02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
HABer 9 16 AĞUSTOS 2020 PAZAR Prof. Sözbilir, İstanbul’da 10 yıl içinde 7.27.4 arasında deprem beklendiğini söyledi Kumburgaz’da alarm MEHMET İNMEZ 17Ağustos depreminin yıldönümünde, Dokuz Eylül Üniversitesi Deprem Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Hasan Sözbilir’le Türkiye’de deprem gerçeğini, alınması gereken önlemleri, kaç şiddetinde deprem olma ihtimalini, olası bir depremde hangi bölgelerde tsunami oluşup oluşmayacağını konuştuk. Sözbilir, “Karadeniz, Ege, Akdeniz ve Marmara Denizi’nde tsunami tehlikesi ve riski Hasan Sözbilir de var. İstanbul’da tsunami dalga yüksekliği 5.56 metre. Doğu kıyıları boyunca 10 km uzunlukta etkili olacak ve 8 dakika sonra oluşacak olan tsunami sırasında denizin ortalama 150 metre kadar karayı basacağı tahmin ediliyor. İstanbul’da 10 yıl içinde 7.27.4 büyüklüğünde bir deprem beklenmektedir” dedi. n 17 Ağustos depreminin ardından 21 yıl geçti. Bu tarihten sonra önlem alındı mı? Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı’nda, 20122023 yılları arasında yapılması gereken çalışmalar, yapması gereken kurum ve kuruluşlar belirtilmişti UDSEP’te. Fakat gelinen noktada çalışmaların çoğunun yapılamadığı veya eksik yapıldığı, bazı çalışmaların kesintiye uğradığı veya devlet içindeki bazı mekanizmalar tarafından durdurulduğu ortaya çıktı. n Olası depremlerde tsunami tehlikesi olacağı söyleniyor. Hangi bölgelerde olma ihtimali var ? Türkiye’yi 3 tarafından sınırlayan Karadeniz, Ege, Akdeniz ve Marmara Denizi’nde tsunami tehlikesi ve riski de vardır. Bilimsel çalışmalar, 4000 yıldan beri Marmara Denizi ve çevresinde 300’den fazla yıkıcı deprem meydana gel MAGDER BAŞKANI KARAÇAM UYARDI: Asrın felaketi olarak adlandırılan 17 Ağustos depreminin anısına, bisikletleriyle Ankara’dan yola çıkan AFAD Spor Kulübü’nün sporcuları 2 gün sonra Kocaeli’nin Gölcük ilçesine ulaştı. Hasarlı binalara makyaj yapıldı FARUK KIRTAY 17Ağustos depreminin üzerinden 21 yıl geçmesine rağmen, Yalova’da derslerin alınmadığını söyleyen Yalova Mahalle Afet Gönüllüleri Derneği (MAGDER) Başkanı Sabri Karaçam, hasarlı binalarda makyaj yapılarak insanların oturmaya devam ettiğini, yeşil alanların da 21 yıldan bu yana sürekli olarak imara açıldığını söyledi. Karaçam, “17 Ağustos depremi sonrasında depremden kaçan insanlar kaçacak yeşil alan bulamadığı için, artçı dep remler sonrasında binaların enkazlarında kaldı. Yalova’da 17 Ağustos depreminde çadır kentlerin, prefabrik konutların bulunduğu alanlar ise imara açıldı. Olası bir deprem sonrasında halkın toplanacağı alanlar kâğıt üzerinde belirlenmiş ama altyapıları yok. Çoğu kimse de yerini bilmiyor. Yaşadığımız onca acıdan sonra dersler almadık” dedi. Öte yandan, depremde yaşamını yitirenler farklı etkinliklerle anılacak. 16 Ağustos Pazar günü saat 12.00’de AFAD Deprem Simülasyon TIR’ı Dep rem Anıtı’nda gün boyu yurttaşların ziyaretine açılacak. Saat 23.59’da ise Cumhuriyet Meydanı Kent Müzesi önünden Yalova Deprem Anıtı’na sessiz yürüyüş gerçekleştirilecek. Saat: 02.30’da Deprem Anıtı’nda Kuranı Kerim okunacak, saat: 03.02 saygı duruşu yapılacak. Yalova Mahalle Afet Gönüllüleri de 16 Ağustos Pazar Günü, Gazi Paşa Caddesi Mini Amfi’de stand açarak, video göterimi yapacak. MagDer üyeleri Saat 22.00’de ellerinde meşalelerle Deprem Anıtı’na sessiz yürüyüş gerçekleştirecek. l YALOVA diğini ve bu depremlerden 40 tanesinin Marmara Denizi’nde tsunamiye neden olduğunu göstermektedir. Marmara Denizi için yapılan 49 farklı deprem senaryosuna göre, olası depremde, İstanbul kıyılarında oluşması beklenen en büyük tsunami dalga yüksekliği 5.56 metre olarak hesaplanmış ve İstanbul’un doğu kıyıları boyunca 10 kilometre uzunlukta etkili olacağı ve depremden 8 dakika sonra oluşacak olan tsunami sırasında denizin ortalama 150 metre kadar karayı basacağı belirtilmiştir. Depreme dayanıksız binaların hasar görmesinin yanı sıra, İstanbul’un özellikle doğu kıyılarında tsunami nedeniyle önemli oranda can ve mal kayıplarının yaşanacağı düşünülmektedir. n Bir çalışmanızda “10 yıl içerisinde İstanbul’da 7 büyüklüğünde bir deprem olma ihtimali var” dediniz. Kırılmayan faylar hangisi? İstanbul’da 10 yıl içinde 7.27.4 büyüklüğünde bir deprem beklenmektedir. Bu depremin İstanbul güneyindeki Kuzey Anadolu Fayına bağlı Kumburgaz segmentinde olacağı tahmin edilmektedir. Bu fay parçası son depremini 1766 yılında yapmış. Yanı bu dep remden sonra 254 yıl geçmiştir. Fayın deprem üretme aralığı 250 yıl olarak kabul edildiğinden, Kumburgaz segmentinin gerilim biriktirmesi için gereken süre dolmuştur ve kırılması gereken süre içine girmiştir. Yani tüm Türkiye olarak İstanbul’da deprem beklerken benzer büyüklüklerde yıkıcı depremler batı, orta veya DoğuGüneydoğu Anadolu Bölgesi’nde ve Akdeniz Bölgesi’ndeki illerden birinde meydana gelebilir. Türkiye’de sadece İstanbul’da deprem olacakmış gibi planprogram yapmak çok hatalı bir politika uygulamak demektir. l İZMİR Galata Kulesi SKANDALI Vakıflar da rahatsızmış Vakıflar Genel Müdürü Burhan Ersoy, Galata Kulesi’nde dün düzenlediği basın toplantısında “Yüklenici firmanın özgün olmayan malzemeyi çıkartırken kullandığı yöntem bizi de en az sizler kadar rahatsız etmiştir. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün firmalara üç yaptırım esası var; ihaleden yasaklama, parasal ceza ve uyarılma. Şu an biz uyarı ve peşinden ekonomik bir ceza uygulayacağız” dedi. Vakıflar Genel Müdürü Burhan Ersoy ve restorasyonu yapan firmanın sahibi Sevilay Tuncer, Galata Kulesi’nde restorasyon skandalının ardından basın toplantısı yaptı. Önce müze ile ilgili önceki yıllarda yapılan müdahaleler ve şu anda yapılmakta olan çalışmayla ilgili sunum yapıldı. Ersoy, Galata Kulesi’nin restorasyonu için gerekli izinler alınarak 22 Haziran 2020 tarihinde ihaleye çıkıldığını, ihalenin 11 milyon lira bedel ile E.S. Yapı Şehircilik ve Mimarlık firması kazandığını 29 Haziran tarihinde de yer teslimi yapılarak çalışmaya geçildiğini ifade etti. ‘Yanlış bir görüntü’ “Özgün haliyle” ilgisi olmayan bölümlerin sökülmesi ve yapıyı güçlendirmek için çalışmalara başladıklarını belirten Ersoy, “Makine ile yapılan yıkımın sanki eserin özgün duvarlarının yıkımı şeklinde kamuoyuna yansıtılmasını ise iyi niyetle bağdaştırmıyoruz. Tarihi yapıya değil, çimento harçla örülmüş bölümüne müdahale yapılmıştır. Yapılması zorunlu bu işlem ne yazık ki önceki dönemlerde izinsiz ve kaçak olarak tarihi esere eklenen orijinal dokusunu bozan müdahaleleri yapıdan arındırmak içindir. Kurumumuzun hassasiyeti ile uyuşmayan bir yöntem kullanan yüklenici firma ise uyarılmıştır ve gerekli yaptırım uygulanacaktır” dedi. Ersoy tarihi kuleyi 15 Eylül’de açacaklarını söyledi. Ersoy, habere konu olan kısımda çimento olduğunu belirterek, “Ana duvardaki girişte çimento vardı. Çimentoyu tırnak ucuyla sökmek mümkün değil. Muhakkak bir alet kullanmak lazım. Belki arkadaşlar yanlış bir alet kullandılar. Onu biz kabul ediyoruz zaten” diye konuştu. Restorasyon çalışmasını yapan firmanın sahibi Sevilay Tuncer de söz konusu görüntü için, “Yanlış bir görüntü, yaptığımız” ifadesini kullandı. Tuncer, beton kırıcı ile yapılan çalışmada orijinal dokunun zarar görmediğini savundu. l İSTANBUL / Cumhuriyet İBB Kültür Varlıkları Daire Başkanı Polat, Yarımburgaz’da yaptığı incelemenin ardından gözlemlerini anlattı. Yarımburgaz ağır yaralı HAZAL OCAK Türkiye’nin ve Avrupa’nın yaklaşık 400 bin yıl öncesine dayanan en eski yerleşimcilerine ait izlerin tespit edildiği Başakşehir’deki Yarımburgaz Mağarası’nın defineciler tarafından ağır tahrip edildiği, mağarada derin çukurlar açıldığı ortaya çıktı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Kültür Varlıkları Daire Başkanı Mahir Polat, mağarayı bir hafta içinde güvenlikle koruma altına alacaklarını belirtti. Tarihi mağarada incelemelerde bulunan Polat içe ride korkunç bir tahribatın olduğuna dikkat çekerek, “Defineci yağması son hızla devam ediyor. Biz oradayken bile defineci olduğunu tahmin ettiğimiz insanlarla sürekli karşılaştık. Çok derin defineci çukurları açılmış. Bazı yerlerde 20 metreye bile varabilir. Bazı yerlerde ucunu göremediğimiz kadar derin. En az 15 20 tane çok ağır hasar verilmiş defineci çukuru var” dedi. Polat, hazırladıkları rölöve projesinin koruma kurulu tarafından onaylandığını belirterek, “Güvenlik önleminin ardın dan da insanların mağarayı gezmesi için düzenlemek istiyoruz. Alanın bir an önce toparlanıp hak ettiği şekilde değerlendirilmesi lazım” diye konuştu. Mağaranın tartışmalı proje Kanal İstanbul’un etki alanında kalmasına ilişkin ise Polat, şöyle konuştu: “ÇED akılalmaz bir şekilde bu alan içerisinde kalan kültürel mirasın Hasankeyf’teki başarılı örnekler gibi taşınabileceğini söyledi. Şaşkınlıkla bakıyoruz. Mesela Yarımburgaz’ı taşıyacaklarını mı iddia ediyorlar? Bilmiyoruz. Yarımburgaz’ın yok olmasına izin vermeyeceğiz.” Salda’da tehlike Salda Gölü’nü 1 Haziran’dan bu yana 250 bine yakın yerli ve yabancı turist ziyaret etti. Gölün sahilindeki çamurun cilde iyi geldiğinin söylenmesi üzerine “Beyaz adalar” bölümündeki sahilde derin çukurlar oluşmaya başladı. Oluşan çukurların etrafı çevrilerek kapatıldı. Gölde görevli jandarma ekipleri, şezlong ve buna benzer malzemelerin kullanılması, çadır kurulması, ateş yakılması, şampuan, kozmetik ürünlerinin kullanılması, çamur banyosu yapılması yolunda uyarıda bulunuyor. l Haber Merkezi Akdeniz’de kendimizle baş başa... Bilinen bir fıkradır; arkadaş otobanda ters yöne girmiş, tam gaz gidiyor. O sırada radyoda anons: Bir sürücü otoyolda ters yönde ilerlemektedir. Aman dikkat! Bizimki elinin birini direksiyondan çekip söylenmiş: Bir sürücü de ne, herkes ters yöne girmiş! Türkiye’nin Akdeniz politikası biraz abartmış olsak da bu fıkraya benziyor. Çıkarlarımızı korumakta haklıyız. Ancak iktidarın uyguladığı yöntem hem haklılığı gölgeliyor hem haklılığı sürdürmeyi zorlaştırıyor. Diplomaside bir söz vardır: Geç kalan kaybeder! 2000’li yılların başından itibaren Doğu Akdeniz parsel parsel paylaşılırken AKP iktidarı ülke içinde vahşi bir düzenleme içindeydi. Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi, 20032013 arasında İsrail, Lübnan, Mısır’la art arda münhasır ekonomik bölge (MEB) anlaşmaları yaptılar. Birleşmiş Milletler (BM), bu anlaşmaları belli sürelerle onayladı. Türkiye’nin tepkisi, Dışişleri Bakanlığı bürokrasisinin rutin reddedişlerinin ötesine geçmedi. HHH Bugün o yıllardaki ihmallerin sancılarını çekiyoruz. Yunanistan, 2003’ten itibaren AKP hükümeti ile çok iyi ilişkiler kurarken Türkiye’yi kuşatan anlaşmaları da adım adım örüyordu. O dönemin Başbakanı Erdoğan’la Yunanistan yöneticileri görüşürken Türkiye Büyükelçisi’nin katılmadığı zamanlar oldu. Şimdi Yunanistan sadece “Batı’nın şımarık çocuğu” olarak değil, neredeyse Doğu’nun da şımarık çocuğu olarak sahne almış durumda. Mısır’la yaptığı son anlaşmanın Rodos ve Girit’i ada değil de karaya bağlı alanlarmış gibi göstermesi “Ben ne yaparsam yapayım AB arkamda durur” anlayışının yansıması. Akdeniz’de yaşanan güncel gelişmelerin çok boyutu var. Bugün, Türkiye’nin yalnızlaşması üzerinde derinleşelim. Dünyanın en densiz gücü olan ABD bile bir bölgeyi işgal edeceği zaman işe şu kavramla başlıyor: Koalisyon güçleri! Afganistan, Irak’tan sonra Suriye’ye de aynı yöntemle girdi. Suriye’ye “tam demokrasi” getirme operasyonuna girişirken 20 ül keyi daha yanına aldı. Dünyaya dedi ki: Eyy ahali, ben Suriye’ye ülkesel bir hedef olarak değil, küresel bir hedefle giriyorum. Bakın şu kadar ülke de yanımda... ABD’nin 5 Japon haberleşme elemanına, 10 kişilik Polonya sağlık ekibine ihtiyacı mı var? Elbette hayır. Ancak oyununu böyle oynuyor. Türkiye ne yapıyor? Yalnızlaşmayı adeta bir hünermiş gibi sunup her fırsatta bu yola sapıyor. Tarihimizde ilk kez aynı anda Suriye, İsrail ve Mısır’da büyükelçimiz yok. Bu ülkelerle ya ABDRusya üzerinden haberleşiyoruz ya da gizli servislerin dilleri aracılığıyla. Suriye ile en uzun kara sınırına sahip olup diplomatik ilişkiyi kesmek hangi aklın ürünüdür? İsrail’in başta Filistin sorunu olmak üzere her alanda fırsat kolladığı, dünya başkentlerini diplomatik ablukaya aldığı bir ortamda büyükelçiliği işlevsiz hale getirmek hangi akla hizmettir? Doğu Akdeniz’in iki ucunu tuttuğumuz Mısır, Arap dünyasının fiili küresel temsilciliğini yaparken, ABD ve AB “Aman Mısır’ın iç düzeni karışmasın, bizim çıkar dengelerimiz bozulmasın da ne olursa olsun” dediği bir ortamda bu ülkeyle diplomatik bağı koparmak hangi akla hizmettir? Özünde “İslam ülkeleri” olarak geçiyor ama Suriye ve Mısır nüfusunun yüzde 810’unun Hıristiyanlardan oluştuğunu da unutmamak gerekiyor. HHH İşte bu diplomatik kopuşlara şimdi de Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) eklenmek üzere. ABD’nin Basra Körfezi’nde İran’a karşı kullandığı sığınaklardan bir olan BAE’nin Libya’da da Türkiye’ye yönelik saldırıların maşası olduğu biliniyor. BAE son olarak İsrail’le anlaşma yaptı. Mısır hemen olumladı, ABDAB de öyle. Erdoğan hemen atladı: “Bu durumda BAE ile diplomatik ilişkiyi kesebiliriz.” Keselim.. BAE ile de ABD üzerinden haberleşiriz. Bölgemizde savaşan taraflar dahil her ülke ile görüşebilen ülke olmaktan, bir tek iyi ilişkisi kalmayan ülkeye doğru gidiyoruz. Unutmayın... Çok büyük bir güç bile yalnızlaştıkça güçsüzleşir!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle