06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 6 MART 2021 CUMARTESİ HABER ÇIN’E UZANAN TARIHI DOLANDIRICILIKTAN ESKI TÜGVA YÖNETICISI ÇIKTI İz Sürücü Colin Wilson, geçen hafta da değindiğim Yabancı adlı kitabında şöyle diyor: “Yabancının çaresizliği, yeni bir itikat bulmayı becerememesidir.” Serimiz açısından oldukça önemli. Hayatın olağan akışı karşısında öncüaydın karakterlerin üç tepki ya da eylem biçimi var; başından beri bunun izini sinema ve edebiyat eserleri aracılığıyla birlikte sürmeye çalışıyoruz. Nedir bu üç tepki biçimi? Akışa direnmek, akışa teslim olmak ve akıştan kaçmak. Döngüye, hayatın olağan akışına karşı tutum belirleme öncesinde her insan bir “Yabancı”dır. Direnmeyi, teslim olmayı ya da kaçmayı tercih edebiliriz sonrasında. Ya inanç meselesi? Akışa teslimiyet midir, akıştan kaçış mı? Çoğu zaman inanmak ile inanmamak arasındaki zıtlığın din alanına sıkıştırılarak tartışılmasının bu konuyu içinden çıkılmaz bir noktaya götürdüğünü görebiliyoruz. Oysa din olgusunu da kapsayacak biçimde, inanç ya da Wilson’un ifadesiyle “itikat” bir teslimiyet biçimi de olabilir, bir kaçış da, daha da ileriye gidersek, bir direnme biçimi de. Bunları düşünürken kendimi yeniden Stalker, yani İz Sürücü filmini izlerken buldum. Andrey Tarkovski’nin 1979 yapımı bu başyapıtında da tartışılan konular arasında önemli bir yeri vardır inancın. Stalker, yani rehber, girilmesi yasak olan bir bölgeye hangi yollardan girileceğini, herkesin dileğinin gerçekleşmesine olanak sağlayan “oda”ya nasıl ulaşılacağını bildiği için bir iz sürücüdür. Tarkovski, 14 Aralık 1976’da günlüğüne şöyle bir not düşmüş: “Stalker kelimesi yürümekten geliyor, ağır ağır yürümek.” Formül budur. Ancak bunun tek başına gerçekleştirilen bir yürüyüş olmadığı filmde gösterilecektir; sınırın ötesindeki bilinmez “bölge”ye dair keşfini başkalarına umut olarak dağıtan ve bu sayede bedeli kendi öderken umudu ortaklaştıran, öncülü, kolektif bir yürüyüştür karşımızdaki. Bölge, çürümüş ve renksiz dünyanın dışında bir yerin varlığını temsil etmek, gündelik akışla ruhani özgürleşme arasına bir sınır çekmek için yaratılmış sembolik bir inşadır. Sınır ise Zizek’in de haklı olarak dikkat çektiği gibi, kurucu bir işleve sahiptir. Çünkü o sınır, gerçek hayat ile düşlerin gerçekleşeceği hayat arasına bir çizgi çekilmesini, bu çizgiyi geçmek için de öncülerin rehberliğine ihtiyaç duyulmasını sağlar. Böylece distopik, kıyamet sonrası bir mekân görüntüsü veren “bölge”, aynı zamanda gerçek yaşamdan, rutin akıştan kopuşu sağlayan bir ütopya sahasına da dönüşür. Ancak daha iyi bir dünyaya kavuşmak için salt o sınırı geçmeye cesaret etmek yetmez; aynı zamanda böyle bir hayata inanmak da gerekir. İz sürücünün rehberlik ettiği iki kişiden biri yazar, diğeri bilim insanıdır. Burada yazar ve bilim insanı aracılığıyla aydınların sıkışmışlığı, gündelik yaşamın koşullarına bağlılıkları ve kendi biricik niteliklerine olan inançları dışında bir şeye inanmamaları eleştirilir. İnsanın ruhani boyutu ve etik idealleri ihmal eden, maddi uygarlığa ve tek boyuta indirgenmişliğinin eleştirisidir bu. Öncünün işlev kaybı Asıl eleştiri ise iz sürücünün yorgun ve hasta bir halde eve döndüğünde karısına söyledikleri aracılığıyla sunulur: “Kendilerine aydın diyorlar; ama hiçbir şeye inanmıyorlar.” Şöyle devam eder ardından da: “Sadece o ikisi de değil. Hiç kimse inanmıyor. Oraya kimi götüreceğim ben? En kötüsü de, hiç kimsenin o odaya ihtiyacı yok.” Öncünün işlev kaybı hissidir bu da. Hastalığı göze alan, sefil bir yaşam süren, ancak başkalarının iyiliği için onları bir umut yolculuğuna çıkarmayı amaç haline getiren iz sürücü, bunun karşılığının olmadığını gördüğünde asıl itikat krizini kendisi yaşamaya başlar. İnanç krizi böylece içsel değil, dışsal nedenlerle doğar. Bir şeye tek başına inanması yetmez; başkaları da inanmalı. İz sürücünün inanç olgusuna toplumsal anlam yükleyen damarı burada saklıdır. Bu sayede inanç dünyevi bir doğrultu da kazanır. İz sürücü bu noktaya kadar bir rehber, bir peygamber ya da bir toplumsal/siyasal öncünün tutumu içindedir. Wilson’un peygamberler için söylediği şu cümle, İz Sürücü için de pekâlâ geçerli olabilir: “Dünyayı yadsıyıp maddi konfora karşı ruhun gücünü vaaz etmek için geri dönüyorlar.” Tarkovski’nin bize İz Sürücü aracılığıyla sunmak istediği de bu olmasın sakın? Bakın, Mühürlenmiş Zaman adlı kitabında İz Sürücü karakteri için ne söylüyor: “Stalker zayıf bir insan gibi görünür; ama gerçekte, inançlarından ve insanlara hizmet iradesinden aldığı güçle, asıl o’dur yenilmez olan (s.189).” Evet, İz Sürücü, idealleri peşinde koşan bir öncü karakterdir. Tarkovski bu ideali Zaman Zaman İçinde başlıklı günlüklerinde “manevi ve ahlaki bir ideal” olarak açıklar ve devam eder: “İnsanlar arasında birlik ancak ‘dava’ etik bir ilkeye dayanırsa sağlanabilir.” Öyleyse öncüleşme ve birlik, salt maddi ve ekonomik koşullar, gündelik şartlar ya da rasyonel çıkarlar üzerinden sağlanamaz. Bir manevi, ahlaki proje sunmak, umudu canlı tutmak ve başka bir olasılığa inandırmak da gerekir. Gramsci’nin de “etikpolitik proje”den söz etmesi boşuna mıydı? Fakat ya öncüde işlev kaybı hissi öne geçerse? Peki ya, “ben uğraşıyorum da, toplumun umurunda değil” umutsuzluğu gelişirse? Haftaya bu noktadan devam. Milyonluk VURGUN TÜGVA Genel Başkanı Eminoğlu, dolandırıcılıkta adı geçen Soner Çokyiğit’in gönüllü olarak görev yaptığını, 2 yıldır da bağlantısı olmadığını söyledi. IĞNELI FIRÇA ZAFER TEMOÇIN İsviçre merkezli bir firmanın, İstanbul üzerinden Çin’e göndermek istediği 36 milyon dolarlık bakır külçeleri kaldırım taşıyla değiştiren dolandırıcılık şebekesinin ilginç bağlantılarına ulaşıldı. “Beyin takımı” olduğu belirtilen 3 kardeşten Soner Çokyiğit’in, AKP’ye yakınlığıyla bilinen eski Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) yöSEFA UYAR neticisi olduğu ortaya çıktı. TÜGVA Genel Başkanı Enes Eminoğlu, Çokyiğit’in gönüllü olarak görev yaptığını, 2 yıldır da TÜGVA ile bir bağlantısı olmadığını söyledi. İstanbul Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, 2 Mart’ta, İsviçre merkezli bir madencilik firmasının Türkiye’den satın aldığı ve denizyoluyla Çin’e gönderdiği 36 milyon dolar değerindeki külçe bakırların yerine konteynırlardan bakır rengine boyanmış kaldırım taşı çıktığı şikâyeti üzerine çalışma başlattı. Gemilerin Çin’e varması ile ortaya çıkan dolandırıcılığa ilişkin 4 ay süren çalışmalar sonucunda, 14 kişi gözaltına alındı. Cumhuriyet tarihinin en büyük meblağlı dolandırıcılıklarından biri olarak gösterilen olayda, gözaltına alınanların 11’ine ev hapsi şartı verildi, 3’ü ise adli kontrolsüz serbest bırakıldı. ‘İmza yetkisi yok’ İsviçreli firmanın yetkilileri tutuklama olmamasına tepki gösterirken, olayın beyin takımının ise Sinan Çokyiğit (41), Dursun Çokyiğit (37) ve Soner Çokyiğit (36) kardeşler olduğu ileri sürüldü. Soner Çokyiğit’in ise eski TÜGVA yöneticisi olduğu ortaya çıktı. TÜGVA İstanbul Çalışan Gençlik Koordinatörlüğü de yapan Çokyiğit, 22 Aralık 2018’de tek liste ile gerçekleştirilen TÜGVA 3. Olağan Genel Kurulu’nda, genel merkezdeki Çalışan Gençlik Koordinatörlüğü’ne getirildi. Cumhuriyet’in ulaştığı TÜGVA Genel Başkanı Eminoğlu, “Çokyiğit’in İstanbul’da görev yaptığını, görevini gönüllü olarak sürdürdüğünü, imza yetkisinin olmadığını ve yaklaşık 2 yıldır da TÜGVA ile bağlantısının olmadığını” söyledi. Eminoğlu, geçen aralık ayında Çokyiğit’i ziyaret etmiş, ziyareti “Vefa varsa veda yoktur” etiketi ve “Bir önceki dönem yol arkadaşlığımızı yapan yönetim kurulu üyelerimize misafir olmaya devam ediyoruz. Rabbim muhabbetimizi ve dostluğumuzu baki kılsın” ifadeleri ile sosyal medya hesabından duyurmuştu. l ANKARA İBB Genel Sekreter Yardımcısı Polat, tarihi Divanhane Karakolu binasının yıkılmasına tepki gösterdi Tarihi bina Haliçport kurbanı byeılkirıtmMeaarehgkirebPreuoklnaçete,dİgeBönBsl’enteinyrıik4leımŞnuıynboaaltcg’itlüeaznyeedrnguiârbdhiuırnrıkudalmreağarsişaıntlaiırrdiasiktğeindii. BULUT’TAN BAKAN KOCA’YA ELEŞTİRİ 36 milyon dolarlık fark var CHP Adana Milletvekili Burhanettin Bulut, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın Covid19 aşısında “aracı firma yok” iddiasının doğru olmadığını belirterek aşının birim fiyatının 7 dolar olduğun söyledi. Bulut, “Son parti aşılar Devlet Malzeme Ofisi’ne şayet ilk faturadaki gibi 12 dolara faturalandırılmış ise 6 milyon aşıda yaklaşık 24 milyon dolar tutarında Sinovac dışındaki firmalara ödeme var. Yani 10 milyon doz aşıda 36 milyon dolarlık bir fark söz konusu. Sağlık Bakanı bu iddialara bir an önce açıklık getirmelidir” dedi. CHP’nin eczacı kökenli milletvekili Bulut, Covid19 aşısındaki aracı firma tartışmalarına ilişkin açıklama yaptı. Bakan Koca’nın, “Aşıları, Çin devletiyle anlaşma yaparak getiriyoruz. Arada hiçbir aracı yok” sözlerini anımsatan Bulut, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “ücretsiz gelen 1 milyon doz aşıya ödeme yapıldığı” yönündeki açıklamasına işaret etti. ‘İtirazımız Koca’ya’ “Sağlık Bakanı ilk başta distribütör firmayla çalıştıklarını ifade etseydi bu tartışmaların hiçbiri yaşanmayacaktı” diyen Bulut, itirazlarının ticaret yapan Keymen İlaç’a olmadığını, “aşıda aracı firma yok” diyen Bakan Koca’ya olduğunu kaydetti. Keymen İlaç firmasının, bir muhabirin aşılar ile çektiği fotoğraf ile açığa çıktığını belirten Bulut, “Ücretsiz gönderilen 1 milyon aşıya ilişkin açıklama yaptılar. Bedelsiz gelen 1 milyon aşıya karşılık 12 milyon dolar ödediklerini kabul ettiler. Türkiye’ye 10 milyonun üstünde aşı geldi. Son gelen aşılar likit halde. Bunun gümrük fatura tutarı 7 dolar. 7 dolara 1 dolar da flakonlama ücreti ilave ettiğinizde 8 dolara mal edilmiş görünüyor” dedi. l ANKARA/Cumhuriyet ‘Covid19’ gerekçe gösterildi Demiryollarında denetim yapılmamış! ERDEM SEVGİ CHP Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Akın, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın demiryollarında emniyet sağlanmasına yönelik denetim hedeflerine ulaşılamadığını itiraf ettiğini açıkladı. Akın, “Bakanlık denetimsizliğe, lebaleb dolu AKP kongrelerine engel olmayan Covid19’u gerekçe gösterdi. Yeni kaza endişemiz artıyor” dedi. CHP’li Akın, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın 2020 yılı Faaliyet Raporu’nda demiryolu ulaşımıyla ilgili emniyet hedeflerinin gerçekleşmediğinin ortaya çıktığını belirtti. Akın, “Faaliyet raporuna göre bakımdan sorumlu kuruluş ve birimlere dair hedeflenen 10 denetimden tek bir tanesi bile yapılmamış” dedi. MIMARLAR ODASI’NDAN TEPKI Mimarlığa ilahiyatçı dekan SEYFETTİN METE Hitit Üniversitesi’ne 2019 yılında Prof. Dr. Ali Osman Öztürk’ün rektör olarak atanmasıyla birlikte Bayburt Üniversitesi’nden naklini yaptırarak rektör yardımcılığı görevine getirilen Halil İbrahim Şimşek, 4 fakültenin dekan vekilliği görevine getirildi. Şimşek, Ensar Vakfı Çorum Şubesi Başkan Yardımcılığı görevi de yapmıştı. Şimşek, uzmanlık alanı Temel İslami Bilimler olmasına karşın Hitit Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Mimarlık Fakültesi dekan vekilliği, Spor Bilimleri dekan vekilliği ve Turizm Fakültesi Dekan vekilliği görevi yapıyordu. Şimşek, Rektör Ali Osman Öztürk tarafından Fen Edebiyat Fakültesi dekan vekilliği görevine de atandı. Şimşek, geçmişte Ensar Vakfı Çorum Şubesi’nde başkan yardımcılığı görevini yürütmüştü. Şimşek, geçen yıl Çorum’da düzenlenen bir açılış programında açılış duası bilmediğini söylemesiyle gündeme gelmişti. ‘Eğitim verilemez’ Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nden yapılan açıklamada, Şimşek’in atanmasına tepki gösterildi. Açıklamada, “Atama, Cumhuriyet değerlerinden, laiklik ilkesinden ve bilimsel eğitimden ne kadar uzaklaşıldığını, yönetenlerin şirazesinin ne denli bozulduğunu bir kez daha göstermekte. Mimarlık ve tasarım bölümleri için öncelikli gereklilikler eleştirel düşünce, bilimsel bilgi ve yaratıcı zekâdır. Tersinin gerçekleşmesi halinde karşılaştığımız tablo, deprem başta olmak üzere yaşanan afetlerde ‘takdiri ilahi’ diyenler olmakta. İlahiyatçı Halil İbrahim Şimşek, Mimarlık Fakültesi’ne vekâlet edemez, mimar olmayan yerde mimarlık eğitimi verilemez” denildi. İstanbul Kasımpaşa’daki Sultan Abdulaziz’in yaptırdığı tarihi Divanhane Karakolu binasının tartışmalı Haliç Yat Limanı ve Kompleksi Projesi’ne (Haliçport) etki alanında kaldığı ve bu kapsamda yıkıldığı ortaya çıktı. Tüm itirazlara karşın yıkımın sürdüğüne dikkat çeken İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat, “Tarihi binaya kefen mi biçtiniz, tabut mu? Hiçbir gerekçesi olmayan yok etmenin ve yıkmak için gösterilen bu telaşın anlamı nedir” diye sordu. Haliçport olarak projenin ihalesiHAZAL OCAK ni 2013 yılında 1.3 milyar dolar bedelle Rixos otellerinin sahibi Fettah Tamince almıştı. Türkiye ile Katar arasında, Katar’ın İstanbul Haliç Altın Boynuz Projesi’ne yatırım yapmasına dair bir anlaşma imzalandığı belirtilmişti. Hiltiyle girdiler Bina geçen aylarda iş makineleri ile yıkılmaya başlamıştı. Yıkım çalışmasıyla ilgili gelen ihbarlar üzerine İstanbul Büyükşehir Belediyesi ekipleri olay yerine şubat ayı başında giderek tutanak tuttu ve Divanhane’deki çalışma durduruldu. Tutatanakta yıkımın hilti, ağır iş makineleri ve vinç ile gerçekleştirildiğine not düşüldü. Bakanlık yaptığı açıklamada karakol binasının sökülerek yeni yerinde özgün malzemeler ile ihya edileceğini açıkladı. İBB 2 Şubat’ta Koruma Kurulu’na başvurarak yıkımın durdurulmasını ve iptalini istedi. Koruma Kurulu 11 Şubat’ta aldığı özgün malzemelerin korunduğunu belirterek yıkımın devam etmesine karar verdi. İBB önceki gün İstanbul Bölge İdare Mahkemesi’ne başvurarak yıkımın ve kurul kararlarının yürütmesinin durudurulmasını talep etti. İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat söz konusu karakol binası önünde dün basın açıklaması yaptı. Süreç hakkında bilgi veren Polat söz konusu alanın ana arterde olduğuna dikkat çekerek İBB yetkisinde kaldığını söyledi. Polat, İBB’nin 4 Şubat’ta yeni bir karar alarak yıkıma gerekçe gösterilen yol güzergâhını değiştirdiğini belirterek bu nedenle yıkımın acilen durdurulmasını istedi. Polat, “Burada uygulama yapanların tamamı bir tarihi eseri dayanak olmadan yıktıkları için suç işlemektedirler. Yapının içerisini hem hava görüntüleri hem de belgeleme yöntemiyle takip ettik. Şu anda içeride bütün volta döşemelerin büyük oranda yıkıldığını, binanın kabuğunun kaldığını içerideki tahribatın artık bu kararlar durdurulsa bile binanın yıkılma düzeyine getirildiğini görüyoruz. Bu açıdan vahim bir durumla karşı karşıyayız. Binanın kurtarılıp restore edilmesi lazım” dedi. SÜREÇ NASIL BAŞLADI? Tarihi binayı yıkıma götüren süreç, Koruma Kurulu’nun binanın yıkılabileceğine yönelik 2015 yılında aldığı kararla başladı. İBB Ulaşım ve Trafik Düzenleme Kurulu 2018 yılında aldığı kararla Haliç Yat Limanı ve Kompleksi Projesi’ne ait otopark girişçıkışları ile tesise erişimi sağlayan yolların düzenlenmesi kapsamında binanın taşınmasına karar verdi. Kuzey Deniz Saha Komutanlığı, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı ile Haliç Altınboynuz Marina Turizm şirketi arasında imzalanan protokol ile eski karakol binası için yıkım ruhsatı düzenlenmesi istendi. Daha sonra yıkım kararı geldi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle