Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Tl P ARAŞTIRMA Kansere karşı yeni stratejiler Kanseri ölümcül bir hastalık olmaktan çıkarmak için, virüskanser bağlantısı üzerinde yoğunlaşılıyor. Çev: İsmail Murat G eride bıraktığımız on yıl içinde yoğun araştırmalara karşın virüsler ile kanser arasındaki bağıntı tam olarak açıklığa kavuşmadı. Bu süre için dilim adamlafinın kesin olarak karar verdiği tek nokta, virüslerin insanda kötü huylu tümör oluşumunda önemli rol oynadıklarıydı. İnsanda kanserlerin en azından % 15'inde virüs enfeksiyonlarının payı var. Canlı ve cansız doğa arasında bir sınır taşı sayılan virüsler başka canlıların hücreleri içinde yaşıyor, bu hücrelerden yararlanarak çoğalıyorlar. Şimdiye kadar tümör oluşumuna katkıda bulunduğu bilinen başlıca virüsler şunlar: Herpes (uçuk) virüsleri grubuna giren EpstelnBarr virüsü; Karaciğerde iltlhap yaparak kan yoluyla bulasan sarılık etkeni HepatltB vlrüsü; AIDS etkeni HIV virüsü ve onun uzak akrabası insan THücrell Löseml virüsü (HTLV); Birkaç yıl öncesıne kadar siğil etkeni masum birer virüs sayılan papiloma virüsleri, özellikle bu gruptan tip 16 ve 18 virüsleri; Yukarıda sayılan virüsler insanda "normalde" iyileşen ve hatta belirtisiz seyreden enfeksiyonlara sebep oluyor. Ancak bunlara birtakım faktörler eklendiğinde virüslerin bulunduğu insan hücreleri kötü huylu tümör hücrelerine dönüşebiliyor. Kötü huylu dönüşüm, özellikle üreme organları ve karaciğer hücrelerinde, deri ve kan kanserlerinin bazı türlerinde söz konusu. Ama akciğer, mesane ve yemek borusu kanserlerinde de virüslerden kuşku duyuluyor. Virüsler ile tümör oluşumu arasındaki karmaşık ilişkiden yola çıkan araştırmacılar, şimdi kansere karşı korunma ve tedavide yeni stratejiler geliştiriyor. Kanserden sorumlu virüsler arasındn sayılan papllloma virüsleri son zamanlarda araştırmacıların ilgi duydukları virüs türü. Papilloma virüsleri normalde insan derisinin yüzeysel epidermis tabakasının altını döşeyen bazal hücrelere yerleşiyor. Bazal hücreler, deride asağıdan yukarı doğru itilerek deri yüzeyinden soyulan hücreler. Ancak papilloma virüsleri derinin bazal hücrelerinde hiçbir zaman aktif durumda bulunmuyor. Araştırmacılar bazal hücrelerde bu virüsleri bloke eden genetik faktörler bulunduğunu düşünüyor. Olduğu varsayılan bu genlere Hücresel Etklleşlm Faktörlsrl (Cellular Interference Factors, kısaca CIF) adı varilmekte. Virüslerin bu lunduğu hücreler deri yüzeyine gelip bölünme yeteneklerini yitirdiklerinde muhtemelen CIF genleri etkisiz duruma geçiyor. böylece meydan virüslere kalıyor. Tahminlere göre canlıların evrimi boyunca virüsler ile barındıkları organizmalar arasında her ikisinin de avantajlarını gözeten ortak bir yasam dengesi kurulmaya çalışılmış, ancak virüsler ile yerleştikleri canlılar arasında her zaman uyum sağlanamamış. Sözgelimi hücrelerde virüslerin zarar vermesini önleyen CIF genleri kimyasal maddeler veya radyasyon nedeniyle hasarlandığında virüsler organizmanın denetiminden çıkıyor. Böylece virüsün kalıtım maddesi, daha doğrusu onun içinde bulunan iki gen E6 ve E7 genleri etkin duruma geçiyor: E6 ve E7 genleri normalde virüs çoğalmasını yönetiyor. Ancak bu genlerin etkinliği virüs çoğalması yerine hücrenin denetimsiz bir şekilde büyümesine de yol acabiliyor. Böylece tümör hücresine dönüşüm süreci başlamış oluyor. Niçin yalnızca E6 ve E7 genlerinin etkinleştiği henüz tam bilinmiyor. Bir varsayıma göre hücrenin kalıtım maddesine bağlanan virüsün kalıtım maddesi normal işlevinin bir bölümünü yitiriyor. Tümör hücrelerinin kalıtım maddesinde virüs DNA'sının bulunduğu uzun süredir biliniyor. Deney tüpünde incelenen rahim boynu kanseri (HeLa) hücreleri, papilloma virüs HPV 18'in kalıtım maddesini içeriyor. Sağlıklı vücut hücrelerinde tümörü önteyen faktörlerin varlığı da biliniyor. Nitekim HeLa rahim boynu kanseri hücreleri sağlıklı hücrelerle kaynaştığında kötü huylu çoğalma denetlenebillyor. Sağlıklı hücrelerde bu denetimi sağlayan "şey" araştırmacıların varsaydıklan CIFgenleri olabilir. Araştırmacılar denetlemeyi sağlayan faktörlerin insanda 11. kromozom çifti üzerinde bulunduğunu saptamışlar. Şizofrenler, az saldırgan isveç'te izlenen 644 şizof ren hastanın davranışları... uh hastalıkları ile saldırganlık arasında bağlantı olduğu 70'li yıllarda yapılan çalışmalardan bu yana iyi bilinmektedir. isveç'te psikiyatrist Llndquist ve Alleb«ck tarafından yapılan araştırmanın sonuçları, şızofrenı ve saldırganlık konusunda önemli bulgular sağladı. İki psikiyatrist 70'li yıllarda Stockholm psikıyatri klıniklerinde tedavi gören ve taburcu edilen 644 şizofren hastayı 14 yıl boyunca saldırganlık yönündenizlediler. Bu hastalardan (4'ü kadın) 38'ınin polis kayıtlanna geçen saldırgan eylemlere karıştığı bildihldi. Sözkonusu hastalar toplam 71 adet suç işlemişlerdı. Bu suçların yarıya yakını 8 hastaya aittı. Suçlardan 37'si mahkeme kararı ile sonlanmış, 22'sı hakkında soruşturma açılmış, 12'sinde ise ruh hastalıgı bilindiğinden işlem yapılmamıştı. Suçlar arasında birinci sırada 38 vaka ile saldırılar yer alıyordu. Bunlardan yalnızca biri ağır nitelikteydi. Saldırılar 10 vakada resmi kişilere (polis ve başka memurlar) yönelikti İkinci sırada ise 20 vaka ile tehdıtler bulunuyordu. Bu tehditlerin de dörtte biri resmı kişilere yönelikti. Hastaların saldırı eylemleri çoğunlukla elle gerçekleşmişti. Yalnızca 7 saldırıda bıçak veya benzeri aletler kullanılmıştı. Bir hasta İse ateşli silah taşıyordu. Bune karşın hastalar her iki tehdit eyleminden biri nde silah veya benzeri atetler kullanmıştı. Seldırı eylemlerinin 22'si toplumun huzurunu bozacak "uygunsuz" davranışlar ve mağazalardan hırsızlık olayları ile birlikteydı. On beş olayda ailesel sorun ve çatışmalar. 5 vakada ise psikiyatrik tedavi gorevlilerine karşı tehdit ve saldırı söz konusuydu. Ayrıca 15 vakada yabancı kişilere karşı beklenmedık saldırı söz konusuydu. Hastaların yarısında saldırı anında alkol veya uyusturucu llaç kullanımı olması dikkat çekiyordu. Saldırı eylemlerinin dörtte üçü, hasta alkolün etkisi altındayken işlenmişti. isveçli psikiyatristlerin araştırma sonuçlarına göre şizofren hastaların saldırganlık suçu nedeniyle "karakola düşme" olasılığı normal kişilere göre 4 kat daha yüksek. Şizofrenlerin işledikleri suçların yaklaşık %40'ı polis, memur ve psikiyatrik tedavi görevlisi gibi resml kişilere yönelik davranışlarla ilgiliydi. Eldeki yeni sonuçlara göre eskiden kabul edildiğinin tersıne şızofrenlerde tanımadıkları yabancı kişilere karşı ani ve beklenmedik saldırganlık oranı oldukça düşük. Hastalarda sosyal çevreden kopma, alkol ve ilaç bagımlılığı saldırganlığı arttıran faktörler arasında. Öte yandan 14 yıl boyunca izlenen 644 şizofreni vakasında yalnızca tek bir ağır suça rastlanması. Bu hasta grubunun eskiden sanıldtğı kadar saldırgan olmadığını gösteriyor. >] R Hedef: Kanserin yok olması On birinci kromozomunu yitiren hücrelerde kanserti büyüme görülüyor. Şayet CIF genlerinin yeri ve çalışması tam olarak saptanırsa kansere karşı güçlü bir silah elde edilecek. Gelecekte CIFgenlerinin genetik manipülasyonla kanserli hücrelere verilmesi bu hücrelerde denetim işlevlerınin onarımını sağlayacak, virüs kalıtım maddesi tekrar etkısızleşecek ve kötü huylu hücre çoğalması duracak. Bütün bu hayallerin gerçekleşmesi çok uzak değil; araştırmacılar CIF genlerinin izini bulmuşlar. İşin ilginç yanı, CIF genlerine ilk olarak insanda değil virüslerin kalıtım maddesi ne rastlanması. H1 adlı Paryovlrüs türü, laboratuvarda tümör hücrelerinin çoğalmasını önlüyor. H1 virüsüne yakın akraba olan AAV virüsü araştırmacıları çok umutlandırıyor, çünkü bu parvovirüs en azından deney tüpünde başka hücreleri etkilemeden yalnızca belirli tümör hücrelerine yönelik özgül bir silah. Ancak deney tüpünden kliniklere gelinceye kadar parvovirüslerin önünde uzun bir yol var. Hedef ise yıllardan beri aynı: Kanserin ölümcül bir hastalık olmaktan çıkması... (bdw 1/1990) Deney tüpündeki DNA ipllkçlği. CIF genleri tümörün büyümesinı durduracak mı? Parvovirüslerin tümör önleylcl yetenakleri var. Parvovirüslerin bulunduğu tümör kültüründe ürame olmuyor. (Acta Psychiatrica Scand., Cilt 82, 8.191) 2.Î3.6