17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR 13 6 AĞUSTOS 2020 PERŞEMBE Yazar Demir Özlü’nün hayatı doktora tezi oldu OSMAN İKİZ Modern Türk Edebiyatı’nın önde gelen isimlerinden Demir Özlü’nün hayatı ve yazarlığı, akademisyen Sevda Geçen tarafından doktora tezinde incelendi. Ardahan Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı bölümünden Dr. Sevda Geçen’in tez Demir Özlü metni YÖK kurallarına göre iki yıl sonra erişime açılacak. 519 sayfalık doktora tezi, Demir Öz lü hakkındaki en kapsamlı inceleme özelliği taşıyor. “Demir Özlü İnsan ve Eser” başlıklı incelemede, yazar edebi kişiliği ve aydın kimliğiyle ele alınıyor. Dünyayı ve insanı, roman, öykü, anlatı ve deneme türü eserlerinde anlamlandırmaya çabalayan yazar Özlü, 50 kuşağının modern edebiyata damga vuran önde gelen isimlerinden biri olarak kabul ediliyor. Düşünceye dayalı, felsefeyle beslenen ede biyatı savunan Demir Özlü, 50 kuşağının modern Türk Edebiyatı’na getirdiği yeniliklerden birini “Bilinçaltının kapılarını açtık” diye ifade ediyor. Roman, öykü, anlatı... Demir Özlü’nün, yaşamı ve edebi kişiliği, roman, öykü ve anlatıları ile roman tekniği üç ana başlık ve çok sayıda altbaşlık altında inceleniyor. 32 eseri bulunan Demir Özlü, “Bunaltı”, “Öteki Günler Gibi Bir Gün”, “Bir Uzun Sonbahar”, “Bir Küçük Burjuvanın Gençlik Yılları”, “Amerika 1954”, “İthaka’ya Yolculuk” adlı ro man ve öykülerinin yanı sıra, “Bir Beyoğlu Düşü”, “Berlin’de Sanrı”, “Kanallar”, “Önünde Boş Bir Uzam”, “İşte Senin Hayatın” adlı anlatı kitaplarını kaleme aldı. Kırk yılı aşkın bir süredir Stockholm’de yaşayan Demir Özlü’nün “Sürgünde On Yıl”, “Berlin Güncesi”, “Paris Güncesi”, “Ne Mutlu Ulysses Gibi”, “Kanal Kentlerinde”, “Paris Günleri” gibi anı ve gezi kitaplarıyla, “Boges’in Kaplanları”, “Kentler, Kadınlar, Yazarlar”, “Samuel Beckett’in Terzisi” başlıklarıyla yayımlanmış deneme türünde eserleri bulunuyor. Özlü’nün, “Balkur’da Akşam Yemeği” adlı eseri ise düzyazı şiir türünde. ‘Biraz Yaz Gecesi Sineması’ Kundura Sinema’nın açık hava film gösterimleri bu sene “MUBI İle Bir Yaz Gecesi Sineması” başlığı altında 7 28 Ağustos tarihleri arasında Beykoz Kundura’da sinemaseverlerle buluşuyor. Film programı şöyle: 7 Ağustos / “Call Me By Your Name (Beni Adınla Çağır)”. 14 Ağustos / “In the Mood for Love (Aşk Zamanı)”. 21 Ağustos / “Paris, Teksas”. 28 Ağustos / “Ema”. Beykoz Kundura’nın geçen temmuz ayında ilkini düzenlediği Bir Yaz Gecesi Sahnesi kapsamında düzenlenen açık hava konserlerinin ağustos ayı programı da belli oldu. 8 Ağustos Cumartesi gününden itibaren her hafta sonu yapılacak konser etkinliklerinde Bi Android ft. Dilşad Çelebi, Tolga Duyan, Schnell Schnell, Deniz Güngören Beşlisi, Sinan Altıparmak Trio, Lalalar, Mousikê, Çağrı Sertel “Multiverse” ve Oceanvs Orientalis & İlhan Erşahin yer alıyor. Filmler ve konserler için www.beykozkundura.com adresinden bilet satın alınabilir. “Güle Güle Diva” Pandemide ‘Sanat Parkta’ etkinlikleri Kadıköy Özgürlük sanata nefesParkı Amfi Tiyatro’da Genco Erkal’la başladı İzleyiciler oyunu maskeleri ile mesafeli olarak oturarak izledi. DasDas’ın ağustos programı belli oldu DasDas sosyal mesafe kuralları ve önlemler çerçevesinde hazırlanan oturma düzeni ile kapılarını geçen ay açtı. DasDas’ın bu ayki programı da belli oldu. Programda kapalı gişe oyunlardan “Güle Güle Diva”, “Timsah”, “Çok Satanlar” ve “Joseph K.” olacak. Bunun yanında, 2017 yılında prömiyer yapan “İstila!” oyunu da bu ay DasDas Açık Hava’ya konuk olacak. (Detaylı bilgi ve program için: www.dasdas.com.tr ve www.mobilet.com) Pandemi nedeniyle zor günler geçiren sanat dünyasına destek olabilmek amacıyla Kadıköy Özgürlük Parkı Amfi Tiyatro’da başlayan “Sanat Parkta” etkinlikleri, usta sanatçı Genco Erkal’ın “Yaşamaya Dair” oyunu ile başladı. “Sosyal ve mesafeli festival” sloganı ile düzenlenen “Sanat Parkta” etkinliğinde Genco Erkal oyun sonunda uzun süre ayakta alkışlandı. Sosyal mesafe kurallarına göre yeniden düzenlenen Özgürlük Parkı Amfi Tiyatro’daki etkinliklerde, 27 Eylül’e kadar 32 tiyatro oyunu ve 21 konser yer alacak. Ücretli olarak düzenlenecek etkinliklerin gelirleri sanatçı ve festivale katılan ekiplere bırakılacak. “Sanat Parkta” etkinliğinin açılışında konuşan Kadıköy Belediye Başkanı Şerdil Dara Odabaşı, “İs tedik ki sizler evlerinizden güvenle çıkın ve sanatçı dostlarımız da alkışlarınızdan mahrum kalmasın. Zor zamanlardan geçiyoruz, ama ne sanattan ne de sanatçının yanında olmaktan hiçbir zaman vazgeçmedik, vazgeçmeyeceğiz” diye konuştu. Biletler internette Tüm etkinlikler 25 TL sabit bilet fiyatıyla internetten satışa sunuluyor. Haftalık olarak satışa sunulacak biletler https://www.mobilet. com/bucketevent/kadikoybeled... adresinden alınabilir. Locarno Festivali 2020: Yerel ve sanal... Mehmet Basutçu /Paris Aynı nedenlerin, fizikte ya da kimyada aynı sonuçları doğuruyor olması kadar, sosyal bilimlerde ve sanat dallarında benzer gibi gözüken sonuçların temelde çok farklı yönlere açılan yelpazeler oluşturması da, kuskusuz çok doğal. Covid19 salgınından en fazla zarar gören kültürel etkinlikler arasındaki uluslararası sinema festivalleri de farklı çözümler üretmeyi sürdürüyorlar. Zamanlama nedeniyle en gafil avlanan Cannes olmuştu. Özünü yitirmemek adına, sanal ortama yönelme kolaylığı yerine, seçkilerinin dağıtım ve gösterimine daha geniş bir zaman süreci içinde destek vermek yolu seçilmişti. Venedik, önündeki süreyi değerlendirerek, biraz da iyimser bir yaklaşımla, biçim değiştirmeden, boyutlarını ve açılımını biraz daralttığı seçkilerini yine Lido adasındaki salonlarında, festivalin geleneksel konukları ve katılımcılarıyla birlikte, eylül ayının ilk yarısında sunmaya hazırlanıyor. Ar tık biteceği varsayılan salgının zorunlu kıldığı yeni sağlık önlemleri nedeniyle, sadece ölçek küçülterek ve bazı yan bölümleri başka etkinliklerle paylaşarak... Halka kapalı... Bu yaz 515 Ağustos tarihleri arasında 73. kez düzenlenen Locarno Festivali, yenilikçi ve öncü kimliğine uygun farklı bir biçimde, hem yerel hem de sanal düzeyde önümüze geliyor. Kentteki sinemaseverler, halka açık olan üç kapalı sinema salonunda (elveda 8 bin kişilik Piazza Grande açık hava sineması!), kaçınılmaz sağlık önlemleri eşliğinde film izleyebilecekler. Etkinlik dün akşam, GranRex salonunda, ilk kez Telluride’de seyirci önüne geldikten sonra şubat ayında Berlin Festivali’nde de sunulan, kadın yönetmen ve senaryo yazarı Kelly Reichardt’ın (1964), bağımsız Amerikan sineması örneği onuncu filmi “First Cow” ile açılması, bu yılın özel koşulları içinde daha da belirginleşen temel anlayışın altını çizmekte: Yaratıcı sinemasına, öncü girişimlere, genç yönetmenlere ve sinema tarihinin klasiklerine birlikte bakmak... Bu birliktelik, bu kez çok daha somut bir düzeyde, İnternet üzerinde yaşama geçirilmekte. Sinema öğrencilerinin, genç yönetmenlerin, deneysel sinemacıların, belgeselcilerin ya da ustaların (Jim Jarmusch, Lucrecia Martel, Pier Paolo Pasolini, JeanMarie Straub, Alain Tanner...) filmlerini, bilgisayar ya da akıllı cep telefonları üzerinde her meraklının izlemesi mümkün. Locarno, hem geçmişe bakabileceğimiz, hem de geleceği düşleyebileceğimiz, her meraklıya açık bir pencere. Covid19 sayesinde(!) yakınımıza gelen, uzaklardaki bir dağın başında, o güzelim gölün kıyısında, her tür sinemasal paylaşıma açık, hoş bir pencere... 35 yıldan bu yana içerisinden keyifle izlediğim bu etkinliğe, şimdi uzaktan, ama benzer heyecanları duyumsayarak bakıyorum. Sanal dünyada herkesle birlikte... “First Cow” “Edebiyatın Işığında”nın 100. yazısını yazıyorum. İlk yazımın Cumhuriyet’te çıktığı tarih, kırk yıl öncesine dayanır. Belki daha eskiye... Onların sayısını bilemem. İşte taa o günlerden tanıdığım yazar, öğretmen Ahmet Köklügiller aradı telefonla İzmir’den. Yıllar var ki karşılaşmamış, konuşmamıştık. Hoşbeşten sonra benim “Kısa yazmak” başlıklı yazımda Tarık Dursun K’den aktardığım anekdotu çeşitlendirdi: “Adamın biri arkadaşına uzun bir mektup yazmış. Sonuna da not koymuş: Vaktim yoktu, kısa yazamadım, kusura bakma!” demiş! Çok güldük ikimiz de. Sonra arkadaşlarının eskiden Melih Cevdet Anday’ın, Cumhuriyet’teki yazılarını nasıl dört gözle beklediklerini aktardı. “Ben de şimdi perşembeleri senin yazını bekliyorum” diye incelik gösterip yazılarımı övdü, kutladı. Bunu derken içtendi. Çok sevindim. Ayrıca bu yargısının İzmir’de bir grup Cumhuriyet okuru arkadaşının ortak duyguları olduğunu söyledi, gurur duydum. Bundan güzel bir övgü olabilir mi? Bu benim kişiliğimde elbette Cumhuriyet’e, yazarlarına, kültür sanata övgüydü, gazetemizin okur dünyasındaki değeriydi. Binlerce okur yetiştirdi Köklügiller Hocamız, Türkiye’nin aydınlanması için binlerce ortaokul, lise öğrencisi, okur yetiştirdi. Onlarca kitap yazdı. Belki de ilk kez, 1981’de Çocuk nüyor. Buna karşın eğitim sistemi nin bozukluğu yüzünden gençler ne yazık ki, yeterli eğitim alamıyor. Bir de ekranların tutsağı oluyorlar. Üni versiteyi bitiren de bitirmeyen de iş siz kalıyor. Bu yıl YÖK, lisans programların daki barajı 180’den 170’e düşür Birinci 100 yazı ve... müş, böylece YÖK’ün de öğrencinin de başarısı yükselmiş! İki puan ara sında 144 bin aday elenmekten kur lar İçin Nutuk kitabını o hazırladı. Mus tulmuş, üniversiteye girecekmiş! tafa Kemal’in bu başyapıtı, bugün ço cuklar, gençler için pek çok yayınevi tarafından kısaltılarak basılıyor. Ama o, bunun gerekliğini 40 yıl önce görmüş ve yayımlamıştı. Köklügiller’in eğitim kitapları arasında Yazım Noktalama ve Kısaltmalar Sözlüğü, Atatürk’ün İlkeleri ve Düşünceleri gibi kitapları bulunuyor. Çok sayıda kitabıyla eğitime katkısını sürdürüyor. Ne güzel! Dijital teknoloji Edebiyat kitapları okumayan gençliğin başarısı düşüyor. Ayrıca tüm zamanını ekran başında bilgisayarla, iPhone’la geçiren gençliğin de tam başarıyı yakalaması zor görünüyor. Konuyu Meltem Küskü Schmidt, Ekran Çocukları (Remzi Kitabevi, 2020) adlı kitabında irdeliyor. Kitaptaki bilgiye göre yazar, Boğaziçi Üniver Titiz okurların uyarısı sitesi Makine Mühendisliği Fakültesi’nde başladığı öğrenimini işletme fakültesin 100 yazı içinde keşke yazmasay de 1995’te tamamlıyor. Beş yıl yurtta, kı dım diyebileceğim yazı olmadı. Belki ki sa süre Almanya’da ve 2019 Haziranı’na milerine keşke şunu da ekleseydim di kadar da İsviçre’de çalışıyor. Şu anda ise ye aklımdan geçti. Örneğin İBB’de Halk Cenevre’de eşi, iki çocuğu ve iki muhab Ekmek’i kuran Belediye Başkanı Ah bet kuşuyla yaşıyor, psikolojik danışman met İsvan’dı, İsvan’ın basın danışmanı lık yüksek lisansı yapıyor. Gülsen Tuncer’di, yeterince anlatama Öncelikle çocuklarının dijital teknolo dım. Yolculuk Kitapları daha sürebilirdi... jiye tutkunluğu, ona bu kitabı yazdırmış. Evlere kapandığımız şu günlerde her Bir acı gerçek de 2018’de Türkiye’de ya kes, 24 saatini kitaplara ayırmış görü pılan bir araştırmaya göre, 5 yaşından kü çük çocukların yüzde 76’sı iPad kullanıyormuş! Schmidt, uzman gibi çalışmış, ilginç verilere ulaşmış. Örneğin 11 yaşındaki ortaokula giden oğluna babasının eski iPhone’unu vermişler. Oğlunun tercihleri, davranışları ve ruhsal durumu değişmiş. Yorgun, bitkin, orası burası ağrıyan, iPad ya da iPhone ile günlerini geçiren bir çocuk olmuş. Hemen geri almışlar. Bir süre sonra düzelmiş. Türkiye’de ise eğitim sisteminin karmaşası bir yandan, dijital teknolojinin getirdiği cihazlara bağımlılık öte yandan, eğitimde başarıyı da düşürüyor. Ekran Çocukları’nı yalnız anne babalar değil, MEB ilgilileri de okumalı, yararlanmalı diye düşünüyorum. Apple’ın patronlarından Steve Jobs’a New York Times muhabiri Nick Bilton sormuş: “Çocuklarınız iPad’i seviyorlar değil mi?” Yanıtı hepimize uyarı sanki: “Hiç kullanmadılar, evde çocukların kullanabileceği teknolojik imkânları sınırlıyoruz.” 100. yazı da yine yazmak, okumak, güzellikleri paylaşmak üzerine oldu. Türkiye’nin aydınlanması için devrimci bir eğitim sistemi kaçınılmaz. Yalnızca varsa iyi ders kitaplarıyla, kalbi kırık ama çalışkan öğretmenlerle çözülecek gibi değil. Ayrıca öğrencilerin başarılı olmaları için de bolca edebiyat, felsefe kitapları; dergi, gazete okumaları ve dijital teknolojiye tutsak olmadan, yeterince yararlanmaları, yaşamı sorgulamaları gerekmez mi? Sadako Sasaki’nin kuşları Sadako Sasaki, bir kız çocuğunun adı. 6 Ağustos 1945 sabahı saat 08.15’te Hiroşima’ya atom bombası atıldığında, Sadako 2 yaşındaydı. Kent dışında bir köyde yaşıyordu. Ölmedi... Savaşın bitiminden on yıl sonra Sadako hastalandı. Hastaneye kaldırıldı. Çevredeki sayısız çocuk gibi ona da teşhis konuldu: Radyasyon sonucu lösemi... Japonya’da bir inanca göre kâğıttan bin adet turna kuşu yapmak, insana şans getirirdi. Sadako, “origami” sanatının en popüler ürünü olan kuşlarını yapmaya başladı. İnanıyordu ki iyileşecekti. Bin kuş yaparsa mutlak iyileşecekti... Ailesi, hastane yetkilileri ona bin kuşu çoktan tamamladığını hiç söylemediler. O hep bin adet kuş yapmaya çalıştı... Sadako’nun küçük bedeni kâğıt kuşları yapmaya sekiz ay dayandı. Onun ölümünden sonra okul arkadaşları Sadako’nun ruhunu özgür kılmak için kâğıttan kuşlar yapmayı sürdürdü. Sonra bir okul daha, bir okul daha, bir okul daha, bir okul daha... Japonya’nın her köşesinden üç bin iki yüz okul, kâğıttan turna kuşları yolladı Hiroşima’ya, bir daha yeryüzünün hiçbir yerinde, hiçbir çocuk, atom bombasından, radyasyondan ölmesin diye. “Çocukların Barış Anıtı” 1958’de açıldı. Yüksek bir kulenin tepesinde bronzdan bir kız çocuğu kollarını gökyüzüne açmış, ellerinin arasında altın bir turna kuşu tutuyor. Kulenin içinde dev bir çan... Çanın bir yanında “Kâğıttan Bin Turna Kuşu”, öte yanında “Dünyada Barış, Cennette Barış” yazılı. Kulenin çevresinde rengârenk kâğıttan binlerce, milyonlarca turna kuşu... Hiroşima’da Bundan yılar önce Kiyoto’dan Hiroşima’ya giden hızlı trende, ama neden, insan neden görmek ister ki Hiroşima’yı diye soruyordum kendi kendime... Bu sorunun tek yanıtı vardı. Gitmezlik edemeyeceğimden gidiyordum Hiroşima’ya... Koca kent çoktan “Barış Parkı”na dönüşmüştü... Yıkımı, cehennemi, vahşeti, o günü olduğu gibi koruyan tek yapı vardı: Eski Sanat Merkezi, bugün “Atom Bombası Kubbesi” diye biliniyor. O kubbe dışında tüm kent, tüm müzeler, Barış Parkı’na dağılmış sayısız anıt, heykel, hatta taş toprak, ağaçlar bile sadece barışa, dostluğa, dayanışmaya adanmıştı. Orada, Sadako’yu ve kuşlarını ellerimle, gözyaşlarımla, soluğumla okşadığım, kucakladığım gün, ilkokul çocukları gelip anıtın çevresinde oynuyor, o koca çanı çalıp duruyorlardı. “Bir daha asla” diye çalıyordu çan. “Bir daha asla” diye ötüyordu tüm kâğıt kuşlar... Turna kuşlarını düşünürken Bugün 6 Ağustos, Hiroşima’yı, Sadako’yu, turna kuşlarını düşünürken, en çok kendi ülkemi düşünüyorum. Nereden nereye geldiğimizi... Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta barış, cihanda barış” söyleminden, dünyayla savaşı körükleyen söylemlere uzanış... Tüm komşularla sıfır sorundan tüm komşularla kavgaya... “Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirmek” üzere yola çıkıp “dindar ve kindar” bir kuşak yetiştirme gayretlerine... “Muasır medeniyet”leri örnek almaktan siyasal İslama... Cumhuriyet devrimlerinden karşıdevrimi uygulamaya, Cumhuriyetin kurucusu Atatürk’e lanet okumaya... Çağdaş, evrensel değerlerden “fetih geleneğine” geri dönüşe... Diledikleri kadar çabalasınlar, anayasayı, hak ve hukuku yok saysınlar, vicdan sahibi olmasınlar... Akan nehirleri geriye çeviremezler... Bir daha bu ülkenin hiçbir yerinde, hiçbir çocuk, radyasyondan, yokluktan yoksulluktan, açlıktan, tecavüzden, dayaktan, işkenceden ölmesin diye, bizim geleneğimizde kâğıttan turna kuşları yapmak gibi bir âdetimiz yok... Ama kulak verir öğrenmeyi, dinlemeyi, kavramayı içselleştirirsek, turna kuşlarının taa Japonya’dan gelen seslerini duyabiliriz: “Bir daha asla! Bir daha asla!” diyen seslerini... ‘Harem Kabare’ Trump Sahne’de Okan Bayülgen’in yazdığı, yönettiği ve oynadığı “Harem Kabare” adlı oyun 14 Ağustos Cuma ve 15 Ağustos Cumartesi günleri saat 21.00’de Trump Sahne’de seyirciyle buluşuyor. Müzikli komedi oyununda; Ödül Turan, Zeynep Köse, Ceren Taşçı, Deniz Bolışık, Gizem Dinç ve Aybüke Albere farklı ve eğlenceli kadın hikâyeleriyle izleyicilerin karşısına çıkıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle