28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 17 ŞUBAT 2021 ÇARŞAMBA [email protected] OLAYLAR VE GÖRÜŞLER PANDEMININ ETIK SONUÇLARINA BAKIŞ PROF. DR. ÇAĞATAY ÜSTÜN EGE ÜNIVERSITESI TIP FAKÜLTESI TIP TARIHI VE ETIK ANABILIM DALI BAŞKANI Ülkelerin hazırlıksız yakalandığı pandemi sürecinde üstü kapalı ekonomik bir kriz yaşanmıştır. Pandemide hastalığın bulaşma riski ile işsizliğin çoğalma riski yüzünden bir tercih yapmak zorunda kalınarak ekonominin devamı için kısıtlama süreleri kimi ülkelerde kısa tutulmuş, bu yüzden enfekte vaka ve ölüm sayılarında artış görülmüştür. Pandeminin yeni mutasyona uğrayan virüs çeşitleriyle sürmesi ve 3. dalga riskinin artması halinde bu tablonun daha da ağırlaşma ihtimali vardır. Serbest dolaşım hakkı kısıtlaması COVID19 tehlikesi birçok ülkenin karantina tedbirlerine yönelmesine sebep olmuş, uluslararası ve ulusal seyahatle ilgili ciddi kısıtlamalara gidilmiştir. Keyfi nitelendirilmemesi gereken, bütünü koruyucu özelliği olan bu yasakların bireylerin hak algısı ve psikolojik yapısı üzerinde olumsuz etkileri gözlemlenmeye başlanmıştır. 2020 yılının yaz aylarında turizm açısından yaşanan gerileme, bunun doğal bir sonucudur. Seyahat özgürlüğü kısıtlamalarının sosyalleşme ve kişisel gelişimi engelleyeceği endişesini taşıyanların buna itiraz etmesi söz konusudur. Ancak halen etkin olan mutasyonlu virüs bulaş etkisi yüzünden şu an için başka yapılabilecek bir şey yoktur. Ülkelerin aşı uygulamalarına başlamasının ardından önerilen bir başka husus, aşı olanların seyahat hakkı alabilmesi için aşı pasaportu verilmesine ilişkin öneridir. Ancak burada her ülkenin farklı bir yaklaşım tarzı belirlemesi gündemdedir. Bir şekilde doğru bir tavır gibi görülmesi düşünülen bu yeni gelişmeye kişisel hak ihlali gözüyle bakanların yaklaşımı sorunu derinleştirmektedir. Şu an için her ülkede yeterli doz aşının temin edilememiş olması, buradaki asıl etik ikilemdir. Bunun, hastalığın sürmesi halinde birkaç yıl içinde aşılması gündeme gelebilir. Eski normale dönme özlemi Pandemi sürecinde yaşanan en büyük özlem, her seferinde tekrarlanan eski normale dönme çabaları üzerinde yoğunlaşmaktadır. Eski normalin uzun bir süre daha olamayacağına ilişkin fikirlere rağmen bu konuda ısrarcı olunmasının temel nedeni, eski alışkanlıkların bir yaşam biçimi haline dönüşmüş olmasındandır. Doğaya zarar veren, öngörüden ve sağduyudan uzak tutumların hastalık sürecinden sonra yeniden gözden geçirilmesi gerekirken, kolaycılığa kaçılması ve aynısını tekrarlama eğiliminin sürdürülmesi ısrarcı ve inatçı bir yaklaşımdan başka bir şey değildir. Oysaki COVID19’dan sonra gelenekselleşmiş yanlışların değişmesi gerekmektedir. Ekonomik çarklar üzerinden kurgulanmış maddiyata dayalı bir yaşam biçiminin manevi ve duygusal olanı önemseyen bir biçimle değişimi sağlanmalıdır. Bu konuda felsefe, etik, sosyoloji alanı akademisyenlerinin yol göstericiliğine ihtiyaç vardır. Tabii ki ülke yönetimlerinin de bunu dikkate alması ve değişime ortak olması gerekmektedir. Buradaki temel yaklaşım şöyle özetlenebilir: Eski normale dönmek kolaycı Etik göstergelere etki lıktan ve aynısını yapmaktan başka bir eden bir pandemi şey değildir. Yeni ve doğru olanı yapmak, etik ve ahlaki olana yönelmek, bunun özlemini hissetmek gerekmektedir. Sonu ne zaman geleceği bilinmeyen bu hastalık tablosunu yaşarken eski norDoğru düşünme ve doğru eylem açısından belli bir bilinç bulanıklığı oluşturan COVID19, bir süre daha bu etkisini sürdürecek gibi görünmektedir. Viral bir hastalığın gemali arzulamanın akıl ve mantıkla izah niş kitlelerdeki etik göstergelere etedilebilir bir yönü yoktur. ki ederek değerler sistemini sarsmaAnomi toplumlar tehlikesi COVID19 pandemisi sürecinde alınan tedbir, önlem ve kısıtlamalara yönelik bireysel veya toplumsal karşıt refleks geliştirilmesi, anomi toplumların oluşmasına, antisosyal sı, anlayış ve algılama unsurlarını zedelemesi tedirginlik vericidir. Ancak umutsuz olmadan, karşımıza çıkan olumsuz tablodaki yanlışları fark ederek bunların doğrusu ile yer değiştirmesini sağlayacak anbir tavır ve tutum sergilenmesine kadar gitmiştir. Bu sülayışların savunulması ve bunların örnek kılınması gereçte, maske takmamak, fiziksel mesafeye özen COVID 19, göstermemek, PCR modern diye testi pozitif olduadlandırılan tıp rekmektedir. Etik ve ahlaki göstergeleri bozan bir etkinin iki sonucu söz konusudur: Ya gelişen bu kötü anlayış yeni normal ğu halde karantidünyasına mogibi algılanacaktır ya da nada kalmayıp dernliğin ölçülerini sorbundan kurtulmak için kaçmak ve topluluklara karışmak, sosyal izolasyona uymamak kural tanımazlığın örnek olgularıydı. Kendi tespitime gögulatacak bir ders verdi. Anyeni bir etik anlayış cak daha da önemlisi, bu hastalı ortaya çıkacaktır. ğın turizm, ziraat, lojistik, gıda tedarik zinciri, ekonomi, turizm, sosyal ve toplumsal yaşam, bireysel hak ve özgürlük alanı, etik, hukuk anlamında farkEntropinin uzun soluklu bir düşünce biçimi olmadığını göz önüne aldığılı yönleriyle yüzleşildi. İnsan merkezci mızda, yeni etik bir yaklaşımı destekleyen sistemin do bir anlayışın dore 2013 yılın ğa ve diğer canlılara bakış açısını ge ğuşunu ve geda dünyada taliştirmesi gerektiğini vurgulayan lişini beklemek miemllrğmo2ielıtle0eşnrmiaaarer2kmnylbinhu0eaıvisırlşnrnozeyaüd,ellnıraeabyıaalddrınyhlnubndeüıllnilğsdarıaarğnuioırakyünnşdynkıivme,ışuaiekktslntopaoıilörlparangdrınlnlengueumdeeçmiellklıiakmşlşrae,tbıiikzrviusumseeüertldredaaköesoelbzcaliğanleizonrrelalau,dinskueuıeblmlmyabteiarmelaaparlrlıaızbşşkktırıairlkrlariinkueıkışroncalmi.ıırliğltsıanılcvıılanrıaesdr,avradopysıkeğğanıeaonagnennysdüsdtiauıa,ikeşrsbimbamluunenadişmieozmnnmunlyıediraiyEensennu.dsnealzB,ğbdıarbni.fuieeunhiBcdanrtğroaırebitelairarekğaşuddmynliryikoıaşmeıtdelağinüiınarmölğrbrdiinvuıdçgnülindeedieereitnumn.rüğurssçSiınörghgşe.üzeeekmamen su yüzüne çıkmıştır. İlkesiz tirdiği şartların doğru algılanması ve veya kuralsız gibi hissetmek ve dav buna göre hareket edilmesidir. Sınırranmak, başıboşluğun içine sürüklen ları belirsizleşen etik ve ahlaki çizgimeyi hızlandırmaktadır. İnsanın başı lerin üzerinden yeniden geçilmesiyboş bir canlı olmadığından hareketle, le bireysel ve toplumsal sosyal düztoplumların bu olumsuzluğun girda lem, yönetimler ve meslek alanları bına kapılmasını önleyecek yeni yak açısından olumlu etkilerin görülmelaşım tarzları üzerinde çalışılmalıdır. si muhakkaktır. COVID19 pandemiBuradaki önerim, etik ve ahlaki sağal si, yeni bir bakış açısına geçişin ilk tım yöntemleri kapsamında rol model durağı olmuştur. Artık bundan sonlerin çoğaltılması, bununla ilgili yapı ra hiç kimse eskisini bugün ile özlacak çalışmalara destek verilmesidir. deş tutmamalıdır. Boğaziçi: Tarlakuşu şarkı söylemek isterse... OĞUZ KAAN SALICI CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI Bir bilgeye “Bazıları hayata bir kaya, kurallara da o kayayı oymak için ihtiyaç duydukları keski gibi bakıyor. Onlar için ne dersin” diye sormuşlar. “Onların” diye yanıtlamış bilge, “Güneşin ışığından yararlandıkları halde gördükleri tek şey kendi gölgeleridir. Onlar için kural, gölgelerinden; güneş ise sadece gölge yaratıcısı olmaktan ibarettir. Ama bu doğanın da evrenin de kurallarına aykırı. Her ne kadar bazıları, başını yere eğip kendi gölgesini izlemeyi kural sanıyorsa da o gölgeyi yapanın güneş olduğunu unutmamak lazım. Bu nedenle güneş sayesinde yere yansıyan imaj, yüzünü güneşe çevirmiş olanları durduramaz.” Tarihin cilvesine bakın; Halil Cibran’dan özetleyerek aktardığım bu meselin yazılmasından yaklaşık yüz yıl sonra “yere bakılmasından medet uman” bir iktidarla karşı karşıyayız. Güneş yoksa gölge yoktur! Geleneğe aykırı bir biçimde Boğaziçi’ne atanan ve “kayyım” olarak tanımlanan rektöre yönelik protestolar sırasında görevleri güvenlik önlemi almaktan ibaret olan polislerin, öğrencilere “Yere bakın” diyerek şiddet uygulaması, “imaj”ın kendisini “gerçek”ten üstün görmek istemesinden başka nedir ki? Oysa üniversite, “imaj” ile “gerçek” arasındaki farkın bütün çıplaklığıyla ortaya konulduğu bir mekândır. Bu anlamıyla üniversite, bilim yuvası demektir ve bilim, ancak farklı olanın bir arada olduğu ortamlarda yeşerebilir. Üniversitenin geleneği de farklılığın kabulü üzerine inşa edilmiştir. Mezunu olmaktan onur duyduğum Boğaziçi Üniversitesi’ni benzerlerinden farklı bir konuma taşıyan da bu geleneğe sıkı sıkıya bağlı olmasıdır. Kurulduğu günden beri öğrencisini, çalışanını ve elbette bilim üreticisi konumundaki hocalarını hep dikkate almış; onların iradeleri doğrultusunda bir yönetsel mekanizma oluşmasına özen göstermişti. Bugünkü iktidar ise bile isteye bu “özen”e karşı nobran davranıyor. Bilim boyun eğmez! Üniversitenin demokratik geleneğine aykırı bir biçimde, üstelik göstermelik de olsa seçim yapılmasına bile gerek duymadan rektör atanıyor. Neden? Çünkü “imajları”nın gerçek karşısında bir hiç olduğunun farkındalar. Güneş sayesinde ortaya çıkmış gölgelerinin, ne kadar büyük olursa olsun, bir hiçten ibaret olduğunu biliyorlar. Gölgeden ibaret imajlarının ilanihaye sürüp gitmesini sağlamak için “provokatör” silahını kullanıyorlar Neymiş? Provokatörler, ortamı “kaşıyorlar”mış! Genel kuraldır; hukuka ve gelenekselleşerek toplumsal meşruiyet kazanmış kurallara uymayan iktidar protesto edilir. Protesto bir haktır ve hiç kimsenin iznine bağlı değildir. Anayasa gereği, “Herkes, önceden izin almadan, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir”. Demokratik devlet olmanın koşuluysa protesto hakkının kullanılmasını güvence altına almaktır. Ama bunlar öyle mi? Bunların tek kaygıları, kendi iktidarlarının ilanihaye sürüp gitmesini sağlamak. Bunu sağlamak için “maişet” derdine düşmüş yoksullarla “derece yaparak” Boğaziçi’ne giren gençlerimizin aynı dili konuşmasını önlemek için “barikatlar oluşturmak” istiyorlar. Gerçek, imajdan güçlüdür! “Hiçlik”ten ibaret olan durumlarının fark edilmesini önlemek için “toplumun vicdanı” olan üniversiteleri teslim almak istiyorlar. Bu vicdanı köreltmek için öğrencilerden “aşağı” bakmaları isteniyor. İstedikleri şey, “toplumun teslim olmasıdır”. Teslim olup “aşağı” baktığımızda “ışık oyunları” ile büyüttükleri yapay “gölge”nin iktidarını koruyacaklarını sanıyorlar. Farkındayım; “maişet” derdine düşmüş bu halk, henüz “kralın çıplak” olduğunu fark edememiş olabilir; ancak 31 Mart’ta atılan adımlardan da gördük ki güneş, gölgeden, “gerçek, imajdan güçlüdür”. Her biri gözbebeklerimizden daha kıymetli Boğaziçili çocuklarımızı kapı demirlerine kilitleseniz de gözaltına aldırıp hakaretler etseniz de durum budur! İyisi mi yol yakınken geri dönün, “kayyım” rektörü geri çekin. Yazının başlığına gelince... Halil Cibran, yukarıdaki meselinin devamında şöyle demiş: “Bir tarlakuşuna şarkı söylememesi için kim emir verebilir ki?” Kupa Orhan Veli Kupa Cumhuriyet
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle