Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Tl P Ağızdan AIDS teşhisi Çeviren: Asım Baykan (human immunodeficiency virüs)' nin neden olduğu AIDS'in erken habercilerini ilk olarak görmek durumunda olan kişiler sıklıkla diş hekimleridir. Ancak ağız patolojisiyle yakından llgilenmediklerinden, gördükleri bu belirtiler ile AIDS arasındaki bağlantıyı kuramamaktadırlar. San Fransisko Kaliforniya Üniversitesi ağız biyolojisi profosörü John Greenspan "Ağız lezyonlarının iyi tanınmaması AIDS'in gözden kaçmasına ya da hastalığa yanlış tanı konmasına neden olmaktadır" diyor. Lösemi, organ nakli, ilaçla kanser tedavisi gibi vücudun savunma sisteminin baskı altına alındığı durumlarda, ağızdaki dokular bakteri mantar ya da virüs enfeksiyonlarına çok uygun bir ortam oluştururlar. AIDS de böyle bir tabloya neden olur. HIV ile enfekte olmuş kişilerin ağızlarında çok çeşitli lezyonlar oluşabılir. Bunların arasında, papilloma virüslerinin neden olduğu siğilimsi oluşumlar, herpes simplex virüslerinin neden olduğu ülserler ve küçük kanser lezyonları sayılabilir. Hastalığınilk belirtilerini diş doktorları saptayabilir. Prof John Greenspan "Ağız lezyonlarının iyi tanınmaması AIDS'ln gözden kaçmasına ya da hastalığa yanlış tanı konmasına neden olmaktadır diyor HIV Hastalarda ağrı yakınması olmadıkça ağız muayenesi genellikle yapılmadığından, bu belirtiler sıklıkla gözden kaçmaktadır. "Ağız muayenesi, klinik muayenesınin en önemli bölümlerinden biri olmalıdır" diyor Greenspan, "özellikle HIV ile enfekte olma riski taşıyan kişilerde. Günümüzde hemen herkes az ya da çok bu riski taşımaktadır." Bu belirtilerden özellikle biri "hairy leukoplakia" (türlü beyaz leke) çok önemlidir. Çünkü hemen her zaman hastada AIDS gelişeceğinı göstermektedir. Daha kötüsü, ilerde AIDS'in ölümcül bir komplikasyonu pnömoninin (zatürree) belirme olasılığıyla yakından ilişkilidir. Lezyon ağzın diğer kısımlarında da oluşabilmekle beraber sıklıkla dil kenarında oluşan beyaz bir leke görünümündedir. Düz de olabilir ancak çoğunlukla üzerinde kıla benzer küçük çıkıntılar bulunur. AIDS salgınından önce bilinmeyen bu lezyon ilk olarak Greenspan tarafından 1981 'de bir grup eşcinsel erkekte görüldü. Önce sıradan bir mantar enfeksiyonu olan "kandidiasis" (pamukçuk) zannedildi. Fakat antifungal ilaçlarla yapılan tadaviden hiçbir sonuç alamayınca, daha ileri bir araştırmaya başladılar. Lezyonda biri "Epstain Barr", diğeri büyük olasılıkla papilloma cinsi iki virüs buldular. Greenspan ve arkadaşları, tüylü lökoplaki görülen ve AIDS'e karşı antikor saptanan ancak henüz sendromun ortaya çıkmadığı 143 kişiyi 5 yıl boyunca ızlediler ve 31 ay içinde 43 hastada AIDS sendromunun geliştiğine tanık oldular. Araştırmacılar, gruptaki diğer hastaların şansını belirlemek amacıyla "yaşam testi" olarak anılan istatistiksel bir test uyguladılar. Sonuçta 16 ay içinde AIDS'e yakalanma şansının % 48, 31 ay içinde hastalığın belirme olasılığını °/o 83 olarak hesapladılar. Hastalanan bireylerden % 74'ünün "pnevmonitıs carini"nin neden olduğu zatürreeye yenildiği gözlendi. Bu oran, diğer AIDS'Iİ hasta gruplanndaki zatürreeye yakalanma oranlarıyla karşılaştırıldığında, çok yüksek olduğu görülüyor. Böylece tüylü lökoplakinin, hastalığın ne yönde gelişeceğine dair önemli bir gösterge olduğu anlaşılıyor. Greenspan bunun nedenini bilmemekle birlikte, tüylü lökoplakinin, hastalarda zatürree benzeri ciddi enfeksiyonların gelişmesini kolaylaştıran bir sürecı yansıttığını düşünüyor.Û Sivrisinekler AIDS'i niçin bulaştırmıyor? ilişkin belki de en sık sorulan sorulardan biri, hastalığın sivrisinek veya diğer kan emici haşerelerle bulaşıp bulaşmadığıdır. Neyse ki, bu soruyu "hayır' dıye yanıtlayabiliyoruz. Bugüne değin konuyla iigili çok şey yazıldı. Ne var ki soru, bir kez daha ayrıntılarıyla gözden geçirilmeye değer. Kuramsal olarak, sivrisinek ve diğer haşereterin AIDS'e, yol açan virüsü (HIV) mekanik ve biyolojik olmak üzere iki yolla bulaştırması beklenebilirdi. Malarya (sıtma) biyolojik bulaşmaya güzel bir örnek oluşturur. Sivrisineğe giren malarya paraziti burada gelişip sineğin tükrük bezlerine ulaşarak, kurbanın kanına geçmek üzere burada bekler. Ne var ki, bu ojaylar zinciri HIV için geçerli değildir. Çünkü virüs ancak sınırlı bazı memeli hücrelerinde üreyebllir. Mekanik kurama göre bulaşma; kanında HIV bulunan bir kişiyi ısıran sivrisineğin, herhangi bir nedenle beslenmesini yarıda keserek hemen ikinci bir kişiyi ısırmasıyla gerçekleşebilirdi. Yani sıneğın virüsle bulaşık agız organı, aynen kirli bir enjektör iğnesınin yaptığı gibi hastalığı sağlam bir organizmaya doğrudan iletebilirdi. AIDS' Sıtma bulaşması nın cinsel partneri veya hasta anneden doğan çocuk olmamaları kaydıyla) AIDS'e yakalanma riskinin, tamamı sağlıkh olan ailelerinin bireylerinden fazla olmadığını gösterdi. Başka bir deyişle ABD ve Avrupa'da olduğu gibi Afrika'daki araştırmacılar da bir arada yaşamanın (cinsellik ve anne bebek ilişkisi dışında) hastalık iletimine neden olmadığını belirlediler. Eğer sivrisinek, tahtakurusu veya bit gibi haşereler, kalabalık Afrika evlerinde virüsü yayabilseydi, aynı evde bugün karşılaşılandan çok daha fazla sayıda AIDS'lı olması beklenirdi Haşerelerle iletimin pek olası görülmemesinin diğer bir nedeni de bunların ağız organlarına bulaştığı sanılan kan miktarının çok az, dolayısıyla virüs miktarının da son derece az olmasıdır. Kaldı ki bugüne değin Afrika'da hastalığı kapma yolu belirlenememış bir AIDS'liyle karşılaşılmadı Sonuç, sivrisinek kuramını çürütebilecek delılin hangisi olduğunu belirlemeye kalıyor. Çünkü bir şeyin hiçbir zaman gerçekleşemeyeceğini kanıtlamak (çoğunlukla) olanaksızdır. Ancak New Scientist dergisinde konuya ilışkin makalesinde , karısı ve üç çocuğuyla 2 yıl boyunca kaldığı Zaire'de sivrisinekler tarafından defalarca ısırıldıklarını, öyle ki, bir çocuğunun sıtma geçirdiğini fakat hiçbir zaman HIV ile bulaşık duruma gelmiş olabilecekleri endişesine kapılmadıklarını ve bu konuda haklı çıktıklarını yazıyor. AIDS'li hastaların ailelerinde yapılan çalışmalar temas ile bulaşma kuramını da çürütmüştür. Ayrıca Afrika'daki hastane çalışanları ile ilgili incelemeler, virüsün yatan hastalardan, hastane personeline bulaşabihrliğinin Batı dünyasındakınden fazla olmadığını göstermiştir. Bütün delıller, önemli coğrafi ve sosyal çeşitliliklere karşın dünyanın her yerinde virüsün aynı temel yollarla bulaştığını düşündürmektedir: 1 Cinsel ilişki 2 Kan yolu 3 AIDS'Iİ annenin çocuk doğurması. D (New Scientist) 11 Diğer bir neden Örneği yok Bu kurama karşı olan görüş çeşitli nedenlerden kaynaklanıyor. Birincisi, Afrika'da HIV ile bulaşık kişilerin yaş ve cinsıyet dağılımı, tıpkı cinsel yolla bulaşan hastalıklara özgü dağılım şekline uyuyor. Eğer sivrisinekler virüsü bulaştırabilseydi, AIDS çocuk ve ihtiyarlarda, en az 2040 yaş grubundaki kadar belki daha da yaygın olarak görülürdü. Bu nedenle örneğin sıtma, anılan bölgelerde bebekler ve küçük çocuklar arasında son derece yaygındır. Afrika'da AIDS'Iİ hastaların ailelerinde yapılan çalışmalar, aralarında bir hasta bulunan aile bireylerinin (hasta