01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 30 OCAK 2021 CUMARTESİ [email protected] OLAYLAR VE GÖRÜŞLER (U)MUTSUZLUK sendromunu yenmeliyiz AYTUN ÇIRAY Biz muhalif siyasilere düşen görev, bir yandan “Demokrasi ve laik İYI PARTI İZMIR MILLETVEKILI Siyasi İslamist ideolojik takıntıları, usulsüzlükleri ve işbilmezlikleri ile AKP iktidarının ülkemizi Cumhuriyet elden gidiyor” derken diğer yandan parti içi kavgalarla elden gittiğini iddia ettiğimiz değerlerimize ihanet etmemektir. ve insanımızı getirdiği şu hale bakın: Muazzam bir işsizlik, gittikçe artan enflasyon, her gün yapılan zamların altında ezilen halk ve bunlar da yetmiyormuş gibi Covid19 pandemisini yönetmekten aciz bir yönetim. Bunlara “milli ve yerli” dedikleri AKP’nin yanlış dış politikalarının yarattığı ağır ekonomik ve sosyal bedelleri de ekleyin. Ekonomik büyüklük olarak 1976’da dünyanın 16’ncısı olan Türkiye’yi 19. sıraya düşürme şerefine (!) nail olan Sayın Erdoğan güdümündeki ekonomi yönetimi, ne yazık ki har vurup harman savurarak tükettikleri döviz rezervleri nedeniyle şimdi de tefeci faiziyle sıcak para getirebilme peşinde. Hatta o kadar sıkıştılar ki AB’nin yaptırımlarını önleyebilmek için Libya, Mavi Vatan, Ege ve Doğu Akdeniz milli politikalarında egemenlik haklarımızı adeta tartışma cüretini gösteren Yunanistan’la “istikşafi görüşmelere” oturdular. Son olarak Amerikan Merkez Kuvvetleri Komutanlığı, Ayn el Arab’ın (Kobani) terör örgütü DEAŞ’tan alınmasının altıncı yıldönümü dolayısıyla terör örgütü YPG’yi kutladı. Şu ana kadar muhaliflerinin adeta tümünü “PKK sempatizanı” ilan eden Sayın Erdoğan ve Dışişleri’nden en küçük bir tepki yoktu. teslim alıyor. Çok ağır, klinik bir tabloyla karşı karşıyayız. Kısaca bir (u) mutsuzluk krizi yaşıyoruz. Rejim ve devlet krizi pahalıya patlayacak Ancak biz, Türkiye’nin bu durumu aşmasının normal şartlarda çok da zor olmadığını biliyoruz. Bunun itici gücü de sıkıştığı durumlarda Atatürk’ün koyduğu hedeflerden ve Cumhuriyetimizin modernleşme dehem CHP kanadını hem de İYİ Parti kanadını söz konusu kurgutasarıma hizmet edecek şekilde ele alıyorlar. Bu nedenle biz muhalif siyasilere düşen görev, bir yandan “Demokrasi ve laik Cumhuriyet elden gidiyor” derken diğer yandan parti içi kavgalarla elden gittiğini iddia ettiğimiz değerlerimize ihanet etmemektir. Bunun yerine proaktif (ön alan), atak, cesur, kararlı ve rasyonel bir siyaseti derhal hayata geçirmeliyiz. Demokles’in kılıcı neyiminden geçmiş insanlarımızdır. ABD’nin elinde Siyasi İslamcıların son yıllarda göslitlrlmymThlmbsblkğumydbtüıaeıdıiiiiaauaieüuzacrknnrBKrndaiüıkknzışuıErr,şaadbimkiidsilkdıldkuignbrarlesadebBaügmoeAaioıdililurampeğdiiöyukbreyyairpsloKtrckdtklııesederiüşı.iaaaığaonalâePtdıubş’uiNlnAkrSlmaHidneslınnlaöa’limeEılonıyriKegerınkartzınayatnmlyTenam’tiaDeliüPmömmodısıçklktövAnşykiAkeirry’eeaaduinlismdaaa.iyb’tamlBlizBadLtdimoekiaıel“ein”laaşeiiDatllDnaoalbmginnryekkl,ayiieek,arnCllamalgeepageAüürssıapşile’AaızçtotinielvnslTreiyuaeliSrkaoybhkömbAbıbmoiailnaçümpiruatryröze.ıiyşantklomaıarinlülıbBlgptiğauaalkdkeadökilüesknuogyeümeuirtinmbğnp,eatzlüvuçlsaiombcelliarneüemlnarebaryizirtdhebşğşseraiiarnitıtuiımkoryiynviaaenıytaaclıevisaeazksiıaakncçdmiapnnoaahirodrtuıknşyma.aluttdıdairBAjtılyeçıenruıizieumrv.kmmoklıılsyluncaaddekiekaehiığltyeiaetâirstbçclçaka,nreıiiaaiiyarsnnlnrllieamaiımezerdkrctileaaedleiatyıpdımdlmmzeülmvaeietdilrlmşre,noitıeıdeaaakeztibyp2deybddüniikınortaakl1zıriniialeğulvutlvrlszşarlea.ilıügarnep.iümaBaın.eçmkğiğcçyyrzuknAarğimrEsuılagemigıüıneau,l.iitdenülşnkğriaemlsazücbkotteeıdraiasrdçklimyüyaçlimzöeğnioyiıeinögraıovnakılmskiğlaelarekhnauikşbesTmomiılezabmrbnyneaiaynüibümçiajkşnpilinaealhianiujliearrudsalm,baekesszüuikicbnıayegpyshiüakicğitncaeziarğ,öraieötihavstzagnkdayiıiiıirktoheeerkrtfaaa.nin hâkim olduğu bu otokratik rejim si ideolojisinin aksine bütün çağdaş de olduğu kadar Türkiye’de gündem, araçları ve antidemokratik yöntemlehiç bu kadar ağırlaşmamış, hiç bu ka ri kullanırken, biz muhalif siyasilerin dar çıkışsızlık görüntüsü vermemişti. hâlâ konvansiyonel siyasette ısrar etDaha önce de ifade ettiğim gibi mesi ne kadar doğru olabilir? Yaratıcı olanların böyle olmayanlardan ya da davranmayanlardan çok daha avantajlı hale geleceği, geleceğe mühürlerini vuracakları günlerdeyiz. Yani insanımızın kendisini (u) mutsuzluk krizinden çıkaranları gerçek anlamda ödüllendireceği günlerdeyiz. Bunu biz yapabiliriz. Hem de görünürdeki ya da görünüşteki tüm olumsuzluklara rağmen yapabiliriz. Yeter ki doğru teşhisler koyup doğru tedaviler yapalım. Yeter ki yeni vizyonumuzu şekillendiren düşüncelerin derinliğini, anlamını ve samimiyetini insanımıza hissettirelim. Siyasete ilişkin böyle bir vizyon ya da yaklaşım elbette son derece büyük bir iddiayı ifade etmektedir. Ancak “geleceğin yönetimi” gibi yeni çağın ruhuyla uyumlu taze kavramlardan ve politikalardan söz edeceksek iddialı olmak zorundayız. Kaldı ki bu, bizi kuşatmaya yönelik komploları bertaraf etmenin ve onları bir bumerang gibi komploculara geri döndürmenin yegâne yolu, komplocuların asla tasavvur edemeyecekleri bir alana geçmektir. Aktif bir siyasi aktör olarak kendi gündemimizi Türkiye’nin gündemi haline getirmemizin önünü açan bir yoldan söz ediyorum. Bütün bu tablo, başta gençlerimiz olmak üzere insanımızın umutlanmaya ve mutluluğa yönelik inandırıcı poTürkiye’nin sade insanları acı çekiyor, mutsuzluk sokaklarda biraz gezindiğimizde hemen fark edebileceİYİ Parti ve CHP’ye kurgu siyaseti litikalara büyük bir ihtiyaç duyması anlamına gelmektedir. Bu ihtiyacı karşılayacağını inandırıcı bir biçimde ğimiz kadar açık ve somut. İnsanlarıBakınız, yandaş medya aracılığı ile ortaya koyan siyasi aktör ve siyasi hamız derin bir çaresizlik içinde, sade erken veya normal yapılacak seçim reket, rakiplerine karşı çok önemli bir ce ve sadece günü kurtarma derdinde. lerin gerçekleşeceği koşullar dizayn avantaj elde etmiş olacaktır. (U)mutGüvensizlik ve belirsizlik, toplumu edilmeye başlandı. Millet İttifakı’nın suzluk sendromunu yenmeliyiz. Beklenen kim? A. CELAL BİNZET Hep bir telaş ve geç kalmışlığın dillendirilmesiyle söylenen sözler dolaşıyor havada. Kültür ve sanatta yeterli kadroların eksikliğine değiniliyor. Yerinde bir durum saptaması. Doğrusu bunlar bir dünya görüşünün düştüğü açmazın yüksek sesle açıklanmasından başkası değil. Yeni de değil üstelik. Değişik dönemlerde birileri içinde yuvarlandıkları çıkmazdan kurtulmanın çözümü diye ortaya atıyor bunları. Yıllar önce ünlü ve renkli bir iş insanımız, yurtdışı gezilerinde gördüklerinden sonra dönüşünde sanat yapıtları toplamaya karar vermişti. Yanında görevlendirdiği danışmanları aracılığıyla büyük paralar ayırarak zengin bir koleksiyon edindi. Bu süreçten sonra gittiği ülkelerde bu kez kendisini devlet insanlarının da karşıladığını söyleyerek aradaki büyük değişime dikkat çekmişti. Para yetmez Önemli bir ayrım. Bir kişi, kurum ya da devlet çok paralı olabilir. Ancak tarih göstermiştir ki insanlık arenasında yer tutabilmek için yalnızca para yeterli olmuyor. Eğer anılan zenginlik, kültür ve sanatla beslenmemişse o büyük aile içinde asla yer alamıyorsunuz. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün danışmanlarından Prof. Dr. Mustafa İsen, o tarihlerde bir dergiye yaptığı açıklamada, “Muhafazakâr kesimin nasıl bir demokrasi anlayışı varsa muhafazakâr estetik ve muhafazakâr sanat normlarını ve yapısını oluşturmak gibi bir yükümlülük içindeyiz” demişti. Bu eksikliği görebilmek bile başlı başına bir ilerleme sayılır. Bizde gelenektir. Yukarılardan bir işaret gelince hemen bazıları o konuyu işlemeye başlar. Öyle de oldu. Şimdilerde terörist sayılan, bir zamanların aynı yağmur altındakilerin gazetesi Zaman’da 10 Nisan 2012 günü İskender Pala, “Muhafazakârın Sanat Manifestosu” başlıklı bir bildiriye imza atmakta gecikmedi. Toplam 20 madde altında toplayıp öne sürdüğü düşünceler, sonraki yıllarda başkalarınca da dillendirilecekti. Bunlardan ilginç olan bir ikisinde dikkat çeken çelişkileri anımsamakta yarar var. Örneğin 6. maddedeki “Muhafazakâr sanat, devlet eliyle kontrole karşı çıkar” sözünü nasıl yorumlamalı? Bugün en büyük kontrolün devlet gücünü elinde tutanlarca yapıldığını söylemeye gerek var mı? Yasaklama, sansür ya da başka adlar altında yürütülen bir politika yürürlükte. Hastalıklı bakış “Muhafazakâr sanat, halk ile kavga etmez. Bu bakımdan İngiltere’deki muhafazakâr sanat ortamını destekler ve mesela nüfusunun kahir ekseriyeti Müslüman olan bir toplumda İslami değerlere küfredilmesinden rahatsızlık duyar” sözlerini de 8. maddeye yerleştirmiş. Bu bakış açısına göre eleştiriyle küfür aynı torbaya konuluyor. Kendilerine yönelik her eleştiriyi küfür sayma gibi hastalıklı bir bakış. Oysa o apayrı bir dil. Yine geçmişle bağlarımızın travmatik olarak koparılmasına değinmenin ardında Cumhuriyetimizin çağdaşlaşma sürecine dokunulmuş. Bu maddeler okunduğunda tümünün gerilerde kalmış bir başka konuşmadan esinlenerek yola çıkıldığı görülür. O kişi günümüzdekilerin düşünsel önderi sayılan birisi. Yaşamında birbirinden ayrı uç noktalara savrulup en son geldiği durakta bir kimliğe bürünmüş. Biraz gerilere gidelim. 1934 yılında bir resim sergisi açılışında konuşan Necip Fazıl Kısakürek, “Beklenen Sanatkâr” başlığı altında bu travmadan söz etmişti. Onu yaparken asıl amacının Cumhuriyetle hesaplaşma olduğu açıktı. Kalıplara sıkıştırılamaz Kısakürek’in ardıllarının bu kavramı pek sevdikleri anlaşılıyor. Görüldüğü gibi ülkemizdeki sığ kesimin sorunu çağdaşlaşmayla. Ama çağdaş düşünceyle yoğrulmamış kafaların gidebileceği son nokta tıkanmadır. Sanatın yaratıcı düşünce anlayışından uzağa düşenler aynı kısırdöngünün içinde kalmak zorunda. Kalıplara sıkıştırılmış şablonların egemen olduğu yerde yaratıcılığın özgürce dolaşmasına izin verilmez. O kalıplar da savunucularıyla birlikte toplumu, tarihin karanlıkları arasında baskılamaya zorlar. Sanatçı beklemek gibi bir niyet içinde olanların bu gerçeği bilmeleri zorunlu. Yoksa ilerleyen insanlık içinde hep başkalarının gerisinde kalınır. C DAYANIŞMA İLANLARINIZ İÇİN İLETİŞİM BİLGİLERİMİZ İSTANBUL : 0212 343 72 74 ANKARA : 0312 442 30 50 İZMİR : 0232 441 12 20 Email : [email protected] Mumcu ve Aksoy’u andık 28 yıl önce katledilen gazetemiz yazarı Uğur Mumcu’yu ve 31 yıl önce katledilen yazarımız, Atatürkçü Düşünce Derneği Kurucusu Muammer Aksoy’u özlemle andık. Her yıl olduğu gibi bu yıl da Mumcu’nun yıllar öncesinden bugünlere ışık tutan yazıları okunurken, yaşamını yitirdiği alana ailesi, sevenleri ve okurları karanfiller ve mumlar bıraktı. Aksoy için de Cebeci’deki gömütü başında anma düzenlendi. 5 gün gecikmeli 10 milyon doz Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarına karşın Çin’den sipariş edilen 50 milyonluk aşının yalnız 10 milyon dozu, o da iki parti halinde gecikmeli olarak geldi. Kalan aşıların geliş takvimi ise belirsiz. Yunanistan’la kritik görüşme Türkiye ve Yunanistan, 20022016 yılları arasında 60 tur boyunca sürdürdükten sonra ara verdikleri öngörüşmelere (istikşafi görüşmeler) 5 yıl aradan sonra yeniden başladı. İstanbul’da yapılan öngörüşmelerin 61. turunda iki ülke 24 27 OCAK yetkilileri, 5 yıl aranın ardından müzakerelerdeki mevcut durumu ve gelecek turlarda görüşülecek konuları gözden geçirdi. Görüşmelerin 62. turu Yunanistan’da gerçekleştirilecek. Sistem çalışması CHP MYK toplantısında, akademisyenler tarafından hazırlanan “Türkiye İçin Yeni Bir Hükümet Sistemi” ve “Türkiye’de Hukuk Devletinin Tesisi” başlıklı iki ayrı çalışma sunuldu. Saadet’te ittifak Saadet Partisi Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Oğuzhan Asiltürk, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la yaptığı görüşmenin ardından partisinin ittifak politikası için “Açıklarsam bir bölünme meydana gelir. Ne yapacağım kalbimde durur” dedi. Asiltürk’ün Erdoğan’la görüşmesine dair açıklamalarına partinin önemli isimlerinden Ali Aktaş’tan tepki geldi. START3’te uzlaşı adımı ABD ile Rusya, nükleer silahsızlanma anlaşmasını uzatmak için düğmeye bastı. ABD Başkanı Biden ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in geçen salı günü yaptıkları telefon görüşmesinde kriz başlıkları gündeme yansırken diğer yandan taraflar yeni Stratejik Silahların Azaltılması Anlaşması’nın (START3) sürmesinden yana tutum aldı. Türklere korsan saldırısı Batı Afrika ülkesi Gine açıklarında M/V Mozart isimli bir Türk gemisi, silahlı korsanlar tarafından rehin alındı. Mürettebattan 1 kişi öldürüldü, 15 kişi kaçırıldı. Liberya bayraklı İngiliz şirketine ait gemiye saldıran deniz korsanlarıyla ilk temas kuruldu. Rusya’dan ABD’ye suçlama Rusya Dışişleri Bakanlığı, ABD’nin Moskova Büyükelçiliği’nin, tutuklu Rus muhalif Aleksey Navalnıy’ın serbest bırakılması için yapılan gösterileri destekleyen paylaşımlar yaparak iç işlerine müdahale etmekle suçladı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle