02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR 13 15 MAYIS 2021 CUMARTESİ Diyarbakır girişine konulan Diyarbakır’da tepkiler “karpuzun içinden çıkan üzerine kaldırılan karpuz içinde çocuk” heykeli, unutamadığımız çocuk heykeli. Kitapların getirdiği bir konuyu yeniden gündeme getirdi: Şehir heykelleri! Samsun’daki “Onur Anıtı” Atatürk heykellerinin en başarılılarından... Dünyada son kırk yılda yükselen, küresel salgınla daha da artan sosyal eşitsizlikte, bir yanda yoksullar ve “prekarya”nın (yarı vatandaş) öbür yanda güçlü siyasetçiler ve yandaşları ile zenginlerin giderek büyüdüğünü, bunun otoriter sistemleri doğurduğunu söyleyen Alphan Telek’in Cumhuriyet’teki söyleşisi (10 Mayıs, Türkün heykelle sınavı! İpek Özbey) derslerle dolu. Yalnızlaşan, çaresizleşen, korkunun teslim aldığı yoksulların ve prekaryanın kurtuluşunun sosyal devlet olduğunu, “ses yükseltmek için gereken ifade özgürlüğü ve birlikte başarabiliriz duygusunu inşa eden bir siyasetin” yeşeremediğini belirten Telek’in Artık Anadolu’nun toprağından antikite döneminin eşsiz heykelleri fışkırırken günümüzde kurucu Diyarbakır meydanlarına bir gecede yerleştiriliveren “içinden çocuk çıkan karpuz”, “burma kadayıf”, “halay çekenler” konulu şehir süsleri, sorunu gündeme getirdi ama konu yeni değil. Çünkü Türkün heykelle sınavı yeni değil. AnaYAZGÜLÜ dolu uygarlıklarında ALDOĞAN antik dönemde heymişliğim vardır. Ama Kumluca girişindeki domates patlıcana gülmüşlüğüm de. Her şehrin girişine böyle bir “ucube” yerleştirmenin yapana para ödemenin dışında sanattan anlamamakla ilgisi olduğu kesin. Meltem Parlak, mesleği şehircilik olunca “Spektaküler Şehir Heykelleri” diye bir blog açmış, bunların çetelesini tutuyor: Diyarbakır’dan önce karpuz heykelinin Aydın’ın Karpuzlu ilçesinde yıllar önce yapıldığını da ondan öğreniyoruz. Vezirköprü’deki semaHepimiz Prekaryayız adlı kitabı (Nota Bene), insan ve yurt sevgisiyle dolu olanların arayışına önemli katkılarda bulunuyor. Karanlığa kalma “Hızlandır adımlarını karanlığa kalma/ Gölgeler büyüdükçe insan küçülüyor” dizeleriyle başladığı Karanlığa Kalma adlı kitabında (Everest), yazıdan yola çıkarak şiire, edebiyatın tüm dallarına, toplumsal yaşamımızın gerçekliğine uzanan Tuğrul Keskin, devrimci önderimiz Atatürk’ün heykeline saldırırlar, çaydanlık heykeline bayılırlar. Kadın heykeline ise hiç tahammül yok. kel okulları, atölyeleri varken İslamiyeti kabul ettiğinden beri heykelden uzak Eskişehir’de bankta oturan kadın heykelleri büyük ilgi görüyor. durmuş bir toplum, Cumhurihâlâ kendisine yakışan bir düzeyde değil. yet ideolojisiyle laik sistemi benimseyip şehir planlamasına da önem verin Yıktırılan heykel ce kurucu Atası’nı anarak başlamış işe. Her şehrin meydanına bir büyük heykeli, her okulun bahçesine bir büstü dikilmesi, o dönemde başlıyor. Yine de Atatürk’ün sağlığında sadece 34 heykelinin yapıldığını hatırlamakta yarar var. Her ilde bir heykelinin olması daha sonraki yılların ürünü. İçlerinde Samsun’daki gibi çok ihtişamlı ve güzelleri olmasına karşın Ata’ya hiç benzemeyen ve yakışmayanları da çok. Üstelik düşmanlığını göstermek için bu heykellere, özellikle okullardaki büstlere saldıran ve “meczup” diye serbest bırakılan yobaz takımına da hedef oldukları kesin. İstanbul’un ilk Atatürk heykeli olan CHP’nin iktidarı teslim etmesinin ardından Atatürk heykelleri furyasının hız kesmesi anlaşılır bir şey. Ne DP ne Milliyetçi Cephe ne de AKP iktidarının derdi, hele sonuncusu elinden gelse Anıtkabir arazisini imara açıp inşaat yaptıracak. Bırakın Atatürk’ü, Kars’taki İnsanlık Anıtı’nı “Tükürürüm böyle sanatın içine” diye aşağılayıp “ucube” nitelemesiyle yıktırdıklarını, müstehcen diye “Güzel İstanbul” heykelini Yıldız Parkı’nda sakladıklarını, Ankara Sıhhiye Meydanı’ndan Hitit heykelini kaldırıp garın önüne “Su Perileri” heykeli yerine çaydanlık koyduklarını unutmadık. Heykel, sanatın, şehirciliğin olmaktan çıkıp siyasetin konusu oluyor elbet. YılSarayburnu’ndaki heykeli örneğin, AKP maz Büyükerşen Hoca, Eskişehir’i birbidöneminde “restore ediyoruz” bahanesiy rinden değerli şehir heykelleriyle donatırver, Kastamonu’daki sarmısak, Samsun Çarşamba’da yumurta topuk ve sekiz köşeli kasket, İnegöl’deki çatala saplanmış köfte, Konya Afyon yolundaki göle yoğurt çalan Nasreddin Hoca, Kahta’daki Kahtalı kadın, bunların gerçekten en “ucube” olanları! İşin acıklısı, sanat değeri olan heykeller yapıldığı zaman da saldırıya uğraması. Kuşadası’nda Çağdaş Erçelik’in yaptığı “Yüzen Çocuk” heykelinin yüzünün tahrip edilmesi, Ordu Belediyesi’nin 2013 yılında düzenlediği 2. Uluslararası Taş Heykel Sempozyumu’nda 8 heykeltıraş tarafından yapılan 12 heykelden bazı kadın heykellerinin üzerlerine sprey boya ile çirkin sözler yazılması bunlara örnek. Bir anımla bitirmek istiyorum. Ankara’da öğretim üyesi olduğum yıllar... Barların olduğu Sakarya Caddesi’nde, hâlâ duruyor mu bilmiyorum, bir çıplak kadın heykeli var. Gecenin bir saati, fazla kaçırmış bir “erkek” heykele tırmanmış, göğsünü avuçluyor! Hukuk fakültesinde asistan olan bir arkadaşım ise sanata ve kadına yönelik bu tacizi edebiyatçı duruşunu sergilerken şairliğin politik bir özne olduğunun da üzerinde duruyor. Yurtsever, dilsever bir devrimci edebiyatçı olarak edebiyatın belleğinin önemine dikkat çeken Keskin’in, şairlerin/ sanatçıların “insanlığın vicdan sesi” olduğunu vurguladığı şairliğe yakışan çığlığından özellikle genç edebiyatçıların öğreneceği çok şey var. Gerçeği söylemek Tevfik Fikret’in dediği “Bir uğursuz dönem”deyiz. Sis sarmış ufuklarımızı. Öyleyse ona kulak verelim: “İnsan aklıdır eninde sonunda/ gerçeği bulacak olan.” Geçen yıl 50 Maddede Siyasi Cinayetler adlı kitabıyla yakın tarihimizin kahreden gerçekliğine ayna tutan Orhan Tüleylioğlu, Gerçeği Söylemek adlı yeni kitabında (Karakarga), “Gerçeği söylemek devrimciliktir” diyen Gramschi ve “yeniden doğmak için” yazan Sartre’dan başlayarak bilimin, felsefenin, sinemanın, resmin, edebiyatın Thales, Newton, Puşkin, le etrafı çevrilip izbe halde bırakılarak ken diğer şehirlerde o şehrin sembolleri kaldıramıyor, (Muhtemelen o da biraz kaRodin, London, Bradbury, Che, Konya Afyon yolundaki Nasreddin Hoca heykeli de tepki çeken heykellerden... saklandı. İstanbul’un Millet İttifakı ortak adayı İmamoğlu tarafından yeniden “fethedilmesinden” sonra heykel temizlenip ortaya çıkarıldı ama çevre düzenlemesi nin en kötü örneklerini görüyoruz. Diyarbakır’daki içine çocuk sığan karpuz misali tek değil. Haksızlık etmek istemem, Denizli’nin sesiyle ünlü horozunu beğençırmış!) heykele tırmanıp tacizciyi indirip pataklıyor! Heykelin ve sanatın namusu kurtuluyor! Sanatın hayatımızda hep olması dileğiyle iyi bayramlar... Bukovski, Nâzım Hikmet, Orhan Kemal, Kuçuradi, Baykurt, Tanilli gibi öncü kişiliklerinin çarpıcı özellikleriyle, “yaratma cesareti”yle buluşturuyor bizi. Samsun’dan sonra... Uluslararası Doğaçlama Dans İzmir’in kurtuluşu Samsun’dan Önce 6 Ay’da Mondros’tan 19 Mayıs 1919’a kadar geçen döneme ışık tutan Alev Coşkun, Festivali, sınırları ortadan kaldırıyor! Samsun’dan Sonra En Zor 19 Ay/ İşgal İç Savaş Diriliş (Cumhuriyet Kitapları, 2 c.) adlı yapıtında, 19 Mayıs’tan başlayarak 1. İnönü Savaşı’na kadarki zorluklarla dolu dönemi yeni belgelerle Festivalde aktarıyor. Ulusal direnişin bilinmeyen tarihini Versus’un sergisi çevrimiçi yer alacak sanatçılar: Andriana Plessa, Ayuyazan Yaşar Aksoy, Gâvur Mümin ve Hasan Tahsin’den sonra İstiklal Süvarisi/ İzmir’in Kurtuluşu adlı kitabında, İzmir’e ilk girerek Hükümet Konağı’na Türk bayrağını çeken Teğmen Ali Rıza Akıncı’nın anılarını Versus Art Project, 8 Nisan’da açılan ve kapanmayla birlikte ziyaretçileriyle buluşmaya ara veren “Fluid Dynamics” başlıklı sergisini çevrimiçi mecrada (https://www.chita.com.tr/fluiddynamicsvr) erişime açıyor. Özge Yılmaz küratörlüğünde Alper Aydın, Emine Boyner Kürşat, Didem Erbaş, Sibel Horada, Berka Beste Kopuz, Yelta Köm, Deniz Tortum ve Gülhatun Yıldırım’ın çalışmalarını bir araya getiren “Fluid Dynamics”, “akışkanlık” kavramı etrafında şekilleniyor. “Akışkanlık” kavramının bireymekân ilişkisi içinde doğa, kent ve sanal mekânlar üzerindeki yansımalarına ve yaşamın içindeki akışkanlık vurgusuna odaklanıyor. mi Toyabe, Bengi Sevim Yörük, Beliz Demircioğlu, Canan Yücel Pekiçten, Cansu Ergin, Company RauNikki Holck, Elena Valls Garcia, Dani Cole, Dilek & Steven Champs, Eryfili Drakopoulou, Endangerhood, Funflows, Gizem Aksu, Ingo Reulecke, Kamola Rashidova, Lina Gomez, Ladjánszki Márta, Magda Skowron, Marie Rosko, Nick Hobbs, Sabina Andre Allen, Taldans, Talin Büyükkürkciyan, Tuğçe Tuna, ValentineXX, Yoshiko Chuma. sunuyor (Kırmızı Kedi). Milli Mücadele’yle ilgili yazan kalem savaşçısı yazarlarımızı selamlayarak anıların kitaplaşma serüvenini özetleyen yapıtta, gerçek bir tanıklıkla dünyada benzeri olmayan bir direnişçi şehrin emperyalizmin işgaline karşı başlattığı coşkulu Kurtuluş Savaşı’nı ve zaferini adım adım izliyoruz. Unutulan Nilüfer Benal, muhacirlikten töreye, aşktan özgürlüğe, arayıştan unutulmaya insanlık durumlarını olanca gerçekliğiyle ve toplumsal durumla birlikte aktarırken duygu ve hayallerin güzellenmesiyle de okunması gereken bir roman sunuyor: Unutulan (Edebiyatist). Dili, anlatımı, kurgusuyla Selanik’ten Nova Norda’dan akustik performans Kendine özgü elektropop tınılarıyla kısa sürede Türkçe alternatif müziğin sevilen isimleri arasında yerini alan Nova Norda, özel repertuvaUluslararası Çevrimiçi Doğaçlama Dans Festivali, 24 Mayıs30 Mayıs tarihleri arasında düzenlenecek. Festivalde 8 ülkeden 28 performansçı, dansçı, akademisyen ve sanatçı yer alacak. Amerika’dan Japonya’ya, Budapeşte’den Polonya’ya, Fransa’dan Almanya’ya dünyanın dört bir yanında dansçıların yer alacağı festivale profesyonel veya amatör, dans ile ilişkisi hangi düzeyde olursa olsun, ilgili herkes festivale ücretsiz bir şekilde katılabilecek. Festival ile beden farkındalığını artırmaya, yeni hareket algıları oluşturmaya ve böylece duygularında ve sözel iletişiminde yeni iletişim mekanizmaları geliştirebilmesine yardımcı olunması hedefleniyor. Etkinliklere erişim için @improdanceestival hesabı takip edilebilir. Festival programında atölyeler, performanslar, etkileşimli seanslar ve sanatçı konuşmaları yer alacak. Katılımcılar, bu yıl ilki yapılacak olan Uluslararası Doğaçlama Dans Festivali’ne Zoom ve Instagram üzerinden erişebilecek. Etkinlikler İngilizce ve Türkçe olarak yapılacak, ihtiyaç halinde çeviri hizmeti de sunulacak. Mardin’e, Antalya’ya uzanan roman, günümüzden 1920’lere geçişlerle sarıp sarmalarken anımsama ve çağrışımlarla duyarlığı somutluyor. H Server Tanilli “Düşünce üretiminin durak bilmeyen dinamosu”nu (Telgrafhane) yazmam gerekiyordu, yazdım. rı ve akustik performansı ile 17 Mayıs’ta PSM Online’da ücretsiz bir konser verecek. Nova Norda, 2018’de “Çıktım Bi Yola” isimli şarkısıyla başladığı müzi‘Hiçbir şey olmadığında ne oluyor?’ Kadıköy’ün caz esintisi... kal yolculuğuna akılda kalıcı teklileriyle devam etti. Son olarak ise mart ayında Korhan Futacı ile birlikte “Cehennem” teklisini yayımladı. Konser 17 Mayıs akşamı, saat 21.00’de online.zorlupsm.com’a özel yayımlanacak. Sarı Denizaltı Sanat İnisiyatifi’nin yeni güncel sanat projesi “Hiçbir Şey Olmadığında”, Georges Perec’in “Hiçbir şey olmadığında ne oluyor?” sorusundan yola çıkıyor. Gündelik hayatımızda önemsiz ve değersiz görünen, bizi şaşırtmayı bırakmış şeyleri, aleladeyi, sıradanı sorgulamak üzere gündelik hayatın kendi dinamiği ve ritmi içinde günümüz koşullarında giderek daralan hayatımıza yeniden bakmayı deniyor. Projenin sergisi, ekim ayında İzmir’de açılacak. Sergiye bir zemin ve diyalog ortamı oluşturması amaçlanan “Hiçbir Şey Olmadığında, Gündelik Hayatın Sanatı Konuşmaları” ise bu aydan itibaren ağustos başına kadar her perşembe akşamı çevrimiçi yapılacak. İlk etkinlikte 20 Mayıs günü saat 20.30’da Seher Uysal “Olayların Yokluğunda: Gündelik Hayatın Sanatı” başlıklı bir konuşma yapacak. İkincisinde ise 27 Mayıs’ta Ezgi Bakçay’ın yapacağı konuşmanın başlığı “Sıradan Şeylerin Dünyasına Politik Bakış” olacak. Etkinlik detayları Sarı Denizaltı Sanat İnisiyatifi’nin web sitesinden (https://www.saridenizalti.com/hicbirseyolmadıgında) ve sosyal medya hesaplarından takip edilebilir. Türk caz sahnesinin önemli temsilcilerinden Emre Tankal Quartet, “Kadıköy” ile yılların birikimini albüme dönüştürdü. Kadıköy’ün sokaklarında caz esintili bir yolculuğa çıkaran albüm, 7 parçadan oluşuyor. Enstrümantal parçaların yer aldığı albümün bir ayağı geleneksel cazda olsa da dinleyiciye yeni dönem caz örneği sunuyor. Tüm bestelerin ve gitarların Emre Tankal’a ait olduğu albümde, saksafonda Tamer Temel, kontrbasta Volkan Topakoğlu, davulda ise Berke Özgümüş imzası var. Hayyam Stüdyoları’nda kaydedilen ve Ada Müzik etiketiyle yayımlanan albümün mix’i Derin Bayhan’a, mastering’i ise Demirhan Baylan’a ait. Kapak çizimini ise Melis Coşkun Başay yaptı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle