17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
HABER 3 13 AĞUSTOS 2020 PERŞEMBE TARİHTE BUGÜN 1961: Berlin Duvarı yükselmeye başladı. Batı ile doğu fiziksel olarak ayrıldı. 1956: Bilimkurgu edebiyatının öncülerinden Herbert George Wells öldü. 320/1 9 0 350/2 40 250/1 7 0 340/23 0 330/1 9 0 270/1 1 0 250/1 3 0 300/1 50 400/23 0 360/23 0 310/1 9 0 350/2 5 0 340/19 0 350/2 7 0 320/1 8 0 190/1 2 0 300/2 1 0 310/1 6 0 300/2 0 0 330/2 1 0 310 /2 4 0 350 /2 6 0 5 kişinin öldüğü otobüs kazasına ilişkin çarpıcı detaylar ortaya çıktı Facia geliyorum demiş İstanbul’da 5 kişinin ölümüyle sonuçlanan otobüs kazasıyla ilgili soruşturma dosyasında, şoförün kural ihlali yaptığı, yolda fren izi olmadığı, yolcuların da şoförün birkaç kez şerit değiştirmesi üzerine onu, “Uykusuz ya da yorgunsan otobüsü durdur, dinlen” uyarısı yaptıkları tespitine yer verildi. Karabük’ten İstanbul’a seyir halindeyken Kuzey Marmara Otoyolu Çiftalan mevkiinde üstgeçidin duvarına çarpan 5 kişinin hayatını kaybettiği, 10’u ağır 25 kişinin yaralandığı kazayla ilgili soruşturmada, çarpıcı tespitler yer aldı. Kazayla ilgili tespit tutanağında otobüs şoförü Doğan Duygulu’nun kusurlu olduğu belirtildi. Kazayla ilgili tespitler soruşturma dosyasında şöyle yer aldı: “Otobüs önce yoldan çıkarak sağ ön ve yan kısımlarıyla beton su kana lına çarptı. Yeşil alanda yaklaşık 100 metre kadar yoluna devam etti. Köprü beton ayağına çarparak durdu. Kaza yerindeki yol kuru, düz, eğimsiz, kavşak ya da geçit bulunmuyor. Fren iziyle ilgili bir tespit de bulunmuyor.” Dosyada ifadesi bulunan yolculardan Cemal Korkmaz, Safranbolu Otogarı’ndan kaza yerine kadar yol boyunca aynı şoförün otobüsü kullandığını, Kaynaşlı Tesisleri’nde 03.15’te mola verdiklerini, moladan yaklaşık bir saat sonra otobüsün birkaç kez sağ sol yaparak şerit değiştirdiği, bu nedenle şoförü “Uykusuz ya da yorgunsan otobüsü durdur, dinlen!” diye uyardıklarını anlattı. Bir diğer yolcu Nurcan Nadir’in de benzer şekilde ifade verdiği, şoförün tek ve yorgun gözüktüğünü söylediği soruşturma dosyasında yer aldı. l DHA Şile’de iki kardeş boğuldu Şile’de önceki gün üç kardeş denize girmek için bir siteye ait plaja gitti. Denize girerken akıntıya kapılan kardeşlerden 22 yaşındaki Cüneyt Şentürk, küçük kardeşi Emir’i (11) sudan çıkarmayı başardı. Diğer kardeşi Hakan’ı kurtarmak için denize tekrar giren Cüneyt Şentürk, dalgaların arasında kayboldu. Akşam saatlerinde 18 yaşındaki Hakan Şentürk’ün cansız bedenine ulaşıldı. Dün, sabah saatlerinde Cüneyt Şentürk’ün cansız bedeninin plajdan 180 metre açıkta bulundu. l Haber Merkezi Aydos’ta yine orman yangını İstanbul Kartal’daki Aydos Ormanı’nda bir yangın daha çıktı. Son günlerde art arda orman yangınlarının çıktığı bölgeye itafiye ve orman yangınlarıyla mücadele ekipleri sevk edildi. 4 farklı noktadan çıktığı tespit edilen yangına havadan da müdahale edildi. l İSTANBUL / Cumhuriyet Hümeyra’nın en acı günü Ünlü oyuncu Hümeyra’nın 47 yaşındaki oğlu Sadık Bigat geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitirdi. Oğlunu defalarca aramasına karşın ulaşamayan ve Nişantaşı’ndaki evine giden Hümeyra bir yakınına daire kapısını açtırdı. Daireye giren ünlü oyuncu oğlunun cansız bedeniyle karşılaştı. Sadık Bigat dün son yolculuğuna uğurlanırken Zincirlikuyu Camii’ndeki törene katılan Hümeyra ayakta durmakta zorlandı. l DHA Atölyeye silahlı saldırı Küçükçekmece’deki bir tekstil atölyesine gelen kimliği belirsiz kişi ya da kişiler, silahla rastgele ateş etmeye başladı. O sırada tekstil atölyesinde çalışan ve isimleri öğrenilemeyen 2 kişi yaralandı. Saldırganlar geldikleri otomobile binerek olay yerinden hızla uzaklaştı. Polis kaçan şüphelileri yakalamak için çalışma başlattı. l Haber Merkezi SÜRMENE’DE HEYELAN Trabzon’un Sürmene ilçesinde şiddetli yağmur, hayatı olumsuz etkiledi. Yağış nedeniyle ilçenin bazı köylerinde sel ve heyelanlar meydana geldi, bazı köy yolları da ulaşıma kapandı. İhbar üzerine bölgeye AFAD, itfaiye ve belediye ekipleri sevk edildi. Ormanseven Mahallesi’nde heyelanda mahsur kalan 2 kişi de AFAD ekiplerince kurtarıldı. Sürmene Belediye Başkanı Rahmi Üstün, “67 mahallemizde heyelan olan yerler var. Can kaybının olmaması için dua ediyoruz” dedi. Annesini ve kardeşini öldüren Hatay vali yardımcısı tutuklandı Vahşetin nedeni mal paylaşımı Hatay Vali Yardımcısı Tolga Polat (45), annesi İkbal Polat ve avukat kardeşi Altuğ Polat’ı (42) aile içinde mal paylaşımında yaşanan anlaşmazlık nedeniyle öldürdüğü ortaya çıktı. Adana merkez Seyhan ilçesinde yaşayan Şeref Polat, bankadaki bir miktar para, 2 tarla ve arsa ile sahibi oldukları evin satışıyla birlikte yaklaşık 20 milyon lirayı bulan mal varlığının aile içinde paylaşımına karar verdi. Annesi İkbal ve kardeşi Altuğ Polat ile mal paylaşımında anlaşamayan Tolga Polat, ailesiyle zaman zaman tartışma yaşadı. Baba Şeref Polat’ın mal varlığının büyük kısmını Tolga Polat’a vermek istediği, bunun üzerine İkbal ve Altuğ Polat’ın, Şeref Polat’ın akıl sağlığının yerinde olmadığı iddiasıyla vesayet davası açtığı öğrenildi. Davanın dün görülmesi gereken duruşması öncesi ailesinin evine giden Tolga Polat, annesi İkbal ve Altuğ Polat ve kardeşiyle tartışmaya başladı. Silahını çeken Tolga Polat önce annesine ardından da kaçmaya çalışan kardeşine ateş açtı. İkbal ve Altuğ Polat olay yerinde yaşamını yitirdi. Tolga Polat ise polis ekiplerine teslim oldu. Savcılık sorgusunun ardından nöbetçi sulh ceza hakimliğine çıkartılan Tolga Polat tutuklandı. Olay sırasında evde olan baba Şeref Polat, apartmandan çıkarken Vali Yardımcısı Tolga Polat sorulara cevap veremedi. Cenazeler yakınlarınca Ada na Adli Tıp Kurumu morgundan alınırken Altuğ Polat’ın cenazesi tören için Adana Adliyesine getirildi. Polat’ın tabutunun üzerine cüppesiyle fotoğrafı bırakıldı. Adana Barosu Tiyatro Topluluğu’nda uzun süre görev aldığı öğrenilen Polat’ı arkadaşları alkışlarla uğurladı. l Haber Merkezi Necla K., kendisini darp eden kocası serbest bırakılınca isyan etti: Ben artık mutlu olmak istiyorum Adana’da, yaşayan Ekrem K., kızlarıyla ayrı ev tutan ve tek yaşamaya başlayan Necla K’nin evini bastı, bıçakla tehdit etti ve darp etti. Necla K., kızları sayesinde ölümden kurtuldu. Polis ekipleri tarafından yakalanan ve hakkında “tehdit ve hakaretten” işlem başlatılan Ekrem K., tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Ekrem K’nin serbest kaldıktan sonra evin önüne tekrar geldiğini söyleyen Necla K., “Eşim 10 yıldır cezaevinde yatıyordu. Sürekli uyuşturucudan cezaevine girip çıktı. Ben eşime boşanmak istediğimi söyledim. Sürekli bana ve ço cuklarıma şiddet uyguluyordu. Adalet istiyorum, ölmek istemiyorum. 4 kız çocuğum var. Ben çocuklarımla mutlu bir hayat yaşamak istiyorum. Ondan boşanmak istiyorum. Lütfen beni o adamdan kurtarın. Bu caniden boşanmak, kurtulmak istiyorum” diye konuştu. l DHA Devlet aklı bu noktaya nasıl geldi? Yalnız istifa mıydı? Biz öyle saydık. Nâzım’ın “En fazla bir yıl sürer yirminci asırlarda ölüm acısı” dediğini biliyorduk. Cihat Yaycı’nın tasfiyesinin ardından istifanın ömrünün daha kısa olduğunu gördük. Hatırlayın, “Libya’da ne işimiz var” denilince o fotoğraflara günlerce bakmıştık. Mustafa Kemal, Trablus’taydı. Üzerinde her zamanki kıyafetleri yoktu. Cumhuriyet Kitapları’ndan çıkan “Mustafa Kemal’in Savaşları”nı açıyorum. Yazarı Hüner Tuncer, Atatürk’ün 19111912 yıllarında girdiği harbi anlatıyor. Osmanlı hükümeti, işgalci İtalya’ya karşı savaştan uzak duruyordu. Ancak stratejiyi kitaptan aktaralım: “İtalya ile resmen bir savaşa girilmeyecek; ancak bir vatan parçası hiçbir karşıt hareket olmadan da düşmana teslim edilmeyecekti.” Haliyle harp gayri nizami idi. 15 Ekim 1911’de Teşkilatı Mahsusa’nın üyeleri ile Mustafa Kemal’in yolculuğu başladı: “İngilizlerin elinde olan Mısır, tarafsız olması nedeniyle, Trablusgarp Savaşı’na katılmaya giden Osmanlı subay ve erlerinin Mısır topraklarından geçmesine izin vermiyordu. Bu nedenle, Osmanlı subaylarının tanınmamak için çok dikkatli davranmaları gerekiyordu.” Çöken Osmanlı düzeninden yeni bir hareket yaratmak isteyen Genç Osmanlıların iki adım attığını görüyoruz. Bir, birlikte savaşacak yerel kuvvetler bulmak. İki, savaşta düşmanı yalnızlaştıracak ittifaklar yaratmak. Yunanistan krizinden sonra Mavi Vatan tartışmalarına bir daha baktım. Görüntüde herkes aynı şeyi anlatıyor gibiydi. Ama Yunanistan’la yaşadığımız gelgit açıkça iki ayrı stratejiyi gösteriyordu. Türkiye, 21 Temmuz’dan 2 Ağustos’a kadar sürecek bir NAVTEX, yani “biz buradayız ona göre” duyurusu yayımladı. Yunanistan, Meis Adası’nın yakınında olduğu iddiasıyla Türkiye’nin burada sismik arama faaliyeti yapmasına karşı çıktı. Gerginlik büyüyünce Almanya arabulucu olarak devreye girdi. Erdoğan, Merkel’e “peki” dedi ve karar ertelendi. İşte Türkiye geri çekilince Yunanistan karşı hamle yaptı. Türkiye neye hazır? Türkiye ile Yunanistan arasında arabulucu görevi üstlenen ülkelerin girişimiyle masa kurulmaya çalışılırken Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, 28 Temmuz’da Almanya’nın Doğu Akdeniz’deki gerilimin azaltılması için diyalog sürecinin işletilmesini teşvik ettiğini belirtti ve Türkiye’nin önkoşulsuz bir şekilde, Yunanistan’la Ege, kıta sahanlığı, adalar, hava sahası, Doğu Akdeniz ve diğer tüm konuları konuşmaya hazır olduğunu duyurdu. Kalın’ın açık çeki karşısında Yunanistan Dışişleri Bakanı Dendias kendileri açısından masaya yatırılacak tek konuyu açıkladı: “Türkiye ile tek sorunumuz, kıta sahanlığı ve deniz yetki alanlarının belirlenmesidir.” Ortada bir uyuşmazlık olduğu kesin. Öyle ki 31 Temmuz’da bayram namazı çıkışı açıklama yapan Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, “Önümüzdeki günlerde Ankara’da Yunan komşularımızla bir toplantı yapmayı bekliyoruz” derken, Yunan basınında Türkiye ile görüşmelerin ağustosun sonunda başlayacağı yazıyordu. Açıklamalardan anlaşılıyor ki Yunanistan’la masaya oturmak başka bir bahara kalmıştı. Erdoğan, 7 Ağustos’ta Ayasofya’da kıldığı cuma namazı sonrası mesajını verdi. Yunanistan’ın sözünde durmadığını söyledi ve “Biz hemen sondaj çalışmalarına yeniden başladık ve bu noktada Barbaros Hayrettin’i de yine görevine gönderdik” dedi. Erdoğan, sondaj çalışmalarının yeniden başladığını duyuruyordu, ancak açıklamasının üzerine düşününce büyük bir fark göze çarpıyordu. Yunanistan ile Türkiye arasında çıkan ve Merkel’in araya girdiği gerginliğin nedeni Oruç Reis gemisiydi ve görev alanı Meis Adası yakınıydı. Erdoğan ise Barbaros Hayrettin’in göreve gönderildiğini söyledi. Barbaros Hayrettin’in görev alanı Kıbrıs’ın doğusu ile Lübnan arasında KKTC’nin Türkiye Petrolleri’ne ruhsat verdiği alandı. Yani, Meis Adası’na epey uzak bir bölge. Türkiye’nin Oruç Reis gerginliğinde geri adım atması Yunanistan’ı cesaretlendirdi. Akdeniz’de Türkiye’nin elini zor laştıracak olan Mısır’la antlaşmayı imzaladılar. Yaycı’nın doktrini Tüm bunlar olupbiterken, Erdoğan’ın kürsüden övgüyle bahsettiği, TürkiyeLibya Ulusal Mutabakat Hükümeti arasındaki deniz yetki alanları anlaşmasının mimarı olarak nitelendirilen Cihat Yaycı ne düşünüyordu? İstifasının ardından akademik çalışmalarını Başakşehir Üniversitesi Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi Başkanı olarak sürdüren Yaycı, Doğu Akdeniz’de yaşananlara ilişkin bir yazı kaleme aldı. Yaycı’ya göre NAVTEX’in ertelenmesi vahim sonuçlar doğurdu: “Öncelikle LibyaTürkiye hattının 300 km. doğusunu dahi maalesef tartışmalı ya da müzakere edilebilir alan haline dönüştürmüştür.” Amiral Yaycı, Oruç Reis’in çalışmalarının durdurulması sonucunda LibyaTürkiye antlaşmasını kendi elimizle ortadan kaldırma, Doğu Akdeniz ve Libya politikasını da kadük etme durumu ile karşı karşıya kaldığımızı vurguladı. Büyük bir diplomasi hamlesi, verilen tavizle işlevsiz hale getiriliyordu. Peki, Yunanistan’la müzakere çabalarına Yaycı nasıl bakıyor? Yaycı’ya göre; Yunanistan ile Doğu Akdeniz’de müzakere etmeyi kabul etmemiz ihtimali geri dönülemez zararlar verecek bir tutum. Zira Yunanistan bizim Doğu Akdeniz’de muhatabımız değil. Sadece Yunanistan’ın bizim hakkımız olan deniz alanından talebi var. Yunanistan’la müzakere etmek demek hakkımız olandan ne kadarını onlara vereceğimizi görüşmek anlamına geliyor. Çözüm için bir yola da işaret ediyor Yaycı: “Hiç vakit kaybetmeden İsrail ve Lübnan ile de anlaşma yapmışçasına Doğu Akdeniz’de ivedilikle MEB ilan edilmelidir.” Başlangıçta strateji neydi? Cihat Yaycı’nın yazısını bitirdikten sonra elime “Doğu Akdeniz’in paylaşım mücadelesi ve Türkiye” kitabını alıyorum. Amiral Yaycı kitabında, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de hak kaybetmemek için yapması gerekenleri sıralıyor. Türkiye’nin Mısır, İsrail, Libya, Lübnan ve Suriye ile deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına dair antlaşmalar imzalamasının gerekli olduğunu savunan Yaycı, bu antlaşmaların Türkiye’nin olduğu kadar diğer ülkelerin de menfaatına olduğunu söylüyor. Türkiye için en kötü senaryo ise YunanistanMısır ve YunanistanGKRY arasında deniz yetki alanlarının paylaşımına dair antlaşmaların imzalanması... Ortaya çıkan tabloya baktığımızda, ülkeyi yönetenlerle, Doğu Akdeniz’deki Türkiye’nin siyasetini şekillendiren Libya antlaşmasının mimarı arasında büyük bir farklılık var. Türkiye’nin karşısında iki farklı doktrin mevcut: Saray’daki akıl Yunanistan’la masaya oturmaya çalışırken, Cihat Yaycı Yunanistan’ın muhatap alınmaması gerektiğini Mısır, İsrail, Lübnan gibi ülkelerle antlaşma yapılması gerektiğini söylüyor. Bize ittifak lazımdı Akdeniz’de kurulan satranç tahtasında arka arkaya hamleler yapılıyor. Geldiğimiz noktada, Yaycı’nın “en kötü senaryo” dediği Mısır ile Yunanistan arasında antlaşma imzalandı. Hem de Mısır, Türkiye’yle masaya otursa daha fazla hak kazanacağı alanlardan taviz vererek... İsrail ise Yunanistan’ın yanında olduğunu, antlaşma imzalayacaklarını duyurdu. Yeniden, birlikte savaşmak için yerel güçler arayan ittifaklar kurmaya çalışan Mustafa Kemal’in Trablus’taki fotoğrafına bakıyorum. Libya’daki varlığımıza dair Mustafa Kemal’in fotoğrafını gösterenler, yerel kuvvet buldular ancak dış politikada yürüttükleri sıkışmış İhvancı politika nedeniyle, Türkiye’yi derin bir yalnızlığın karanlığına sürüklediler. Çıkarlarımız için antlaşma imzalamamız gereken ülkeler, zarar edecek olsalar dahi bizim yerimize Yunanistan’la masaya oturuyor. Biz ise Merkel’in ricasıyla, gemilerimizi arama yaptığımız bölgeden çekiyoruz. Sonra bir kez faka bastırılıyoruz. Evet, savaş politikanın başka araçlarla devamıdır. Öyleyse savaşı, istifayı, ölümü değil önce politikayı arayacağız.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle