06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR 13 6 MART 2021 CUMARTESİ Berlin Film Festivali’nde büyük ödülü Rumen yönetmen Radu Jude’un filmi kazandı Altın Ayı zamane ruhuna ESİN KÜÇÜKTEPEPINAR Radu June’ün pandemi vesilesiyle iyice görünür olan çöküş halimizi memleketi Romanya üzerinden anlattığı müthiş taşlaması “Bad Luck Banging or Looney Porn” adlı filmi büyük ödül Altın Ayı’yı kazandı. Festival gibi ödül töreni de çevrimiçi yapıldı. Kocasıyla çektiği porno kaydın sızmasıyla işini ve itibarını korumaya çalışan bir öğretmenin yaşadıklarını anlatan film, 71. Berlin Film Festivali’nde eleştirmenlerin gözdeleri arasındaydı. Zoom söyleşimizde “Bu bozuk düzende hâlâ delirmemiş olmamız şaşırtıcı. Zaten senaryoyu çok önceden yazdım, pandemi koşullarında çekmek o kadar da zorlamadı, hatta çekmek için tam zamanıydı” diyen yönetmen, sosyal iflasın çoktan gerçekleştiğini haykırmak ihtiyacından da bahis açmıştı. Nitekim bu yıl Altın Ayı ödüllü yönetmenlerden oluşan jüri üyelerinden İsrailli Nadav Lapid, kararı açıklarken filmi “Zamane ruhunu yansıtan, yüze tokat gibi patlayan, karşıt görüşlere açık, kışkırtırıcı” gibi sözlerle övdü. ‘Okul Tıraşı’na eleştirmen ödülü Gelgelelim Fransız Celine Sciamma’nın sessiz ve derinden duygular silsilesi yaratan benzersiz filmi “Petit Maman”ın jüri tarafından hiçbir ödülle takdir edilmemesi büyük hayal kırıklığı yarattı. Önceki “Alev Almış Bir Kızın Portresi”yle baş tacı edilen Sciamma’nin her şeyin sadece “burası” olmadığını usulca hatırlatan filmi belli ki ikincilik anlamına gelen jüri büyük ödülü için de düşünülmemişti. Yerine bu ödülü Japon Ryusuke Hamaguchi’in talih hikâyeleri kıvamında “Wheel of Fortune and Fantasy” aldı. Tam üç büçük saatiyle meydan okuyuşu da Almanya’da mülteci çocuklarına ders veren idealist öğretmen “Mr. Bachmann And His Class”ın jüri ödülüne kimsenin itirazı olmadı. Ancak bundan sonrası iyice bir hayal kırıklığı oldu. Güçlü ama aşırı duygusuz bir savaş filmi olan “Natural Light” vasıtasıyla en iyi yönetmen Dénes Nagy kazandı. En iyi performans ödülünü ise “I’m Your Man”deki rolüyle Maren Eggert kazandı. Güney Koreli Hong Sangson’un en az heyecan verici filminin, “Introduction”ın senaryo ödlünü kazanması şaşırttı. Güzel haber FIPRESCI yani Uluslararası Eleştirmenler Birliği’nden geldi ve Panaroma bölümündeki “Okul Tıraşı” en iyi film ödülüyle baş tacı edildi. FIPRESCI yine isaRadu Jude, 2015 yılında “Aferim” filmiyle Berlin’de Gümüş Ayı kazanmıştı. betli bir tercihle Encounters bölümünde en iyi yönetmen ödülünü kazanan, Ramon ve Silvan Zürcher’in yönettiği “The Girl And The Spider”ı en iyi film seçti. 27. İFSAK Kısa Film Festivali başlıyor Bu yıl 27. yaşını kutlayacak olan İFSAK Kısa Film Festivali, bugün festivalin www. kisafilm.ifsak.org.tr adresinden çevrimiçi başlayacak. Gösterimleri 14 Mart’a kadar sürecek festivalin son gününde ulusal yarışmanın ödül töreniyle festival kapanışı da çevrimiçi olacak. Ön elemeyi geçen filmler festival süresince çevrimiçi olarak izlenebilecek. Filmleri jüri üyeleri yönetmen ve metin yazarı Bingöl Elmas, Altyazı Fasikül: Özgür Sinema editörü Fırat Yücel ve görüntü yönetmeni Meryem Yavuz değerlendirecek. En iyi film ödülleri 14 Mart’ta saat 20.00’den itibaren yapılacak çevrimiçi ödül töreninde açıklanacak. Konuk ülke İran Festivalde bu yıl konuk ülke İran. Beş İran filmi programda izlenebilecek. Bunlardan birisi özel gösterim kapsamında gösterilecek olan “The Forbidden Strings” belgeseli. Öte yandan ilk uzun metraj filmi “Hayaletler”le festivallerden ödüllerle dönen Azra Deniz Okyay, festivale üç kısa filmiyle katılıyor. Yönetmenin “Palyaço”, “Küçük Kara Balıklar” ve “Sulukule Mon Amour” filmleri festivalde yer alacak. Ayrıca 2019 yılında yaşamını yitiren sinema yazarı Cüneyt Cebenoyan anısına, yarın saat 21.00’de Berna Kuleli moderatörlüğünde bir söyleşi yine İFSAK TV YouTube kanalında yayımlanacak. Yazar Suna Tanaltay yaşamını yitirdi Öykü, şiir, deneme ve kişisel gelişim alanında çok sayıda eseri olan psikolog, şair ve yazar Suna Tanaltay, 88 yaşında hayatını kaybetti. Yıllarca radSuna Tanaltay yo ve televizyonlarda yaptığı söyleşilerle tanınan Tanaltay, bir süredir Mersin Yaşlı Yaşam Merkezi’nde tedavi görüyordu. Tanaltay, dün Akbelen Mezarlığı’nda toprağa verildi. Z kuşağı yeni ‘Sanat Güneşi’nin peşinde! Son 4 yılın parlayan pop yıldızı Aleyna Tilki ve DJ’lik yaparken şovlarıyla ve kimliğiyle şöhret olan Kerimcan Durmaz, aynı günlerde iki kliple müzik piyasasına YAZGÜLÜ ALDOĞAN bomba gibi düştü. Biri ilk kez olmayan sesiyle şarkı söylerken öteki müzik piyasasında büyümenin deneyimini konuşturdu. Ama bakın ne oldu? “Bir Türk klipte şu sahneyi gördüm ya, Allahım ölsem gam yemem, literally homofobik muhafazakâr Türk kudurtma timi!” yazmış tweet’inde @aylin. Z kuşağıyla baş edemeyeceksiniz beyler! Özellikle beyler diyorum, kadınların pek derdi değil. Kerimcan Durmaz’ın yayına girdiği günden 24 saat geçmeden 3 milyonu geçen izlenmeye ulaşan videosu “Peşimdesin peşimde” çok mu cüretkâr? Zeki Müren ilk çıktığında siyah smokini vardı. Cumhuriyet neslinin beyefendisiydi. Bahçevan filminde bir kıza sevdalanıyordu. “Sanat Güneşi” olduğunda ise apartman topukları, payetli mini kıyafetiyle astronot gibiydi ama milyonların kalbinde taht kurmuştu. Bülent Ersoy da siyah smokinle başladı sanat hayatına. Muhafazakâr, dindar, genç erkeklerle evlenen assolist, “Diva” sıfatıyla AKP döneminde resmi davetlerde bile ağırlandı. Şimdilerde ise Japon antik opera sanatçıları gibi 5 saat süren makyajı, yerinden kalkmasına, yürümesine imkân vermeyen abartılı kıyafetleri ile “Diva” mıdır, divane mi, belli değil. Sesi ve yorumu hâlâ güzel ama modası geçmiş, ancak kürkleriyle tepki çeken bir trans. Şimdi bu kimlikleriyle magazin gündemini sallayan, 3 milyon takipçili Kerimcan Durmaz var. Gerçi o “Yeni Sanat Güneşi” unvanını sadece popülaritesine borçlu, DJ olarak çıktı, sesi parlak değil, daha önce hiç şarkı da söylememişti ama “Cilalı İmaj Devri” bile geride kalmışken şimdi ünlü olmak için “tık sayısı” yetiyor! Hele gençlerin evde tıkılı kaldığı ve bütün yaşamlarını eldeki akıllı telefon ya da dizdeki bilgisayarın internetinde geçirdikleri salgın günlerinde Kerimcan Durmaz’ın ilk kez şarkı söylediği klibi fena halde eğlendiriyor. Kerimcan, klibine renkli bir “erkek” olarak başlayıp kadına dönüşürken kadınlagibi önemli bir uluslararası şirket. Aleyna Tilki, ergenlik dönemini şarkıcı olmak için çalışarak geçirmiş, sesi güçlü, beğenilen bir müzisyen. Dans etKerimcan Durmaz ile Aleyna Tilki meyi, kliplerarasında şarkılarının yayımlanma de çok kullanıtarihiyle ilgili gerilim yaşanmıştı... lan direk dansı yapmayı da neredeyse çocukken öğrenmiş, daha başlarda da olsa, bacak açmalar iyi. Kıyafetleri çarpıcı. Ama olmayan, Kerimcan’ın evrim geçirmiş hali... tutmayan bir şey var; ne şarkısı ne müziği ne de klibi özgün! Dijitalin tara da kadın olmayı öğretiyor üstelik! Prodüksiyon da fena değil. Z kuşağıyla öyle zart zurt etmekle baş edilemiyor. İnadına, işe yaramıyor, üstelik bu nesil çok da kalabalık! Müziğine dönersek şarkısı olmayan, şarkı söylememiş biri olarak Kerimcan’ın çıkışı her anlamda çok cesur. Üstelik varını yoğunu yatırıp kendi van yaptığı günümüzde bu da hemen ortaya çıkıyor, klibin formatından Aleyna’nın kıyafetlerine kadar hepsi daha önce kullanılmış. Klibi ilk çıkardığında ben bu kadar uğraştım, uluslararası piyasa kurallarına uygun bir iş yaptım, beni niye desteklemiyorsunuz diye sitem etmişti genç şarkıcı... Olmayan destek de milyonları şirketinden çıkardığı kliple tamamen buluyor o başka... Ama rakamları karşıyok olmayı da göze almış. Kendi başı laştırdığınızda kimin daha çok izlendiği na da iş yapılabileceğini göstermek is ortada: Kerimcan 11 milyon, Aleyna 7.7 temiş! Başardı mı? Tıklanma sayıları milyon. Spotify’da dinlenmede Kerimcan her şeyi söylüyor! 1.4 milyon, Aleyna 1 milyon. Tilki ininden çıktı Şarkıcı bile olmayan biriyle şarkıcı olmak için gençliğini bile yaşamaKerimcan Durmaz’la aynı gün Aleyna mış, yıllarını vermiş iki müzisyenin Tilki de ilk İngilizce parçasına “Retrogra işini karşılaştırmak haksızlık mı? Evet de” isimli bir klip çıkardı. Kerimcan’ınki ve yapmak istediğim de bu değil, sadeşu ara çok popüler olan trap rap, Aley ce kitleye hitap eden popüler müziğin na’nınki pop. Daha az cüretkâr. parmak ucunda olduğunu, buna neyin Aleyna, Kerimcan’ın tersine hitap ettiğini düşünmek! Grammy ödüllü Diplo gibi çok önemGenç, güzel ve yetenekli sarışın nasıl li isimlerle çalışmış, söz yazarından oluyor da Kerimcan’dan daha az tıklanımüziğine hepsi yabancı, ünlü isimler. yor? Kerimcan’ın Peşindekiler, Aleyna’nın Prodüksiyon da Warner Music Global peşinde niye o kadar koşmuyor? Aksoy Ödülü’ne katılım koşulları açıklandı Dil Derneği Ömer Asım Aksoy Ödülü’nün bu yıl bir şiir kitabına verileceği açıklandı. Dernekten yapılan açıklamada, “Yaşamı boyunca dil devriminin ödünsüz savunucusu olan, 30 Ekim 1993’te yitirdiğimiz Ömer Asım Aksoy’u dilci ve devrimci kişiliğiyle yaşatmak, düşünce ve yapıtlarını gelecek kuşaklara aktarmak amacıyla Aksoy ailesiyle Dil Derneği’nin düzenlediği ‘Dil Derneği Ömer Asım Aksoy Ödülü’ 2021’de bir ‘şiir’ kitabına verilecektir” denildi. Ödüle son başvuru tarihinin 5 Temmuz olduğu belirtildi. Kazanan isme 5 bin TL para ödülü verileceği bildirildi. Ödül töreninin 26 Eylül’de Dil Bayramı’nda yapılacağı duyuruldu. Ödülün seçici kurulu Hidayet Karakuş, Turgay Fişekçi, Haydar Ergülen, Metin Turan ve aile adına Sevgi Özel’den oluşuyor. (Bilgi için: Tel. 0312425 83 60; belgeç. 0312417 33 28, [email protected], www. dildernegi.org.tr) Dönüştürülen dünyada Dünyanın küresel bir tüketim toplumuna dönüştürülmesi amacı ile bunun gerçekleştirilmesinin önünde engel oluşturduğu söylenen coğrafyalarda var olan toplumlar arasındaki amansız savaş, ilkçağlardan beri süregelen sömürensömürülen, ezilenezen, yoksulzengin, mazlumzalim arasındaki savaşın günümüzdeki gerçekliğidir. Dünya Sağlık Örgütü’nün Covid19 aşısının dünyaya dağılımındaki adaletsizliğe dikkat çekmesi bu gerçekliğin sonuçlarından biridir yalnızca. Dünyanın bugününü anlamak 15 Haziran 2020’de kaybettiğimiz Metin Aydoğan geldi aklıma. Savaşımla dolu, fırtına gibi, doludizgin bir yaşamın sahibiydi. Ben ve Ülkem’de yaşam deneyimiyle ülkemizin toplumsal panoramasını çıkarmıştı. Aydoğan, Yeni Dünya Düzeni Kemalizm ve Türkiye adlı kitabında, Bitmeyen Oyun’un dünden gelen ve geleceğe akan parçalarını ustalıkla birleştirdi, Ne Yapmalı?’da çözüm aradı. Dünyanın yaşadığı sorunları anlamamıza fırsat verdi. Dayatılan Yeni Dünya Düzeni koşullarında “Herkesin yaşadığı, ancak nedenlerini çok az insanın gördüğü gerçekleri açığa çıkarmak” amacına ulaşmanın kıvancını yaşayan bir aydın sorumluluğunun gereğini yaptı. Dünyadaki olayları sorgulayan, olayların ardındaki gizleri araştıran yurtsever kimliğiyle ayna tutan Aydoğan, ülkemizi ve tüm insanlığı ilgilendiren olaylara yaklaşırken her şeyin birbirine bağlı olduğu, birbirini etkilediği, olayların nedensonuç ilişkileriyle birlikte anlaşılıp araştırılması gerektiği bilinciyle bütünlüklü bir toplumsalsiyasal tarih sundu. Görev muhalif olanın Her yazdığını merakla okuduğum Ergin Yıldızoğlu’nun Cumhuriyet’teki köşesinde (1 Mart) yayımladığı Distopya ile ütopya arasında başlıklı yazısının çarpıcılığı okurlarımızın dikkatinden kaçmamıştır sanırım. Yıldızoğlu, “Kapitalist uygarlığın ekonomik, siyasi, jeopolitik, ekolojik çelişkilerinin sertleştiğini, teknolojik gelişmelerin hızlandığını”, “izlemegözetleme kapitalizmi”nin derinleştiğini, “Faşizm süreci”nin 100 yıl sonra yeniden dünya gündemine geldiğini, uygarlığın bir yol kavşağında olduğunun söylenebileceğini belirtiyor. Küresel salgın sürecinde yaşananları aktardıktan sonra, salgının insanlığı bir yol ayrımına getirdiğini ama buradan nereye gidileceğine, sınıf mücadelelerinin ve “kültür savaşları” içinde yine insanlığın karar vereceğini söylüyor. İnsanlığın bir parçası da biziz ve unutmamalıyız ki yönetenler, egemenler değil, muhalif olanlar belirleyecek geleceğimizi. Sorumluluk ve görev muhalefetin, muhalif olanlarındır; bunu aklımızdan çıkaramayız... 3 Mart 8 Mart Yazımın yayımlanacağı tarih 3 Mart’la 8 Mart arasında. Devrim Yasalarının kabul edildiği gündü 3 Mart. Ulusal ekonominin kabul edildiği 4 Mart 1923’te İzmir İktisat Kongresi sona ermişti. 5 Mart 1933’te Almanya’da Naziler seçimle iktidara gelmişti. Ve 8 Mart, dünyanın yarısını oluşturup da binlerce yıldır eşitlik ve özgürlük savaşımı veren Kadınların Savaşımının günü... 3 Mart günü Cumhuriyet’in 2. sayfasında Alev Coşkun ve Prof. Dr. Necla Arat’ın yazılarında olanca açıklığıyla anlattıkları Devrim Yasaları 97 yaşında. 8 Mart’ta gazetemizde kadınların savaşımının selamlanacağını biliyorum. Kutlu olsun birbirinin eşi olan iki devrim: Laiklik devrimi ve kadın devrimi... Server Tanilli’nin iki kitabı ve tabii ki sorusu geliyor aklıma: İnsanlığı Nasıl Bir Gelecek Bekliyor? ve Ne Olursa Olsun Savaşıyorlar: Kadın Sorununun Neresindeyiz? HHH Erendiz Atasü, Ayla Kutlu’nun Mekruh Kadınlar Mezarlığı adlı kitabı için yazdığı yazıda ne güzel demiş: “Umut günümüzde yaşamdan değil sanattan yansıyor.” Kendine ait bir yuva Ankaralı sanatçı Şaylan Özyılmaz’ın “Kendine Ait Bir Yuva” adlı kişisel sergisi, Fırça Sanat Galerisi’nde açıldı. Resimlerindeki rengârenk evlerin, kadınların duygularını, yaşadıklarını, ideallerini yansıttığını söyleyen Özyılmaz, “Benim resimlerimdeki kadınlar özgür, enerjik, ne isteğini bilen, güçlü kadınlar. Kendilerini iyi hissettikleri evleriyle de bütünleşmişler. Kadınlar evlerini sever. Yalnız olmaları da onlar için bir sorun değil” diyor. Sergi 15 Mart’a kadar görülebilir. (www.fircasanatevi.com) [email protected] Arif Sağ ‘70’ler’ (Mega Plak) Gazapizm ‘Hiza’ (Argo Yapım) Halk müziğimizin büyük ustası, bağlama virtüözü Arif Sağ’ın 45’likleri yarım asır sonra ilk kez long play formatında... “70’ler” adını taşıyan derleme albüm, ustanın yetmişli yılların ilk yarısında Topkapı Müzik etiketi altında çıkardığı altı 45’liği içeriyor. Toplam 12 parçadan oluşan albüm, büyük ustanın o yılların müzikal eğilimlerini ve arabeski müziğine taşıdığı bir dönemine ışık tutuyor. “Sana Gelmek İstiyorum / Kaşların Kara Leylam”, “Sazım / Misket”, “Sen Nankörün Birisin / Yol Yakınken Dönelim”, “Hayat Uçurum Oldu / Seven Umutlu Olur”, “Bu Ayrılık Neden Oldu / Kaybolan Mutluluk” ve “Dert Hamalı / Ne Bu Surat Bu Çehre” 45’liklerinin derlemesinden oluşan “70’ler” plağı, büyük ustanın farklı bir yanını ve müzikal açıdan sahip olduğu zenginliği, çeşitliliği sergiliyor. Ayrıca dönemin ruhu ve piyasası için de fikir veriyor. Mega Plak’ın sahibi Ethem Zeytinkaya tarafından vücuda getirilen albümdeki sekiz eserin söz ve müzikleri, on eserin de düzenlemeleri kendisi tarafından yapılmış. “Sazım” ve “Misket”in düzenlemeleri ise Süheyl Denizci’ye ait. Albümdeki insörtte ayrıca Sağ’ın Türkçe/İngilizce biyografisi bulunmakta. Üstadın çok renkli diskografisi açısından önemli bir derleme “70’ler”. Gazapizm (Anıl Acar), kafasının dikine giden müzisyenlerden. Dört yıl sonra çıkan yeni albümü “Hiza” ile piyasa taleplerini değil, kendi müzikalitesini önemsiyor. Her işinde olduğu gibi burada da ileri atılmış bir adım gözlemleniyor. Maceradan korkmuyor, cesurca deniyor, klişeleri tekrarlamıyor, yenilikçi bir tutum sergiliyor. Elektronik beatlerden mütevelli, alışıldık rap müziğinin ötesinde, grup müziği yapıyor. Giderek de olgunlaşıyor. Albüm adının manasıyla milimetrik örtüşüyor, sadece içeriğiyle değil aritmetiksel olarak da hizaya çekiyor; 10 şarkı ceman 40 dakika 0 saniye sürüyor. Bildiğinden şaşmadan, karanlık görünse de şarkılarının satır aralarında umutlu mesajlar veriyor. Kullandığı anahtar sözcükler ise ilahi adalet arayışına açılan kapıları aralıyor. Söz konusu umut ise sokağı gösteriyor. Müziğindeki elektronik altyapılar mütemadiyen organik seslere payanda oluyor. Gerek tür çeşitliliği, gerekse de altyapı ve beat olarak standartların üzerinde. Plak formatında 1000 adet numaralı olarak basılan “Hiza”, mevcut rap müziğine katkı. Nicedir bu kadar yüksek bir rap albümü çıkmıyordu. Bu rap müzik tarihimizdeki kırılma noktalarından biri olabilir. Gazapizm, bir rapçiden, “Hiza” bir rap albümünden fazlası...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle