08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR 13 21 OCAK 2021 PERŞEMBE Alkış ve çığlık duymadan... İki kadın Milyonfest Online’da konser veren Pentagram’ı 30 bin kişi izledi. Hiç yoktan iyidir diyen biz müzikseverler ve müzisyenler aynı fikirde: Onlar için alkış duymadan, bizim için ise çığlık atmadan konserler zor... Bu yılın ilk online müzik festivali “Milyonfest Online” sona erdi. 5 günde 15 sanatçının sahne aldığı festivali toplam 200 bin müziksever Sosyo uygulamasından canlı izledi. Festivalin son konserini veren Pentagram’ı yaklaşık 30 bin kişi izledi. Aylar sonra hem ekipleriyle canlı çalmaktan hem ÖZNUR de birbirlerini gördükleOĞRAŞ ÇOLAK ri için herkesin mutluluğu yüzlerine yansımıştı. Yeni şarkı müjdesini veren Pentagram üyeleri, konserin sonunda en kısa sürede canlı konserlerde göz göze, diz dize şarkılarımızı söylemek üzere dediler ve heyecanla beklediğim “Sonsuz” adlı şarkıyı çalmadan veda ettiler. Yaklaşık bir yıldır evlere kapandığımız bu dönemde, konserlere gitmeyi, bağıra bağıra şarkı söylemeyi çok özledik. Ekran başında da olsa Pentagram ile şarkı söylemek keyifliydi. Pentagram üyeleriyle çevrimiçi konseri, pandemi sürecini ve yeni şarkılarını konuştuk. n Pandemi süreci sizi nasıl etkiledi? Hakan Utangaç: Tüm dünya etkilenmiş, bizim etkilenmememiz elde değil. Tabii ki eğlence sektörü bu konuda büyük darbe aldı. Elbette ki sadece icra edenler değil, tüm bu gösteri dünyasının arkasında çalışan ekipler ve emekçiler. Hep birlikte etkilendik. Aslında biz eğlence sektörünün içerisinde yer alıyor sayılmayız, ama genele baktığınız zaman müzikle ilgilendiğimiz için biz de o genelin içinde oluyoruz. Yaptığımız müzik türünün gördüğü ilgi ve sınırları belli, birlikte geçirdiğimiz 34 yıl içinde çoğu zaman pandemi koşullarına benzer anlar yaşadık. Her alanda olduğu gibi biz de salgının ve yeni dünyanın getirdiği koşulları göğüslemeye ve anlamaya çalışıyoruz. Tarkan Gözübüyük: Salgın öncesi Pentagram, üç yıl boyunca ortalama haftada bir konser verdiği bir rutin yakalamıştı. Bunun ani kesilmesi hem ekonomik hem psikolojik boşluk yarattı. Telafi etmek için yeni şarkılar üzerinde çalıştık. Özel ve kurumsal dersleMoğollar’ın plağı da geldi... Kariyerlerinin 52. yılını kutlayan Türk müzik tarihinin efsanevi grubu Moğollar; dünyaca ünlü Artone Studio’larında, direct to disc (doğrudan plağa kayıt) teknolojisiyle kaydedilen yeni albümleri “Anatolian Sun Part 1 & Part 2”yi geçen günlerde dijital olarak yayımlamıştı. Albümün plak versiyonu da çift plak olarak piyasalara çıktı. Grubun 11 yıl aradan sonra gelen ve iki ayrı albüm halinde plak formatında da yayımlanan albümü Anatolian Sun, Moğollar’ın konser performanslarına en yakın kayıtları olma özelliğini taşıyor. Herhangi bir düzenleme yapılmadan tek seferde ve tamamen canlı kaydedilen albüm; Gülbaba Records & Night Dreamer Records etiketiyle Murat Ertel’in prodüktörlüğünde yayımlandı. Milyonfest’in son konserini veren Pentagram’ı yaklaşık 30 bin kişi izledi. BEŞ GÜN DOLU DOLU MÜZIK 5gün süren Milyonfest’in ilk gününde Sertab Erener, Ceza ve Can Bonomo sahne alırken, konserleri 27 bin 645 kişi Sosyo uygulamasından canlı izledi. Festivalin ikinci gününde Athena, Adamlar ve Sena Şener konser verirken, Üçüncü günde Mazhar Fuat Özkan, Manga ve Pamela sahneye çıktı. 4’üncü günde Duman ve Ceyl’an Ertem sahne alırken, festivalin 5’inci ve son gününde Pentagram, Cem Adrian, Pinhani ve Fatma Turgut konser verdi. Son günde 33.460 müziksever festivali canlı izledi. Festivalde, tek konser 10 TL, günlük 20 TL ve kombine biletler 50 TL’ye satıldı. re mesai ayırdık. mek oluyor. Yine de ileri dönük önemli Alkış ve çığlık duymamak yıllardır sahOgün Sanlısoy: Önceleri dut pek adımlar. Gelecekte seyircili konserlerin ne üstünde olan bizler için çok zor germezi yersek sorunu alt ederiz sandı de online izlenebilmesi, farklı şehirler çekten, geçmiş deneyimlerimizi zihniğımız süreç, sonrasında hem ülkemiz deki dinleyiciler açısından güzel olur. mizde canlandırmaya çalışıp motive olhem dünya için bambaşka bir boyut al Hakan Utangaç: Aslında gösteriyi maya gayret ediyoruz. Fakat gerçek kondı. Maalesef ciddi can kayıpları ve ar sergileyen de izleyen de biliyor ki bu iş serin yerini asla tutmuyor. dından alınan olağanüstü önlemler, ta böyle olmaz ama şimdilik böyle, mecn Ben “Sonsuz”u çok bekledim. Bebii ki önce bizim sektörü vurdu, sonra buren gibi bir hisle geçiriyor o zamanı. nim gibi birçok kişi de beklemiştir, sında herkesi. Evlere kapanmak zorun Bu iki tarafa da yansıyor ister istemez. söylemediniz. Repertuvarı nasıl ve da kalınca, sağlığınız iyi dahi olsa eko İzleyiciyle göz göze gelmek, tanımasak neye göre belirlediniz? nomik olarak yaşanan sorun, yaşam bile birbirimizi, tanışıyormuşçasına ay T.G.: Sonsuz, seyircilerle birlikte kalitenize de yansımaya başladı... Kira, nı duygularla haykırmak, yaptığımız söylendiğinde çok etkileyici oluyor. Bu elektrik, su, telefon, doğalgaz, vergiler, müziğin yaşamasını sağlayan en doğal yüzden şarkıyı, salgının bitip sahnezamlar derken herkes zor zamanlar ge enerji kaynaklarından. lerin açıldığı zamana saklıyoruz. Mevçirmeye başladı. Ruh sağlığımız da bo Belki şu anda önümüze sunulan tek cut şartlarda çalmak hiçbirimizin içizulmaya başladı. Bu süreçte bizi kurta noloji böyle hissetmenizi sağlıyor ola ne sinmedi. ran tek olay yine müzik oldu. Yeni şar bilir ama interaktif özelliklerin arttın Bize müjdesini verdiğiniz yeni kılar yazmak ve bunlarla uğraşmak bi ğı daha ileri bir teknolojide muhakkak şarkınızı anlatır mısınız? zi hayata bağlayan ve gelecekle ilgi kanıksanacaktır. Şu anda iki taraf için T.G.: Şarkının ismi Sur. Geçen li umut yeşertmemizi sağlayan eski bir de alışması zor görünüyor. Bir yandan ilkbaharyaz döneminde Babajim İstandost gibi tutup sarıp kurtardı bizi. da bu çok sürmez düşüncesi elbette bul stüdyolarında kaydedilen üç şarkın Seyircisiz konserde çalıp söyle çıkmıyor aklımızdan. dan ikincisi. İlki, geçen ekim sonu yamek nasıl bir duygu? Özetle “Peki, biz de izleyiciyi görebi yımlanmıştı. Bu da 29 Ocak’ta, video Tarkan Gözübüyük: İzleyenlerin lecek miyiz?” klip ile birlikte sunulacak. Bu şarkılar, duygusu ve tepkisi, konserin akışı açı Ogün Sanlısoy: Sarılıyorsun ama ara yıl sonuna doğru Sony Müzik tarafınsından çok belirleyici. Bu tip etkinlik nızda şeffaf bir plastik var gibi, hissedi dan yayımlanacak yeni albümün içinde ler biraz kendi kendine çalıp söyleyorsun ama dokunup algılayamıyorsun. de yer alacak. İzmir’de perdeyi kim açacak? zmir, “Şehir Tiyatrosu”na İkavuşurken kimin genel müdür seçileceği konusu heyecan yaratıyor. Kolay değil, gerek sanatçıların, gerek İzmirlilerin çok uzun zamandır hayalini kurduğu İzmir Şehir Tiyatrosu artık hayata geçiyor. Bunun önemi büyük; İstanbul’dan bile önce perdelerin açıldığı kentte, halen belediyenin tiyatrosu olmaması eksiklikti. Tunç Soyer, bunu yeniden başaracak. Yeniden diyoruz, çünkü yıllar önce 1946’da Avni Dilligil, İzmir ? Şehir Tiyatrosu’nu kurdu, ancak birkaç da yandı. İzmir Fuarı’nın eğlence hayatımıza da çok katkısı vardı, bütün tiyatrolar fuarda ve ilçelerde bütün yaz perde açardı. Eskiden 30 gün arka arkaya perde açılan İzmir’de, en popüler özel tiyatrolar bile artık sadece tek gün oynuyorlar. Çeşme sadece popüler eğlenceye kurban edildi, eskiden yaz aylarında her hafta binlerce tiyatro seyircisinin geldiği Çeşme Kalesi artık sadece konserlerde açılıyor, seyirci gelmiyor. Bodrum’da da yazları yok denecek kadar az tiyatro etsanat yapmak, hele pandemi koşullarında özel tiyatrolar bu kadar sıkıntı çekerken, olsa olsa rüya olur! Yani işin isteklisi çok, nasıl seçileceği de çok önemli. Genel sanat yönetmeni ile sadece üç yıl+üç yıl kontrat yapılacak, böylece ömür boyu devlet memuru olmanın yolu da kapatılmış oluyor. Başvurular 23 Ocak’ta bitiyor. Kurulun seçtiği iki aday belediye başkanı ile görüştürülecek. Adayların arasında “Şehir Tiyatrosu”nda Kadir Topbaş döneminde genel sanat yönetmenliği yapmış bir isim, bayıl sonra kadrosu dağılarak İstanbul’a ta kinliği oluyor, aynı sıkıntı Datça’da ve baş zı özel tiyatro yöneticileri ve İzmir Devlet şındı. Özdemir Nutku da 1989’da bu yön ka ilçelerde de var. Tiyatrosu’nda görev almış bir sanatçı bude çalıştı, 1991’de hayata geçirdi, ancak Tiyatro kökenli Tunç Soyer, İzmir Şelunduğu söyleniyor. Bu başvuruyu da yabu deneyim de tatsız sonuçlandı. Oyun hir Tiyatrosu’nu kurmak için önce bir da zarımız Ayşe Emel Mesci referans olarak cuların çoğu kadroya alınmadığı için son nışma kurulu kurdu. Kurulda Yücel Erten, duyurdu. Ya diğer adaylar? İzmir gibi güzel rasında işsiz kaldı. Prof. Nutku, ölene ka Levent Üzümcü, Zeynep Akatlı gibi isim ve aydınlık bir kentte, şehir tiyatrolarını dar bu hayalinden vazgeçmedi. Aslında İz ler var. Kurul, tiyatronun bağımsız yöneti kuracak ve yönetecek olmak, her sanatmir, on yedinci yüzyıldan başlayarak on lebilmesi için özerk bir yönetmelik hazır çıyı heyecanlandırıyor. Ancak yasa geredokuzuncu yüzyılın sonlarına kadar ülke ladı. Daha sonra da logo yarışması açtılar. ği 65 yaşında emeklilik şartı olması ve genin en önemli tiyatro yaşamı olan kentle Ve bir ilanla genel sanat yönetmeni arayı nel sanat yönetmenliğinin de belli bir derinden biriydi. Onlarca tiyatro binası vardı, şına girdiler. Bu şeffaflık da harika! Ve işin neyim gerektirmesi adayları da düşündüsonuncusu 1922’de büyük İzmir yangının en çok heyecan uyandıran kısmı! Özgürce rüyor. Konunun takipçisi olacağız. Nereden çıktı Edwin Morgan konusu da demeyin lütfen! Boğaziçi Üniversitesi’nden... Boğaziçi Üniversitesi ki hepimizin üniversitesi. Garip bir atamayla Türkiye’nin ve dünyanın gündemine geldi. Yıldız üniversitelerimizin ilk sırasında yer alan Boğaziçi Üniversitesi’ne dışarıdan antidemokratik biçimde atanan rektörün doğal olarak öğretim üyeleri ve öğrencilerce istenmemesi, protesto edilmesi, üniversite kapısının kelepçelenmesi, yeni yıla damgasını vurdu. Siyasal iktidar aslında Boğaziçi Üniversitesi’nin kapısını kelepçeletmekle kendi iktidarını da sonlandıracak yolun yapıtaşlarını döşemeye başladı. Bilimin, düşüncenin, siyasetin özgürce tartışıldığı ve bunun da Türkiye’de simgesi olan bir üniversiteye, yasaya, geleneğe, alışılmışa aykırı dışarıdan bir rektör atanması, 12 Eylül darbesi uygulamalarını akla getirdi. Boğaziçi Üniversitesi’ni ben, kırk yıl önce, İngiliz şair Edwin Morgan’la söyleşi yapmak için gittiğimde gördüm, gezdim, sevdim. Oğlumun da mezun olduğu bu üniversite, benim için dünyanın en güzel üniversitesidir! Morgan, Türk İngiliz Kültür Derneği’nin davetlisi olarak Türkiye’ye liz Şiiri adlı bir antolojiyi bana imzaladı. Antolojide yaşamöyküsü ve şiirinden örnekler vardı. Ev sahibi konumundaki bir öğretim üyesi de çeviride yardımcı oldu. İskoçya, Glasgow Üniversitesi’ni bitirmiş, burada Edwin Morgan... kariyer yapmış, öğretim üyesi olarak çalışıyordu. Wikipedia’ya göre Morgan gelmişti, Güney Kampus’taki Konuklar Evi’nde kalıyordu. Amacım Cumhuriyet için bir yazı yazmaktı. Yazdım... (1920 2010), on bir yıl önce öldü. Vasiyetinde arkadaş, meslektaş ve yardım kuruluşlarına 45 bin; genç şairler için geçen yıl kurulan Edwin Morgan Şiir Ödülü için de 1 milyon pound bıraktı. 70 kitabı, 10 uluslararası şiir ve kültür ödülü bulunuyor. Edwin Morgan sorularımı yanıtlıyor. Edwin Morgan Şiir Ödülü Edwin Morgan önce kendini, şiirini anlattı. Ardından 1945’ten Sonra İngiMorgan’la neler konuştuk? Morgan, Türk şiiri için aynen şunları vurgulamıştı: “İngiltere’de yeni doğan Türk edebiyatına karşı bir ilgi var. Ama geç olarak, ümit ederim gelişir. Yeni çıkan Türk Şiiri Antolojisi’nde okuduğum şiirlerin birçoğunu beğendim. Aklımda kalsaydı isimler de verirdim. Ama Nâzım Hikmet’in kitaplarını daha önceden okudum. Nâzım Hikmet’i çok seviyorum. Salkımsöğüt’ü ve Destan’ı...” Morgan’ın sözünü ettiği antoloji Nermin Menemencioğlu’nun hazırladığı Turkish Verse (Penguin Yayınevi, Londra, 1979), o yıllarda Türkiye’de epeyce tartışılmıştı. Demek orada güzel bir iz bırakmıştı. Şiirinin “insanı iş içinde sorunlarıyla, mutluluklarıyla ve bireysel/toplumsal psikolojisiyle ele aldığını” dile getiriyor, “Ben şiirde patlamayı seviyorum” diyordu. Bir bakıma gür sesli şiirden yana olduğunu vurguluyordu. Nâzım Hikmet 119 yaşında Morgan’ın hayranı olduğu büyük usta Nâzım Hikmet’e gelince... Geçen hafta tüm dünyada 119. yaş günü kutlandı. Ülkemizde de elbette unutulmadı, daha çok çevrimiçi etkinliklerle anıldı. Nâzım Hikmet’i sevgiyle, hasretle anıyorum. Onur duyduğumuz küresel şairimizi ve İngiltere’nin önde gelen şairlerinden olan Boğaziçi Üniversitesi’nde tanıştığım Edwin Morgan’ı da saygıyla selamlıyorum. Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör ataması tartışması/inatlaşması umarım Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyelerinin, öğrencilerinin istekleri doğrultusunda sonuçlanır da Türkiye ve Boğaziçi Üniversitesi oksijenini yitirmez. Kim istemez huzuru ve mutluluğu; Nâzım’ın “Davet” şiirinde dile getirdiği gibi, “... bir ağaç gibi tek ve hür/ ve bir orman gibi kardeşçesine” yaşamayı... Önceki gün yeryüzünün en güzel, en değerli, en yapıcı insanlarından biri, meslektaşımız, arkadaşımız Hrant Dink’in katledilişinin 14. yılıydı. Pandemi koşulları nedeniyle, her yıl olduğu gibi binlerce insan bir araya gelip birbirimizle kenetlenemedik. Ama Hrant Dink’in arkadaşları çevrimiçi muhteşem bir program hazırladılar. Mutlaka internette izleyin. Arama motoruna “Sen Daima Buradasın Ahparig” yazarsanız karşınıza çıkıyor. Türkiye’den ve dünyanın birçok yerinden katılımlarla gerçekleştirilen anmalara bence iki kadın damgasını vurdu. İki güzel kadın, Rakel Dink ve Başak Demirtaş’tı. Burada kullandığım “güzel” sözcüğünün içine giren tüm kavramların altını çizmek istiyorum: Cesaret, azim, direnme gücü, dayanma gücü, inanç, hakkaniyet, emeğe saygı, hak hukuk arayışı, vicdan gibi özelliklere sahip olma… Kin, nefret, öfke, intikam duygularından arınmış olma… İnsanı “insan” yapan tüm değerlere sahip olma… Adalet arama Bu iki güzel kadın Rakel Dink ve Başak Demirtaş, yaptıkları konuşmalarla bize sadece insanlığımızı hatırlatmakla kalmadılar. Hak ve adalet arayışını da sürdürdüler. Rakel Dink’in de vurguladığı gibi, 14 yıldır bir cinayet davası “çözülemiyorsa”, çözülmek istenmediği içindir. Sorumlular, azmettiriciler ortaya çıkarılamıyorsa, ortaya çıkması istenmediği içindir. Nokta. Dava, bir an önce kapatılmaya çalışırken yok Ergenekon’du, yok FETÖ’ydü diyerek yalanlar, yozluklar yüceltilirken; 14 yıldır bir ileri üç geri adımlarla deliller, belgeler yok edilip insanların aklıyla oynanırken; adalet, hak, hukuk katledilirken, Rakel’in şu iki çok yalın sorusu insan olanın içini acıtıyor: “Neden avukatlarımızın taleplerini reddediyorsunuz? Neden tehdit edenleri, hedef gösterenleri ve azmettirenleri soruşturmuyorsunuz?” Tarih, coğrafya, kültür dersi Başak Demirtaş ise konuşmasında bir tarih, coğrafya, kültür dersi veriyordu insan olana ve anlayana… (Her iki konuşmanın da tam metnini internetten okumalısınız!) Urfa, Göbeklitepe’ye işaret ederek “Orada yaşayanlar kimdi, bilmiyoruz. Nasıl yaşadılar, acılarını, sevinçlerini, korkularını, hayallerini bilmiyoruz. Bugün yaşasalardı kendilerine Türk mü derlerdi, Ermeni mi, Kürt mü bilmiyoruz. Hangi dine inanırlardı, hangi partiye oy verirlerdi, bilmiyoruz. Bildiğimiz ve emin olduğumuz tek bir kimlikleri vardı onların: İnsan” diyordu. “İlk, onlar kazdı toprağı. İlk, onlar tohum ekti Mezopotamya’ya. Sonra biz gelmeye başladık. Yaşlı kıtanın dört bir yanından. Onar onar, yüzer yüzer, biner biner. Milyon olduk sonra. En son 84 milyon. Ve o günden beri bu topraklar en çok kimindir diye kavga ediyoruz.” Bir yanda egemenlik, üstünlük, saltanat, şatafat, iktidar için kavga edenler vardı. Bir yanda da hayatta kalabilmek için; eşitlik, adalet, barış, kardeşlik, emeğin hakkı için direnenler vardı. “Dört milyar yaşındaki yaşlı ve yorgun gezegenimizin son on iki bin yılında nasıl bu hale gelebildik, insan olmaktan nasıl bu kadar uzaklaşabildik, herkesi bir defacık olsun bunu düşünmeye davet ediyorum. Gelin kardeşlerim, gelin el ele verelim. Omuz omuza kaldıralım artık cenazemizi. Bitirelim ortak matemimizi. Bakın, yerde yatanın bir tane kimliği var: İnsan. Ama adı Hrant, adı Tahir, adı Berkin, adı Ali İsmail, adı Eren, adı Ceylan, adı Yasin, adı Medeni, adı Ethem, adı Uğur, adı Taybet, adı Aybüke, adı Ekrem ama adı insan.” Başak Demirtaş’a göre, kimse tek başına kaldıramaz bunca yükü. Öyleyse korkmamak, cesur olmak, katillerimizin karanlığına teslim olmadan, el ele vermekten başka çaremiz ya da umudumuz olamaz. İki yürekli ve güzel kadına sonsuz teşekkürler. Milli Reasürans Oda Orkestrası İş Sanat’ta Milli Reasürans Oda Orkestrası’nın, şef Hakan Şensoy’un yönetimindeki yeni konseri bugün izleyiciyle buluşacak. İş Sanat ve Milli Reasürans işbirliğinde yapılan konserde çellist Çağ Erçağ solist olarak yer alıyor. Azerbaycanlı ünlü şair ve besteci Telman Hacıyev’in unutulmaz eseri Laleler’den Arjantinli besteci Enrique Alessio’nun “Cantemos Corazon” tangosuna uzanan geniş ve renkli bir repertuvarı olan konser, YouTube’da ilk gösteriminin yapılacağı saat 20.30’dan itibaren İş Sanat’ın sosyal medya hesaplarından ve internet sitesinden izlenebilecek. İş Kuleleri Salonu’nda seyircisiz olarak kaydedilen konser, İş Sanat’ın diğer etkinlikleri gibi sezon boyunca ücretsiz erişime açık olacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle