08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR 13 3 EYLÜL 2020 PERŞEMBE Sanal gerçeklik Ödülü yazar Melodi Baç teslim aldı. ABD’den ödül ile döndü “Kızım Gibi Kokuyorsun” filmi, ABD’de bu yıl 14’üncüsü düzenlenen Method Uluslararası Film Festivali’nde Yabancı Dilde En İyi Film Ödülü’nü aldı. Covid19 nedeniyle Los Angeles’a gidemeyen film ekibinin ödülü, temsilen Los Angeles’da yaşayan yazar Melodi Baç’a verildi. “Kızım Gibi Kokuyorsun”, koronavirüs salgını dolayısıyla kapalı kalan sinemalar açıldıktan sonra Türkiye’de vizyona girdi. Barış Karikatürleri Sergisi açıldı Venedik ve İstanbul’la birlikte dünyada 13 kentte düzenlenecek etkinlikte seyirci tek başına steril aparat kullanarak, fotoğrafta gördüğünüz ben gibi ya sadece izliyor ya da el aparatı kullanarak etkileşim yapabiliyor, yani bir nevi oyun oynuyor. Venedik Film Festivali’nin “VR Expanded” bölümünü İstanbul’da Venedik’le aynı anda izleyebilirsiniz! YAZGÜLÜ ALDOĞAN Çankaya Belediyesi, 1 Eylül Dünya Barış Günü dolayısıyla Zülfü Livaneli Kültür Merkezi’nde “Barış Karikatürleri Sergisi” açtı. Zülfü Livaneli Kültür Merkezi’nin bahçesinde kurulan sergide dünyanın farklı ülkelerinden karikatüristlerin barış konulu eserleri yer alıyor. Sergi aynı zamanda Belediyenin YouTube kanalı üzerinden “sanal sergi” olarak izlenebiliyor. Karikatürcüler Derneği’yle ortaklaşa düzenlenen, 50 eserden oluşan sergi, 21 Eylül tarihine kadar sanatseverlerle buluşacak. Ankara’da sinema zamanı Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı tarafından düzenlenen 31. Ankara Uluslararası Film Festivali, bu akşam CER Modern’de düzenlenecek açılış töreni ile başlıyor. Şerif Sezer, Tamer Levent ve Başka Sinema’ya Onur Ödülleri’nin verileceği gecede Ulusal Uzun Proje Geliştirme Desteği Yarışması’nın kazananı da belli olacak. 11 Eylül’e dek sürecek festivalin gösterimleri ise Kızılay Büyülü Fener Sineması’nda yapılacak ve 13 ülke ve 59 yönetmenden toplamda 56 film Ankaralı sinemaseverlerle ilk kez buluşacak. Festival programı filmfestankara.org.tr’de, biletler biletinial.com’da. Hadi bakalım sizi Venedik Film Festivali’ne götürüyorum! Nasıl mı? İstanbul’da ol uzay boşluğunda gibi hissediyorsunuz çünkü sizi çevreleyen dünyada artık ses, ışık ve hareket var. manız yeterli. 125 yıllık tarihinde Venedik Bienali ilk kez Venedik dı İki farklı film şında da programını dünyanın ba 24 ülkeden 44’ün üzerinde sanat zı şehirlerinde çevrimiçi yayımla çı tarafından hazırlanmış bu izlen yacak ve bu şehirlerin içinde İstan celerden ikisini izledim. Biri Arjan bul da var. Böylece salı günü başla tin yapımı, Maria Belen Poncio im yan 77. Venedik Film Festivali’nin zalı “Masjoan 4 Feet Hight” lise öğ bazı programlarını açılışıyla aynı rencisi gençlerin cinsellik günde İstanbul’da iz üzerine bilgi edin leyen ve deneyimle melerini anlatan yen ilk şanslılardan bi hayli cesur ve eği ri de ben oldum! Açık tici, eğlendirici, dü lıyorum: Festivalin bir şündürücü bir film. çok seçkisinden biri de Olay, engelli bir “VR Expanded 2020”, genç kızın cinselli yani yeni bir sanat for ği öğrenmesinin et mu olarak SANAL GER rafında geçiyor. 12 ÇEKLİK. Bu üç farklı yeni teknikle yapılıyor. Sinema, zamanla oynarken VR, yani “Sanal Gerçeklik”te mekânla uEltakşkiınurlael.iebkzdeibliuryivl.oetarrts,lmyeizoralinenilyeayidacBpiruleetgsırreiıknycadoererm’d.nea@n dakikalık film bana epey uzun geldi, çünkü sınıfın içindeyim; bir yandan gençler önüm oynanıyor. Seyircisini 360 derecenin içine sokarak adeta bir boşlukta, önünde, arkasında, altında, üstünde, yaşanan bir olayın içine sokuyor. Tamam, biliyorum, yaşamadan anlamak çok zor, yaşadığıma göre daha ayrıntılı aktaracağım: İstanbul’da gösterimler Soho de, arkamda, sağımda solumda! İzlediğim ikinci film ise Endonezya yapımı, Jonathan Hagard imzalı, bu kez siyasal içerikli “PanggantianDeğişim” isimli film oldu. Burada midem bulanmaya başladı, çünkü muhtemelen duygusal olarak da çok etkilendim. House’ta Koç Üniversitesi Karma Lab işbirliği ile yapılıyor. Pandemi Demokrasiden ye karşı ameliyathane titizliğiyle te siyasal İslama mizlenmiş ve her izleyici için özel Çok kültürlü, çok dinli bir ülke hazırlanmış köşelerde hijyen koşul olan Endonezya’nın Jakarta kentin larına uygun olarak strelize edilmiş de, yaşam, kültür, din 1980 2020 materyalleri kuşanıyorsunuz. Yani arasında yavaş yavaş değişiyor, Bu başınıza, gözünüzü ve kulağınızı ör dist tapınağının yerine koca bir ca ten bir aparat geçiriyor ve dış dün mi yapılıyor, kadınlar yavaş yavaş yadan sanal dünyaya geçiyorsunuz. kapanıp kara çarşafa girerken er Bir tür yer çekiminden arınmış ve kekler sakal bırakıyor. Dil Arapçaya dönüp balıkçı yerini kebapçıya bırakıyor. Neyse siz anladınız işte! Ben bu koşullarda iki ayrı ülkenin, iki filmini izleyerek epey bir heyecan yaşadım. Ama itiraf ediyorum ki ilk denediğim interaktif HTC Vive’da çok istekli olmadım ve yarım bıraktım. Çünkü bu izlence daha çok geliştirilmiş bilgisayar oyunlarını andırıyor ve benim gibi hayatında hiç bu dalda deneyimi olmayan hatta oğlu fazla oynadığı için tepkisel yaklaşan birine sevimsiz geliyor! Muhtemelen Y kuşağı erkekleri bundan çok hoşlanacak, ama benim gibi dijital teknolojiye göçmen kuşak olarak gelmiş bilge kadınlar soğuk bakacak. Deneyimlediğim kadarıyla bir kafesin içindeydim, ışık saçan ellerim vardı ve elimdeki kumandalardan o ellerimle bir şeyler yapabiliyordum ama bu benim için sinema filan değil, bilgisayar oyunu. Zaten avatarlar da çıkıyormuş, kendin oyna, kendin seyret olacak. Bu izlenimim sizi yanlış yönlendirmesin, bu deneyimi fevkalade önemli ve alkışlanası buluyorum. Her türlü yeniliğe ve gelişime saygı ve ilgi duyarım. Hele böyle ilginç bir deneyimi Venedik Film Festivali ile aynı zamanda ve aynı içerikte İstanbul’da yaşama olanağı bulduğumuz için buna neden olan pandemiye neredeyse sempati duyacağım! Şaka bir yana, Koç Üniversitesi KARMA Lab ve SOHO House İstanbul işbirliğiyle sunulan bu olanakla, elbette sınırlı sayıda izleyici biletini alacak, filmini ya da oyununu seçecek ve Venedik’e gitmeden Venedik’teki şanslı sınırlı sayıdaki izleyici gibi 360 derecelik kamerayla çekilmiş filmi izleyebilecek. Gazeteci Yazar Erbil Tuşalp yoğun bakımda Gazeteci Yazar Erbil Tuşalp, çoklu organ yetmezliği nedeniyle yoğun bakıma alındı. KOAH hastalığı tedavisi gören Erbil Tuşalp, geçen perşembe günü tekrar rahatsızlanarak İzmir Başkent Hastanesi’ne kaldırıldı. Durumu ağırlaşan 75 yaşındaki Tuşalp yoğun bakıma alındı. Eşinin yoğun bakımda olduğunu belirten Ayşegül Tuşalp, “KOAH hastalığı vardı. Rahatsızlanınca hastaneye kaldırdık ve yoğun bakıma alındı. Doktorlar çoklu organ yetmezliği olduğunu söyledi” dedi. Erbil Tuşalp Tuşalp kimdir? Cumhuriyet gazetesinin Ankara bürosunda siyasi muhabir olarak görev yaptı. Türkiye Gazeteciler Sendikası’nda iki dönem Yönetim Kurulu üyesi olarak görev yaptı. İnsan Hakları Derneği’nin kurucuları arasında yer aldı. Tuşalp, insan haklarını sorgulayan, yakın dönemin “Susurluk Kazası” vb. karanlıkta kalmış siyasal olaylara ışık tutan araştırmalarıyla tanındı. Araştırmacı kimliğiyle tanınan Tuşalp’in çok sayıda kitabı bulunuyor. l İZMİR / Cumhuriyet Yaşanan sorunlar yüzünden uzun tartışmalar sonunda 31 Ağustos’ta MEB’den tek zil çaldı, okullar uzaktan eğitime başladı. Yüz yüze eğitim için ise zillerin çalması 21 Eylül’e bırakıldı. Evet, eğitim çok önemli. Önemini bir toplumun geleceğini (bekasını) sağlayan kurum olmasından alıyor. Salgın yüzünden en az üç ay eksik kalan eğitimin nasıl tamamlanacağı, yeni ders yılının sağlıklı olarak nasıl yapılacağı, MEB’in olağanüstü gündemini oluşturuyor. Eğitim her zaman için evde başlıyor, okulda kökleşiyor, biçimleniyor, sokakta toplumsallaşıyor, gelişiyor, yaygınlaşıyor, yaşama yansıyor. Eğitimin okulda verilmesinin bir nedeni, öğretilecek konuların belirlenmesi, belli bir zamana sığdırılmasıdır. Zamanı iyi kullanmaktır. Bir başka nedeni de toplumu, insanlığı yüceltecek ortak üstün değerlerle zenginleştirmektir. Efsane Milli Eğitim Bakanımız Hasan Âli Yücel’in kısa anlatımıyla, eğitimin amacı “İyi insan, iyi vatandaş” yetiştirmektir. Bir ülke eğitimden vazgeçemez. Bunu savsaklayamaz da. MEB bunun için vardır. Bu görevini birtakım vakıflara, derneklere devredemez. Ülke yöneticileri eğitim öğretimi çağın gerisine götü Ziller çalmasın! rüp ülkenin geleceğini karanlığa sürükleyemez. Ülkenin eğitimine gösterdiği titizlik, insana, insan sevgisine, Cumhuriyete, demokrasiye verdiği önemle değer kazanır, onunla özdeştir. Bu nedenledir ki 614 yaş arasını kapsayan zorunlu eğitim, devlet okullar da parasızdır. Uzaktan eğitim Koronavirüs salgınının yeniden yaygınlık kazandığı şu günlerde CHP Ordu Milletvekili Dr. Mustafa Adıgüzel, yaptığı basın toplantılarında, okulları açmanın cinayetle eşdeğer olduğu söylüyor. İktidarsa, önce AVM’leri, ardından statları, kahveleri açıyor; nişanları, düğünleri vb. etkinlikleri serbest bırakıyor, miting yapıyor. Şimdilerde de yüz yüze eğitim için okulları açmaya hazırlanıyor. Görünen o ki daha güçlü bir bilimsel sesle karşı çıkılmazsa, ziller 21 Eylül’de çalacak görünüyor. Oysa salgının daha büyük bir dal gayla yayıldığını Bilim Kurulu ve Sağlık Bakanı kabul ediyor. Üstelik Sağlık Bakanı’nın açıkladığı sayıların gerçeğin onda biri olduğu bilinmesine karşın salgının tırmandığı görülüyor. Böyle bir durumda kim çocuğunu okula gönderir ki? Bu yüzden geniş bir kesim okullar açılmasın, ziller çalmasın, yüz yüze eğitimin vakti değil, diyor. Öğretmenlerin maaş yükü! Bu arada Milli Eğitim Bakanı’nın bakanlık bütçesine “öğretmenlerin maaş yükü” getirdiği saptaması, tepkilere neden olduğu gibi herkesin aklına 1923’te TBMM’de milletvekili maaşlarının tartışıldığı oturum getiriyor. Maliye Bakanı Gümüşhane Milletvekili Hasan Fehmi Bey (Ataç), Mustafa Kemal’e “Paşam vekil maaşlarını düzenleyeceğiz; ne kadar verelim” diye soruyor. Mustafa Kemal: Öğretmen maaşlarını geçmesin! diyor. Bir de günümüze bakalım. Öğretmen maaşlarının hiç de yük olmadığı, tam tersine yetersizliği, öğretmen maaşlarının 33 OECD ülkesi arasında 27. sırada yer aldığı biliniyor. Bu arada Eğitim Sen Genel Başka nı Feray Aytekin Aydoğan ise salgında vaka sayılarının artması, yüz yüze eğitime başlama koşulları için ek bütçe ve ek atama beklediklerini; MEB’in, vakıflar, dernekler, dini yapılarla protokoller imzalamasını doğru bulmadıklarını dile getiriyor, bu konuda yargı kararlarını hatırlatıyor. Roman kahramanı öğretmenler Oysa öğretmen eğitimin temel taşıdır. Onsuz olmaz. Yetersiz maaş verip kimse öğretmenleri ikinci bir işe zorlayamaz. Eğitim dünyasının yıldız öğretmenlerini roman kahramanı olarak hangimiz okuyup alkışlamadık ki... Kim unutabilir Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu romanının kahramanı Feride Öğretmen’i? Kim unutabilir Oğuz Atay’ın Bir Bilim Adamının Romanı’nın kahramanı öğretim üyesi Mustafa İnan’ı? Ayrıca yazarların en önemli roman kahramanları arasında öğretmenler olduğu kadar doktorlar, sağlık çalışanları da vardır. Bu nedenle 21 Eylül’de zillerin çalmaması, gerekirse birkaç ay daha uzaktan eğitim yapılması, hem çocuklarımızı, anne babalarını, öğretmenlerini hem de günümüzün kahramanları doktorları, sağlık çalışanlarını koruyacaktır... Çocuğunun yaşamından vazgeçer misin??? Farkındasınız değil mi! Kin, nefret, öfke nasıl da tırmandırılıyor... Şovenist söylemler... Savaş tamtamları, hep bir ağızdan... “Ama bu kez biz haklıyız, Yunanlar haksız” deyiverdi bir arkadaşım! A canım kardeşim, a benim güzel kardeşim! Sen de ben de hepimiz biliyoruz ki dünya konjonktürü içinde kim haklı kim haksız, hiç ama hiç önemi yok. Her millet kendi çıkarları uğruna elindeki kartları öne sürüyor. Dönen çarkların dişlileri arasında ezilip un ufak olan yine halklar, yine garibanın çocukları... Politikacıların asla savaşa yollanmayacak olan çocukları değil... Dün bilgisayar başında, Yunanistan, Kuzey ve Güney Kıbrıs’tan ve Türkiye’den bir avuç kadın oturup bir çağrı hazırladık ve tüm basına, sosyal medyaya, STK’lere dağıttık. Bakalım kim yer verecek? Buyrun önce onu okuyun: Savaşın eşiğinde “Biz, WINPEACE (Barış İçin Kadın Girişimi) üyeleri, Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs Rum ve Kıbrıs Türk kesimleri kadınları olarak Doğu Akdeniz’de son dönemdeki gelişmelerden derin bir endişe duyuyoruz. Tüm ilgili hükümetlerin gözü kara açıklamaları ve girişimleri ülkelerimizi savaşın eşiğine getirmiş bulunuyor. Son yirmi üç yıldır kadınlarımız ve gençlerimiz arasında anlayış ve yakınlaşmayı geliştirmek için çalışıyoruz. Ortak yaşam alanlarımızın herhangi bir kıyısında Akdeniz’deki hidrokarbon gazının bir zerresi için çocuğunun yaşamını fedaya hazır tek bir kadın bile var mıdır? Hiç sanmıyoruz. Diyaloğa çağrı Bu nedenle ülkelerimiz hükümetlerine, günlük düşmanca açıklamalarına son vermeleri ve Akdeniz’in altında gizli tüm zenginlikleri paylaşmak amacıyla derhal bir diyalog başlatmaları çağrısında bulunuyoruz. Ancak bu yolla Akdeniz’in mavi sularını kan kırmızısına boyamaktan kaçınabiliriz. Ülkelerimiz dayanışma ve güven içinde işbirliği yapmalı. Ancak o zaman toplumlarımızın da yararlanacağı, yaratıcı bir çözüme, “kazankazan” durumuna ulaşabiliriz. Ayrıca dünya çapında bir ekonomik kriz döneminde, savaş girişimlerinde kullanılacak kaynaklara, halklarımızın temel ihtiyaçlarını karşılamak için büyük gereksinim olduğunu vurgulamak isteriz. COVID19 salgını hem kadınlarla erkekler arasında mevcut eşitsizliği hem de toplumsal eşitsizliği daha da derinleştirmiştir. Hükümetlerin tüm çabalarını pandemiyle ve bu toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle mücadeleye yoğunlaştırmaları gerektiğine inanıyoruz. Bu arada, tüm gezegeni tehdit eden iklim değişikliğinin ana sebebi olduğu bilim insanlarınca kanıtlanan fosil yakıtlar için bu kavgayı ironik bulduğumuzu belirtmeliyiz. Hükümetlerimizi, enerjilerini bu tür yakıtların tüketimini azaltarak yenilenebilir enerji kaynaklarını artırmaya yönlendirmeye çağırıyoruz.” ‘Biz’ kim miyiz? “Biz”, WINPEACE kadınlarıyız. (İngilizce “Barış İçin Kadın Girişimi” sözcüklerinin ilk harflerinden oluşmakta ve “Barışı Kazan” anlamına gelmektedir.) Yani Barış için Kadın Girişimi hareketinin kadınlarıyız. Aramızda çeşitli milliyetlerden, farklı düşüncelerden, yaşlardan, mesleklerden kadınlar var. Ortak yanımız, sorunlara, çatışmalara şiddet dışı çözüm yolları bulabileceğimize duyduğumuz inanç. Kardak çatışmaları sırasında Türkiye ve Yunanistan’da kadın ve barış konularında çalışan sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri tarafından oluşturduk bu hareketi. Derken aramıza Kıbrıs’ın iki kesiminden de kadınlar katıldı. Dernek değiliz, vakıf değiliz, sadece bir iletişim ağıyız. Ama yıllar boyu sayısız etkinlik gerçekleştirerek kamuoyunu etkileyebildiğimize inanıyorum. Okullarda, üniversitelerde barış eğitimleri verdik, barış el kitapları hazırladık... Sanatsal dayanışmayla, edebiyat değiş dokuşuyla, “ötekinin” tanınmasına çalıştık... “Kadın kooperatifleri” kurup iki ülkede kırsal alandaki kadınları işbirliğine yönelttik... Her yaz gençlik seminerleriyle, gençler arasındaki “düşmanlığı”, “dayanışmaya” dönüştürebildik... Şimdi hükümetlere sesleniyoruz: ŞİDDETSİZ ÇÖZÜM ÇAĞRIMIZA KULAK VERİN ! Açık havada sinema, sezona veda ediyor “Sürü”, “La Dolce Vita/ Tatlı Hayat” ve “Güllü” filmleri 3, 4 ve 5 Eylül’de Büyükada Tarihi Arabacılar Meydanı’nda izleyicilerle buluşacak. 3 Eylül Perşembe akşamı, “Sürü” filminin gösterimine, filmin başrol oyuncularından Melike Demirağ katılım sağlayacak. 4 Eylül Cuma akşamı, “La Dolce Vita/ Tatlı Hayat” filminin gösterimi öncesinde gazeteci Verda Özer sunum yapacak. 5 Eylül Cumartesi akşamı ise yönetmenliğini Atıf Yılmaz’ın üstlendiği 1972 yapımı “Güllü” filminin gösterimi, filmin başrol oyuncularından Yeşilçam’ın usta ismi Ediz Hun’un katılımıyla yapılacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle