04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 6 ŞUBAT 2021 CUMARTESİ [email protected] OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Bireysel özgürlüğün teminatı ulusal bağımsızlık Kişisel veya grupsal çıkarların toplum çıkarlarının önüne geçtiği devletlerde özgürlük ve güvenlik kalmaz, herkesin herkese karşı mücadelesi başlar. AV. GÜLSEREN AYTAŞ İSTANBUL BAROSU Ülkemiz gençlerinin düşünce özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü ile bilimaraştırmaifade özgürlüğü için mücadele etmeleri önemli bir konudur. Atatürk, bunu “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller” ideali ile ifade etmişti. Çağımızda bireyin bağımsızlığı, özgür düşünebilmesi, olayları sorgulaması, verileri irdelemesi, akıl yürütebilmesi ve düşüncelerini özgürce ifade edebilmesi daha da önemli ve gerekli hale gelmiştir. Suriye gibi bağımsızlığını yitirmiş devletlerde insan hak ve özgürlüklerinin tümü yerle bir olmuştur. Dolayısıyla birey gibi devletin de bağımsız olması gerekir. Bağımsız devlet için ise halkçıtoplumcu bakış açısının terk edilmemesi gerekir. Birey de devlet de Kişisel veya grupsal çıkarların toplum çıkarlarının önüne geçtiği devletlerde özgürlük ve güvenlik kalmaz, herkesin herkese karşı mücadelesi başlar ve devlet, bağımsızlığını tümüyle yok edecek müdahalelere açık hale gelir. Irak gibi, Libya gibi, Suriye gibi. İşte ülkemiz bir süredir bu aşamanın eşiğindedir. Bazı kişisel ve grupsal çıkarların toplumsal çıkarların üzerinde tutulduğu tartışmasızdır, hukuka aykırı şiddetler ve ayrıştırmalar da Irak tipi çoğulcu anayasa çalışmalarını hatırlatmaktadır. Unutulmaması gereken, ulus devletin anlamıdır, kanun önünde eşitliğin ve silahsız saldırısız gösterilerin anayasal hak olduğudur. Devletin ilk görevi de “asayişi ve adaleti sağlamak, vatandaşların her türlü özgürlüğünü korumaktır.” (Atatürk) Bunun için birey gibi devletin de bağımsız olması gerekir. Yurttaşların eşitliği Ekonomik, siyasi, askeri, adli vs. bağımsızlığını kaybetmiş devletlerin olduğu bir dünyada huzur ve barış yoktur, savaş ve sömürü vardır. Ancak insanlığın buna razı olması düşünülemez. Nitekim bağımsız devletvesayet altında devlet ayrımı öngören Milletler Cemiyeti Sözleşmesi yerine eşit egemen devletler ilkesi öngören Birleşmiş Milletler Sözleşmesi kabul edilmiştir. Tarihin normal akışı bu yöndedir. Tam bağımsızlık hedefiyle yapılan İstiklal Savaşımızın sonunda ülkemizde de çıkar gruplarının temsili kuramı değil, birlik kuramı/ulus egemenliği/halk yönetimi/demokrasi/cumhuriyet tercih edilmiştir, müritlik ve tekke yapılanmaları kaldırılmıştır, birden çok dinsel hukuk sistemine son verilerek hukuk birliği/laiklik sağlanmıştır, ırk ve din ayrımı ile grup ayrıcalıkları kaldırılarak eşit vatandaşlık hakları getirilmiştir. (Örneğin ABD’de eşit vatandaşlık hakları yasası 1964,”siyah” denilen Amerikan vatandaşlarının oy kullanmasına izin veren yasa 1965 tarihlidir. Oy kullanma yasası sürelidir; en son Başkan Bush tarafından 2006 yılında 25 yıl için uzatılmıştır.) Demokrasinin amacı Bireyin ve devletin bağımsızlığını esas alan Atatürk ilkeleri ve devrimleri, yalnız bizim değil, bağımsızlığını kaybetmiş bütün insanların ve ulusların bağımsızlık yolu ve ilham kaynağıdır. Bilâl Şimşir’in söylediği gibi: “Fatih Sultan Mehmet’in yeniçağı başlattığı gibi, Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa da Doğu’da bağımsızlık çağını başlatmıştır.” Ve Uğur Mumcu’nun söylediği gibi: “Kişinin bağımsızlığı ve devletin bağımsızlığı; demokrasi bunu amaçlar.” KAYNAKLAR: l M. Kemal Atatürk’ten Yazdıklarım, Prof. Dr. A. Afet İnan, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1971, s. 59. l Gülseren S. Aytaş, Yeni Türkiye Anayasası, Yeni Irak Anayasası ve Fransız Anayasası, İstanbul Barosu Dergisi, OcakŞubat 2012, Cilt 86, sayı:2012/1 s.232261. l ABD vatandaşlık hareketi; https://photos.state.gov/libraries/turkey/231771/PDFs/freeatlastturkishall.pdf; 15 Ocak 2021. l Dr. Bilâl N. Şimşir, Atatürk Dönemiİncelemeler, Atatürk Araştırma Merkezi, 2006, s.37. l Uğur Mumcu videosu; https://journo.com.tr/ trtizleugurmumcu; 05.02.2021 Ayrıca bkz: Uğur Mumcu, Bağımsızlık Gülü, um:ag, Ankara, 2006. BILIM ZAMANI PROF. DR. TÜRKEL MINIBAŞ’IN 12. ÖLÜM YILDÖNÜMÜ ANISINA HATICE YÜCEL EĞITIMCI 6Şubat 2021. Kışın zorbalığı bir tarafa, ocak ve şubat aylarında yaşam, dalından koparılanlarla dalından kopanları düşündürüyor. Bu beni üşütüyor, donduruyor adeta. Hepsini özlemle arıyor, anıyoruz. 50 yıldır okuyucusu olduğum Cumhuriyet gazetesini elime aldığımda yine “Gözucuyla” köşesinde Türkel Minibaş’ı hiç eksilmeyen gülüşüyle arıyorum. Ülkenin ekonomik sorunlarını ve çözümlerini anlaşılır bir dille, bilimsel derinlikle yazıyor... Heyhat! Tesellim; onun arkasından gelen başarılı, ödüllü, korkusuz kadın yazarlarımız Cumhuriyet sayfalarını dolduruyor, yüreğime su serpiliyor. Yediveren gülü “Covid” salgınıyla sağlığımızın ön plana çıkıp her şeyden yoksun ve yoksul kaldığımız bugünlerde bilim güncelleşti. Dünya el verdi birbirine. Belirsizlikler olsa da ortak kararlar alındı, uygulandı. Bu sentezci, barışçıl bakış aradığımızdır. Diğer taraftan başı çeken salgının altında yatan siyasette, ekonomide, eğitimde, iç ve dış güçlerde yaşanan krizlerde, yoksulluk, yolsuzluk, yalan, yasaklar ve adaletsizlik içindeki sıkışıklığımızla kaldık. Yıllardır süregelen bu sorun yumağında (19952010) yılları içinde bize yol çizen Türkel Minibaş, sen gelirsin aklıma. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nde buluştuğuzında “Açık alınla çıkamuz yıllar... Genel Başmadık!”, “On yılda on kan Türkan Saylan’a yamilyon genç nüfus yakışır zeki, genç, coşkuratmakla övünen Türkilu bir bilim insanı. Bodye, 80. yılda genç nüfusrum, Fethiye, Muğla, lu bir ülke. Bu nedenle Marmaris, Söke, Salihhem ucuz işgücü pazali, Tire, Torbalı şubelerı hem de biriken stoklarin de “Leylekler Grubu ra karşı potansiyel talep Başkanı”. Şanslıyız, derolarak değerlendirilmekleyip topluyor hepimizi. Her yönüyle Ege grubuTürkel Minibaş tedir. Nüfus, 80 yılda 4.7 kat artarken ulusal gelir na yakışıyor. Dört gözle sabit fiyatlarda 37.5 kat bekliyoruz toplantıları, şubeleri ya artmış...” diyorsun. rıştırıyor adeta. Ne bizim sorunlarımız, sorularımız bitiyor ne de onun Halk pes etmiyor anlatacakları... Genel merkezde bir Bugün Cumhuriyetin 98. yılında leştiğimizde de koca bir “Anado ne acı bir tabloyla karşı karşıyayız lu” oluyoruz. Birçoğumuz eğitimci bir bilsen. Gençliğin boşluğu, işsizolduğundan üniversite sıralarında liği ve verimsizliği bir yana 200’e hissediyorduk kendimizi. Çağdaş yaklaşan kimilerinde kişi başı bir lık öykümüzü yazıyorduk birlikte, kitap bile düşmeyen üniversitelerisizi kahraman belleyerek. mizin haline ağlarsın. Daha kötüsü, Bir yediveren gülüydü on parövüncümüz sayılabilecek Boğazimağında on hüner. Uzmanlığı eko çi Üniversitesi’nin başına gelenler, nomi olsa da kadın, çocuk, eğiadalet ve demokrasi arayışımızın tim ve doğa savunucusuydu. Kaz ayıbıdır. Dünü hatırlatan bir ateş Dağları başta olmak üzere, Kara atıldı özerk ve özgün üniversitedeniz yaylaları, Gökova maviliği, ye. Kelepçe vuruldu kapısına. Rekbor madeni, Ayvalık’ın zeytinlik tör seçiminde “tek adam yönetimi leri, Çukurova’nın bereketi, Dicle sistemi” uygulandı. Polis çıkarıldı Fırat’ın suları, ülkesinin bir avuç gençlerin ve bilim yuvasının karşıtoprağı, bir damla suyu, bir nefes sına. Çağdaş, laik, bilimsel, demoklik havası için savaşan, yazan, ko ratik eğitimin savunucuları, akadenuşan cesur kadın. Sen gitmezmisyenler direnişteler. İnandığımız sin aklımdan. Ayvalık’a senin adı gençlik görev başında. Gördüm, na açılan kütüphanede kitap oku sen de vardın yanlarında. Bunu biyan çocuklar, senin adına burs alan liyorlar ki “STK’lerin demokrasinin gençler de böyle düşünecek. öznesi” olduğunu unutanlar oralara 27 Ekim 2003’te köşendeki ya da kayyım atamayı getirecekler. Cumhuriyet ilkeleriyle yaşayan, erkek egemenliğinden kurtarılmış bir siyaset, emekten, adaletten, halktan ve özgürlüklerden yana olan yönetimler, laik, bilimsel eğitimden geçmiş çocuklar yetiştirmek yine de umudumuz. 17 Şubat 1926 Medeni Kanunu’nun kabulü, 21 Şubat 1989 ÇYDD’nin kuruluşu, şubattan bize kalan armağanlarımız. Kutlu olsun, emeği geçenler var olsun. Miras ve görev Son söz: Yolu Bodrum’dan da geçen dalından kopan ilkeli iki değerimizi uğurladık. Biri Atatürkçü, çok yönlü bilge kişi, 45 kitap yazarı, onurlu, temiz siyasetçi, değerli bürokrat, yüz dörtlük Cahit Kayra. Bodrum’un denize açılan meşhur kemerli, begonvilli sokağında yaşamış, halka ve derneğimize engin deneyimini ve düşüncelerini aktarmıştır. Diğeri Ege’nin, Muğla’nın, İzmir’in, Halikarnas Balıkçısı’nın manevi oğlu Prof. Şadan Gökovalı. Sesini, sözünü, şair ruhunu kitaplarıyla ve konferanslarıyla yaymıştır. İkisiyle de “merhabam” vardı. “Ben Halikarnas Balıkçısı Doğdum Sevdim Öldüm” kitabını imzalarken “Bodrum Mavisine” diye yazmış. Ayrıca Balıkçı’dan kalan belgeleri Bodrum Denizcilik Müzesi’ne bağışlamıştır. İşte yaşam, bu güzel insanlardan bizlere kalan miras. Onları korumak ve çoğaltmak bizlere düşer. Dileğimiz ışığınız artsın, arkanızdan! C DAYANIŞMA İLANLARINIZ İÇİN İLETİŞİM BİLGİLERİMİZ İSTANBUL : 0212 343 72 74 ANKARA : 0312 442 30 50 İZMİR : 0232 441 12 20 Email : [email protected] ‘PİK’LERE DOYMAYAN HUKUKSUZLUKLAR PROF. DR. MESUT GÜLMEZ EMEKLI ÖĞRETIM ÜYESI Arkası kesilmeyen hukuksuzluk “pik”lerinden birine, geçen aylarda tanık olmuştuk. Bir derece mahkemesi, Anayasa Mahkemesi kararına meydan okumuştu! Devlet için, Covid19’un “pik”lerinden çok daha yaşamsaldı bu! Çünkü anayasanın bir maddesiyle sınırlı değildi anlamı ve etkisi. Oysa AYM, bu meydan okumanın hukuksuzluğunu, insan hakları sözleşmelerinin yargı organları için getirdiği yükümlülüklerin içeriğiyle ilgili kararlarında ortaya koymuştu. 2013 ve sonrasında, bireysel başvurular yoluyla verdiği birçok kararında, ihlalleri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına ve ILO denetim organları kararlarına koşut olarak değerlendirirken salt hakları çiğnenen kişilere tazminat ödenmesine karar vermekle yetinmedi. Derece mahkemelerine, ulusal üstü insan hakları sözleşmelerini ve içtihatlarını doğrudan uygulama buyruğu da verdi. Eleştiri bağlayıcı olamaz AİHM’nin, 22 Aralık 2020 tarihli Demirtaş kararı üzerine yapılan resmi açıklamalarda, daha önceki yaklaşımların yinelendiği görülüyor. Kuşkusuz, AİHM kararları da içerik ve yöntem yönlerinden hukuksal ve hatta siyasal eleştirilere açıktır. “Katılmıyorum, saygı duymuyorum, siyasaldır” yolunda değerlendirmeler yapılabilir. Bu da AİHM’nin güvencesi altındadır. Ama “derhal” uygulanması ertelenemez. Kararları, “doğrudan uygulanması” anlamında bağlayıcıdır. Yükümlülük, yalnızca tazminat ödemekle yerine getirilmiş sayılmaz. Unutulmamalıdır: AİHM’ye bu yetkiyi Türkiye tanıdı. Sözleşmeyi, ulusal hukukun üstünde olan bir parçası yaptı. AKP’nin eklediği üçüncü cümle İnsan hakları sözleşmelerinin ulusal yasalardan üstün olduğunu öngören bu kural, 7 Mayıs 2004’te, anayasanın 90. maddesinin son fıkrasına üçüncü cümle olarak eklendi. “Yetmez ama evet”li 2017 referandumunda da dokunulmayan bu fıkra, yürürlüktedir ve şöyledir: “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır.” AKP grup başkanvekilleri ile 193 milletvekilinin verdiği kanun teklifinin genel gerekçesinde, anayasa değişikliklerinin amacı şöyle açıklanmıştı: “...Dünyada gelişen yeni demokratik açılımlara uyum sağlanması ve bu açılıma uygun bir şekilde temel hak ve hürriyetlerin, evrensel düzeyde kabul edilmiş standart ve normlar ile Avrupa Birliği kriterleri seviyesine çıkarılması amacıyla kanunlarımızda düzenleme yapılması ihtiyacı temel yasamız olan anayasada da değişiklikler yapma zorunluluğu doğurmuştur.” Anayasa Komisyonu Başkanı’na göre de değişiklikler, “Avrupa Birliği ile müzakerelere başlama yolunda destek olacak bir paket” idi. Asıl amaç, 2004 sonunda, Avrupa Birliği’nden “müzakerelere başlama tarihi” almaktı... AYM’nin yerleşik kararları AYM, birçok kararında, derece mahkemelerine, ulusal üstü insan hakları sözleşmelerini ve içtihatlarını doğrudan uygulama buyruğu verdi. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile Medeni Kanunu arasındaki çatışmaya ilişkin bir kararında, “derece mahkemeleri”nin AYM kararlarına uymama yetkisinin bulunmadığını şöyle vurguladı: “...Uyuşmazlığı karara bağlayan derece mahkemelerinin, AİHS ve diğer uluslararası insan hakları antlaşmaları ile çatışan 4721 sayılı kanunun 187. maddesini kararlarına esas almayarak, başvuru konusu uyuşmazlık açısından anayasanın 90. maddesi uyarınca uygulanması gereken uluslararası sözleşme hükümlerini dikkate alması gerektiği sonucuna varılmaktadır(...) Türkiye’nin usulüne uygun olarak onaylayıp taraf olduğu sözleşme iç hukukta doğrudan uygulama kabiliyetini haizdir.” Kısacası, ulusal hukukun, ulusal üstü insan hakları ortak hukukuna uygun olarak yorumlanması ve doğrudan uygulanması, yerleşik bir Anayasa Mahkemesi içtihadıdır. Bu yaklaşım, hem son fıkranın hem de AYM kararlarının bağlayıcılığının kapsamadığı erk, yönetsel makam, kuruluş ve kişi bulunmadığını belirten kuralın gereğidir. Hukuk devletine başkaldırı Bir derece mahkemesinin kendisini AYM ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yerine geçirmesinin adı, insan haklarına saygılı ve dayalı hukuk devletine bir başkaldırıdır. Hukukun bittiği bundan öte bir nokta olamaz. “Bizi bağlamaz” yaklaşımının anlamı, anayasada ve ulusal üstü insan hakları sözleşmelerinde tanınıp güvenceye alınan, Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği’nin ortak kurucu ilke ve değerlerini tanımamaktır. Dilerim bu “siyasal” tutum, Avrupa Konseyi üyeliği sorununun gündeme getirilmesi noktasına vardırılmaz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle