Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
BİLİMKÜLTÜR Buluşçu yetiştirme yöntemleri Türkiye kalkınmak, hamleler yapmak istiyorsa "ezberci değll, yaratıcı" yetiştirme yoluna bir an önce girmelldlr. Batı ülkeleri, buluşçuluğu mllllyetçlllğln sllahı olarak kullanarak, hem birbirlerine hem de Üçüncü Dünya ülkelerine karşı büyük ölçüde kültür emperyalizmi yapmakta. Vehbi Belgil ütün dünyada her gün topiam 100 kadar buluş oluyor. Tabii bunların hepsi bilim ve teknik alanında değil. Tarih, edebiyat, sosyoloji, psikoloji... gibi lafyoğun bilgi alanlarından astronomi gibi gözlemyoğun, müzik gibi sesyoğun, arkeoloji gibi kazıyoğun... bilgi alanlarına kadar her alanda buluşlar yapılıyor. Bunların bir kısmını gazetelerden hemen öğreniyoruz. Bir kısmını zamanla öğreniyoruz. Bir kısmı, önemi anlaşılıncaya kadar kitap sayfaları arasında gömülü kalıyor. Bir kısım buluşlar da insanlığa hizmet verebilmek için başka bir buFuşun ortaya çıkmasını bekliyor: Uzay başarısı, fiziğin öteden beri bilinen yasalarının yeni bir biçimde kullanılması ile gerçekleşmiştir. Kimi buluşlar da özel bir amaç için özel biçimde yapılıyor veya iyileştiriliyor. şeyler olabilir. Ama dünya için mürşid birdir. Fakat mürşidi kimileri küflü kitaplar, kimileri dünyadan ve ülkemizin sorunlarından habersiz şeyhler, hacılar, hocalarla onların 50'den çok tarikatları, kimileri çeşitli çağdışı ideolojiler sayabilir. Ama bunların içinde tek bir tanesi geçerlidir o da akıl ve aklın en soylu ürunü BİLİM'dir. Çelik yakalı işçiler Beyaz ve mavi yakalı işçilerin arasma, çelik yakalı, yani robot işçiler de katıldı. atı basınında, büroişçilerine beyaz yakalı işçi (whitecollar vvorker), fabrikada çalışana mavi yakalı işçi denir. Şimdi bunlara yeni bir tür işçi eklendi: Çelik yakalılar (Steelcollar workers)... Robotlardan söz ediyorum. Bunlar yakın geleceğin yeni sınıfı olacak: Ekmek istemeyen, öğle tatili, yıllık izin istemeyen, sendikası, grevi olmayan; en ağır, en tehlikeli işleri gık demeden yapan; hastalanınca hastaneye değil eritme fırınına gönderilen işçiler... Yakın bir gelecekte işyerleri, çalıştırdıkları beyaz ye mavi yakalı işçilerine göre değil, çelik yakalı işçilerine göre tanımlanacak. Başka bir deyişle, robotlarına göre... Fakat burada biraz durup robotu tanımlamamız gerekecek. Nedir robot? Bu kelime Batı dillerine Çek dilinden geçme, robota'dan. Kelime angarya iş anlamında. Kendi kendine çalışan makinelere bu ad veriliyor. Robot denince akla, homen, insan "suretinde" bir makine geliyor: Kafası, kolları, gövdesi, bacakları, gözleri, kulakları olan bir makine. Ama, iş görmek için bütün bu organların hepsinin bir arada olmasına gerek yok. Sadece kuvvetli bir kol gerektiren yerde kulağın, gözün... işi ne? Robot, böylece insanoğlunu, herorganının yapacağı ışe göre parçalara ayırıyor. insan, doğada içinde yaşayacağı ortama göre oluştuğundan bütün organları bir arada bulunuyor. Fabrika ortamı böyle bir yaratık istemiyor; göz ayrı yerde, kulak ayrı yerde, burun ayrı yerde görev yapacağından organların buna göre dağılması gerekiyor. Yahut, kimi yerde kolla gözün, kimi işde gözbeyin ve elin bir arada olması gerekiyor. O zaman sadece bunlara göre bir robot yapılıyor. Bu da tabii, insana hiç benzemiyor. Hatta, insanda hiç olmayan organlarla donanmış bir robot da ortaya çıkıyor. Sovyetler, Aya insan değil robot indirmişlerdi: Ay topraklarından örnek alıp ayrıştırmak, bir kısmını geri getirmek için... Böyle bir robotun önce göze, sonra gördüklerini hemen dünyaya bildirmeye, sonra da oradan gelecek emirleri uygulamaya yarıyacak organlara ihtiyacı vardı. Robot gördüklerini bildiriyordu. Kapıcı robot, kapıyı açıp kapıyor. Sadece bu işe gerekli organlarla donatılmış. Kimi robot, üzerine laser ışığı ile delik açılacak levhaları sımsıkı tutmaya yarıyor. Kimisi uzayda veya bir gezegende gördüklerini sayısal (dijital) dile çevlrip dünyaya gönderiyor. Büyük çelik levhaları bir anda kaporta haline sokan, gerekli yerlerinden delen, kumaş üzerine resim basan, binlerce metre deniz dibine inen, kızgın fırınlara girip çıkan, yarı oda büyüklüğündeki ak kor demir kütüğünü kaptığı gibi götürüp haddehanede sigara kâğıdı gibi incelten... çelik yakalı işçiler var. Fazla uzak olmayan bir gelecekte belki bunlar için de nüfus planlaması gerekecek. D B Ayakh kütüphane B biçimde vurgulamış: "Akıl bütün insanlarda birdir; bazılarımızın akılca daha üstün görünmeleri daha akıllı olmalarından değil, akıllarını başka başka alanlarda kullanmalarındandır.." Ama Batı, bilim tarihinin ve gözlemlerin en açık biçimde ortaya koyduğu bu gerçeği bir kenara iterek buluşçuluğu milliyetçiliğin silahı olarak hem birbirlerine, hem üçüncü dünya insanlarına karşı kullanıyor. Bilimsel kültür tarihimizde çalma, çeviri, taklitten öteye varlık gösterememiş olmamızın nedenlerini hem Descartes'ın sözünde, hem Atatürk ilkelerinin temelinde açıkça görüyoruz. İnsanlar genellikle akıllarını fazla kullanmadan iş yapma eğilimindeler. Bir de bu yola özellikle itilirlerse sonuca şaşmamak gerekir. Ve Türkiye yine böyle bir yola arkadan itilerek, önden çekilerek götürülmek isteniyor. İlerici güçlerimiz, bu gidişe, bütün imkânları ile karşı koymalıdır. "Hayatta en hakiki mürşid ilimdir" sözü, her kelimesi düşünülerek söylenmiştir. öbür dünya için mürşid başka Ve bizde durum Bu girişten hemen sonra şu soruları sorabiliriz: Kimler, nasıl yapıyor bu buluşları? Hangi amaçla yapıyor? Amaç Önce son soruya cevap verelim: Amaç insan mutluluğu; insanı her gün biraz daha çok rahat ettirmek. Toprağı sivri taşla, sopayla, demir çubukla, sapanla, belle, pullukla, traktörle... sürme arasındaki fark yalnız teknolojik farklılığı değil, mutluluk farkını da açıkça gösteriyor. Sayılamayacak çokluktaki buluşları kimler yapmış ve yapıyor? Bilim tarihi bunun karşılığını kolaylıkla veriyor: Hemen herkes, karınca kararınca, buluşlara katkıda bulunmuş. Mezopotamyalı, Türk, Mısırlı, Fenikeli, Yunanlı, Arap, İtalyan, Fransız, ingiliz, Rus, Alman, Belçikalı, HoHandalı, İsveçli, Norveçli, Güney Afrikalı, Amerikalı... Yani, "Buluşları sadece şu ulusların insanları yapar, öbürleri yapamaz" diye bir kural yok. Ancak, "Mürşid bilimdir"le iş bitmiyor. Önce, bilim bırtakım bilgileri kafaya doldurup "ayaklı kütüphane olmak" değil. Mevcut bilgileri kafaya doldurmak, bulunmuşu yeniden bulmayı önleme bakımından yararlı, fakat yeterli değil. Eski dönemimiz düşünmeyi durdurma dönemi idi. Şimdi kamçılama dönemi olmak zorundadır. Bunun yolu da başarılı yöntemleri uygulamaktan geçiyor. Yukarda sorduğumuz üç sorudan sonuncusu (ikincisi), "buluşların nasıl yapıldığı" idi. Bunun cevabını, bu yazı. mızı izleyecek üç yazıda vereceğiz. Bugüne kadar buluşlar, bilgilerin kişisel merakı ile ortaya çıkmıştı. Fakat, şimdi öyle değil. Ulusal gücün bilim ve teknolojide güçlülükten geçtiğini anlamayan kalmadı. Bunun doğal sonucu olarak üniversitelere dersleri konmuştur. Bunlar her yıl binlerce mezun veriyor. Bizde böyle bir ders bile henüz yok. Ama, eksikliği kapatmamız mümkün. Türkiye kalkınmak, hamleler yapmak istiyorsa "ezberci değil, yaratıcı" yetiştirme yoluna bir an önce girmelidir. Mürşid bilimdir sözünün tamamlayıcısı "ezberci değil, yaratıcı yetiştiriniz" olmalıdır. D Akıl bütün insanlarda birdir Antikçağ ulusları zamanla başka uluslara dönüşmüş. Batı ulusları son 700800 yılın ürünü. Ondan öncekiler de başka toplulukları oluşturmuş. Kısaca, bilim tekelini, teknoloji tekelini elinde tutan tek bir ulus yok. Bilim, buluş, teknoloji akıl ürünü. Akıl da bütün insanlarda bir. O halde herkes buluş yapabilir, bilime, teknolojiye katkıda bulunabilir. Descartes, bunu, Metod üzerine Söyleşi'sinin daha ilk bölümünde en net 13