24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SOSYAL İ LETİŞTM HAFTANIN GÜNDEMİ Dinlemeyi biliyor muyuz? Politikacılarımız ve konuşma içerikleri... M. Envn Cevluıı* 1996'yı geride bırakırken... insanın aklıyla dünyayı ve evreni kucaklamasının tarihi daha çok yenidir. İnsanın ilkel haliyle yeryüzü sahnesinde ortaya çıkması bugünkü verilere göre 3 milyon yıl önceye dayandırılıyor. Insan, bu üç milyon yılı da hemen hemen, beynini bugünkü keskinliğıne geliştirmek için harcamıştır diyebilihz. Bazı araştırmacılar, bugünkü modern aklın tarihini son yüzbin yılla, insanın bugünkü beynıyle doğaya bakmasının tarihini ise son 400 yılla sınırlandırıyorlar. Baş döndürücü teknolojik atılımlann ise, dünyanın ve evrenin temel yasalarına ilişkin önemli bilimsel buluşların artık sonuçlandığı ve kesinleştiği son 50 yıl içinde gerçekleştiğini biliyoruz. *** Yani, beynimizin oluşma sürecini dikkate alırsak, bugünkü bilimsel gelişmeye rağmen, insanoğlunun modern beyninın ortalamasını 99. 600 yıllık geçmişi belirliyor. Bu dönem, insan beyninın doga karşısında bükük durduğu, anlayamadığı olaylara ve güçlere taptığı dönemdır. Başka bir deyişle, bugünkü modern aklın veya ortalama beyin yapısının, en iyimser yorumla 99.600 yıllık uzun karanlık ve bilimsiz geçmişinin etkisı altında olduğunu düşünüyorum. Toplumsal genetik, alışkanlıklar, gelenekler, tanrısal güçler 99.600 yıllık geçmişe; modern bilim ve akıl ıse şunun şurasında 400 yıllık (hatta 100 yıllık) bir tarihe sahıp. İnsanın son 100 yıllık tarihi bile özemseyebıldiğıni söyleyebilır mıyız? Bilimsel akıl, ne kadar buluş yapsa, ne kadar evreni kavrasa, ne kadar uzayın derinliklennde yol alsa, ne kadar Tanrı kavramının sınırlarını genişletse, ne kadar akla yenı egemenlik alanlan yaratmaya kalkışsa, ne kadar safsatayı kuramsal olarak yere serse, ne kadar bilimsel ve teknık damgasını toplumsal hayata vurmaya çalışsa... sonuçta şu görduğümüz veya biraz göreceli lyıleştırılmış toplumsal düzenin ve yaşamın ötesıne geçemiyor. Görünür gelecekte de tersinin gerçekleşeceğını kim öne sürebilir? Bilimsel akıl ve toplumun, öyle görünüyor ki daha yüzyıllar boyu vuslata ermeleh zor. Hatta şimdikı sürece bakılırsa, ayrılıkları sanki mukadder, bırleşmeleh ise Tanrısal birgüç meselesi... Geleceğin toplumu, yarınlar, ancak bilim kurgularda yaratılabiliyor. Bu açıdan bilim kurgu yazarları, toplumdan fersah fersah uzaklıkta yelken açmış yarının kahramanları sayılmalıdır. *** Yenı yılın son sayısını ve son yazısını okuyorsunuz. Geçen yıl daha da yoğunlaşan ve hızlanan bilimsel aktivitelerin, toplumsal akla katkılarını ve etkilerıni merak ettim sadece... *** Sevgili okurlarımıza, yenı yılımızı kutlayan dostlarımıza, sevgi, akıl ve sağlık dolu kocaman bir mutlu yıl ve mutlu yıllar dıliyoruz. T elevızyonda paneller göruyorurn Konuşmacılar mat>alarından karşıdakının uzerıne eğılıp, parmağı nı dıkıne dıkıne tutup ona laf anlatmaya çalışıyor. Ya da sureklı olarak kendıne ayrılan surenın dışına taşarak butun uyarılara rağmen konuşmasını surduruyor Ya da başka bır zaman bırısı konuşuyor, otekı yalnızca gıılüyor. Daha başka bır zaman, ozellıkle trafık kazalarından sonra ıkı şofor bırbırıne aynı anda ve sonu gelmez bıçımde bagırıyor Neredeyse butun toplum; anormal derecede konuşarak, ama asla gerçek bır ılışkı oluşturmadan ve dınlemeden, dolayısıyla hıçbır ortak yaratıcılık ve uretıcılık şansı yakalamadan yaşıyor. Gerçok bır dınleme; her zaman dınleyenın kendı ıçınde peşpeşe sorgulamalar açarak, oluşan soru ve cevapları konuşmacı ıle tartışarak geçırdıgı aktıf bır sureçtır. Eskı çagın unlu fılozofu Sokrat'ın kendı kendıne oluşturduğu soru ve cevaplarla dogruyu bulmasına benzer bu tur dınleme surecıne araştırıcılar meyütik (maleutic) dınlemo bıçımı dıyorlar Bızım ortalama ınsdnımızda meyutık anlamda dınlemenın olmadıgını kesın lıkle soyleyebılırız Bu nedenle karşılıklı konuşmalarda ya ofke, ya gulme ya da ılgısızlık oluşuyor Bu durum benım fık rım dogrudur anlayışından kaynaklanmıyor Eger oyle olsaydı kışı, karşıdakı nı dınleyerek ona karşı kendı fıkrını daha da saglamlaştıracak kanıtlar bulma ya ozen gosterırdı Onun yenne, konu Turkıye'de çok gormuşuzdur. Bazı ınsanlar ınanılmaz basıtlıktekı olaylar ıçın şaşırtıcı bır karşı ısrarı surdururler Bunu yapan ınsana bazen şaşırır, başka bır durumda da aynı şeyı kendımız yaparız Dinlemeyi bılmemek yuzunden her konuda ayrılmış, hatta kamplaşmış ınsan kumelerı olup kaldık Kışıler kekeme gıbı konuşuyor. Çunku kekemenın amacı ıletışım kurmak degıl, kelımeyı agzından çıkartmaktır Bır olçude yaptığı karşıdakıne soylemek değıl, oyle gorunerek kendısını soyleyebıldıgıne ıkna etmektır Yanı so runu karşısındakıyle degıl, kendısıyledır lelevızyondakı çogu panelde bu kekeme konuşmaları dınlıyoruz Konuşmacı kımsenın kendısını dınlemedı gını fark ettıgı, soz sırası kendısınden geçtığı halde kendınce bagırmaya ya da mırıldanmaya devam edıyor Aslında boyle davranmak belkı de haklı bır durum Çunku kendısının dınlenmedıgını fark etmek, her ınsanda ıçsel bır güvensizlik ve gerginlik yaratır Ozguve nın yenıden oturması ıçın degıl belkı ama, gergınlıgın boşalması ıçın konuş manın kekeme ve saldırgan bır bıçımde devamı zorunludur şanı aktıf ve onyargısız bıçımde dınleme alışkanlıgının bulunmamasıyla ılgılı bır durum bu. Meyutık dınleme eksıklıgı Turk ınsanı ıçın, kendı ıçıne kapanma, ustune ustu ne durulme, alternatıf bır yaşam karşısında olçusuz bır tepkı ve panık duyma ıle son buluyor Sonuçta konuşmacının retorık (konuşarak duşunceyı ılerletme) yapma şansı da azalıyor Bu durumda konuşmacı karşısındakının kendısını qerçek anlamıyla dınlemedıgını fark edınce ona dedıklerını kabul ettırmek ıçın sesını yukseltmeye başlat Otekı bunu kendısıne karşı bır saygısızlık olarak gorup dırencını daha da arttırır Ko nuşmacı sesını daha da yukseltıp saldırganlaşır O noktada ıpler tarnamen kopmuştur Ortada keskın bır ofke dolanır Eger meyutık bır dınlemeyle karşılaşırsa konuşmacı, bu durumda, da ha kanıtsız, daha az kesın, daha sem bolık, daha soyut ve butun bunların toplamı olarak sonuçta daha yaratıcı bır konuşma yapar Çunku soyledıklerı nı karşısındakıne kabul ottırme, sağlam kanıtlarla ılerleme zorunluluğu yoktur, Dınleyıcının olumlu tavrı ve gelıştırdığı duşünceler, konuşmacıya destek verır ve ona fıkırlerını ılerı doğru ıtme olanagı sağlar Boylece daha Ust bir noktada ortak buluşma mumkün olur Çunku orası beraberce yaratılmıştır. Bu durum, top lumda gelıştırılmış yenı fıkır ortaklıkları ve paylaşılan doğmlar yaratır. Aksı du rumda ıse, en basıt dogrularda bıle tartışmaya başlamış ınsanlar turemeye başlar Üst noktada buluşma Bazen konuşmacı, dınleyıcıyı meyu tık olmayan dınleme tarzına kendısı ıter. Çunku konuşmacı epistemık (bıl gıyı one alan) degıl, lıteral (sozu one alan) tarzda konuşmaktadır Bu tur ko nuşma dınleme gerılımını (gergınlıgı deqıl) hoşaltır ve dınleyı cıyı konuşmaya karşı ılgısızlıge ıter Halbukı epistemık bır konuşmacı, dınleyıcıde yan anlamlar çagrıştırarak onu da konunun ıçıne çeker Konuşmacı VP dınleyıcı arasında or tak fıkır, ılgınç bır bır lıktelık VP garıp bır elektrıkjenme olur Turgut Özal, degışık tarzda bır epistemık konuşmacıydı Her zaman konuşmasın dakı bılgı, onu taşıyan cumlelerden daha fazla gelmıştı Sayın Deniz Baykal ıse bır lıteral konuşmacıdır Lıteral bır konuşmanın anlaşılıt hale gelmesı ıçın, dınleyıcı tarafından epistemık bır ıçerığe tercume edılmesı qerekır Bu yorucudur ve konuşmacıyla dınleyıcının eş zamanlı buluşmasını engeller Çunku tercume zamanı alır O nedenle lıteral konuşmacılarla dınleyıcı ler arasında duygusal bir yalıtım oluşur Bu durum, lıteral konuşmacıları, dınleyıcılerıne karşı daha ulaşılmaz ve daha uzak tutar Dınleyıcıden uzak, formel ve lıteral kışıler eskıden kolay lıder oldukları kadar, kolay populer de olurlardı Çunku toplum eskıden teorik ve anlaşılmaz kışılerı daha kolay ıde alıze edebılıyordu Ama bugun bılgının bu kadar yaygınlaştıgı bır ortamda ınsanların teorıye degıl, daha somut şeylere, gereksınımlerı var Onun ıçın belkı hâlâ lıteral kışıler lıder kalabılıyorlar ama, populer olamıyorlar Sonuç olarak meyutık dınleme alış kanlığına sahıp olmayan toplumumuz, ortak fıkırsel yaratıcılık ve bırlıktelık gelıştıremıyor Sureklı grup oluşturan ınsanlarımız belkı çok sosyal gorunuyor lar, ama bu oyle bır sosyallık kı asla dınamık ve katılımcı yapıda değıl, aksıne ayrılıkçı, fakat tek olmaya karşı sıkı eleştırı nedenıyle ayrılamayan; grup ılış kılerıne boyun eğıcı ya da egdırıcı ozgur olmayan bır sosyallıkle; yalancı, fa kat zorunlu ortaklıga dayalı bır yapı oluşuyor. Bu zorunlu ortaklıklar, ıçlerın de ne koleler, ne yetersızlıkler, ne korkular, ne kaçışlar, ne sıgınmalar barındırır bılerumız yok * Doç. Dr.Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi, Klinik Şefi Bilgi ya da söze dayanan konuşma e posta: bursali@planet.com.tr Cumhurıyet BİLİMTEKNİK • No b10 28 Aralık 1996» Basan ve Yayan Yenı Gun Haber A|ansı A Ş • Genel Yayın Yonetmenı Orhan Erınç • Genel Yayın Koordınatoru Hikmet Çetınkaya • Yazı Işlerı Mudtlrg. Ibrahım Yıldız (sorumlu), Dinç Tayanç • Yayın Yonetmenı Orhan Bursalı • Grafık Yonetmenı Tüles Hasdemir • Reklam Medya C. 5103
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle