03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 7 NİSAN 2021 ÇARŞAMBA [email protected] olaylar ve görüşler Gezi Parkı, Beyazıt Vakfı’na devredilemez Av. Selçuk Ömerbaş İstanbul Barosu Vakıflar Genel Müdürü, Gezi Parkı’nın vakfa devredildiğini açıklarken vakfın 1505 tarihli vakfiyesinde, İstanbul ili, Beyoğlu ilçesi, Gümüşsuyu Mahallesi’nde bulunan tapunun 751 Ada 1., 2., 3. ve 4. parselleri “Sultan Beyazıt Hanı Veli Hazretleri Vakfı’nda yer almaktadır” demiştir. Açıklama yanıltıcıdır. Sultan II. Beyazıt, vakıfnamesinde, kadim şehir merkezi olan Konstantiniyye haricinde kalan, aşarı vakfedilen taşınmazlara “Havası Konstantiniyye” namı vermiş, muamele varakalarında fundalık, çayır, tarla, koru cinsi ile yazılan bu arazilerin gelirinin bir kısmı (öşürüaşarı) ile Beyazıt Külliyesi’nin giderlerinin karşılanmasını öngörmüştür. Yetki sınırlandırması Sultanlar, vakıf kurarak kudretlerini sınırlamıştır (otolimitasyon). Osmanlı Devleti’nin kuruluş ve yükselme döneminde sultanlar, sınırsız kudretleri ile devleti yönetirken ebediyen hayırla anılmaları için vakıf kurmaya ikna edilmişler, böylece mal varlıklarını vakfetmişler ve kalıcı, görkemli eserler yapılarak halkın yararına sunulmuştur. Fatih Sultan Mehmet ve sonra Sultan II. Beyazıt bu amaçla vakıf kurmuştur. Sultan II. Beyazıt, Hicri Cemaziyülevvel 911’de yazılan vakfiyesiyle İstanbul’un merkezinde, Beyazıt Külliyesi’ni inşa ettirmiştir. Külliye, Beyazıt Camii, türbesi, aşhaneimaret, sıbyan mektebi, medrese, hamam ve kervansaraydan oluşmuştur. Ayrıca külliyeye gelir sağlamak üzere Selanik’te ve Bursa’da birer büyük kervansaray yapılmıştır. Bursa’daki kervansaray (şimdi Pirinç Hanı) Mayıs 1507 ile Temmuz 1508 arasında inşa edilVakıflar Genel Müdürlüğü ile Tapu ve Kadastro İstanbul Bölge Müdürlüğü’nün; anayasada yer alan mülkiyet hakkına, Medeni Kanun ve Kadastro Kanunu’na, Vakıflar Kanunu’na, Tapu Kanunu’na, Yargıtay kararlarına açıkça aykırı olarak Gezi Parkı’na ilişkin yaptıkları işlemi geri alması gerekir, gereklidir. miştir. Ayrıca Selanik’te bir bedesten, bir başhane, bir hamam ile esasları “kâfir yapısı” olan iki hamam daha vakfedilmiş, Edirne’de Kaleiçi’nde Yemiş Kapanı Kervansarayı camiye vakıf olarak kaydolunmuştur. Sultan Beyazıt inşa edilecek külliyenin nasıl yönetileceğini, müezzinin yeteneğinden aşhanede pişecek pirincin kalitesine varıncaya kadar ayrıntılarıyla vakfiyesine yazdırmıştır. Bu işlevlerin yerine getirilmesi için de Selanik ve Bursa’da kurulacak vakıf eserlerin yanında ek gelir olarak arazilerin kira bedelinin bir kısmı olan aşarın külliyeye aktarılmasını vakfetmiş, şart koşmuştur. Yasal düzenleme Mülkiyet hakkı devlete ait araziler, 7 Ramazan 1274 tarihli Arazi Kanunnamesi’nin 2. ve 3. maddelerinde miri arazi olarak nitelendirilmiştir. Aşarın (öşür) ise miri araziden elde edilen mahsulden alınan pay olduğu bilinmektedir. Araziden alınan kira bedelinin bir kısmının vakfedilmesine “mukataalı vakıf” denilmektedir. 17 Şubat 1341 tarih 552 sayılı Aşarın İlgası ve Yerine İkame Edilecek Mahsulatı Arazi Vergisi Hakkındaki Kanun’la devlet, gerek öşür ve gerekse bedeli öşür mukataasından vazgeçmiş, bu kabil taşınmazların vakıfla ilişkileri kesilmiştir. 50’li yıllarda sonlandırıldı Yargıtay Birinci Hukuk Dairesi’nin, II. Beyazıt Vakfı’nın eski Petnahor (Bugünkü Göktürk) Kemerburgaz yerleşkesi hakkında, 29.2.1966 gün E.16923, K.2060 sayılı kararıyla tapuda yazılı vakıf kaydının (şerhin) silinmesi gerektiğine oybirliğiyle karar verilmiştir. Yargıtay’ın konuyu her yönüyle inceleyip değerlendiren bu kararı, uygulamaya ışık tutmuş, diğer davalarda emsal gösterilmiş, örneğin Sultan Selim Vakfı’na da uygulanmıştır. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün, bu ve benzer davalarda taraf olduğu için hukuki durumu bilmemesi mümkün değildir. Osmanlı Devleti’nin, fethedilen toprakları kaybetmesi, gerileme dönemine girmesiyle arazimülkiyet haklarında ve kullanımında tam anlamı ile keşmekeş yaşanmıştır. Cumhuriyetimizde, 2762 sayılı Vakıflar Kanunu ile yöneticileri bulunmayan veya iktisadi değeri kalmayan vakıfların, 3402 sayılı Kadastro Kanunu da toprak kullanımına ilişkin uyuşmazlıklara kesin son vermek amacıyla “tasfiye kanunları” niteliğinde yürürlüğe girmiştir. İstanbul bölgesinin kadastro işlemlerinin 1950’li yıllarda sonlandırıldığı bilinmektedir. Yanlıştan dönülmeli Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun, 20 Mayıs 2004 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan E.2003/1 K.2004/1 sayılı kararında “Vakıf şerhinin tapu sicilinden silinmesi ya da tapu siciline yazılmasına ilişkin istemleri içeren davalarda 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesinde öngörülen on yıllık hak düşürücü sürenin uygulanması gerektiğine” karar verilmiştir. Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararları, kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi gibi uygulanmaktadır. Bu sürenin Gezi Parkı parselasyonu yönünden çoktan geçtiği bellidir. Vakıflar Genel Müdürü’nün sözlerinden, 2008 yılında kabul edilen 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 30. maddesiyle geriye dönülerek Gezi Parkı’nın vakfa verilmesiyle Sultan II. Beyazıt Vakfı’nın sanki ihya edilmiş sayılacağı anlaşılmaktadır. Eğer Sultan Beyazıt’ın iradesine saygı gösterilecekse, İBB’ye ait mülkiyeti kesinleşmiş parselleri edinmek yerine, vakfiyeyle Sultan Beyazıt’ın Beyazıt Külliyesi’nde vasiyet niteliğindeki isteklerinin hayata geçirilmesiyle yerine getirilmelidir. Vakıflar Genel Müdürlüğü ile Tapu ve Kadastro İstanbul Bölge Müdürlüğü’nün; anayasada yer alan mülkiyet hakkına, Medeni Kanun ve Kadastro Kanunu’na, Vakıflar Kanunu’na, Tapu Kanunu’na, Yargıtay kararlarına açıkça aykırı olarak Gezi Parkı’na ilişkin yaptıkları işlemi geri alması gerekir, gereklidir. 21. yüzyılda halifelik rüyası görmek İsmail Özcan du. Bugün eğer halifelik bizde Eğitimci/Yazar olsaydı bırakın büyük Arap devletlerini, petrol zengini birkaç Muhafazakâr Yeni Akit gazetesi, yakınlarda “Prof.” unyüz bin nüfuslu Arap devletleri bile bizi dinlemez, inadına, dik vanlı bir zatın “TBMM isterse başlı ve başına buyruk davranıron dakikalık bir oturumla hilafe lardı. Bu yüzden bu devletçikler ti geri getirebilir” dediğini man bugün çok rahat şekilde ülkeşetten verdi. Türkiye’de kimile miz aleyhindeki oluşumlara karinin bu halifelik merakı her dö tılıyorlar, gayrimüslim ülkelerle nemde zaman zaman gündeittifaklar yapıyorlar. me geliyor. Havayı kokluyorlar, Atatürk, hilafeti kaldırmakla herhalde biraz da tepkileri öl ortaya koyduğu gerçekçi politiçüyorlar. kayı büyük bir öngörüyle Arap İçinde bulunduğumuz yüzyıl devletlerinin içişlerine karışmada bir Müslümanın, özellikle de ma, birinin yabir Müslüman Türkün halifelik nında, diğerinin rüyası görmesi kadar esassız, asılsız ve akılsız bir rüya olamaz! Bu rüyaları hayra yormak için en çürüğünden bile olsa hiçbir gerekçe buSon zamanlarda karşısında olmama politikasıyla sürdürmüştür. Araplarla hiçbir zaman sağlam ve güvenli siyasal işbirliği ve ittifak yalunamaz. Çün işaretleri göpılamaz. Hiçkü ne yaşan rüldüğü üzere bir mış olan tarihi gerçekler ne an önce ülke bir zaman kendilerine tam olade yaşanmak çıkarlarını önceleyen rak güvenita olan güncel gerçekler hiçbir şekilde bu rüyaları, bu hülyaları akıllı politikalara dönmek zorundayız. lemez. Onları kırk gün sırtında taşı, bir gün indesteklemiyor, akdir, senden kösine bunların olanaktüsü olmaz. Nansızlığını haykırıyor. körlük, alametifarikaKan ve gözyaşıyla larıdır. Türkiye bilhassa son yıllarda Filistin davasına destek Osmanlı öncesi Arap hilafet vermek uğruna İsrail ile yıllarleri kısa süren istikrarlı dönemler hariç ancak kardeş kavgalarıyla, isyanlarla, kan ve gözyaşlarıyla egemen olmuştur. Osmanlı’nın 400 yıllık halifelik hükümranlığının ise halifelik kurumunun birleştiriciliğinca sürmüş iyi ilişkilerini bozarken, neredeyse bütün köprüleri atma noktasına gelmişken hemen hemen bütün Arap devletleri İsrail’le al gülüm ver gülüm havasında ilişkiler sergiliyor! den ziyade çok başka nedenle Kraldan çok ri vardır. Bunların başında ise Osmanlı’nın en zayıf zamanında kralcılık bile hilafeti elde tutacak kadar Elbette Türkiye’nin son yılgüce sahip olmasıdır. İslam ta larda sözünü ettiğimiz şekilderihinde her zaman esas birleş ki bu politikası da eleştiri ve tirici olan halifelik değil, güç ol tartışmaya çok açıktır. Ülke çımuştur. Osmanlı da İslam dün karlarıyla bağdaşırlığı çok taryasının birliğini halifelikle değil, gücüyle sağlamıştır. Bir başka önemli neden de neredeyse Osmanlı yıkılana kadar sahneye hatırı sayılır bir Arap devletinin çıkmamış olmasıdır. Eğer Osmanlı’nın hilafeti döneminde gerçekten devlet niteliğine sahip bir iki Arap devleti var olsaydı Osmanlı o kadar rahat olamaz, başka birçok sorunla birlikte bir de hilafet sorunuyla uğraşmak, baş etmek zorunda kalırdı. Türkiye, Arap ülkelerinin, Arap toplumlarının İngilizlerin güdümünde devletleşmeye başladığı yıllarda yani tam zamanında büyük bir öngörüytışmalıdır. Bizim atalarımız çok doğru söylemişlerdir: “Ne yavuz ol asıl ne yavaş ol basıl!” Esas olan ılımlılıktır. Ilımlılık da diplomasinin ruhudur. Biz son yıllarda Arap ülkeleri ve İsrail’le ilişkilerimizde bu ruhu kaybettik. Kraldan fazla kralcı bir konuma sürüklendik. Son zamanlarda işaretleri görüldüğü üzere bir an önce ülke çıkarlarını önceleyen akıllı politikalara dönmek zorundayız. Sadede gelirsek Türkiye’nin yeniden hilafeti diriltmesini istemek, hilafet üzerinden faydalar devşirileceğini sanmak, hiçbir gerçekliği olmayan, zamanın le hilafeti kaldırmıştır. Eğer hi ruhuyla asla örtüşmeyen, hiçbir lafet kaldırılmamış olsaydı za zaman da örtüşmeyecek olan rarı faydasından çok olur, ayrı bir hevestir. Tam bir ütopya yaca Türkiye’nin başına dert olur ni tam bir hayaldir! TürkiyeÇin ilişkileri Kamil ERDOĞDU CRI Türk Genel Yayın Yönetmeni Çin Devlet Konseyi üyesi ve Dışişleri Bakanı Wang Yi, kısa süre önce Ortadoğu turuna çıktı. Gezi kapsamında Suudi Arabistan, Türkiye, İran, Birleşik Arap Emirlikleri ve Umman’ı ziyaret etti. Çin basını, “ilişkileri güçlendirmek için” yapıldığını açıkladığı ziyaretlerin “enerji zengini ülkelerin yavaşça ABD’den uzaklaştıkları, Çin’e yaklaştıkları bir zamana denk geldiğini” yazdı. Wang Yi’nin Türkiye ziyareti, aynı zamanda ABD başta olmak üzere, bazı Batı ülkelerinin yürüttüğü Çin karşıtı kampanyaya da denk geldi. Çin karşıtı güçler ve muhalefet, bu süreçte “Uygur sorunu”, “soykırım”, “kamplar”, “zorla çalıştırma” gibi ifadeleri çok sık kullandılar. Bu ifadelerle dile getirilen iddiaların arkasının ne kadar dolu olduğu, bir süre daha konuşulacak. Çin, BM yetkililerini Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ne beklediğini açıkladı. Asıl hedef ilişkiler Çin karşıtlarının sıkça dile getirdiği iddialardan biri de Çin’in aşı konusunu Bölgesel ekonomik istikrar, bilim, teknoloji, temiz enerji, yeni altyapı geliştirme projeleri ve bağlantılarında yüksek kaliteli işbirliği yarattı. Çin basınına göre ABD’nin bölgesel politikalarına eşlik eden kargaşaya rağmen Çin’in “jeopolitik tutkuları” hakkındaki iddiaların masal olduğu kanıtlandı. Türkiye’ye karşı “şantaj” olarak kullandığı. Bu iddia, iki ülkeye de haksızlık. Wang Yi’nin Ankara’daki temaslarında, geciken sürecin hızlanacağı yönünde işaretler verildi. Çin Dışişleri Bakanlığı, “Wang Yi, Batı Asya’da Güvenlik ve İstikrarı Sağlama Girişimi Başlattı” başlıklı beş maddelik plan yayımladı. Planın başlıkları karşılıklı saygı, eşitlik, adalet, nükleer silahların yayılmasının önlenmesi, kolektif güvenlik, kalkınma ve işbirliği olarak sıralandı. TürkiyeÇin ilişkilerini baltalamak isteyen kampanyanın asıl hedefinin, Kuşak ve Yol İnisiyatifi olduğu unutulmamalı. Çinİran ilişkileri Çinli bakanın gezisinde en çok yankıyı İran’daki temasları yaptı. ABD’nin baskı ve tehditlerine rağmen enerji projeleri, boru hatları, tren yolu bağlantıları konusunda işbirliğine devam edileceği açıklandı. Taraflar, 25 yıllık ekonomik işbirliği anlaşması da imzaladı. Anlaşmaya göre Çin, İran’ın kilit enerji ve altyapı sektörlerine gelecek on yılda 600 milyar dolarlık yatırım yapacak. Çin basınına göre “Bu anlamlı. Çünkü İran, Covid19 salgını ve ABD yaptırımları nedeniyle darbe aldı. Ayrıca Kuşak ve Yol İnisiyatifi’nde kilit bir ülke. Çin’in en çok ham petrol ithal ettiği ülkelerden biri. İran’ın, nükleer anlaşmanın Avrupalı imzacıları İngiltere, Fransa ve Almanya’yla ilişkileri iyi olmadığından, ticaret ve yatırım için Çin’e ihtiyacı var. Çin, Ortadoğu’da kapsayıcı bir güvenlik mimarisi kurmakta. Meşru ve potansiyel olarak değerli bir role sahip. Buna, devam eden nükleer anlaşmazlıkta İran ile ABD arasındaki arabuluculuk da dahil.” Çinli uzmanlara göre Çin’in Ortadoğu’da ekonomik kalkınma ve sürdürülebilirliği teşvik etmekte rol oynamak için meşru ve potansiyel değeri var. Ekonomik kalkınma ve istikrar birbirini tamamlıyor. ‘Kuşak ve Yol İnisiyatifi’ Salgın ve düşük ham petrol fiyatları gibi zorluklar karşısında ve ABD’nin bölgeden çekilme politikasının da durumu ağırlaştırmasıyla birlikte Çin’in ortakları Kuşak ve Yol İnisiyatifi’yle Çin finansına kucak açtılar. Bölgesel ekonomik istikrar, bilim, teknoloji, temiz enerji, yeni altyapı geliştirme projeleri ve bağlantılarında yüksek kaliteli işbirliği yarattı. Çin basınına göre ABD’nin bölgesel politikalarına eşlik eden kargaşaya rağmen, Çin’in “jeopolitik tutkuları” hakkındaki iddiaların masal olduğu kanıtlandı. Çin bölge için tehdit değil, bütün taraflara faydalı olacak şekilde huzurlu bir ortamı destekliyor. TürkiyeÇin ilişkilerinde de önümüzdeki dönemde en çok duyulacak kavram, Kuşak ve Yol İnisiyatifi olacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle