17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 6 AĞUSTOS 2020 PERŞEMBE [email protected] olaylar ve görüşler Bu koalisyon hayat kurtarır! SEDAT BAKICI / GAZETECİ İstanbul’da olası 7.5 büyüklüğünde bir depremle ilgili uzmanların hemfikir olduğu şey, bir milyonun üstünde insanın yaşadığı 50 bin binanın ağır hasar alıp kayda değer bir kısmının yıkılacağı yönünde. Bu da iyimser bir rakamla tabii. Çünkü İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ve B.Ü. Kandilli Rasathanesi işbirliğiyle hazırlanan “İstanbul İli Olası Deprem Kayıp Tahminlerinin Güncellenmesi Projesi2019” verilerine göre, İstanbul depreminde orta ve ağır hasar alacak bina sayısı 143 bin 200. Bu verileri ortaya koyduktan sonra, şimdi de gelelim “ne yapmalı” ve “nasıl yapmalı” sorularının yanıtlarına... İlk sorunun yanıtı belli: Bu binaları bir an önce tahliye edip derhal yıkmak. Asıl sorun ise yıkılan binaların nasıl ve hangi finansmanla yeniden inşa edileceği... Bir kere öncelikle merkezi ve yerel yönetim, yani hükümet ile İBB, siyasi çekişmeyi bir kenara bırakıp bu sorunun çözümü için kolları sıvamalıdır. On binlerce insanımızın canını alıp bir o kadarını da diri diri toprağa sokacak deprem felaketine karşı işbirliği yapılmalıdır. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun bu yöndeki çağrıları, ne yazık ki ana akım medyada ve hükümet cenahında şu ana kadar karşılık bulmadı. İmamoğlu’nun sık sık yinelediği “İstanbul’un en önemli problemi öncelikle depremdir” sözleri ne kadar doğruysa, bu sözlerin karşılıksız bırakılması bizce o denli yanlıştır, haksızlıktır. Benzer çağrıları eski başkan Kadir Topbaş’ın da yaptığını ve geçmişte de karşılık bulmadığını hatırlatalım. Yüzlerce milyar liralık maliyeti, ne tek başına bu binalarda oturan yoksul İstanbulluların, ne İBB’nin hatta ne de devletin karşılayabilmesi olanaklıdır. Peki göz göre göre bu insanları ölüme terk etmeyi sürdürecek miyiz? Aşağıda kendi önerilerimizi sıralayacağız ama bu binalarda yaşayanların görüş ve talepleri dikkate alınarak, alternatif projeler de ortaya konulmalıdır. Olası İstanbul depreminde bir milyonu aşkın yurttaşımızın barındığı 50 bine yakın bina, ya ağır hasar alacak ya da çökecek. İktidar, İBB Başkanı İmamoğlu’nun çağrılarına kulak verip hükümetİBByurttaş koalisyonuyla on binlerce insanımızı hayatta tutmalıdır. Aşağıdaki proje ya da üzerinde oydaşma sağlanacak bir başka öneri doğrultusunda, bu on binlerce insanımızı bir an önce ölüm tehlikesi ve korkusundan kurtarmak hepimizin ortak görevidir. Şimdi gelelim çözüm önerimize: Tespit, tebliğ ve yıkım süreci... n Öncelikle ağır hasar görmesi beklenen binalar tespit edilsin. (Bu binalar aşağı yukarı belli durumda. Üç ya da en geç altı ay içinde sayıları tam olarak belirlenebilir.) n Bu binalarda oturan hane sakinlerine sonraki üç ayın sonunda evlerinin mühürlenip artık bu binalarda oturamayacakları tebliğ edilsin. n Bu tabutluklarda yaşayan her bir aileye merkezi iktidar tarafından iki yıl boyunca karşılıksız ayda iki bin TL kira yardımı, ayrıca tek seferliğine beş bin TL taşınma yardımı yapılsın. Hazine’nin bu zor durumdaki yurttaşlarımıza iki yılda ödeyeceği toplam rakam 13.2 milyar TL (1.9 milyar dolar) olacaktır. n Bu binaların tamamı, altı ay içerisinde İBB’nin koordinesinde ücretsiz olarak yıkılsın ve molozları kaldırılsın (İBB, bu binaların molozlarını satarak masraflarının bir kısmını karşılayabilir). n Bu ilk dönem, maksimum 15 ayı kapsayacaktır (Tespit, tebliğ ve yıkım süreci). n Sonrasında İBB tarafından en az 10 farklı mimari proje çizdirilip bu binaların sahiplerinin yeni binalarını yaparken, bu mimari projelerden ücretsiz yararlanması sağlansın. n Keza yine İBB, yıkılan binaların arazilerinde yapılacak yeni binalarla ilgili hiçbir harç, yapı belgesi vs. türünde ücret talep etmesin. n Gelinen aşamada bu kez devlet bankaları devreye girsin ve sadece bu yurttaşlarımıza özel, piyasa koşullarına göre daha uygun faiz oranları ve 30 yıla varan ödeme koşulla rıyla inşaat kredisi sağlasın. n Bir sonraki aşamada bu yurt taşlarımız, eski evleriyle aynı büyüklükte olmak kaydıyla binalarını yeniden inşa etsin. Kimi çevrelerce “bu binaların sahiplerine ekstra kat irtifakı hakkı verilsin” önerisi bizce “İstanbul’a ihanet”tir. Zaten mimari açıdan yeterince çirkin olan İstanbul’u daha da çirkinleştirecek böyle bir girişim kimsenin aklından bile geçmesin! Peki yukarıda ifade ettiğimiz önerilerimiz hayata geçirildiğinde bunun sonuçları ne olacaktır: Duyarsız kalanlar bedeli ağır öder n Bir kere en önemlisi herhangi bir parasal karşılığı söz konusu dahi olmayan, bu binalarda oturanlar ölüm veya yaralanma tehlikesinden ve korkusundan kurtarılmış olacak. n Bir deprem sonrasında ilk 72 saat çok önemli. Çöken bir bina başına üç vardiya çalışacak aramakurtarma ekibi en az 30 kişiden oluşturulur. 50 bin bina için düşündüğümüzde rakam 1.5 milyona çıkar ki hiçbir ülke, bu kadar çok sayıda aramakurtarma ekibine sahip değildir. Sonuç olarak deprem sonrası yaşanabilecek kurtarma rezaleti de baştan önlenecek. n Ülkemizin neredeyse tamamı deprem fay hatları üzerinde. Yukarıdaki proje, pilot bölge olarak İstanbul’da hayata geçirilebilirse aynı koşullarda diğer kentlerde de uygulanabilir. n Ayrıca unutulmamalıdır ki yaşadığımız ekonomik kriz yüzünden yüz binlerce kişinin ekmek kapısı olan inşaat sektörü de bu sayede yeniden canlanacaktır. Son olarak altını çizerek özellikle ekleyelim ki, “geliyorum” diye bas bas bağıran deprem felaketine duyarsız kalmayı tercih edenler, bu tercihlerinin bedelini çok ağır öderler. Pandemi dönemi Burhanettin bulut CHP 27. Adana Milletvekili Pandeminin ne kadar süreceği bilinmez ancak etkileri artarak devam edecek görünüyor. Bu dönem toplumsal davranışları etkilediği gibi, üretim modellerini de yeniden şekillendiriyor. Yeni, yeniden kamucu sağlık anlayışı, tarımsal üretime ağırlık, yerli üretim, işsizliğe ve gelir adaletsizliğine çözüm arama derken bir anda farkına varmadan unutulan sosyal devlet işaret edilmeye başlandı. Belki de yeniden tariflenmeye muhtaç kamucu anlayış, pandemide bir anlamda zorunlu hale geldi ve ilerisi için de sosyal devlet olma zorunluluğunu ortaya koydu. Pandemi döneminde tedbirler kapsamında ekmek tekneleri kapatılan esnaf, eve hapsedilen vatandaşlar yıllardır verdiği vergilerin hesabını sormaya başladı. “Devlet böyle bir zamanda bize yardım elini uzatmayacak da ne zaman uzatacak sorusu istisnasız her vatandaşın kafasında duruyor. Takke düştü... Aslında pandemiyle birlikte, ekonominin takkesi düştü keli göründü. Soyut bir kavram olan devlet, somut bir hale gelemedi, vatandaşa dokunamadı. Yamalı bohçayı andıran, vergilerin betona gömüldüğü bütçede AKP’nin klasik ülke yönetim metodunda olduğu gibi Covid19 sonrası normalleşme evresini uyguluyor. İşsizliğe çözüm bulmak yerine vaka artışını saklmayı tercih ediyor. para yok. İşsizlik savaş dönemi rakamlarını andırıyor, yoksulluk ezici çoğunlukta bir nüfusu kapsar hale geldi. En buhranlı zamanlarda bile bu toprakların esnafın yardım paketine muhtaç kaldığını gördüğünü tahmin etmiyorum. Sokak ekonomisi çalışanları, hayatını günlük kazançla idame eden boyacısı, seyyar satıcısı, çiçekçisi bir ekmeğe muhtaç hale geldi. Küçük ölçekli esnaf, çiftçi elinde neyi var neyi yok tüketmiş durumda. İşini henüz kaybetmemiş şanslı azınlık, dolardaki yükseliş kadar fakirleşti. 100 katına çıktı RTE iktidarı IBAN numarasıyla halktan topladığı yardım paralarını ihtiyaç sahiplerine dağıtmak yerine genel bütçeye kalem olarak kaydedip, halka sürekli yeni krediler açıyor. 2002 yılında halkın bankalara olan borcu 6.6 milyar TL ilken bugün bu rakam 100 katına çıkarak 660 milyar TL’ye ulaştı. Açlıkla sınanan vatandaşlara direkt yardımlarla bir anlamda piyasaya da destek vermek varken aksine geri ödeyemeyeceği aşikâr krediler kullandırılıyor. İşsizlik, geçim sıkıntısı, açlık sar malındaki vatandaş da mecburen geri ödeyemeyeceği bu kredilere başvuruyor. Halk yoksullaştıkça, işsizlik rekor seviyelere çıktıkça iktidar çözüm aramak yerine, politik söylemlerinde “bayrak, din, iman, düşmanlık” şerbetini dozunu artırarak topluma enjekte ediyor. Pandeminin altında kalan iktidar şimdi de parametreleri değiştirip vaka sayılarını gizleyerek Covid19’a yakalananların yakınlarına dahi test yapmayarak, yoğun bakım dışında Covid 19’lu hasta yatışı yapmayarak adını koymadan sürü bağışıklığı sistemine geçti. Tabii bunu yine havuz medyası desteği ile halktan saklayarak gerçekleştirdi. AKP’nin klasik ülke yönetim metodunda olduğu gibi Covid19 sonrası normalleşme evresini uyguluyor. İşsizliğe çözüm bulmak yerine TÜİK Başkanı’nı değiştirmeyi tercih ettiği gibi Covid19 tedbiri almak yerine vaka artışını saklamayı tercih ediyor. İktidar, milyonlarca vatandaşın sağlığıyla çok tehlikeli bir kumar oynuyor. Çünkü hastanelerdeki Covid ünitelerindeki ve yoğun bakımlardaki doluluk oranı iktidarın rakamlarını yalanlıyor. NECATİ CUMALI’NIN ALTI KİTABI 210 YER TL NE 126 TL SERVER TANİLLİ SETİ 250 YER TL NE 125 TL MUSTAFA BALBAY’IN YENİ KİTABI 22 38 TL .80 YER NE TL DURAN BÜLBÜL’ÜN YENİ KİTABI 18 30 TL YER NE TL ERGİN YILDIZOĞLU’NUN YENİ KİTABI 15 25 TL YER NE TL HAZAL OCAK’IN YENİ KİTABI 18 30 TL YER NE TL İLHAN SELÇUK RTE XIV. LOUIS Mİ? OKTAY AKBAL HÜCREDE KARMEN TÜLİN DURSUN DEVRİM’İN BABALARI ZEKİYE YÜKSEL ŞERİAT ÜLKESİNDE KADIN OLMAK SALGIN SONRASI YENİ DÜNYA DÜZENİ YENİ KİTAP 15 25 TL YER NE TL CEYHUN BALCI’NIN YENİ KİTABI 18 30 TL YER NE TL 9 30 TL Y E R N E TL 9 32 TL .60 Y E R N E TL 8 28 TL .40 Y E R N E TL 9 30 TL Y E R N E TL
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle