23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR 13 17 ŞUBAT 2021 ÇARŞAMBA AYSEL OLMAK! KONUK YAZAR EMEL SEÇEN Aysel Gürel olmak kolay değildir, hele Türkiye gibi bir ülkede! Özgürlük yolları kapatılmış her kadının içinde Aysel Gürel tutuşur durur. Aslında çok da zekice, kendisine yaftalanan delilik unvanını, bilgeliği altında tüm söylemek istediklerini yeri gelmiş dalga geçerek yeri gelmiş bile isteye ifade edebilme özgürlüğünü yaratmıştır. Kendi tanımı ile: “Ben birey değilim. Ben kalabalık bir nesneyim. Ben tek başıma radyoyum, televizyonum, konserim, orkestrayım, her şeyim. Türkiye'nin ilk anarşist kızıyım ben. İlk çiçek kızıyım. İlk hippisiyim. Ben Amazon kadınıyım. Türkiye'de kadının bilinçaltıyım.” Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda doğan, aslında edebiyat öğretmeni olan Aysel Gürel (İÜ Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Mezunu) bundan tam on üç yıl önce aramızdan ayrılmıştı. Henüz sekiz yaşında kendisine alınan kuzuya şarkı yaparak başlar sanat hayatına, “Mido, güzel kuzu annesinin yavrusu”. Kadın olmanın tam üretken ve verginliğini hiç dizginlemez, onun için her canlının hamisidir. Türk pop müziğinin neredeyse kaynak yeri olacak kadar üretken olur. İlk kez 1973 yılında Güzin ile Baha ikilisinin albümlerinde “Deli Balım” ile yer alır. Aysel Gürel, yaşamı boyunca Ajda Pekkan, Nilüfer, Sezen Aksu, Gökben gibi geçmişten sanatçılara katkıda bulunurken, gelecekte ise Sertap Erener, Aşkın Nur Yengi, Funda Arar, Tarkan, Burcu Güneş, Yonca Lodi gibi sanatçılarda nasibini son kertede alanlardır. Ve daha birçokları... Kendi acılarını bile mizaha çevirerek yapar ama ondaki duruş Türkiye’de ben oldum, varım diyen kadında yoktur! Çünkü o daha küçük yaşlarda, bağnazlığı görür, kocakarı inanış ve dogmalarından, olabilecek dedikoduları kendince, kendine deli mahlası takarak kurtulur. Hatta tanıştığı ve beğendiği gazeteciye kendisi evlenme teklif eder, iki evladı Müjde ve Mehtap Ar’ı da “acelem vardı, ürünlerimi çıkarmak istedim” şeklinde yorumlar. Çok okuyan Aysel Gürel, kitaplar ile mahallede anlatılanların birbirine benzemediğini fark edince, bunu yaşama uygular, işte bazılarımızı derinden etkileyen, şarkısında yer alan, Ünzile, tam da bunu anlatır.1962 yılında Münir Özkul ile Anadolu’da tiyatro turnesine giderken, babasının yanında henüz ilkokul çağında, gördüğü çocuk gelindir, Türkiye’nin gerçeğidir, Ünzile. Kendi ifadesi ile: “Kadın, mevcut köy içinde bulunan son çite gitmeye korkar çünkü dünyanın orada bittiğine inanır.” Ataerkil ve mahalle baskısı dahil her türlü baskı, taciz, şiddet ile pres yapılmaya çalışılan kadını yüceltmeye, kendi zekâsı ve gücü kadar, kurtarmaya çalışır. O yüzden en çok kadınların kahramanıdır. Birçok sinema filminde rol alan Aysel Gürel, Nükhet Duru’nun yorumu ile “Sevda” şarkısındaki gibi dolu bir yürek ve kızına yazdığı “Firuze” kadar korumacı ve anaçtır. Hani deriz ya “Deli olmadan, Veli olunmuyor!” İşte o bu mertebeye okuyarak, yaşayarak, kendini eğitip, topluma sunarak gelmiştir. Yaşasa bugün 92 yaşına bir hafta önce girmiş olacak Aysel Gürel’in, hayatı film olmaya hazırlanıyor. Üstelik yaşamını iki oyuncu kızı oynayacak. Aramızdan ayrılışının yıldönümü 17 Şubat’ta sevgi ve özlemle anıyoruz... O yüreğimizin Aysel’idir. Ve bu ülkede gizli Aysel’ler de çoktur! “Dünyada 200 milyonu aşkın sünnetli kadın var. Bu ‘Kadın sünneti’ hâlâ önlenemeyen, kadın sağlığını tehdit eden çok önemli bir sorun. Yetmiş milyon kadın daha sünnet tehdidi altında. Biz tüm dünyada bir farkındalık yaratmak adına bu filmi çekiyoruz” diyen hikâyenin yazarı Zeynep Girgin ile “Sunna” adlı filmin başlangıç öyküsünü konuştuk. beyazperdeye taşınıyor Dünyada kadınlara yapılan baskılar, dayatmalar, şiddet, tecavüz yüzyıllardır bitmiyor. Kadınları insan yerine koymayan erkek egemen toplumlar her zaman geride kalmış ve kalmaya devam ediyor. Annelerinin de kadın olduğunu unutan bağnaz erkek kafaları ülkemizde de görmek mümkün. Evet, konu yine bir kadın şiddeti! Deyim yerindeyse konuşurken kanımın donduğu, kalbimin acıdığı, dinlemesi bile zor, bu korkunç olay karşısında öfke doluyum. Boğazım kocaman bir yumruk çünkü içimden konuşmam bitmiyor. Ne yazık ki bazı ülkelerde hâlâ ÖZNUR uygulanan kadın sünneOĞRAŞ ÇOLAK tinden bahsediyorum. Ka“Dünyada 200 milyonu aşkın sündınlara ve kız çocukları netli kadın var. Bu dünyamızın çok na küçük yaşta uygulanan bu vahönemli bir sorunu. Yetmiş milşet karşısında ne kadar isyan yon kadın daha sünnet tehetsek az. İşte buna dikkat didi altında. Biz tüm dünçekmek ve önlenmesini yada bir farkındalık yasağlamak için bu vahratmak adına bu filşet beyazperdeye tami çekiyoruz” dişınıyor. yen Girgin ile fil“Sunna” adlı filmin başlangıç min üç ülkede tahikâyesini konuşmamlanması plantuk. lanıyor. Filmin yön Türkiye’de netmen koltuğunneyse ki hiç uyda Ali Kaygısız gulanmayan oturuyor. Filmin ama pek çok ülhikâyesinin yazarı kede kadınların ise Zeynep Girgin. hayatını tehdit Milyonlarca kadıeden kadın sünnenın hayatını tehdit eden bu sorun Dünya Sağlık Zeynep Girgin tine değinmek nereden aklınıza geldi? Örgütü'nün de en önemli İki binli yılların başıngündem maddelerinden biri. da yaptığımız bir Ortadoğu Kadın sünneti sorununu anlatan seyahatinde karşılaştığımız bir filmin ilk fragmanı yayımlandı. Türk doktor sohbetimiz esnasında biEkip, filmin Birleşmiş Milletler'de de ze bu vahşetten bahsetti. Duyduklarıgösterimi için girişimlere başlamış. ma inanamadım. Dünyanın neresinde 48 Film Yapım ile 24 Kare Film LTD olursa olsun insanları acıtan hikâyeler ortaklığında çekilen filmde sünnet bir kadın olarak benim ilgimi çekiedilme tehlikesiyle karşı karşıya ka yor. Duyarlı olursak yaşanan tüm acılan bir kız çocuğunun annesiyle bir ları benliğimizde hissedebiliyoruz. likte verdiği yaşam mücadelesi anla Araştırmalarım sırasında çok çarpıtılıyor. Filmin başlıca rollerini Tuğba cı bir kadın sünneti kurbanına rastlaKoşucu, Yahya Çelebi, Bedriye Roza dım. Waris Dirie'nin hikâyesi beni çok Çelik, Ela Derin Çelik ve Semra Din etkiledi. Somalili küçük bir çocukken çer paylaşıyor. sünnet ediliyor. Sonra yaşadıkları tüm acıyı yaşayan kadınlarla konuştunuz mu? Bu projenin üstünde 2002 yılından beri konuyla ilgili Avrupa, Ortadoğu ve Afrika'da ciddi araştırmalarımız oldu. Yönetmenimiz Ali Kaygısız vahşetin yaşandığı ülkelerde bire bir görüşmeler yaptı. Tahmin edersiniz vahşeti yaşayanların çok azı bunu ifşa edebiliyor. Biz filmimizde konuyu tüm çarpıcılığıyla anlatıyoruz. dünyada bir farkındalık yaratıyor. Bu Anlatılması zor konuda bir şeyler yapma sorumluluğu n Bu vahşeti beyazperdeye nasıl tahissettim. 2016 yılında Sabancı Vak şıdınız? Seyirci yaşananların ne kadafı Waris Dirie'yi konuk etti. Filantropi rını görecek ya da hissedecek? Semineri'nde yapılan bu etkinlik beni Aslında anlatılamaz bir vahşet bu. çok etkiledi. Güler Sabancı da buFilmimizi izleyenler yaşananı ancak rada yapmış olduğu konuşhissedebilirler. Hikâyemde bir mayla projemize de ilham “Kadın annenin dramını anlatıyorum. vermiş oldu. Sunna'yı, Sünneti” nedir? Farah ve Ecrin'in hikâyesi. hikâyeyi yazdım. Yapımcı ortağım yönetmen Ali Kaygısız'la birlikte elimizi taşın altına koyduk, çekimlere başladık. n Bu canice ve inKadın sünneti ya Kendisi bu vahşeti yaşada kadın genital mutilasyonu (KGM), tıbbi olmayan nedenlerle kadın üreme organlarının kısmen ya da mış. Kızı yaşamasın diye büyük bir mücadele içine giriyor. Filmin ilk gösterimini 2022 yılıtamamen çıkarılmasıdır. Ritüel nın 6 Şubat “Dünya Kaolarak yapılan bu uygulama dın Sünneti'ne Sıfır Tosanlık dışı olayı yaşa Afrika, Asya ve Ortadoğu’da lerans Günü”nde Birleşyan birini tanıyor mubazı ülkelerde ya da miş Milletler'de yapmak sunuz? ülke içindeki bazı için girişimlerimizi sürdüEvet, tanıyorum. İlginç bir şekilde İstanbul'da tatopluluklarda görülür. rüyoruz. n Hikâye filme uyarlanırken nıştım. Etiyopyalı bir kızne gibi çekinceleriniz oldu? Nelere dı. Anlattıkları beni çok sarsmışdikkat ettiniz? Kırmızı çizginiz neydi? tı. Gelenek ve din kisvesi altında yapı Gerçeklik bizim için çok önemli. Olalan bu vahşet beni derinden etkiledi. yı sinemanın dilini kullanarak aktarDünyanın en modern, demokrasisiy mak önemli. Bunu yaparken cesur davle, insan haklarıyla övünen ülkelerin randık. İnsanlar sarsılsın istiyoruz. İnde bile bu vahşet gizlice yapılıyor. Ce sanlar bu olayın önlenmesi için harekehaletin hâkim olduğu, özellikle Asya te geçsin istiyoruz. Bizim kırmızı çizgive Afrika coğrafyasında ise ne yazık miz dünyanın neresinde yaşanırsa yaki milyonlarca çocuk, kadın bu vahşe şansın vahşete, tacize, şiddete karşı çıti hâlâ yaşıyor. Ömür boyu süren bu kalım. Zulme, insan hakları ihlalleriacıyı kadınlar, saklıyor, kimselere an ne sessiz kalmayalım. Olayın bir boyulatmıyor. tu da bu bir kadın hakları konusu. Kan Bu uygulamanın yapıldığı bölge dına şiddet tüm dünyada engellenene lere gidip araştırma yaptınız mı? Bu kadar sürmeli. Ayla ve yaşama coşkusu Ayla Erduran 1934’te Istanbul’da dünyaya geldi. Ne İkinci Dünya Savaşı’nın bunalımından haberi oldu ne de kapalı kapıların dışındaki çocukluk ve gençlik dünyasından. İlkokula bile gitmedi, özel hocalarla eğitildi. Onun bir tane dünyası vardı: Üstün yeteneği sayesinde üç yaşında eline aldığı keman! Önce Berger’in öğrencisi oldu, ilk resitalini on yaşında, piyanist Ferdi Ştatzer eşliğinde Saray Sineması’nda verdi. 194651 arasında Paris Konservatuvarı’nda ünlü hocalarla çalıştı. Her daim annesi yanındaydı. Ona kısa soket çoraplar, pilili etekler giydiriyor, saçlarını iki örgü yapıyordu. Ayla isyan etse de o, kızını küçücük bir harika çocuk olarak sunuyordu. Kızını Paris’teki bütün konserlere götürüyor, büyük ustaları tanıtıyordu. 195155 arasında Amerika’da Galamian ve Francescatti ile çalıştı. Günde sekiz saat keman çalıyordu. Annesi eve onun için elbiseler getirtiyor, o da beğendiklerini seçiyordu. Dükkâna filan gidecek zamanı yoktu. Bu sırada New York’ta yaşayan zengin ve çocuksuz bir dayı öldü. Ondan kalan miras ile Ayla’ya tarihi Stradivarius1710 yapımı “Nelsonex, The Roderer” imzalı keman satın alındı. Bütün kayıtlarında o kemanla çaldı. Acı gününde tatlı gününde, yıllar boyunca o keman en yakın dostu oldu. Avrupa’daki konser hayatına Varşova Filarmoni ile çaldığı Glazunov’un keman konçertosuyla başladı. Hâlâ ne giyeceğine, saçını nasıl tarayacağına annesi karar veriyordu. Yirmi yaşına kadar yanında hiç çanta taşımadı. Nasıl olsa gereken her şey annesinde vardı. 1957’de Moskova Konservatuvarı’na ilk kez annesiz, tek başına gitti. Yirminci yüzyılın büyük virtüozu David Oistrakh’ın öğrencisi olunca, artık müziğin dışında da duyguların boy attığı bir dünyanın var olduğunu öğrendi. Polonya’daki Wieniawski Yarışması’nda ilk altıya girdi. O sıralar Avrupa’daki en önemli yarışmaydı bu. 1958’de Brüksel’de, bestecisi yönetiminde Erkin’in keman konçertosunun ilk seslendirisini yaptı. Avrupa ve Amerika’daki konser ve resitallerinin yanı sıra 196162’de Kanada’da ilk büyük turnesine çıktı. 1965’te Londra Albert Hall’da Rozhdestvenski yönetiminde Brahms’ın keman konçertosunu çaldığı konser, BBC’den naklen yayımlandı. Aynı yıl Cenevre’de şef Ansermet yönetimindeki Suisse Romande orkestrası ile Sibelius’un 100. yılı konserlerinde, onun keman konçertosunu çaldı. 1970’te Hollanda’da Beethoven Ödülü’nü kazandı. Bir yandan konser kariyerine devam ederken, 1973’ten 1990’lara kadar İsviçre’de öğretmenlik yaptı, bir süre Lozan Konservatuvarı’nda ustalık sınıfını çalıştırdı. Elgar’ın keman konçertosunu Türkiye’de ilk seslendiren sanatçı oldu. Ama bu parlak tırmanış, yaşamının en verimli yıllarında birden tersine döndü. Bundan sonra onu yönlendiren olaylar art arda gelen karabasanlardı: Babası ünlü ürolog Prof. Behçet Sabit Erduran öldüğünde o İsviçre’deydi. Teyzesi ve teyzesinin kızı karanlık bir cinayete kurban gittiklerinde Ayla yine İsviçre’deydi. Bu ölümler onun için uzun yıllar altından kalkamadığı bir felaketler yumağı oldu. Artık büyük çaplı eserler çalamıyordu. Konser teklifi aldığında “Ben sadece Bach çalarım” diyordu. Sonra konser teklifleri azaldı. Annesinin hastalıkları ve ölümü, parasızlık ve çaresizliklerle savaşmaya çalıştı. Bunalımlar sonucu bir süre alkole sığındı. Elindeki en büyük hazineyi, Stradivarius kemanını satmak zorunda kaldı. Çünkü onu sigorta ettirmesi bile olanaksızdı. Bu çok değerli kemanı İsviçre’de bir vakıf satın aldı. Onun yerine Guernerius 1697 etiketli bir kemanın sahibi oldu. Ayla şimdi 87 yaşını tamamlamaya doğru yol alırken, hâlâ günde en az üç saat, bazen de altı saat keman çalıyor. Bilmediği eserleri çıkarıp çalışıyor. Trio, kuvartet gibi bir oda müziği teklifine her zaman hazır. Günün geri kalanında Kreisler’in, en çok da David Oistrakh’ın kayıtlarını dinliyor. Onların icralarında ilk gençliğinin o hülyalı günlerini buluyor. Böylece fiziksel sorunları olsa da müziğin verdiği yaşam coşkusuyla kendini her dem dinç tutuyor. Zakkum’dan akustik seri Geçen aylarda 20. yılını “DUBLE” ismini verdikleri ikili albüm ile kutlayan Zakkum, “akustik” bir seriye başladı. YouTube kanalı “Zakkumonline” üzerinden, kendi şarkılarını ve çalmaktan keyif aldığı cover şarkılarının akustik versiyonlarını yayımlamaya başlayan grup, şu ana kadar; “Hüzzam, Dile Kolay Kalbe Değil, Elveda, Bir Ateşe Attın Beni, Aynı Sen Aynı Ben Aynı Yer”i sevenleriyle buluşturdu. Instagram hesapları üzerinden her hafta başka bir akustik videonun yayımlanacağının duyurusunu yapan grubun, video kliplerine Zakkumonline YouTube kanalı üzerinden ulaşılabiliyor. PSIKOLOG, YAZAR DOĞAN CÜCELOĞLU YAŞAMINI YITIRDI Psikolog, yazar Doğan Cüceloğlu Beşiktaş’taki evinde ölü bulundu. Cumhuriyet savcısı olay yerine gelerek incelemelerde bulunurken İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nden yapılan açıklamada, “Kafa kısmında düşmeye bağlı kanamanın olduğu anlaşılmış olup, konu ile ilgili çalışmalar devam etmektedir” denildi. Psikoloji üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan Cüceloğlu 83 yaşındaydı. Cüceloğlu, Mersin’in Silifke ilçesinde 11 çocuklu bir ailenin 11. çocuğu olarak dünyaya geldi ve ortaokulu orada bitirdi. İstanbul Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden mezun olan Cüceloğlu, ABD’de Illinois Üniversitesi’nde Bilişsel Psikoloji doktorası yaptı. Türkiye’de Hacettepe Üniversitesi’nde, Boğaziçi Üniversitesi’nde çalışmış, Fulbright bursu ile Berkeley’deki Kaliforniya Üniversitesi’nde ziyaretçi öğretim üyesi olarak bir sene görev aldı. 19801996 yılları arasında California Eyalet Üniversitesi’nde görev yaptı. 1996’dan bu yana Türkiye’de üniversite öğrencilerine, öğretmenlere, anababalara ve işadamlarına yönelik seminerler, konferanslar ve atölye çalışmaları düzenledi. Cüceloğlu, Türk insanının düşünce, duygu ve davranışlarını bilimsel psikoloji kavramları içinde inceleyen kitaplar yazdı. Eczacıbaşı Topluluğu’ndan İKSV’ye büyük destek İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) kurucu sponsoru Eczacıbaşı Topluluğu, salgın döneminden etkilenen vakfın çalışmalarına katkıda bulunmak amacıyla vakfa 35 milyon TL tutarında ek destek verme kararı aldı. Çalışmalarını izleyici, üye, kamu, özel sektör ve diğer STK’lerin katkılarıyla yürüten İKSV, salgın koşullarında etkinliklerini sınırlı bir program dahilinde, sınırlı sayıda izleyicinin katılımıyla gerçekleştirebildi. Pandeminin İKSV’nin gelirgider dengesindeki olumsuz etkisi nedeniyle vakıf 2020 yılını 10 milyon TL’ye yakın bir zararla tamamladı. İKSV’nin kurucu sponsoru Eczacıbaşı Topluluğu, bu gelişmeler doğrultusunda İKSV’nin içinde bulunduğu finansal sıkıntının giderilmesi yolunda önemli bir adım atarak vakfa, önümüzdeki 3 yıla yayılacak ek bir maddi destek verme kararı aldı. Eczacıbaşı Topluluğu, İKSV’ye toplam 35 milyon TL tutarında ek kaynak aktararak İKSV’nin mali yapısını güçlendirecek ve önümüzdeki yıllarda vakfın kültürsanata katkılarını sürdürebilmesine olanak sağlayacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle