09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 9 EYLÜL 2020 ÇARŞAMBA [email protected] OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Onun zaferi bütün Türk milletinin zaferi oldu! İzmir’in kurtarılışı DOÇ. DR. HÜNER TUNCER Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, 1 Eylül 1922’de Türk ordularına şu emri verdi: “Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları! AfyonkarahisarDumlupınar Büyük Meydan Muharebesi’nde zalim ve mağrur bir ordunun esas unsurlarını inanılmayacak kadar az bir zamanda imha ederek, büyük ve necip (soylu) milletimizin fedakârlıklarına layık olduğunuzu ispat ediyorsunuz... Ordular! İlk Hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” Uşak’ın kurtarılışından sonra İzmir yollarında ciddi bir muharebe olmamıştı. 2 Eylül’de Eskişehir; 4 Eylül’de Alaşehir, Buldan, Kula ve Söğüt; 5 Eylül’de Bilecik, Bozöyük, Simav, Demirci, Ödemiş ve Salihli; 6 Eylül’de Akhisar ve Balıkesir, 7 Eylül’de Aydın ve 8 Eylül’de de Nif ile Manisa kurtarıldı. 9 Eylül 1922’de ise 15 Mayıs 1919’da Yunan işgali altına düşmüş olan İzmir düşmandan kurtarılmış ve Kadifekale’ye Türk bayrağı çekilmişti. 8 Temmuz 1920’de Yunan güçlerince işgal edilmiş olan Bursa da, 10 Eylül 1922’de kurtarılmaktaydı. ‘Ben hatayı tekrar etmem’ 10 Eylül günü Fevzi ve İsmet paşalarla birlikte İzmir’e gelen Mustafa Kemal Paşa’ya, kalması için Karşıyaka semtinde beyaz bir köşk tahsis edilmişti. Yunan Kralı Konstantin de İzmir’e geldiğinde bu köşkte kalmıştı. Mustafa Kemal, evin kapısına vardığında bir Yunan bayrağının yere serilmiş olduğunu görür; yüzü bir anda gerginleşir ve bunun nedenini sorar. Kendisine, bu eve ilk geldiğinde Kral Konstantin’in yere serilen Türk bayrağını çiğneyerek eve girmiş olduğu söylenir. Mustafa Kemal’in yanıtı şöyle olur: “Hata etmiş. Ben bu hatayı tekrar edemem. Bayrak, milletinin şerefidir. Ne olur sa olsun yerlere serilemez ve çiğnenemez. Kaldırınız!” Mustafa Kemal Paşa, zeytin dallarıyla bezenmiş bir dizi açık otomobilin başında 10 Eylül’de İzmir’e girmekteydi. 10 Eylül’de Mustafa Kemal Paşa ile büyük komutanlar İzmir’de hükümet konağına gelirler. Mustafa Kemal, halkı selamlamak için balkona çıkar. Bundan sonrasını Ruşen Eşref’den (Ünaydın) dinleyelim: “Kuzuyu fark edince bana döndü, ‘Aman çabuk gidin söyleyin, şu kuzuyu kesmesinler!’ diye buyurdu. Kapının önüne varınca gördüm ki, beyaz mermere al kanlar yayılmış. Vaktinde yetişememiştim, yukarıya doğru baktığımda gördüm ki, balkondan çekilmişti. Muazzam bir eser Koskoca bir saldırgan orduyu yok etmiş bir muzaffer başkumandan, bir kuzu kanı dökülmesine bakamayacak derecede insan yüreği taşıyordu.” (Büyük Atatürk’ün bu davranışından devlet adamlarının alacakları çok dersler olduğu kanısındayım.) Çeşme’nin 16 Eylül’de, Bandırma’nın da 18 Eylül’de ele geçirilmesiyle, 18 Eylül 1922’de Anadolu’da Yunan askeri kalmamıştı. Bütün Yunan kaynaklarının “Küçük Asya Felaketi” diye nitelendirdikleri bu çok ağır yenilgi üzerine, Yunanistan’da ihtilal olmuş, Kral Konstantin tahtını terk etmiş, 28 Kasım’da da eski Başbakan Gunaris, eski bakanlar Teodakis, Baltacis, Stratos, Protopapadakis ile eski Başkomutan Hacianesti kurşuna dizilmişti. Eski Başkomutan General Papulas ise 1922’de suçsuz görülse de bir başka nedenden dolayı 1935’te kurşuna dizilecekti. Mustafa Kemal, Nutuk’ta, Yunanlara karşı kazanılan savaşı şu sözlerle dile getiriyordu: “Her safhasıyla düşünülmüş, hazırlanmış, idare edilmiş ve zaferle neticelendirilmiş olan bu harekât, Türk ordusunun, Türk subaylar ve kumanda heyetinin yüksek kudret ve kahramanlığını tarihte bir daha tespit eden muazzam bir eserdir. Bu eser, Türk milletinin hürriyet ve bağımsızlık fikrinin ölümsüz abidesidir. Bu eseri vücuda getiren bir milletin evladı, bir ordunun başkumandanı olduğumdan ilelebet mesut ve bahtiyarım.” Mustafa Kemal Paşa, topraklarımızı işgal etmiş olan düşman güçlerin ordularına karşı gerçekleştirilen bütün muharebelerin tek mimarıydı. Bu muharebelerin her birinde uygulanacak stratejiyi ve taktikleri saptayan ve bunların uygulanmasını sağlayan yegâne kişi Mustafa Kemal’di. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı sahada gerçekleştirenlerin Mustafa Kemal’in silah arkadaşları olduğu doğrudur; ancak, bu savaşın stratejisini saptayan yalnızca Mustafa Kemal olmuştur. 9 Eylül’de mutlu son Mustafa Kemal, Samsun’a ayak bastığı günden başlayarak verdiği bütün nutuklarında, Türk milletinin kurtuluşuna, dirilişine ve yükselişine ilişkin ilkeleri vurgularken, daima “millet”, “iradeyi milliye”, “milli hâkimiyet”, “vicdanı milli”, “milliyet” ve “milliyetçilik” gibi kavramları, Osmanlı İmparatorluğu enkazı üzerine kurmak istediği yeni toplumun temel direkleri olarak kullanmıştı. Milli Mücadele’nin ruhunda bu bilinç ve bu benlik yatmaktaydı. 19 Mayıs 1919’da Samsun’da başlayan “istiklal yolculuğu”, 9 Eylül 1922’de İzmir’de böyle sona ermişti. Bu yolculuk son derece çetin ve güçlüklerle dolu geçmiş; ancak, adına “İstiklal Savaşı” denilen bu baş döndürücü yolculuk nihayet hedefine ulaşmış ve Mustafa Kemal muzaffer olmuştu. Onun zaferi ise bütün Türk milletinin zaferi oldu! 9 Eylül’ün ardından... REMZI KOÇÖZ EMEKLI EMNIYET MÜDÜRÜ “Sonra 9 Eylül’de İzmir’e girdik. Bir nefer Yanan şehrin kızıltısı içinden gelip Öfkeden, sevinçten, ümitten Ağlaya ağlaya Güneyden kuzeye Doğudan batıya Türk halkıyla beraber Seyretti İzmir rıhtımından Akdeniz’i...” İzmir’in esaretten kurtuluşunu büyük şair Naâzım Hikmet dizelerinde böyle dile getiriyor. 26 Ağustos 1922 sabahı Afyon’un güneyinden başlayan Büyük Taarruz, Eskişehir’e doğru da yayılarak hızla gelişir. 30 Ağustos’ta Dumlupınar’da yapılan Başkomutan Meydan Savaşında Yunan kuvvetlerine büyük kayıp verdirilir. Bu başarı sonrası Başkomutan Mustafa Kemal Paşa Türk ordusuna şu emri verir: “Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” Bu tarihi emir üzerine batıya doğru kaçan Yunan kuvvetlerini takip eden Türk birlikleri 9 Eylül 1922’de İzmir’e girerek 19 Mayıs 1919’da başlatılan Bağımsızlık Savaşı’nı fiili olarak sona erdirirler. Türk yurdunun kurtuluşu 9 Eylül, özelde İzmir’in genelde ise Türk yurdunun kurtuluşunun yıldönümüdür. 9 Eylül 1922’de Yunan ordusunu İzmir’den denize döken ordunun başkomutanı, o günden sonra yeni Cumhuriyetin kurulması için kolları sıvayarak önce siyasi, arkasından da ekonomik bir çalışma prensipleri belirlerken bir taraftan da sosyalkültürel alanda çalışmalar için düğmeye basıyordu. “Türk milleti bir ordumillettir. Onun bu vasfı tarihi ile başlar. Türk milleti bu vasfını Anadolu bağımsızlık mücadelesinde belki de son kez kullandı. Çünkü bu mücadeleden muzaffer çıkan özgür Türk milleti, artık çağdaş uygarlığın başka değerleriyle bazen de bir millet olmaya yönelmek zorundadır. Milletimizin hedefi, milletimizin mefkuresi, bütün cihanda tam manasıyla uygar bir toplum olmaktır” sözleri ile genç cumhuriyete gelecek öngörüyordu. Türkiye yeni bir dünyada, yeni bir rota çiziyordu kendine... Bu da çağdaş uygarlık rotasıydı. Aslında 1919 yılında bu rota çizilmiş, 1922 yılında ortaya çıkmış, 1923 yılında da yürürlüğe konmuştu. Ancak katedilen süreç 100. yılına yaklaşılmasına rağmen bu rotanın amacına ulaşmasına yetmemiş, yeterli olamamıştı. Kolay kazanmadık Liman uzaktan görünmesine rağmen, yaklaştıkça adeta bizden uzaklaşmakta. İlk yıllardaki yapılan devrimlerle/yeniliklerle/gelişmelerle akılcı ve süratli çalışmalar sonucu ne kadar yol alınmış/gidilmiş ise Türkiye’nin yanına kâr kalmış, o yılların hızı/heyecanı/coşkusu sonucu yüzyıllara sığmayacak gelişmeler 1015 yıla sığdırılmış. O kısa sürede büyük mesafeler katedilerek büyük atılımlar gerçekleştirilmişti. O süreçte insanlar yekvücut halinde cumhuriyet meşalesini yakarak, gecegündüz demeden yol almış, yepyeni bir inşa sürecine başlamışlardı. Kısırdöngü, çıkar çatışması olmadan, ülkenin ve cumhuriyetin yeşerip çiçek açarak tüm Anadolu’yu sarması daha da zaman alacaktı. Önemli olan temellerin sağlam ve ileriye yönelik atılmasıydı. Yoksa ne ihanetler gördü bu Cumhuriyet! Kendisini yaşatmak ve ayakta tutabilmek için ne mücadeleler verdi! Engelleri aşarak yoluna son sürat olmasa da ağır ağır devam ediyor. Biz bu toprakları, bu ülkeyi, bu Cumhuriyeti kolay bulmadık. Binlerce yıl, yüz binlerce insanın yaşamlarını feda ederek, kanını akıtarak ayyıldızlı bayrağı gökyüzünden yere indirmeyerek, devamlı gönderde dalgalanmasını sağladılar. Dünya var oldukça sonsuza değin, Türkiye Cumhuriyeti’nin de varlığı devam edecek, yakılan meşale sönmeyecektir. Türkiye Cumhuriyeti Büyük Atatürk’ün önderliğinde 1919’da çizilen, 1922’de ortaya çıkan, 1923’te de vücut bulan çağdaş uygarlık rotasından asla ve asla sapmayacak, emin adımlarla yoluna devam edecektir. Kuşaktan kuşağa bağımsızlık destanı... Işık Kansu’nun hazırlayıp kurguladığı, çocuklarınızla hem eğlenip hem de tarih bilginizi “Yaşasın Cumhuriyet” tazeleyeceğiniz, eğitici ve bilgilendirici kutu oyunu, sizlerle! ÇIKTI 35 TL 21TL 45 TL 27TL 18 TL 10.80 TL 40 TL 24 TL 35 TL 21TL 32 TL 19.20 TL 15 TL 9 TL
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle