05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR 13 13 NİSAN 2021 SALI Adli tıp hekimi Halis Dokgöz’ün sergisi İstanbul’da açıldı ‘Karikatürün otopsisini yapıyor’ GÜLÇIN GÜLAN Schneidertempel Sanat Merkezi pandemi biter umuduyla geçen yıl ertelediği adli tıp uzmanı Prof.Dr. Halis Dokgöz’ün karikatür sergisini kısıtlamaları dikkate alarak 6 Nisan’da açtı. Çorum’da 1989 yılında doğan,19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olup, Çapa Tıp Fakültesi’nde ihtisasını tamamlayan Dokgöz, halen Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak çalışmakta. İlk karikatürünü1985’te Kılçık’ta yayımlayan, ilk kişisel sergisini Ankara 2. Tıp Fuarı’nda (1991) açan, Dokgöz’ün karikatürleri Türkiye dışında aralarında Almanya, Fransa, İspanya, Belçika, Norveç, Çin’in de olduğu ülkelerde yayımlandı, ödüller aldı. Dokgöz ile pandemide sergi açmayı nasıl göze aldığından başlayarak çizgi dünyasını konuştuk; “Galeri koordinatörü karikatürist İzel Rozental, ona sergileme sürecinde destek olan ustamız Tan Oral ile pandemi boyunca konuştuk, aylarca bekledik, zamanlama bir türlü uymuyordu. Sonunda, “Pandemi ve Covid 19 ile yaşamayı öğrenmeliyiz” diyerek HES kodu, maske ve salona maksimum 20 kişi alarak sergiyi açmaya karar verdik. Elli altı karikatürden oluşan son dönem işlerimi de kapsayan sergide Güney Kore (2018), Çin (2019) ve Norveç’te (2020) ödül aldığım üç karikatürüm de var.” Her güne bir karikatür n Hekim ve çizer olarak bu zor süreç işlere nasıl yansıdı? Sadece karikatürlerime ve çizgime yansımadı aynı zamanda herkes gibi yaşam tarzımı da çok değiştirdi. Çizgime olumlu yansımaları da oldu. Eve kapanma ile birlikte sorumluluk duygusunun da artmasıyla daha çok çizdim, araştırdım. Bir dönem korona günlükleri tuttum. Her güne bir karikatür çizdim. Bu durum karikatürlerimin farklılaşmasına ve görsel içeriğin değişmesine yol açtı. Sergide de yer alan Kabuk dokusu çok benzeyen kaplumbağalar yerine beyinleri koyarak, insan eğitiminin de çok ağır ilerleyebildiği görüşünü paylaştığım Osman Hamdi’nin “Kaplumbağa Terbiyecisi”, Rembrant’ın “Dr. Tulp’un Anatomi Dersi” gibi hit eserlerin karikatüre yansımaları bu dönemin ürünüdür. n Karikatürleriniz okurdan ve meslektaşlarınızdan nasıl tepki alıyor? Olumlu ve/veya olumsuz tepkiler kuşkusuz sanatçıyı besleyen en önemli unsurlar. Yaşamın dijitalleşmesiyle birlikte özellikle sosyal medya üzerinden geri bildirimler çok yaygın. Sadece yaşadığımız şehir veya ülkemizden değil yurtdışından da tepkiler geliyor. Bazen çizdiğim bir karikatürümden gündem oluşabiliyor. Örneğin koronaya karşı geliştirilen aşıya ilişkin çizdiğim karikatür. Patentler ile aşı üretiminin sınırlanmasını, insanlığın ekonomik nedenlerle aşıdan mahrum kalıp hastalanmasını ve ölmesini içime sindiremiyorum. Dünya ürettiği aşıyı tüm insanlarla paylaşmalı. Bu ütopya da değil epideminin olmazsa olmazıdır. n Karikatürlere nasıl başladınız? Karikatüre balonlu, komik sayılabilecek çizgilerle başladım. İzlediğim Gırgır dergisi ve Oğuz Aral ustam oldu, Sonrasında Karikatürcüler Derneği’ne üye olmamla birlikte çizgi serüvenim yazısız, desen ve rengi de içeren grafik mizah olarak tanımladığım evrensel karikatür alanına yöneldi. Hekim ve akademisyen olarak mesleğimi ne kadar tutku ile yapıyorsam karikatürlerimi de tutku ve toplumsal sorumluluk duygusu ile ürettim. Asla hobi ve dinlenme aracı olarak görmedim, hiç ara da vermedim. Mesleğimle ilgili İTOı “Hekim Forumu Dergisi”, TTB “Tıp Dünyasıı Gazetesi”, Adli Tıp Uzmanları Derneği “İmhotep Dergisi” gibi mecralarda yıllarca yazdım ve çizdim. Tıp dışında gibi görülse de branşımla yakından ilgili olan hukuk dergilerine de çizdim. Halen Dünya Gazetesi ve 221B Polisiye Kültür Dergisi’nde çizmekte ve yazmaktayım. Mesleğim gereği toplumun çok farklı kesimlerinden insanlar ve olaylarla, ilginç hikâyeler ve kültürel değişikliklerle karşılaşıyorum. Bunun karikatürlerime, yazılarıma yansımaması olanaksız. Hatta sergiyi gezerken bir meslektaşım, “Karikatürün otopsisini yapmışsın, Halis” dedi. Sanırım mesleklerimin iç içe geçmesinin en özeti budur. Makaleler, paneller, kitaplar... n Sergide edindiğim adını Hürriyet Gazetesi Çukurova’daki köşenizden alan Metafor (2019) ve Karikatürlerle Çocuk Hakları Sözleşmesindeki (2020) temalar hukuk sistemine yakınlıkla açıklanabilir mi? Adli tıp alanında bir akademisyen olarak özellikle çocuk hakları ve şiddet temel çalışma alanım. Bu alanda yaptığım bilimsel çalışmalar, makaleler, kitaplar, paneller, dersler derken dar bir bilimsel alanda profesyoneller arasında kalan bilgilerin topluma aktarılması gerektiği düşüncesiyle çocuk ve kadın hakları üzerine de çizmeye başladım. Özellikle ülkemizin de imzaladığı Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin topluma anlatılması ve çocukların sadece korunması gereken varlıklar değil aynı zamanda hakları da olan özneler olduklarına ilişkin bilinçlendirmeye katkı sunmak için sözleşme maddelerini çizmeye başladım. Ve bu çizgileri pek çok şehirde çocuk hakları temasıyla sergiledim. 2020 yılında da 54 maddeyi tek tek çizerek anlaşılır hale getirerek, Çocuk Adına Çalışan Avukatlar Ağı’nın desteğiyle bu kitabı yayımladım. Kitabımın dünyada bir ilk olduğunu da vurgulamak isterim. Tarsus Belediyesi köylerde, sanayide ve tarımda çalışan çocuklara basıp, dağıttı ama Tarsus’un üç köyünde sergi açma projemizi şimdilik iptal ettik. n Karma sergilere sık rastlanır ama ortak kitap çizgide pek görülmez.. Karma sergilere katılmaktan kaçınmam, çizgilerin bir arada olması farklı sanatçılarla tema çizgiyi geliştiren ve bakış açısı veren bir durum. Karikatür ve Kadın, Çocuk Hakları konularında iki uluslararası kitabın editörlüğünü yaptım. Çizerler arasında Marilena Nardi (İtalya), Elena Ospina (İtalya) ve Jairo Phalaez Rincon (Kolombiya) bulunuyor. En ilginci de Kolombiya Adli Tıp Enstitüsü’nde çalışan ve El Espectator gazetesinin çizeri akademisyen meslektaşım Rincon ile internetten tanışıp ortak projeler üretmemiz. Türkiye ve Kolombiya arasında adli tıp ve karikatür kardeşliği kurduk ve zaman zaman etkinlikler yapıyoruz. n Yurtdışından ödüller almanız çizginizin evrenselliğinden mi? Yurtdışı yarışmalara katılıyorum ama yarışma için karikatür çizenlerden değilim. Toplumsal olayların çağrışımıyla çizdiğim karikatürleri uygun bir yarışma denk gelirse gönderirim. Benim için en büyük ödül işlerinizin beğenilip bir etkinlik veya projede değerlendirilmesidir. Karikatür doğası gereği rahatsızlık verici bir sanattır. Size sunulanı değil ardını gösterir. Bu nedenle dünyada istenmeyen ve medyada yeterince yer almayan bir sanata dönüştü. Bırakın özeleştiriyi eleştirinin sınırından geçilmesi bile istemiyor. 2019 yılında New York Times karikatür krizi yaşadı ve editöryal karikatürlere son verdi. Avrupa’da karikatür basında çok az yer almaya başladı. Ülkemizde Cumhuriyet ve Milliyet dışında neredeyse gazetelerde karikatürcü yok gibi. Dünya teksesli ve farklılıklara tahammül edilmeyen bir sürece evriliyor. Ancak karikatür yaşamın merkezindedir. Basın yoksa sosyal medya var. Çizerler birbirinin işlerini ve sorunların da benzer olduğunu izleyebiliyor. Neticede karikatür resim sanatının yaramaz çocuğudur, kontrol altına alınamaz. Ferruh Doğan ustanın dediği gibi, nerede bir yanlışlık, kötülük, çirkinlik, haksızlık varsa orada bir karikatür vardır. Yanlışa, çirkine, kötüye, haksızlığa karşı, barışı, sevgiyi, güzeli savunan... ‘Dansöz’ ya da kölelikten özgürlüğe geçişin ağır bedeli Pandemi döneminde büyük darbe alan tiyatrolar çözüm yolları arıyor. Öncelikle, Dostlar Tiyatrosu gibi kurumlaşmış topluluklar, videoları bulunan eski yapımlarını YouTube üstünden paylaştı toplumla. Seyircinin “sağlıklı uzaklık” anlayışıyla oturtulduğu açık hava ve kapalı salon ortamlarında “canlı tiyatro” yapılmaya da çalışıldı. Zaman içinde, eski ve yeni yapımları çevrim içi (online) sistemiyle, ücretli bilet karşılığında sergileme yoluna gidildi/gidilmekte (Örnekse, “Nina” Tatbikat Sahnesi; “Pencere” Oyun Atölyesi; “Sokrates’in Son Gecesi” Çankaya Sahne, “Kibarlık Budalası” Tiyatro Kedi; “Kürk Mantolu Madonna” Ankara D.T.; “Masal Dünyası” ve “Ses’le Oyun” projeleri Eskişehir BŞBŞT; “Gölgesinde Çınar” Samsun Sanat Tiyatrosu; “Ayı” Zorlu PSM; “Babamı Kim Öldürdü” Moda Sahnesi). Bursa Nilüfer Belediyesi yapımı “Hamlet”in 9 ayrı odada 9 ayrı seyirciye “canlı” sunulacağı, aynı zamanda dijital ortamda da izlenebileceği belirtiliyor... Kadın oyunları ağırlıkta Sanatçıların sahne pratiklerini sürdürmeleri ve topluluklara az da olsa para kazandırma yolunda olumlu girişimler bunlar. Okuma tiyatrosu ve tek kişilik oyunlar başı çekiyor. Yeni yapımların “dijital” (elektronik) ortamın artı olanakları doğrultusunda oluşturulmasının, tiyatro sanatını yeni bir boyuta taşıyacağı da düşünülüyor. Çevrim içi sunulan yapımlardan önemli bir bölümü “kadın” olgusuna odaklı. Örnekse, Kadıköy Halk Tiyatrosu, “Mor” adlı oyun ile “kadına şiddet” olgusunu tartışırken, yeni yapımları “Celile” Osmanlı’nın ilk kadın ressamının örnek savaşımını anlatıyor. Kadıköy Emek Tiyatrosu, “Bellek” başlığı altında toplanan kısa oyunlarla tüm kadınların öykülerinin ortak olduğu inancından yola çıkmış. Zorlu PSM yapımı “Üç Kız Kardeş” erkekler dünyasında sıkışıp kalmış üç kadını anlatıyor. Ayşe Lebriz Berkem’in tek başına oynadığı “Hikâyeler”, dijital olarak yapılmış tiyatro çalışmaları arasında en dikkat çekenlerden biri. Acı çeken kadınların ve çocukların öykülerinin dile getirildiği oyunun bitiminde seyircilerle tartışılabiliyor. ‘Dansöz’ü canlı izlemelisiniz Sahnede “canlı” olarak izlediğim son yapıt genç yazar Şamil Yılmaz’ın tek kişilik oyunu “Dansöz”dü. Sanırım 2020 Şubatı’nın son haftasıydı. Mekân/Kadıköy Theatron özgün yapımı Ankara’da turnedeydi. Bu çalışmanın değerlendirmesini yapamadan koronavirüsü olayı patladı. Görülemeyecek bir oyun üstüne yazılanlar okunmaz... Bir yılı aşkın bir süre geçiverdi sonra. 26 Mart 2021 tarihli Cumhuriyet’te Ayvalık’ta düzenlenen Kadın Oyunları Festivali’nde, “Dansöz” yapımının da yer aldığını okudum. Sağlık koşullarının gerçekleşebildiği ortamlarda oyun yine izlenebilecek demek ki... “Dansöz”, sahne giysileri kana bulanmış bir genç kadının, çalıştığı pavyonun müşterilerine (seyirciye) az önce kuliste yarattığı korkunç olaylara yol açan öyküsünü polis gelip de onu götürmeden anlattığı 65 dakikalık bir oyun. Bildiğiniz “talihsiz kadın” öykülerinden değil. Dansözlük uğraşını cinsellikle sınırlayan erkekegemen bakış ile dans sanatının duygu ve duyarlık boyutunu yücelten bir tartışmanın ortasındayız. Dansözlük yapan kişinin, “nesne” değil, “özne” olduğunu kanıtlamak ya da kölelikten özgürlüğe açılmak uğruna ödediği/ödeyeceği ağır bedelin öyküsünü izlerken, şiddet ile merhamet, bayağılık ile düşsellik, sevgisizlik ile incinebilirlik göğüslenmesi gereken yaşamsal olgular olarak karşımızda. Şamil Yılmaz, “ötekileştirme”nin uç boyutunda yer alan bir yaşantıyla yüzleştiriyor bizi. Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’ndan yetişen genç sanatçı Sezen Keser, ustalara taş çıkaracak bir kıvraklıkla hem sesini, hem bedenini egemen kılıyor sahnede. Göbek dansının temel devinimleriyle bezenmiş bir teatral hareket düzeni içinde soluksuz bırakıyor seyircisini. Yönetmeni Şamil Yılmaz’la birlikte, dört dörtlük bir sahne ezgisine ve armonisine imza atıyor. ‘Bir Nefes Daha’ filmine Amerika’dan ödül Nisan Dağ’ın yazıp yönettiği ikinci uzun metraj filmi “Bir Nefes Daha”, Amerika’nın önemli festivallerinden Santa Barbara Uluslararası Film Festivali’nde ‘En İyi Yabancı Film’ ödülüne değer görüldü. Başrollerini Oktay Çubuk ve Hayal Köseoğlu’nun paylaştığı “Bir Nefes Daha”nın oyuncu kadrosunda ayrıca Eren Çiğdem, Ushan Çakır, Müfit Kayacan ve Ayris Alptekin yer alıyor. “Bir Nefes Daha”, İstanbul’un çetin mahallesi Karaçınar’da yaşayan genç rapçi Fehmi’nin müzik hayallerine giden yolda, onu iniş çıkışlı bir yola sokan bonzai bağımlılığıyla verdiği savaşı anlatıyor. BAFTA ÖDÜLLERİ SAHİPLERİNİ BULDU ‘Nomadland’ geceye damga vurdu İngiliz Film ve Televizyon Sanatları Akademisi (BAFTA) Ödülleri dün gece sahiplerini buldu. Londra’daki Royal Albert Hall’da seyircisiz olarak düzenlenen töreni Edith Bowman ve Dermot O’Leary sundu. Sadece ödül sunanların fiziksel katılım gösterdiği, adayların ve kazananların görüntülü bağlantıyla katıldığı geceye En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Kadın oyuncu ve En İyi Görüntü Yönetmeni ödüllerini alan Nomadland filmi damga vurdu. Davetliler arasında yer alan ve her yıl eşi Kate Middleton ile töreni ön sırada izleyen Prens Willam, dedesi Prens Philip’in ölümü nedeniyle törene katılmadı. Törende Prens Philip için anma yapıldı. ‘Plastik Düşler Sahnesi’ Pera Müzesi’nin HYPERCORTEX işbirliği ve British Council desteğiyle, Zevk Meselesi sergisi kapsamında hayata geçirdiği “Plastik Düşler Sahnesi” 16 Nisan’da yeniden açılıyor. Müzik ve görsel sanatları bir araya getiren serinin “Gelecek Nostaljisi” isimli ikinci etkinliğinde, müzisyenler Debora İpekel, Ece Düzgit, Deniz Erdem ve Robogeisha’ya, görsel sanatçılar İpek Hamzaoğlu, Selver Yıldırım, Ömer Özçelik ve Ahmed Bektaş eşlik edecek. Sanal etkinlik alanına, etkinlik günü plastikdusler.com adresinden ulaşılabilir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle