Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
3 EKİM 2008 CUMA 5 D E N İ Z C İ İzmir gâvurluğa devam ediyor Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın, sanki bir düşman ülkeymiş gibi ‘İzmir’i artık teslim almamız lazım’ sözleri ilk anda kaygı uyandırsa da, bir yandan da İzmirliler’in gururunu okşamış olmalı. Çünkü bu sözler, İzmir ile AKP iktidarı arasına mesafe koyuyor; şehrin özgünlüğünü, muhalifliğini, farklılığını vurguluyor. İzmir’in laik ve demokrat yapısıyla AKP’ye direndiği mesajını veriyor. ‘İzmir’in istenilen konuma getirilmesi’ için ‘AKP tarafından teslim alınması gerektiğini’ söylüyor Bakan Unakıtan. Yani bu, şu demek oluyor; eğer AKP’ye teslim olmazsanız hükümet yatırımlarından pay alamayacaksınız, cezalandırılacaksınız. Yani ‘aba altında’ bile olmayan bir sopa gösteriliyor. Oysa bu, yüzyıllardır ‘müzmin muhalif’ bir şehir olan İzmir için hiç de yeni bir durum değil. İzmir, Smyrna olduğunda yani Osmanlı döneminde de, Cumhuriyet döneminde de merkezi iktidara muhalefet etmiş ve farklılığını ortaya koymuş bir şehir. İzmirliler bunun ASUMAN ABACIOĞLU bedelini geçmişte de ödediler hala da ödüyorlar; buna rağmen muhalifliğe devam ediyorlar. Yani İzmir’i cezalandırarak teslim almak kolay değil. AKP’nin ‘teslim almak’ istediği İzmir’in muhalifliği oldukça gerilere gider. Ekonomik ve kültürel gelişmişliğinin doruğa çıktığı sıralarda, nüfusunun çoğunu gayrimüslimler oluşturduğu için adı ‘gâvur İzmir’e çıkan şehrin, dışarıyla olan ticaret ilişkileri yoğunlaşırken kendi ülkesine karşı bir nevi ‘özerklik’ duygusu geliştirdiği söylenir. Hatta bu özerklik duygusu nedeniyle 19. yüzyılda Smyrna’nın sakinleri tarafından bağımsız bir cumhuriyet kurma düşleri kurulduğu bile ifade edilir. Osmanlı dönemindeki İzmir’in bu en parlak olduğu zamanlarında çok sayıdaki etnik köken ve dini farklılıklara sahip toplumlar bir arada yaşayabilmiş, birbirlerinin farklılıklarını kabullenmiş, ortak bir kimlik geliştirmişlerdi. Dünyanın pek çok yerinden bu şehre gelenler kolay kolay ayrılamıyorlar, yerleştikleri şehirde bu ortak kimliği benimsiyorlardı. Levantenler bile bir zamanlar geldikleri ülkenin dilini unutarak bu şehirde konuşulan dillerde anlaşıyorlar; kültürlerini ‘Symrna potası’nda birleştiriyorlardı. İzmir’in çok dinli, çok dilli ve çok kültürlü bir yapıya sahip olduğu bu dönem artık geride kalsa da şehrin bu ‘farklı olma hali’ bugüne kadar gelebildi. Geçmişteki parlak ekonomik refah düzeyine hiçbir zaman erişemese de şehir, ruhuna sinmiş olan, ‘İzmirli olma gururunu’ hiç kaybetmedi. Ancak bunun bir bedeli vardı. Bu muhalefetin bedeli, İzmir’in, ülke genelindeki ekonomik gelişmenin hep kıyısında kalması şeklinde ödendi. Bu yüzden şehir, hakkı olan yatırımlardan payını alamadı. Otoyolları, barajları, toplu ulaşım projeleri hükümetlerden destek görmedi. Sanayisi güdük kaldı. Gençler, iş bulabilmek için başka şehirlere gitmek zorunda kaldılar. Şehir, eski dinamizmini kaybetti; bir emekliler cennetine dönüştü. Entelektüel ve kültürel açıdan da geriledi. Doğru dürüst tiyatro, konser salonu olmayan şehirde durmadan yeni alış veriş merkezleri açıldı. Ancak İzmir, burada doğup büyüyenler için her zaman özlenen bir şehir oldu. İzmirli olma kimliği, bu şehirde yeniden üretildi. Gâvurluğun anlamı değişti; biraz da ‘muhalif olma’ anlamında kullanıldı. Bunun içindir ki İzmirliler, iş için yerleştikleri diğer şehirlerde ‘bölgecilik yapmakla’ bilinirler. İzmirlilerin İzmirli olmakla övünmek gibi bir alışkanlıkları vardır; kendilerinin ‘özel’ olduğu duygusunu taşırlar. Bu şehir ne kadar değişirse değişsin, hangi bedeli öderse ödesin, ‘cezalandırılma’ korkusuyla iktidara yaranmaya çalışmayacağı ortada. Bu yüzden Bakan Unakıtan ve AKP hükümetinin sayın üyeleri, başka bir yol bulmak durumunda. Çünkü anlaşılan o ki İzmirliler, gavurluklarına devam edecekler. Unakıtan'ın 'teslim almamız lazım' dediği kent, geçmişteki gibi bedel ödese de muhalifliğini sürdürüyor Son Kuyu ÜNAL BENLİALPER Hiç batmayacakmış gibi kainata asılı kalmış ufukta, göz yaşlarına bürünmüş uzak denizlerdeki yorgun dalgalar yükselirken gökyüzüne, yeryüzünde yaşam yeniden sorgulanmaya başlanacak, küskün gecelerin zor karanlığında. Mauritius adasından Maldivler'e, Bahama Adaları'ndan Havai'ye kadar uzanan, macera ve heyecan dolu doyumsuz günlerin, zevk ve eğlenceye boğulmuş egzotik gecelerin fantastik görüntüsü, belki de son denizin, son dalgaları ile kaybolup gidecek o batmayan ufkun solan yüzünde. Denizler, okyanuslar bütün sırlarıyla veda ederken yeryüzünden; ne Karayipler'den bir ses, ne de Norveç Fiyortları'ndan bir yaşam umudu... Yok oluşun seslerini duyar, acısını çeker gibiyim. Ne zaman silinir bilinmez, yapılan bu vahşetin yok edici izleri. Öksüz yunusların evreni saran acı iniltileri boğulurken medeniyetin kollarında, yeni bir feryat kulaklarımızda çınlar, daha ötekisi bitmeden. Yavru balinaların, çığlık çığlığa öldürülen annelerinin cesedinin çevresindeki sevgi gösterileri, onu uyandırmaya çalışmaları, insanoğlunun ne ilk ne de son vahşeti olacaktır. Şuna inanıyorum ki, doğanın intikamı çok daha acımasız gerçekleşecektir. Sonunda insanoğlu, doğaya yenilecek ve kendi sonunu hazırlayacaktır. Kirlenmiş denizler, yağmalanmış sahiller, parçalanmış buzullar ve bozguna uğramış doğa karşısında anladığımız ve geç de olsa farkına varabildiğimiz tek gerçek, kaybettiklerimizi bir daha kesinlikle geri kazanamayacağımızdır. Yağmurlar ıslatmaz olmuş okyanusların tenini, aylar olmuş toprakla suyun buluşmayalı. Denizler düşmüşler suların peşine. İnsanoğlu ise hırslarının kurbanı. Okyanusların eteklerinden yükselen ufkun kaybolan öyküsünü anlatmak, ne kadar üzücü olsa gerek. Okyanusları, denizleri gökyüzüne mi kaçırsak? Derinliklerindeki acılar belki hafifler, kainatı sararsa sular. Suların dünyasındaki o müthiş organizasyonu planlayabilmek ve her defasında farklı açılımlarla doğada gerçekleştirebilmek mümkün mü insanoğlunun eliyle? Güneşten kopup gelen yaşamın ışıkları, nasıl okyanusların sularına dalıp o büyülü ışık gösterileri ile dans edercesine derinliklerde sır olup gidecek? Yosunlar susuz kalıp kayalar çatlarsa, dalgasız denizlerde işte o zaman yağmur damlaları asılı kalacaktır gökyüzünde, kehanetin sihri bozulana kadar. Nükleer enerjiymiş, teknolojiymiş, sözde bilimsel deneylermiş, adı her neyse artık hiç önemi yok. Sonuçta doğa acımasızca tahrip ediliyor. Nasıl çağdaş bir anlayıştır ki, yaşadığımız dünyayı yok etmeye çalışıyoruz? Benim merak ettiğim şey, son su kuyusu için çıkacak savaşın sonuçlarıdır. unalkaptan@hotmail.com Üzümde ‘sabır’ kazanacak MAN SA (Cumhuriyet) Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve Manisa Ziraat Odası Başkanı Nuri Sorman, üzüm fiyatlarında geçen seneye kıyasla yüzde 50 oranında düşüş gözlendiğini belirterek, ''Üreticilerin, 'Ürününe Sahip Çık' kampanyasını desteklemeleri neticesinde, önümüzdeki günlerde üzüm fiyatlarında artış bekliyoruz'' dedi. Sorman, dış piyasalarda olumlu şartların bulunmasına karşın, çekirdeksiz kuru üzümün iç piyasada olumsuz şekilde sezona başladığını bildirdi. Yaşanan olumsuzluktaki en büyük etkenin, geçen yıldan yükleme açığı bulunan ihracatçıların zararlarını karşılaması olduğunu savunan Sorman, ''Bayramın yaklaşmasıyla çiftçiler, işçilerine borçlarını ödedi. Bu nedenle nakit para ihtiyacı arttı. Çiftçinin, az miktarda da olsa elindeki üzümü satması piyasayı iyice çökertti'' dedi. Türkiye'nin çekirdeksiz kuru üzüm ihracatında lider konumda bulunduğuna dikkati çeken Sorman, şunları kaydetti: ''Olumsuz rekolte koşullarına rağmen, üzümün daha iyi piyasa şartlarına sahip olması gerekirdi. Buna karşın üzüm fiyatları geçen seneye kıyasla yüzde 50 oranında düşüş gözlenmektedir. 'Ürününe sahip çık' kampanyası kapsamında büyük fedakarlık gösteren üreticilerimiz, halen ürünlerini depolarda muhafaza etmektedirler. Üreticilerin, 'Ürününe Sahip Çık' kampanyasını desteklemeleri neticesinde önümüzdeki günlerde üzüm fiyatlarında artış bekliyoruz. Ayrıca, TARİŞ destekleme yapacağı haberleri, bölgemizde üreticiler arasında sevinç yaratmıştır. Devletin de bir miktar üzümü stok olarak alması, önümüzdeki günlerde üzüm fiyatlarını daha da hareketlendirecektir.'' Sorman, kuru üzüm satışlarında yaşanan sorunların yakın zamanda bitmesinin öngörüldüğünü bildirdi. C M Y B C MY B