmanı Nöroşırurjı ABD Cerrahpaşa Tıp Fak Ercan Turecı* 2 3 1996 tarıhlı sayınızda yayımlanan kaynağının Sp 6/96 olduğu belırtılen, "Mamografi mı, ultrason mu?" başlıklı yazıyı bu ko nuyla ılgılenen bır radyolo)i uzmanı olarak hayretle okudum Halk sağlığı açısından önemlı yanlış anlamalar ve önemlı yanılgılara neden olacağını duşunduğumden, meme kanserının erken tanısıyla ılgılı yazıda sozu edılen bazı hususlara değınmek ıstıyorum Meme kansen taramasında ve dolayısıyla kanserın erken tanısında, dunyanın kabul ettığı yontem, mamografıdır Ultrason ıse mamografıye yandaş olarak kullanılıp, tarama aracı olarak etkın olmadığı bılınen bır yon temdır Zıra meme kanserının erken belırtılerınden olan, kıtlenın bulunmadıgı mıkrokalsıfıkasyon kumelerının (mılımetrık boyutta kıreçlenme alan ları) ultrasonla tarama esnasında be lırlenmesı mumkun degıldır Yanı sı ra, yoğun kalabalık kıtlelerın taranma gereklılığı göz önunde tutulduğunda, uygulama süresı yönünden de mamografının ustun olduğu bılinmektedır Ultrasonla ıse, varlığı bılınen ve mamografık olarak saptanmış bır kıtlenın ıç yapı ozellığı hakkında bılgı sahıbı olunur Bu yontem, tek başına bır tarama aracı olarak kullanılmaz Yukarıdakı nedenlerden dolayı ma mografı meme kanserının erken tanısında kullanılan yöntemdır ve yazı da belırtildığı gıbı "radyologlara daha çok para getırdığı ıçın" seçılen bır yontem degıldır Dergımzı okuyan kışılerın bu konularda doğru bılgılenmelerı ıçısın dan bu hususları yenı sayılarınızda mutlaka vurgulamanız halk sağlığı açısından yararlı olacaktır Yanı sıra, tercume ıçınde geçen 'tıpçılar" tanımlanmasının da cıddı bır yayın organı olan dergınıze yakışmadığını bf>lırtmek ısterım 100. Yıldönümü "Bunu da Hım ısmartadı?" 11 Rabi Yiikseköğretim sisteminde öğretim görevliliği 2 547 sayılı Yuksekoğretım Yasa sı nın 31 maddesı, oğretım gorevlisı olarak atamak ve atanmak ıçın gereklı koşulları, "Öğretim gorevlılerı; unıversıtelerde ve bağlı bırımlerınde bu kanun uyarınca atanmış oğretım uyesı bulunmayan dersler veya herhangı bır dersın ozel bılgı ve uzmanlık ısteyen konularının eğıtımoğretım ve uygulamaları ıçın, kendı uzmanlık alanlarındakı çalışma ve eserlerı ıle tanınmış kışıler" olarak belırtılmekte ve "...Öğretım gorevlılerı, ılgılı yonetım kurullarının goruşleri alınarak faküttelerde dekanların, rektörlüğe bağlı bölumlerde bolum başkanlarının onerılerı uzerıne ve rektorun onayı ıle ... atanabilırler..." demektedır Ancak oğretım gorevlılığı kadrolarının keyfı olarak kullanılmasına veya sıyasal amaçlı akademık kadrolaşmaya çanak tutulmasına da yol açabılen söz konusu yasa maddesının uygula malarında 1 Sınav koşulu aranmadığından, oğretım gorevlılığı kadroları ıçın ıstenen dıplomaların nıtelıklerı ve bu kadrolara duyulan gereksınımlerın neye gore saptandıkları belırsız kalabllmekte, 2 öğretim gorevlısı kadrolarına atama ıçın yeterlı ve gereklı olan kamu ve/veya ozel kesım hızmetlerı dıkkate alınmayabılmekte, 3 Anıları yasa maddesı ıle uzmanlık kavramıyla alay edercesıne "...ozel bılgı ve uzmanlık ısteyen konuların eğıtımoğretım ve uygulamaları ıçın, kendı uzmanlık alanlarındakı çalışma ve eserlerı ıle tanınmış kışıler" yerıne yuksekoğrenımlerını yenı tamamlamış ve daha once hıçbır gorev ustlenmemış olanlar oğretım gorevlısı olarak atanabılmekte, 4 Yuksek derecelı öğretim görevlisı kadro duyurularına karşın, çok duşuk kadro derecelı atamalar yapılabılmekte, 5 Aylık karşılığı ve zorunlu ucretlı ek derslerın, oğretım elemanlarının uz manlık alanı ıçınde olması gerekırken, oğretım gorevlılerıne uzmanlıkları dı şında dersler verdırılebılmekte, 6 Öğretim gorevlısı olarak atanan ların bazılan da şube mudurluğu, daıre başkanlığı muhendıslık mımarlık gıbı ıdarı malı ve teknık ışlerle görevlendınlebılmekte veya doner sermaye ışletmelerınde, vakıflarda veya bu vakıfların ortak olduğu şırketlerde çalıştırıla bılmektedırler Yukarıda bır kısmına kısaca değınılen ve kurumsal/mesleksel saygınlıklan azaltan sozkonusu sakıncalı durumlar, oğrptım gorevlılerının atanmasında eşıtlığı ve yansızlığı bozduğu ve bedel lerını de tum oğrencılere fatura edıp, devlete odettırdığı gıbı, Anayasa'nın kamu hızmetı gorevlılerıyle ılgılı olarak genel ılkelerı belırleyen 128 maddesının 2 fıkrasındakı "Memurların ve diğer kamu gorevlılerının mteliklerı, atanmaları, gorev ve yetkılerı, hakları ve yukümlülüklerı ... kanunla duzenlenır" huk mune de aykırıdır Ayrıca öğretim gorevlılerının bu atanmalarını, ılgılı organ ve makam ların "takdir yett kilerine" dayandırf mak da olanaksızdır Çunku ıdare, çözum şeklını seçme özgurluğunu dıledığı gıbı değıl, ışın gereğını takdir ederek kullanmak ve konuya ılışkın tum yasal duzenlemelere uymak zorundadır aksı halde, yapıları atamalardakı ve gorevlendırmelerdekı "takdir sakatlıkları", yonetsel ve yargısal denetımleri gerektırır Öğr. Gör. S. Tuğçay Tayhani Fırat Ünıversıtesı/Elazığ |ugün adına muon dedığımız parça|Cik kozmık ışınlann ıncelenmesı sıra"sında ılk gözlendığlnde (1937), unlu bır fizıkçı olan Isaac Isıdor Rabı başlıktakı soruyu sormuştu Bu soru belkı 39 yıl önce yanı, radyoaktifliğin keşfinde de sorul malıydı' Her ıkısını de açıklayalım Muonlar, fızıksel davranışları bakımından tamamıyla elektronlara benzemekte olup yanızca kutlelerı 207 kat buyuktur (ayrıca da çok kısa bır sure ıçınde bır elektrona, bır muon nötnnosuna ve bır muon karşınotrınosuna bozunurlar) Ama muonların bllınen fızığın neresınden çıkacağı ya da neresıne gıre ceğı bılınemıyordu (Kırk yıl daha da bılınemeyecektı Şımdi, "Standart Model" çer çevesınde bunun çok gereklı" bır parçacık olduğunu soyleyebılıyoruz (CBT 448, Nobel 1996) Hatta gerıye bakınca muonların standart modelın ılk habercısı olduğu da söylenebılır) 1896 yılı Şubat ayının 26 gunu Henrı Becquerel (bılımle uğraşma geleneğı olan bır aıleden gelen bır Fransız fizıkçı), ışıldamaya (lumınesans) ılışkın araştırmaları sırasında "umulmadık' bır olguyu başlattı Ancak bu "umulmadıklığın" tam anlaşılması ıçın uç ay kadar daha geçecektı Modern fızığın tarıhıne önemlı katkıları bulunan Lawrence Badash, Physıcs Today dergısımn Şubat 1996 sayısında "Radyoaktıflğın keşfı bır olay degıl bır su reçtır" demekte 26 şubatta başlayan bu sureç 18 mayısta tamamlanmış ve Becquerel, uranyum tuzlarının ışıksız bır ortamda fotograf plaklarını karartmasını maddenın bılınen ozellıklerının çok otesınrie bır davranış olduğunu lyıce anlamıştı Evet, ınsanlar henuz atomlara bır kavram olarak bıle alışma kaygısındayken ve elektronun bıle keşfıne daha bır yıl varken, atomun çekırdeğınden bugunku bılgımızle gelen bu etkı ıçın dıyebılecek daha iyı bır soz olmadığına ınanıyorum Bunları kım ısmariadı? Bu olgunun ılk gözlenmesınden yaklaşık uç ay kadar önce, 7 Kasım 1895'te, Wılhelm Rontgen, neredeyse aynı bıçımdekı bır raslantıyla x ışınlannı keşfetmıştı (CBT 463) O, bır "Crooks tupunden" yayımla nan katot ışınlannın ortulu fotograf plaklarını kararttığını farketmıştı Becquerel ıse, fluorışıl etkılerı çoktandır bılınmekteydı Bu olguyu n çok uyartan etmen guneş ışığı olduğundan, kapalı havalarda pek bır ınceleme yapılamıyordu Işte 26 şubat gunü yenı başladığı bır ıncelemeye bu yuzden ara vermek zorunda kalan Becquerel pencere kenarından kaldırdığı potasyum uranyum sulfat knstallerı ıle fotograf plaklarını bır hafta kadar sureyledolapta tuttu 2 Mart 1886 gunu Fransız Bılımler Akademısı'nde yapacağı konuşma oncesı 1 mart gunu bılınmeyen bır durtuyle plakları banyo ettı ve beklenmeyen kararmayı gordu Durumu not defterıne "Çok zayıf göruntuler beklerken tam tersıne sıluetler çok yegındı" olarak yazmıştı Başta bunu kullandığı uranyum tuzunun değışık bır ışıldama özellığıne hamlettıyse de sonuçta (18 mayıs) bu ozellığın tamamıyle uranyum elementıne ozgu ve kaynağı anlaşılamayan bır etkı olduğunu anladı Bundan sonra sahneye Marıe ve Pıerre Curıe, Ernest Rutherford ve dığerlerı gırdı Curle'ler yenı "radyoaktıf" elementler keşfederken Rutherford hem radyoaktifliğin zaman özellıklerını ve çıkan uç ışından ıkisını tanıdı (alfa ışınları, lyonlaşmış bırer helyum atomu, meta ışınları ıse elektronlardı elektromanyetık dalgalar olan gama ışınlarının varlığını ibe daha Paul Vıllard far kettl), hem de alfa ışınlannı kullanarak atomların çekırdeklı yapılarına ılışkın ılk denel verıyı ortaya koydu (Radyoaktifliğin tam ne olduğu ve ne gıbı ılgınç ozellıklerı ve uygulamaları için CBT 12) Ancak şu ılgınçtır kı hayatımızı çok yakından ılgılendıren kımyasal sureçlerın temel ogelerı olan atomlar daha neredey se hıç anaşılamamâktayken, bu sureçlerdekı etkılerı rahatlıkla yoksanabılen çekırdekler bıze habercıler göndermekteydıler R. Ömür Akyuz 4704
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle