Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
H A BER ı arkası ronik sisteme güvenip güvenmemek konusunda ciddi kararsızlıklara kapıldıklannı gösteriyor. Pilotlann otomatik pilotu ne zaman açıp ne zaman kapayacaklarına karar verememeleri bazen kazalara da neden oluyor. Örneğin 1995 Mart ayında Romanya'nın başkentı Bükreş'te düşen bır Airbus A310300 uçağının kara kutusundan çıkan kayıtlar, pilotların uçağın yere çakılmasından birkaç saniye önce otomatik pilotu devreye aokmaya kalktıklarını gösteriyor. Depresyonun dünyadaki yayılımı * G eçtiğimiz günlerde "Newsweek" dergisinde yayımlanan bir yazıda, mutlulugun tümüyle doğuştan kaynaklandığına ve bunun yetiş tirme biçemiyle hiçbir ilintisi olmadığına dikkat çekiliyor, ruhsal durumumuzda meydana gelen iniş ve çıkışların aşk yaşamımız, mesleğirniz ve kirrıi öteki koşullardan çok, genlerimizden kaynaklandığı belirtiliyordu. Ne var ki, uluslararası düzeyde daha yeni bir araştırma, en yay gın ruhsal bozukluk olarak bilinen depresyonun ekinsel etmenlere bağlı olarak ortaya çıktığını gösSavaş olgusu depresyonun en temel özelliği. teriyor. 17 araştırmacının 10 farklı Lübnan'lı kadınlar yüzde 19'la depresyonun en ülkeden 38 bin denek üzerinde yoğun yaşandığı ülkelerin başında geliyor. yaptığı incelemeler sonucunda, farklı ülkelerdeki ciddi boyutlargörülmesi, buna karşılık Fransa ve Yeni Zedakı depresyon oranları arasınlanda'da çok yoğun olmasının, ruhsal çö daki farkın % 10'u aştığı görüldü. küntünün temel etmenlerinden sayılan boBu sonuçlar, ekinsel farklılıkların ya da bireşanma ve ayrılık oranlarıyla yakından ilintili yin karşılaştığı çekincelerin farklı boyutlarda olduğuna dikkat çekiliyor. Lübnan'da ise, olmasının depresyonun da farklı bir seyir izboşanma olaylarına çok sık rastlanmamakla lemesine neden olduğunu ortaya koyuyor. birlikte, 15 yıldır savaşın ıçınde olmasından Bıreyin yaşam süreci boyunca, en az bir ötürü, bu ülkede depresyon oranının oldukkez, bir yıl ya da daha uzun süreli bir bunalıça yüksek olduğu göze çarpıyor. ma girme olasılığı olarak tanımlanan yaşamBu arada kimi etmenlerin tüm uluslarda boyu depresyon riski, araştırma kapsamına aynı etkiyi yarattığı görülüyor. Bu ülkelerin giren 10 ülkede % 1,5 ile % 19 arasında bir her birinde ruhsal çöküntüye kadınlarda, erfarklılık göstermokteydi. Enerji yitimi, uykukeklere kıyasla iki kat daha fazla rastlanıyor. suzluk, sürekli ölümü ve intihar etmeyi düÖte yandan, boşanmış erkeklerin, aynı şünme gibi depresyonun temel belirtilerini durumda olan kadınlara kıyasla, çok daha ölçüt olarak alan bilim adamlan bu oranın fazla etkilendikleri görülüyor. Taiwan'da % 1,5; Kore'de % 2.9; Puerto Manik depresyon, ya da çıft kutuplu hasRico'da % 4.3; ABD'de % 5,2; Almanya'da talıkla ılgılı veriler de toplayan araştır% 9,2; Kanada'da % 9,6; Yeni Zelanda'da macılar, elde ettikleri oranların, depresyona % 11,6; Fransa'da % 16.4 ve Lübnan'da % kıyasla, ülkeden ülkeye çok daha az bir 19 olduğuna tanık oldu. farklılık gösterdiğine dikkat çekiyor. Rita Ülkeler arasında görülen bu farklılığın büUrgan yük ölçüde depresyona yol açan etmenlerin yoğunluğu ile ilintili olduğu belirtiliyor. Örneğin, Taiwan ve Kore'de depresyonun ender Uçuşa yabancılaşma Bilgısayarların uçuşlarda bu denli büyük bir rol oynamaları pilotların uçuşa yabancılaşmalarına yol açıyor, bu da uçuş personelinin yeterince deneyım yaşayamaması anlamına geliyor. Bazı pılotlar da elektronik sistemlere kendilerini öyle kaptırıyorlar ki, asıl amaç olan uçmaktan çok, bu elektronik oyuncakları kurcalamaya yöneliyorlar. Bazı uzmanlar, bu dertten kurtulmanın tek yolunun uçağın elektronik kontrol sistemlerinin "daha az göz alıcı ve daha sade" üretilmeleri olduğunu belirtiyorlar. Gerçekten de birçok yeni modelde uçağın kokpiti göz alıcı renkler saçan ve çok güzel görünen kadranlar ve düğmelerle dolu. Gelecek yıllarda üretilecek uçakların kokpit sistemlerinde insan psikolojisi ve insanın hata yapabilen bir canlı olduğu gerçeğinin daha ciddi şekilde hesaba katılması gerekiyor. İnsan ürünü olan teknolojinin eksikliklerini gökyüzünde yakalamak zorunda olanlar da yine insanlar. Derlcven: Sinan Özeren Kaynak: ns,2057 rısal göstergeler ve ibrelerin ancak doğru K gerekmez. oğrafçı Fox îhrolması ve ve fotoğraf îmelli teknobu yargı da lerin birbirini cıyasla üstün e özgü farklı isteriyor. Pialogtan yerli göstergelere Pilotların bir ok daha çave çok hızla stelik hatalar sadece yeni or. Böyle bir facialara zeıe girmeden <ısaca anım?ine karşılık, iası son 10p makinesi onu ve hava /e bilgisayar sonra da sa»nalog walkal alternatifdigital hareve 1992'de >'da ise digialelerine kaaatlerinin dı siz süren bu 0HS9I09B2 labilir ve çoğaltılabilir. Kişilerin digital göstergeleri, sistemleri farklı yorumlaması veya degerlendirmesi mümkün değil. Çünkü bir sayı, herkes için ayni şeyi ifade ediyor. Digital daha ucuz ve ayrıca da daha yüksek teknolojiyi çağrıştırıyor. Kısaca, daha albenili. Bütün bunlara karşın, analog göstergeyi hâlâ geçerli kılan nedenler var. Veya analog teknolojiden asla vazgeçilmeyecek alanlar var. Bu nedenlerin başında ise, insanın analog teknolojinin sunduğu, karşılaştırmalı bilgileri daha kolay algılayabilmesi geliyor. örneğin pilotun, bir ibrenin hareketini gözle takip etmesi, rakkamları artarda değerlendirmesinden daha kolaydır. Pilot, ibreyi izlemede daha az enerji harcar, daha az dikkate ihtiyacı vardır ve bu nedenle de olayı daha hızlı kavrar. Sayıl göstergeler ise beynin daha geniş bölümlerinin değerlendirme için harekete geçirilmesini zorunlu kılar. öyle görünüyor ki, pilotlar özellikle ani karar vermeleri gereken olağanüstü durumlarda sayısal bilgileri değerlendirirken bu algılama zorluğunu yaşıyorlar. Görünen o ki, en yeni teknolojiyi kulanırken, bu teknolojinin insanla ilişkisini, insanda doğurduğu algılama kısıtlamalarını da gözönüne almak zorundayız. Teknolojinin beyinle, düşünceyle, özetle insanla ilişkisini araştırmadan yapılan tasarımların ölümcül sonuçları olabiliyor. Tasarım hataları pek çok alanda vardır. Bir çoğunu hoşgörüyle karşılayabiliyoruz. Ancak bir pilot kabini tasarırnındaki hata ise ani kitlesel ölümlere neden olduğu için gündeme gelmektedir. Yasalarımızı, yönetim biçimimizi tasarlayanlardan; kentlerimizi, evlerimizi, giyşilerimizi, kullandığımız bütün nesneleri tasarlayanlara kadar uzanan büyük zincirde tasarım hataları sürü sepet. Ancak onların bu tasarım hataları daha az gündeme galmiyor. Uçak kabinlerine dönelim. Bu kabinleri tasarlayanların öngördügü düzeyde sayıları kavrayamayan pilotlar, bana geçen yıl ylne Bilim Teknik'te "Hayvanlar sayı sayabilir mi?" başlığıyla yayımlanan bir araştırma yazısını anımsattı. Hayvanların sayısal yeteneklerini merak ederek araştıran bilim adamlarının sayısındaki çokluk dikkatimi çekmişti. Şüphesiz bu araştırmaların hepsi de, ilginç bir sonuç yakalamanın dışında ciddi amaçlar da taşıyordu. Insanoğlunun sayılarla ilişkisini de keşke çok daha fazla sayıda bilim adamı merak etse ve araştırsa, belki pek çok hayatı kurtaracak sonuçlar ortaya çıkacaktır. Tuğla Harmanında Karmaşa: Bir Masal olası değil. analog sisla kalacağını <kate almaz, dersiniz. Di: defa ve hiç rılara aktarı | ir varrnış, bır yokmuş, insanoğlurıun kişleri ve uğraşları arasında bir iş var"mış ki adına bilimsel araştırma denir, bu işle uğraşanlara da bilim insanı adı verilirmış. Gerçekte ise bu adamlar (ve kadınlar), olgular denilen tuğlaları örerek, açıklamalar ya da bilimsel yasalar denen yapılan kuran yapı ustalarıymış. Tuğlalar sağlamsa ve iyi örtülürlerse yapılar yararlı ve uzun ömürlü olur. ustasına mutluluk vorir, kimı zaman da ödül getirirmiş. Eğer tuğlalar çürükse ya da iyi örülmezlerse yapı çöker, bu felaket, bazen çöküntünün altında kalan yapı ustasının yanı sıra, yapının masum kullaıııcıl.ırı ıçın cie çok lehlikelı olabilirmiş. Yapının başarısı için tuğlaların niteliği bu denlı önemli olduğu, tuğlalar da bolca bulunmadığı için yapı ustaları o günlerde tuğlalarını kendileri yaparlarmış Tuğla üretimi hem güç, hem de pahah bir süreç olduğundan, akıllı ustalar, yalnızca eldeki işe uygun biçim ve boyutlarda tuğlalar üreterek ısraftan kaçınırlarmış. Yapı ustalarına ve uğraşlarında, kuram ya da önsav (hipotez) denilen planlar yol gösterirmış. Gel zaman git zaman yapı ustaları, tuğla sağlamadaki gecikmelerin, kendi çabalarını fena halde engellediğinin ayırdına varmışlar Böylece fugla yapımı denilen yeni bir zanaatkârlık ortaya çıkmış, bu işi yapan zanaatkârlara da, bir övünme payı olarak genç bilim insanları adı verilmiş. Bu yeni düzenieme çok etkin olmuş, yapı kurma işi büyük bır canlılığa kavuşmuş. Kimi zaman kimi tuğla yapımcılarına esin gelir, bunlar yapı ustası konumuna geçerlermiş. Bu işbölümüne karşın, tuğlalar, yine de büyük özenle yapılır. genellikle de ısmarlama ürelilirmiş Ara sıra gırişimci bir tuğla yapımcısı talebi önceden kestirerek bir tuğla yığınını gereğinden önce hazır edermiş ama genellikle tuğla üretimi ısmarlama temeline dayanırnıış, çünkü güç ve pahalı bır süreçmiş. Aradan zaman geçmiş, tuğla yapımcıları arasında bir yanlış anlama yaygınlaşmış (kimi dedikodulara göre bu yanlış anlamanın nedenı yeni tuğla yapımcıları kuşağının gereken özende yetiştirilmeyışiymiş). Tuğla yapımcılan uğraşlarına öyle bir tutkuyla kapılmışlar ki, asıl amacın tuğlalar değil, yapılar olduğu kondıleııno anımsatılınca, yapı ustalarının, eğer yelerınce tuğla bulurlarsa, bunlar arasından uygun olanları seçerek ya pı kurmayı sürdürebileceklerinı söyler olmuşlar. Bu akıl yürütmedeki boşluklar hemen görülememiş, kullanmak için yapı bekleyen vatandaşların da yardımıyla, akıl almaz şeyler olmuş. Büyük tutarlarda paranın sağlanmasıyla tuğla yapım gıderlerinin önemi azalmış; dahice buluşlarla gerçekJeştirilen otomatik makineler tuğla yapımındakı süreleri kısaltmıştırlar; tuğla yapımcılarının sayısı yeni oğitim programları ve çok sayıda ışe almalarla şiştıkçe şişmiş. Giderek, yeterli sayıda tuğla üretmenin bir yapıyı kurmakla eşdeğer olduğu, bu nedenle de çalışkan tuğla yapımcılarına, yapı ustası sanının, bu sanla birlikte de yetkenin vehlmesi gerektiği ileri sürülmeye başlanmış. Sonunda yeryüzü tuğlalarla dolmuş taşmış. Bunları koymak için gittıkçe daha çok sayıda dergi denilen biriktirmo yerlerı düzenlemek, kayıtlarını tulmak için de gittikçe daha gelişkin defter tutma düzenleri kurmak gereksinimi doğmuş. Bütün bunlar olup biterken tuğla yapımcıları onurlarını ve ustalıklarını korumuşlar ve tuğlalar hep en yük sek nitelikteymiş. Ama üretım her zaman talepten öndeymiş ve tuğlalar artık ısmarlama yapılmıyormuş. Biçim ve boyutları da o günlerde geçerliolan moda tarafından belirleniyormuş. Tuğla yapımı işinde yarışabilmek için üretim, kolay yapılan tuğlalara yönelmiş, zor ya da değişik bir tuğla yapımına soyunan gözüpek yapımcılara pek az rastlanır olmuş. Üretim yöntemlerınde ve ürün türlerinde göreneğin etkisi başrole çıkmış. Ne yazık ki yapı ustaları ortadan silinmiş. Belli bir işe uygun tuğla bulmak çok güçleşmiş, çünkü o kadar çok tuğla arasında uygununu bulmak için uzun uzun aramak gerekiyormuş. İşe yarar bir yapıyı bitirmek de zorlaşmış, çünkü temeller ortaya çıkar çıkmaz, çığ gibi düşen gelişigüzel tuğlaların altında kalıyorlarmış. Bütün bunlardan daha da üzücü olanı. kimı zaman bır tuğla yığınıy la gerçek bir yapı arasındaki ayırımı görebilmek için hiç çaba gösterilmez olmuş. A Fable", Science, 142, 339. Forscher, B.K. (1963) "Chaos in the brıckyard: Çevirenler:., Prof. Dr. Ümit Şenesen ve Prof. Dr. Gülay Günlük Şenesen, Istanbul Teknik Üniversitesi, Işletme Fakültesi, Işletme Bölümü, Sayısal Yöntemler Anabilim Dalı 508 7