Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Tl PSA Ğ L I K O D AK le kanser ilişkisi benzer sanayileşme ve eğitim düzeyleri, yüksek tıbbi standartlan ve iyi yaşam istatistiklerine sahip olan ABD ile Japonya karşılaştırıldığında, meme, kalınbağırsak ve prostat kanserlerinin ABD'de yaygın, Japonya'da az, mide kanserlerinin ABD'de az, Japonya'da yaygın olduğu görülmüştür. Neden, iki nüfus arasındaki genetik farklılık olabilirdi. Ama bu varsayımı, göçmenler üzerine yapılan çalışmalar çürütmektedir. Örneğın, iki nesildir Havvaii ve California'da yaşayan Japon göçmenlerdeki meme kanseri oranı, Havvaii'nin beyaz nüfusununkine yaklaşmıştır ve Japonya'nınkinin çok üstündedir. Bunların mide kanseri oranı da Japonya'dakinden düşüktür. Sonuçta kanser etyolojisinde çevresel etkenlelerden oluştuğu ve önleyici etkinin, tüm lif çeşitlerinden çok pentosan denilen bir sınıf lif alımıyla sağlandığı saptanmıştır. Bulgulara göre A vitamini özellikle akclğer, daha az olarak kalınbağırsak, mide, safrakesesı, esofagus ve ağız boşluğundaki kanserlere etkilidir. C ve E vitaminlerinin de düşük oranlarda mide kanseri üzerine etkili olması dışında diğer vitaminlere ilişkin bulgu elde edilememiştir. Selenyumun antikanser rolünü saptayan R.J. Shamberger, toprak, arpa ve kandaki selenyum düzeyleri ile meme ve kalınbağırsak kanser riski arasında ters bir oran olduğunu ve bu çalışmanın uluslararası benzer sonuçlar verdiğini belirtmiştir. Deneysel olarak 60 yıl önce beslenmeden kaynaklanan kanser oluşumu laboratuvar faresinde gösterildi. En güçlü bağ yine meme kanseri ile diyetteki yağ arasındaydı. 1960'larda Carroll, kimyasal olarak oluşturulan, başlangıç ve ilerleme evrelerini ayırabildiği bir meme kanserinde yağın ilerletici rolü oynadığını gösterdi. Çalışmalar yağın mıktarının olduğu kadar tipinin de bu katkıda önemli olduğunu ortaya koydu. Linoleik asitçe zengin (mısır, ayçiçeği ve diğer yaygın bitkisel yağlarda bulunur) yağlı diyet ilerletici rolü oynarken, oleik asit (zeytınyağında) ve ekosapentenoik asit (yağlı balıklar ve deniz memelilerinden) taşıyan benzer diyetler ilerletici olmuyorlardı. Bu bulgular, Grönland'daki eskimolarda rastlanan düşük meme ve kalınbağırsak kanseri oranları gibi bazı epidemiyolojik bilmeceleri de açıklıyordu. Eskimolar olağanüstü yağlı beslenmelerine (toplam kalorilerinin 0/o60'ı) karşın bu yağın balık ve deniz memelilerinder golmesi oniaıı kurtarıyordu. Ana yağ kaynağının zeytinyağı olması da Akdeniz ülkelerinin memd kanseri oranlarının orta düzeylerde kalmasını sağlıyordu. Diyetteki yağ, meme, kalınbağırsak ve pankreas kanserlerini nasıl ılerletiyor? Meme bezi hormonlara yanıt verdiği için bir varsayıraa göre kanserinden, hipofiz bezi ya da daha üst düzeylerde prolaktin gibi hormonların salgılanmasını düzenleyen santral ya da özgül hormon reseptörlerini hedef organ düzeyinde bağlayan periferik bir mekanizma sorumludur. Bir diğer varsayım da besindeki yağ BAŞLANGIÇ Akthmyon asitlerinden (öncelikle linoleik asit) sentezlenen bir tür bıyolojik aktif lipid olan prostaglandinler üzerine kuruludur. Yağ asidi bir seri metabolik aşamadan geçip düz kas kasılması, iltihabi reaksiyonlar, kan pıhtılaşması ve bağışıklık yanıtı gibi işlevlere sahip olan prostoglandinleri oluşturur. Meme kanserleri fazla miktarda prostaglandın üretir. Bunun vücudun bağışıklık yanıtını baskılamasıyla kanser ilerliyor olabilır. Diyet yağıkalınbağırsak kanseri ilişkisi üzerine en tutulan varsayıma gelince: Çok yağ alımı, yağın sindirilmesine yardımcı olan safra asitlerinin fazla salınımına ve kalınbağırsaktaki bakteri popülasyonunun değişimine neden olur. Bu da primer safra asitlerinin, kalın bağırsaktaki lezyonların ilerleticileri olan sekonder safra asitlerine dönüşümünün artması demektir. Lifkalınbağırsak kanseri çalışmalarında da düşük risk grubunda yüksek risk grubuna oranla daha az safra asidi saptanmıştır. Lif, dışkının hacmini arttırırken, hacmin birimi başına safra asidi içeriğini seyreltmektedir ya da lif, safra asidinin kafınbağırsaktan kan dolaşımına geçmesini hızlandırmaktadır. Fazla lif, yemedışkılama süresıni azalttığı için de dışkı içindeki potansiyel mutajenlerin kalınbağırsak üzerine etki süresı kısalır. Tuzlama, turşu kurma ve tütsüleme gibi koruma yöntemleri de nitratların reaktif nitritlere dönüştüğü koşullar yaratır; bunlar da uygun substratlarla birleşerek kanserojen etkiden sorumlu olan nitrosaminlerle nitrosamidleri oluştururlar. C vitamini (askorbikasit) nitratların nitritlere dönüşmesini bloke ederek bu reaksiyonların ortaya çıkmasınrönler. Fakat henüz, gerek epidemiyolojik, gerekse deneysel çalışmalar ne denli anlamlı olsa da, kişinin diyetindeki yağı kesmesi, daha çok vitamin, lifli besin ve turpgillerden almasıyla kanserinin başlaması ya da yayılmasının önlendiği kesin olarak saptanamamıştır. Günümüzde insanları gözlemlemek yoluyla deneyler sürdürülmektedir. Belirli kanserler için yüksek risk grubunu oluşturanlar izlenmekte, böylece 510 yılda sonuç alma şansı artmaktadır. Örneğin, ailesinde meme kanseri ya da kendisinde selım bir meme hastalığı bulunan 30.000 sağlıklı kadın 10 yıllık bir izlemeye alınmıştır. Araştırmalar sürerken kesin kanıtlara değil de, anlamlı bulgulara dayanan diyetimizle ilgili bu önerilerle yetinmek zorundayız. Onerilerin, kanserden ölüm oranlarında sağlayacağı çok küçük bir düşüş, pek çok yaşamın kurtulması demektir çünkü. (Scientlflc American, Kasım 87) DNAonanmı DNA'ya bafllanma > Transistörden 'Biyoyonga'ya "Biyoyonga" adı verilen tümİBşik devroler beyin ve bllglsayar llişkilerlne yeni boyutlar kazandıracak. Reşit Canbeyli Transistörün geliştirilmesinden bu yana geçen kırk yıllık stirede elektronik devrimi bilim ve teknolojinin yanı sıra insan yafamını da derinden etkiledi. Kuvantum mekaniğindeki gelişmelerden kaynaklanan, transistörle büyük bir atılıma tanık olan ve bafta tümletik (entegre) devreler olmak üzere elektronikteki hızlı ı'ler/eme/er/e sunn bu yeni dönem, elekfronik teknolojiii açısından daha önceki dönemden hem nicel hem nitel farklılık göstermekie, Nicel farklılık temelde transistör ve genel olarak yaniletken teknolojisinin elektronik aygıtlartn daha hızlı çalifması, boyutlarının küçültülmesi ve faaliyeilerinin azaltılmasına olanak sağlayan yeniliklerinden kaynaklanmaktaydı. Bu alandaki gelişmelerin, tümlefik devrelerin boyutlannı küçültüp hızlarını arttıracak yeni buluilarla, özellikle de üstün ilefkenlerin gelecekte devreye girmesiyle süreceği kufkusuz. Lifli besinlerin öneml aminl kliği Esofagus 39 sit lidratlar ızlama me yecekler Mide Pankreas Kalın bağırsak 1 Prostat rln genetik olanlara oranla daha önemli oldukları söylenebilir. Bu noktada epidemiyolojik çalışmaların, diyetteki yağın kansere yol açıcı lif, A, C, E vitamini ve selenyumun ise önleyici etkisi olduğuna ne ölçüde kanıt oluşturabilecekleri sorulabilir. Turpgillerle ilgili bulguların çoğu daha çok hayvan deneylerinden elde edilmektedir. Çoğu madde için bulgular sınırlıdır. Diyetteki yağ ile meme kanseri arasındakl lllşki en kesin gibi görünenidir. Yağ tüketimi kalınbağırsak kanseri bağıntısı daha zayıf olmasına karşın önemlidir Prostat ve over kanseri ile olan ilişkisi ise yalnızca ulusal nüfus düzeyinde gösterilebilmiştir. Diyet lifinin bitki hücresinin ince barsakta sindirilemeyen parçası kalınbağırsak kanserine karşı koruyucu olduğu düşüncesi de D. Burkitt'in 15 yıl önceki çalışmalarından kaynaklanmaktadır. Çalışmalar sonucu lif kaynağı olarak tahıl kullammımn önleyicl, meyve ve sebze kullanımının ise etkisiz olduğu bulunmuştur. 1978'de İngiltere'de "lif'in selüloz, zamk, pektin ve lignin gibi madde Yağ meme kanseri ilişkisi Ancak, elektronikteki gelişmelerin daha önceki dönemden nitel farklılığı, gelecekte daha da önem kazanmaya aday. Yeni dönemde transistör ve yarıiletkenler, bilgisayan bir anlamda yeniden yarattı. Bunun sonucunda bilgisayarlar birçok alanda olduğu gibi, b'ılgisayar teknolojisinin geHşmesine doğrudan katkıiağlamayabaşladı. Böylelikle, elektronikteKİ bu gelişmelerin, teknoloji tarihinde görülen örneklerden çok dana yoğun birbiçimde kendi kendini bestemesi gündeme geldi. NHekim, bütün bilgisayarlar üzerine yapılan araştırmaların önemli bir bölumO, bilgiiayarı, veri edinmeden bilg/ ifleme kadar yaygın bir alanda edilgin konumdan çok daha etkin bir duruma getirmeye yöneliktir. 'Yapay zekâ' alanını da içeren bu araştırmalar sonucu, sunulan verileri daha önceleri belirlenmiş programlar çerçevesinde işleyen bilgisayarlardan zamanla (ve en aztndan belirli kullanım alanlarında) kendi verilerini seçme esnekliğine sahip, çeşitli 'algılama' yöntemleriyle edinilmis bu tür verileri büyük ölçüde 'öğrenilmiş' yöntemlerle değerlendiren bilgisayarlara geçiş iöz konum. 'öğrenebilen' bu bilgisayarların yaygınlaşmasıyla ortaya çj/cocofc durumun değerlendirilmesi, elektronik teknolojisinin sınırlarını aşacak nitelikte. Bu gibi bilgisayarların gerek kullandığı yöntemler, gerek belirli pir anda nelpr 'bildiği' kesin olarak bilinemeyecek. İnsan yapısı bir aygıtta, kesin bilgiden olasılıklara geçiş anlamma gelen bu belirsizliğin yalnız teknolojik değil, toplumsal ve felsefi sorunları da birlikte getirmesi olası. Birçok araştırma merkezinin, bilgisayarın temel işlevsel birimi olan tümleşik devreleri, sinir sisteminin temel birimi olan nöronların özelliklerinden esinlenerek geliştirmeye çalışması, bu bağlamda ilgınç bir gelisme. 'Biyoyonga' adı verilen tümleşik aevrelerin, doğrudan organik malzeme ile yapılması ya da orşanik malzeme ile uyumıu kimyasal nitelıklere sahip o/mosına çalışılması da, beyin ve b'ılgisayar ilişkilerine yeni bir boyut kazandıracak nitelikte. Bu alandaki gelişmeler, ilerideki bir yazıda e/e alınacak. Normal DNA A 3 \0narimda baaanaızlı nPntaralna|«nı 1 < DMokrtflkMyon Artırma İLERLEME BMkılanmadan kurtulma TümöfOtufumu Baakılanmış durumu mutaayona uğramıaDNA Itortatlclter t \ BaaKınlanmanın turm1 Tümör ohKumu yok Durdurucular, , Baakınlaşmıs • durumu mutaayona I U0rafnış DNA Durdurucular Başlangıç ve ilerleme evrelerinde kanser oluşumuna diyet içerlklerinin etkisi.