28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
PAZAR YAZILARI 11 2 MAYIS 2021 PAZAR Belli ki çarşı karışacak... Bizim bölge gazetesi Södermalm’in birinci sayfasında manşetten verilip, içeride de tam sayfa ayrıldığını görünce yüreğimin yağları eridi. “Gerçekten bu, ne anlama geliyor?” başlığı altındaki kocaman fotoğrafta sekiz otomobil park yeri tabelası vardı. Yazının spotunda, “Bu park tabelalarını anlayamamaktan dolayı 1100 kron ceza vermek hiç de hoş bir şey değil” deniyordu. Yazının ilk cümlesi de şöyleydi: “Şehir içinde otomobili park edebilmek için üniversitede lisans eğitimi mi almak gerekiyor?” Size küçük bir sorun gibi gelebilir ama öyle değil. Millet, bilmeceyi andıran bu park tabelaları yüzünden para cezalarına maruz kalıyor. Yıllardır süren ve kangren haline gelmiş bir sorun. Şikâyetleri dinleyen yok. Neden? Çünkü her şey kurallara bağlanmış. Ne kadar karmaşık olursa olsun vatandaş anlayıp, uymak zorunda. Vatandaş kurallara uymak istiyor ama tabelaları anlamak deveye hendek atlatmaktan daha zor. Gündüzü başka, akşamı başka. Bayramı bir tarife, arifesi başka tarife. Bence kasıtlı böyle yapılıyor. Ceza kesmek için yüzde yüz yasal tuzak. Üstelik her şey özelleştirilirken, sokaklar da pıtrak gibi bitiveren park şirketlerine kiralanıverdi. Bir yanlışlık olduğunda bu şirketlere ulaşmak ayrı bir mesele. Stockholm caddeleri, özel kuvvet askerleri gibi giyinmiş park denetçileriyle dolu. Park ücretini ödememiş olana basıyorlar cezayı. Ücret, akıllı telefonlara indirilen uygu dimi ne kadar çaresiz hissettiğimi anlamalar üzerinden yapılıyor. Yani araban latmıştım. Üç hafta geçti, milyonda bir varsa akıllı telefonun da olacak. Üstelik denilen kurbanlardan biri olmadım ama her türlü işlemi de becerebileceksin. Oy ruhum yaralandı. Öte yandan şu ana sa araştırmalar, 70’ini geçkinlerin yüz kadar dört kişi bu aşıdan dolayı ölünce de yirmisinin akıllı telefon kullanmadığı istatistikler de değişti. Yüz binde dört nı gösteriyor. En az bir o kadarı da tele ölü. Şimdi bu aşının bir de ikinci dozu fonu sadece konuşmak için kullanıyor. var. Tabii haberler duyuldukça tepkiler Galiba yaşlanmak giderek suç kapsamı de başladı. na alınacak. Üstelik bu işlemleri becerStaffan Lagerström, kurbanlık koyun mesine rağmen cezadan kurtulamayan gibi çaresiz kalmak yerine, eşiyle birlar azımsanmayacak kadar çok. Merkez likte aşı merkezini terk etmiş. Arkasındeki aksaklıklardan dolayı ödemede ha dan da eve 400 kronluk bir ödeme emri ta olsa bile cezayı kesiyorgelmiş. Aşı ücretsiz ama lar. Sonra ayıkla pirincin tahemşirenin iki dakika vakşını. Hakkını aramanın yoltini aldığı için ödeme yapları kapalı değil ama bunaltıması gerekiyor. O da seçcı. Çok kimsenin söylenip yine de cezayı ödediğini biliyoOSMAN İKİZ me özgürlüğü gasp edildi diye şimdi adalet omrum. Ben yıllar önce, arababusdmanına başvurdu. Armın değeri kadar ceza ödediğimden, so dından şikâyetler sökün etti. Demek ki nun da gidip emektarı araba çöplüğüne birinin öncülük etmesi gerekiyordu. bırakmıştım. Bu sorunla ilgili şikâyetlere İsveçliler hakkını arar. İki gün öngazetelerin okur mektupları bölümünde ce gazetede yasa maddesi yayımlandı. rastlardık. Nihayet kocaman haber ol 2014:84 sayılı yasanın 7. paragrafında du. Sorunu çözer mi? Umutsuz değilim. kişinin sağlık hizmetlerinde seçme hakMillet her konuda homurdanmaya başla kına sahip olduğu belirtiliyor. Bu arada dı. Gelecek yıl sonbaharda yapılacak se çok sayıda yaşlı da kendilerine sadece çimden önce işler kızışacak gibi. AstraZeneca hakkı tanınmasından dolaAstraZeneca zorlamasına tepkiler yı ayrımcılığa uğradıkları savıyla adalet ombudsmanına başvurdu. Ayrıca çok sayıda yaşlı bu yüzden aşı olmuyor. BioNTech istememe rağmen, hemşiBu tepkiler yönetici takımını çok renin “65’in üzerindekilere AstraZene kızdırdı. Bir başhekim “Halk Sağlıca” deyip iğneyi nasıl sapladığını, ken ğı Müdürlüğü’ne güveneceksiniz” diye adeta emir verdi. Protestan kafası emirle güven sağlanacağını düşünebilir. Stockholm il yönetiminden biri de “Artıları, eksilerinden fazla, AstraZeneca olacaksınız” diye azarlar gibi konuştu. Ben neden isyan etmedim diye kendime kızıyorum. Utanıyorum. Aynaya bakamaz oldum. Yerel yönetimler hedefte Pandemi, sağlık hizmetlerinden sorumlu olan il yönetimlerinin bu işi beceremediğini iyice su yüzüne çıkardı. Sağlık Bakanı geçenlerde, sağlık hizmetlerinin tekrar devletin sorumluğuna verilmesi gerektiğini alçak tonda da olsa dile getirdi. Korona Komisyonu da ilk raporunda, il yönetimlerinin başarısızlığına işaret etmişti. Telefonla yaptığım yoklamalardan öğrendiğime göre sendikalar bu talep için hazırlık yapmaktalar. Eski Başbakan Göran Persson da geçenlerde bir konuşmasında eğitimin kâr aracı olmaktan çıkarılması gerektiğine değindi. Okullardan sorumlu belediye yönetimlerinin başarısızlıkta il yönetimleriyle yarıştığı da aşikârdı. Belli ki sular alttan ısıtılıyor. Sonbaharda fokurdamaya başlar. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesiyle, demokrasinin gelişeceği tezlerinin iflası nasıl açıklanacak merak ediyorum ama belli ki çarşı karışacak. Gelecek yıl kıran kırana bir seçim maratonuna tanık olacağız. osman.ikiz@gmail.com Utrechtli Sylvia Kristel Tam 40 yıl önceydi... AÜ Basın Yayın Yüksek Okulu’nu bitirdikten birkaç yıl son MEHMET EMIN ra babamla birALKANLAR likte Türkiye dışına gitmenin artık zorunlu hale geldiğini düşünerek yola çıktık. Türkiye’de askeri diktatörlük yıllarıydı ve yaşamak, en azından benim yaşamam imkânsız hale gelmişti. Babam Hollanda’nın Utrecht şehrinde eğitim koordinatörüydü ve bir süre kalıp sonra Oslo’ya giderim düşüncesiyle ülkeye adımımı attım. Oslo’daki arkadaşımın yanına gitmek için geldiğim Hollanda ara bir ülkeydi benim için. Ancak ağustos sonuna doğru ayak bastığım ülkedeki özgürlük ortamı, Akdeniz’i aratmayan güneşli bir gökyüzü, oflaya puflaya ortalıkta dolaşan kazlar, ördekler ve bağımsızlığını ilan etmiş bir sürü hayvan, bisiklete binen kızlı erkekli yüzlerce yaşıtım ilk günden beni bu ülkede kalmaya ikna etti. Birkaç yıl kalıp, Türkiye’de işler değişince geri dönecektim. Ama hâlâ buradayım, dönemedim bir türlü. Hep dönmeyi umut ettim. Ünlü yönetmen Abbas Kiyarüstemi’nin ölüm döşeğinde dinlemeyi istediği son şarkı Nobahari’ydi. Sözleri İranlı Şair Sadi Şirazi’ye ait olan parçayı Solmaz Neragi çalıp söylemişti: “Bize bir hayat daha lazım, öldükten sonra. Çünkü bu ömrü yalnızca umut etmekle geçirdik.” Üç dakikalık bu kısa filmi bulup izlemenizi öneririm. Geldiğim yıllardaki müthiş özgürlük rüzgârları sanat, kültür dahil ülkenin her alanında etkisini gösteriyordu. Ülkede ırkçılık hemen hiç yok gibiydi. İşte o günlerde Utrecht şehrindeki sinemalardan birisinde gittiğim Turks Fruit (Türk Lokumu), Hollanda’nın başyapıtlardandı ve yönetmeni Paul Verhoeven daha sonra dünyadaki ünlü yönetmenler arasına girecek ve RoboCop, Total Recall, Basic Instinct gibi pek çok filme imza atacaktı. Verhoeven, her yıl Almanya’nın Nurnberg şehrinde yapılan TürkAlman Film Festivali’nde jüri başkanlığı da yapmıştı. Filmin başrol oyuncusu Rutger Hauer de daha sonra Hollywood’a gideceklerden birisi olacaktı. IQ’su 164’tü Hollanda’da sinema demişken Sylvia Kristel’i anmadan geçmek kendisine büyük haksızlık olur. Tüm dünyada olduğu gibi o yıllarda Türkiye’de de erotizmin sembolü olan, güzelliği ile ilgi çeken sanatçı, hayatı boyunca yanlış seçimlerinin kurbanı oldu. Hollanda’da ilk gittiğim şehir olan ve uzun yıllar yaşadığım Utrecht’te otel yöneticisi bir babanın iki kızından birisiydi. Hollywood’a gitti, dünya çapında bir isim oldu, kariyerinin son yıllarında yeniden Utrecht’e döndü ve bu şehirde öldü. Şimdi, benim de o yıllar her gün önünden geçtiğim Saint Barbara Kilisesi’nin bahçesinde yatıyor. Sylvia Kristel’in IQ’su, deha düzeyi sayılan 164’tü. Son yıllarını resim yapmaya adadı ve geriye pek çok yağlıboya tablo bıraktı. Oynadığı ve büyük gişe başarıları sonrasında seri haline gelen Emmanuelle filmlerinin Türkiye serüveni de ilginç. Türkiye’ye 1975’te gelen ilk Emmanuelle filmi İstanbul’da 3 hafta içinde 200 binden fazla seyirci çekince, gelen yoğun şikâyetler sonrasında yasaklanır. Dağıtım şirketinin Danıştay’a başvurusuyla, bu filmi izlemek için bir komisyon oluşturulur ve başına da ünlü şair Cemal Süreya atanır. Ünlü şair, komisyon üyelerini yasağın kaldırılması için ikna eder ve 6 dakikalık bölüm çıkarılıp 15 ay sonra film yeniden gösterime girmeye başlar. O dönem bakanlık, Danıştay’ın atadığı komisyona ve kararlarına tartışmasız saygı gösteriyordu. Daha sonraları filmi şikâyet edenlerin Türkiye’deki erotik filmciler olduğu ortaya çıkmıştı. m.e.alkanlar@gmail.com Protesto hakkı için eylem İngiltere’de polisin yetkilerini artırmayı hedefleyen tasarıya tepkiler dinmiyor. Başkent Londra’da dün binlerce kişi meydanlara çıkarak tasarıdan vazgeçilmesi çağrısı yaptı. Muhalefet, pek çok sivil toplum örgütü bu adımın barışçıl protesto hakkının engellemesi olduğu görüşünü dile getiriyor. Johnson hükümetinin tasarısında protestolara müdahale için polise daha fazla yetki tanınmasının demokrasiye zarar vereceği belirtiliyor. Dünkü eylemlerde de bazı gruplar, ABD’de polis şiddeti, ırkçılığa karşı hareketin simge sloganı “Siyahların Hayatı Değerlidir” pankartları taşıdı. Efsaneler ve gerçekler 17. yüzyılın başları Cape Town... Hollandalı korsan Jan van Van Hunks’un Masa Dağı, kor yaralar açılan etekleşeytanın kar rine bakmamak için başını Lion’s HeHunks, macera dolu hayatına, tekin Güney Afrika (Cape Town) şısına rövan ad tepesine döndü. Rüzgârın delik desiz denizlere, rüzgâra, yarışan bulutlara, köpürerek yıkılan dalgalaELİF GÜNSEL şa çıktığı var şik ettiği yangın söndürme çabalasayılır. rı aralıksız sabaha kadar devam etti. ra veda ederek karısıyla birlikte iko18 Nisan İtfaiye erlerinin alınlarından akan isnik Masa Dağı’nın eteklerinin dibin Pazar günü, sabah saatlerinde Mali ter damlaları, kontrolden çıkan yandeki evinde emeklilik günlerinin key sa Dağı manzarasına karşı iskemgının merhametsizliğini söndürmeye fini sürmekteymiş. Korsanın uzun yıl lelerinde siparişlerini uyuşuk uyuyetmedi. Cape Town Üniversite kamlardır açık denizlerde olmasına alışkın şuk bekleyen kafe müşterileri Şeytan pusu içindeki tarihi kütüphaneye ulakarısı ise halinden o kadar memnun Tepesi’nden yükselen cılız dumanla şan alevler; paha biçilmez koleksiyondeğilmiş. Ayak altında dolaşan korsa rı pek önemsemedi. Henüz öğleden ları, birinci baskı kitapları, filmleri, fona sivri diliyle günlük işler emretmek sonra şiddetini artıracak ahalinin Ca toğrafları, Afrika kıtası tarihine ilişkin te hayatını zindana çevirmekteymiş. pe Doktor diye çağırdığı güneydoğulu ne kadar edebi hazine ve arşiv varsa Korsanın en büyük zevki pipo içmek rüzgâr esip gürlemeye başlamamış yaktı, yıktı, kül etti. Güney Afrika’nın miş. Eşinden uzakta gönlünce piposu tı. Çekilen okyanusun ortaya çıkar “çalışır durumdaki en eski yel değirnu tüttürmek için Masa Dağı’nın At dığı kayalıklar, aralarında oluşan ılık meni” olarak bilinen ve 1796 yılında lantik Okyanusu’na bakan sol tarafın gelgit havuzlarında oynayan çocuklar, inşa edilen Monster’s Mill’in (canavar da kendine yüksekte bir yer bellemiş. en ufak bir esintinin bile hissedilme yel değirmeni) sonu da canavar alevBir gün ihtiyar korsan; tam da aydiği açık okyanusta tembel denizana lerin elinden oldu. nı yerde sıska, uzun boylu, siyah pelerinli ve yüzünün neredeyse tamamı ları gibi olduğu yerde salınan birkaç tekne ve uçurtmalarını havalandırıcak Fynbosun iradesi geniş kenarlı şapka tarafından örtül fırtınayı bekleyen sabırsız sörfçüler... Doğa yufka yürekli değildi ama müş bir yabancı ile karşılaşmış. Birçokları için herhangi bir günün sa merhamet gösterdi. Öbür gün kuzeyJan van Hunks, yabancının kendisi bahıydı başlayan! batı rüzgârının taşıdığı yağmur yükne adı ile hitap etmesi karşında haySaatler birbirini kovaladı... Rüzgârın lü bulutlar Masa Dağı’nın başında toprete düşmüş. Yanına oturmuş ve ko uğultusu apansız Şeytan Tepesi’nde landı, öğleye doğru kavrulmuş topraknuşmaya başlamış. Siyah pelerinli ya yankılandı. Duman bulutları saların üzerine yağmur olup yağdı. Yağbancı, korsandan kendisi ile tütünü fir mavisi gökyüzünü sardı, Robben lı, isli, kömürleşmiş, boğulmuş topnü paylaşmasını istemiş. Tütününü Adası’nın üzerinde parlayan sonbahar raktan; dimdik, ince, alev ve dumanuzatan korsan hiç kimsenin onun ka güneşini sildi. Gün söndü, okyanus lara dirençli kalın kabuklarını çatlatan dar devasa tüttüremeyeceğini söyle yüzeyine güneş tutulmuşçasına bakır fynbos tohumları boy verdi önce. Soyerek, karşı tarafı bahse girmek için rengi tül ile örtüldü. Akşamın alaca yunun devamı için ne de olsa alevlekışkırtmış. Adam resti görmüş ve ya sı ise çekine çekine ortaya koydu, ya re muhtaçtı fynbos. Belirli aralıklarla rış başlamış. Kazanan gemi dolusu şanan felaketi. Masa Dağı’nın göğsü yangın çıkmazsa fynbos yok olurdu. altının da sahibi olacakmış. Kapışne kor düşmüştü. Manzara karşısın Ancak yangınların doğal döngüsü toma kimine göre tüm gün, kimine gö da kıvılcımlı alevlerin titrettiği kirpik humun gelişebilmesi için 15 yıldan az re günler sürmüş. Jan van Hunks tam lere yaşlar sızdı, kalpler dua etmek olmamalıydı. Fynbos dinozorlar çağınyorulmuşken karşısındaki siyah pele ten su topladı. Şafak sökmek isteme dan beri rüzgâra, sıcağa, buzula, ikrinli adam öne eğilmiş ve kafasından di. Kül olan bitkiler, ağaçlar, fynboslar lim dengesizliklerine, kuraklığa, selleşapkası düşmüş. Korsan gördüğü (sadece bu bölgede yetişen bitki örtü re karşı dayanıklıydı ancak bu coğrafyüz karşısında dehşete düşmüş, bah sü) geriye kalan kapkara bedenlerini yadan koparıldığında başka bir yerde se girdiği kişi şeytanın kendisiymiş. gecenin karanlığına gizlemeyi denedi. hayatta kalması mümkün değildi. En Küstah bir ölümlü tarafından yebüyük düşmanları istilacı Avustnilgiye uğrayan şeytan pek sinirralya menşeli okaliptüs, akasya lenmiş, hava aniden kararmış, en ve Akdeniz çam ağaçlarıydı. Toheybetlisinden bir şimşek çakmış, hum oluşmadan çıkan her yankurşuni bulutlar üzerlerine kapangın fynbosun istilacı ağaçlar tamış. Ve bir daha Jan van Hunks’u rafından kuşatılıp, geriletilmegören olmamış. siydi. Fynbosun dirençli iradeSıradan başlayan bir siyle, binlerce yıldır istilacı bitkilere ve zamansız yangınlara kargünün sonrası… Efsaneye göre yaz aylarında ne zaman ki şiddetli güneydoğulu rüzgâr eser, Masa Dağı’nın üstünden bir şelale gibi beyaz dumanlar Devil’s Peak (Şeytan Tepesi) üzerine akar, işte o zaman Yangında Cape Town Üniversite kampusu içindeki tarihi kütüphane büyük zarar gördü. şı verdiği hayatta kalma mücadelesini göz ardı eden ademoğlu ise, “yangının” şeytan ile korsanın rövanşında pipo ateşinden çıktığı efsanesine inanmaya devam edecekti. elifgunsel@yahoo.com 136 yıllık uçurum Yıl 2157. Gen ve robotik mühendisliği sayesinde insanların tümü süper ASLIHAN zekâ. Ölüm sa DAĞISTANLI AYSEV dece bir seçenek haline gelmiş. Telefona ihtiyaç yok. Düşünce yoluyla iletişimdeyiz. Arada hatıralarımızı bilgisayara kaydedip, canımız istediğinde açıp, seyrediyoruz. “Havalar nasıl olursa olsun, keyfimiz iyi olsun” demiyoruz. Keyfimize göre iklimi yönetebiliyoruz. Antarktika yıllar önce ticarete açılmış. Çoktan Mars’a gidilmiş. Bugün 15 yaşında olan kızım 151 yaşına gelmiş. Bu uzun ve ölümsüz hayatında ilk kez 2157’de, kadın ile erkeğin daha eşit olduğu bir dünyada, güvenle, korkmadan yaşamaya başlıyor. Gözleri nemli, torunlarının torunlarına gençliğini anlatıyor: “Bizim zamanımızda İstanbul Sözleşmesi diye bir şey vardı...” Merkezi Cenevre’de olan, benim arka komşum Dünya Ekonomik Forumu’na (WEF) göre kızımın hak ettiği şekilde yaşaması için en az 136 yıl, ekonomik eşitliğe ulaşabilmesi içinse 267 yıl beklemesi gerekecekmiş. WEF’in geçen günlerde açıkladığı Küresel Cinsiyet Uçurumu raporu, 156 ülkeyi kapsıyor. Ekonomik, siyasal, eğitim gibi alanlarda katılım ve fırsat farklarını inceliyor. Tablo içler acısı. Son bir yıl içinde 36 yıl geriye gitmişiz. Mevcut düzen değişmezse, durum daha kötüleşecek. Uçurumun en büyük olduğu alan siyasette kadın varlığı. Kadınların parlamentodaki oranı sadece yüzde 26. Yani toplumun bütününü ilgilendiren kararlarda kadınlara söz düşmüyor. Küresel olarak en hızla gelişen 8 sektörün 6’sında kadınların esamesi okunmuyor... WEF’in projesini yöneten Saadia Zahidi’ye göre 2022’de pandeminin tüm etkisi görüldüğünde, küresel uçurum daha da büyüyecek. Kadınlar nerede yaşasın?.. 12 yıldır cinsiyet konusunda en adil ülke olarak zirvenin sahibi İzlanda ilk seçenek. Ardından Finlandiya, Norveç ve Yeni Zelanda geliyor. Üçü de kadın liderler tarafından yönetiliyor. Bu ülkelerin ortak bir başka özelliği de koronavirüs mücadelesindeki başarıları. Son 10 yılın 6’sını kadın başkanların yönettiği İsviçre 10. sırada. Buraya gelen memnun. HSBC’nin Expat Explorer araştırmasına göre dünyanın yaşamak için en tercih edilen ülkesi. Üstüne üstlük, Alpler’in ülkesi tarihi bir hareketle kadınların kalbini de fethetti. İsviçre baktı ki Türkiye İstanbul Sözleşmesi’nden çekiliyor, şiddet mağduru Yasemin Çakal’a politik oturma hakkı tanıdı. Böylece dünyaya ve Türkiye’ye önemli bir mesaj verdi: “Erkek şiddetini destekleyen devlet politikalarının karşısındayız”. Pandemiden sonra İsviçre’ye talebinin artacağı kesin. 72. sıradaki BAE en büyük atılımı yapan ülkeler arasında. Arap ülkelerinin de lideri. WEF raporuna göre konu sadece refahla ilgili değil. Yoksul da olsan, doğru adımlarla uçurumu azaltabiliyorsun. 5. ve 6. sıradaki sürpriz isimler Namibya ve Ruanda gibi. Türkiye 133. sırada. Pandemi sürecinde kadının ekonomik olarak en sert darbeyi aldığı ülkelerden biri. Neyse ki önünde olduğumuz ülkeler de var: Suriye, Irak, Suudi Arabistan, Katar, Afganistan gibi. Oysa Türkiye eskiden tam da bu konuda örnek gösteriliyordu. 5 Mayıs 1979, Washington Post’taki makalenin başlığı: “Türkiye’de Cinsiyetler Neredeyse Eşit”. Yazar Daniloff, Türkiye üstünden ABD’ye giydiriyor: “Kadın bağımsızlığı Batı dünyasına atfedilse de Türkiye’de kadınlar profesyonel anlamda Amerika’dan çok daha büyük ilerleme kaydettiler... Arada dramatik bir fark var... Türkiye’de doktorların yüzde 30’u kadınken, ABD’de sadece yüzde 11’i... Dünyanın ilk kadın Yargıtay hâkimi 1954’te Türkiye’den çıktı, Melahat Ruacan. Türk kadınlar mühendislik, dişçilik, bankacılık ve tarım gibi erkeklerin hâkim olduğu her alanda yükseliyor.” Nereden nereye gelmişiz... Peki, çözüm ne?.. Devletlerin cinsiyet eşitsizliği problemini en az korona krizi kadar önemsemeleri ve çok ciddi mücadele etmeleri gerek. Cam tavanları yıkıp, siyasette ve ticarette kadın yöneticilerin önü açılmalı. Hızla dijitalleşen dünyada, teknoloji, mühendislik, bilişim, yapay zekâ gibi geleceğin mesleklerinde kadının varlığı acilen artırılmalı. Bu alanlara her tür teşvik, burs, kota konulmalı. Zahidi, “WEF olarak hükümetler ve şirketlerle işbirliği yaparak farkı kapatmaya çalışacağız” diyor ve ekliyor, “2030’a kadar 1 milyar kadının becerilerini geliştireceğiz.” Aslında onca rapor, analiz, panel... Atatürk’ün bir asır önce dile getirdiği zaman ve mekândan bağımsız evrensel sözlerin bir tekrarı: “Bir toplum, cinslerden yalnız birinin yüzyılımızın gerektirdiklerini elde etmesiyle yetinirse, o toplum yarı yarıya zayıflamış olur. Bizim toplumumuzun uğradığı başarısızlıkların sebebi, kadınlarımıza karşı ihmal ve kusurdur... Kadınlarımız ilim ve fen sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğretim basamaklarından geçeceklerdir.” Onun vizyonundan uzaklaşmasaydık, bugün en eşit ülkeler içinde ilk 10’da biz de olacaktık. asliaysev1@gmail.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle