17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR 13 13 AĞUSTOS 2020 PERŞEMBE Anadolu’nun kendisi Sanatçı, akademisyen, Bayburt’un köyündeki Baksı Müzesi’nin kurucusu Prof. Dr. Hüsamettin Koçan, müzenin 20. yılı için bu yıl ilk kez beş dalda verilecek Anadolu Ödülleri’nin birleştirici ve yaratıcı özelliklerini anlattı. ödül zaten! YAZGÜLÜ ALDOĞAN “Orda bir köy var uzakta! O köy bizim köyümüzdür, gitmesek de görmesek de o köy, bizim köyümüzdür!” bu çocuk şarkısını yeni kuşaklar bilmez, biz çok söyledik. Hüsamettin Koçan, böyle bir köyden çıkmış, yoksul değil, kendi deyimiyle ağa çocuğu. Zaten o günleri anlatırken babasından da “Ağam” diye bahsediyor. Resim yapmayı severmiş. Babası ise resim de ne, oğulları mühendis olsun istiyor. O hep resim yapıyor. Üniversite son sınıfta mühendis çıkmasına bir yıl kala dayanamayıp mühendislik eğitimini bırakarak Marmara Tatbiki Güzel Sanatlar Akademisi’ne başlıyor, sil baştan eğitim hayatı ve resim atölyesinden mezun oluyor. Sonrasını hepiniz biliyorsunuz. Ressam, üç ayrı üniversitede akademisyen, sayısız yerli ve evrensel ödülünün yanında bir de TBMM Onur Ödülü, köyden çıkmış ressam olmuş çocuk, uluslararası başarılara, 41 bireysel sergiye imza atıyor ama ne unutuyor köyünü ne de gitmekten vazgeçiyor. Bayburt’un kıraç dağlarında, ama sessiz ve eşsiz bir doğanın içinde, anasına armağan olsun diye bir cami değil, bir müze açıyor! Baksı Müzesi ki 2014’te Avrupa Konseyi Ödülü’ne layık görülen o müzenin 20. yıl kutlamaları için şimdilerde çok heyecanlı. Kim gider dağın başındaki müzeye demeyin, pandemi döneminde bile müzenin ziyaretçi sayısı günde yüzün altına düşmüyor, bayramda 250’yi bulmuş, ki bu sayı, İstanbul’un müzelerini bile kıskandırabilir! Hocanın kafasında şimdi en büyük heyecan ve program, bu yıl ilk kez verilecek Anadolu Ödülleri. “Bu coğrafya çok çeşitli kültürlere izin vermiş, önyargıları aşarak Anadolu’nun demokrat potansiyeli VEDAT ARIK Hüsamettin Koçan ile rüzgârın kâğıtlarımızı uçurduğu esintili bir pazar öğlen Pera’da sohbet ettik. ne yer vermek, Anadolu’nun derinlikli hafızasından yararlanmak, ötekini de içeren bir ‘çok kültürlü toplumu’ oluşturabilmek” gibi hedef koyuyor ödüllerinin önüne! “Günübirlik baktığınızda hikâye bitiyor, oysa Anadolu’nun derinliğine inmek, kültürel mirasından ve yaratıcılığından beslenerek ortak kimliği vurgulayan projeleri gündeme getirmek, onurlandırmak ve cesaretlendirmek” olarak açıklıyor amacını. Ödüllerin ana sponsoru Doğan Holding. Holdingin Yönetim Kurulu Başkanı, yöre insanı Aydın Doğan’ın kızlarından en küçüğü, Begüm Doğan Faralyalı da “Anadolu insanının binlerce yıllık değerlerinden bize kalan mirasın kıymetini bilip onları yaşatmak” olarak açıklıyor bu projeye destek olma nedenlerini. Ödüle değer görülecek projelerin büyük ya da küçük olması değil, özgün ol ması, bireysel değil, toplumsal faydayı öne çıkarması önemsenecek. Kadın İstihdam Merkezi Hüsamettin Hoca’yla rüzgârın kâğıtlarımızı uçurduğu, esintili bir pazar öğlen Pera’da yaptığımız sohbet, sevgili eşi Oya ile evlenmesinden tutun da adını şamandan alan müzeye, daldan dala, tatlı tatlı sürüyor. “Teknolojiyle öğrencilik yıllarımda, kent kültürüyle ise Oya’yla birlikteliğimle tanıştım” diyor. O kadar çok erkek için geçerli ki bu, ama hiçbiri bu kadar net söylemez. Hüsamettin Hoca, kadına verdiği değeri GERÇEKLEŞMIŞ OLMASI ŞARTI Anadolu Ödülleri, “Müzecilik, Süreli Etkinlikler, Gösteri Sanatları, Arkeoloji ve Restorasyon” dallarında verilecek. Sergi ve bienal gibi projeler süreli etkinlikler bölümünde, konser, tiyatro, festival vb. etkinlikler ise Gösteri Sanatları bölümüne yarışacak. Tüm kategoriler bireysel ve kurumsal başvurulara açık olacak. Aday olacak projelerin son beş yıl içinde gerçekleşmiş olması şartı aranacak. Adaylık başvuruları 10 Temmuz’da başladı. 10 Ekim 2020’de sona erecek. SEÇICI KURUL Ödüllerin Seçici kurulunda yer alan jüri üyeleri: Prof. Dr. Ali Akay, Prof. Dr. Esra Aliçavuşoğlu, Prof. Dr. Nurhan Atasoy, Nezih Başgelen, Levent Çalıkoğlu, Doğan Hızlan, Arhan Kayar, Doç. Dr. Ayşe H. Köksal, Bülent Ortaçgil, Prof. Dr. Süha Özkan, Faruk Pekin, Dr. Nusret Polat, Prof. Dr. Metin Sözen, Murat Tabanlıoğlu, Görgün Taner, Saffet Emre Tonguç ve Prof. Dr. Fikret K. Yegül. Ödül heykeli Osman Dinç, Anadolu Ödülleri’nin logosu ve görsel kimliği ise Savaş Çekiç imzasını taşıyor. üretime katılması çabasıyla gösteriyor. Heyecan duyduğu bir diğer proje “Kadın İstihdam Merkezi” ki uluslararası ödüllü projesi Tabanlıoğlu Mimarlık tarafından tasarlanan merkezin temeli 2021 Mayısı’nda törenle atılacak. Tabii inşallah ülke ekonomisi ve sağlık koşulları bu değerli projelerin hayata geçmesine izin verecek, engel olmayacak. Fazıl Say yeni şarkı albümüyle ilk kez Antalya’da… Fazıl Say, üçüncü yılında da festivali yalnız bırakmıyor. 8 ve 9 Ekim tarihlerinde iki konserle sanatseverlerle buluşacak olan sanatçının, Türk edebiyatının unutulmaz şair ve yazarlarının şiirlerini bestelediği şarkı albümlerinin dördüncüsü olan yeni albümü Antalya’da ilk kez dinleyenlerle buluşacak. Fazıl Say şarkılarını güçlü sesi ve büyüleyici sahne performansıyla solist Serenad Bağcan yorumlayacak. Vurmasazlarda Aykut Köselerli, viyolonselde Jamal Aliyev eşlik edecek. Türk Hava Yolları’nın ulaşım sponsoru olduğu, akşam 20.30’da Akra Hotels’in ‘in açık hava sahnesinde düzenlenecek olan festivalin biletleri, yurtiçinde ve yurtdışında Biletix gişelerinden ve biletix.com adresinden alınabilir. BaBa ZuLa ve ZeN gruplarıyla tanınan Murat Ertel, “Red Bull 60 Second Solo” kapsamında 60 saniyede doğaçlama müzik yaptı. Video Red Bull Türkiye’nin Instagram hesabında paylaşıldı. Ertel ayrıca RedBull.com’a verdiği söyleşi ile son dönemdeki müzik serüvenini de aktardı. Sanatçı verdiği söyleşide, “Doğaçlama bence müziğin özü, gerisi makyaj, ticari ve çirkin kaygılar içinde belirli formül arayışları. O ilk yaratım anının büyüsünde kayboluyorum. Bir dakikalık solo fikrine bayıldım, parıl parıl bir fikir, çalması da çok keyifliydi” diye konuştu. 60 SANIYEDE MÜZIK YAPTI ‘Ortak Yapım’ projesine yoğun ilgi Türkiye’nin kültürsanat alanında önde gelen beş kurumu BKM, DasDas, ENKA Sanat, İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) ve Zorlu PSM’nin birlikte yürüttüğü “Ortak Yapım” projesine başvurular sona erdi. Açık çağrıya gelen 786 başvuru arasından destek almaya hak kazanan beş oyun metni ise1 Ekim’de ortakyapim.com adresinde açıklanacak. Açık çağrının yanı sıra, Türkiye tiyatrosuna 10 yeni yapım kazandıracak proje kapsamında seçici kurul tarafından belirlenen oyun yazarları Ahmet Sami Özbudak, Ceren Ercan, Ebru Nihan Celkan, Firuze Engin ve Yeşim Özsoy da Ortak Yapım projesi için birer yeni oyun yazacak. Başvurular sonucunda seçilecek beş oyun metni, tiyatro sanatçısı Demet Akbağ, Zorlu PSM Programlama Yöneticisi Duygu Bayram, tiyatro sanatçısı Mert Fırat, dramaturg Beliz Güçbilmez, tiyatro eleştirmeni, akademisyen, yazar Dikmen Gürün, ENKA Sanat Direktörü Gül Mimaroğlu, tiyatro sanatçısı Tilbe Saran ve İstanbul Tiyatro Festivali Direktörü Leman Yılmaz’dan oluşan seçici kurul tarafından belirlenecek. Berlin’den tiyatro topluluğu geliyor Kundura Sahne’nin yeni sezonu Berlinli tiyatro topluluğu Rimini Protokoll’un “Remote Istanbul” eseri ile açılıyor. “Belgesel tiyatronun” tanınmış topluluklarından Berlinli Rimini Protokoll’un “Remote X” performansı, dünyanın farklı şehirlerinde ilgiyle karşılanmıştı. Rimini Protokoll’un kurucularından Stefan Kaegi’nin tasarladığı ve yönettiği “Remote X” projesinin İstanbul uyarlamasını ise Jörg Karrenbauer yönetti. Etkinlik 19 Eylül15 Kasım arasında sanatseverlerle buluşacak. “Remote Istanbul”da kulaklıklardan gelen yapay bir sesle şehrin kalbine doğru yönlendirilecek olan katılımcılardan performansın bir parçası olarak bir arada hareket etmeleri, birbirlerini izlemeleri ve aynı zamanda şehrin dinamiklerini gözlemlemeleri bekleniyor. (Ayrıntılı bilgi: www.beykozkundura.com) Geçen hafta bugün, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, FOX TV Çalar Saat Programı’nda İlker Karagöz’ün konuğuydu. Heyecanla anlatıyordu. Belediye çalışmaları içinde “Askıda kitap” projesinden söz edince, dikkat kesildim, ne güzel dedim. Belediyeyi aradım, ilgili birimden bilgi edindim. Kimi notlarımı siz değerli okurlarımla da paylaşmak isterim. Bu arada İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kuruluşu olan Kültür AŞ de birkaç ay önce istanbulkitapcisi.com adresli sitede 200 bini aşkın indirimli kitap satışı başlatmıştı. Nasıl gidiyordu? Kültür AŞ ilgililerine ileti yazdım, onu da sordum. Acaba Ankara Büyükşehir Belediyesi bu konuda ne yapıyordu? Kültür ve sosyal işler dairesi başkanlığını aradım. Benzer bir kampanya var mıydı, yoksa, yapmayı düşünüyorlar mıydı öğrenmeye çalıştım. Kısaca “Askıda kitap” belki başka belediyelere de örnek olur, yaygınlaşır, Türkiye’nin okuma koşusuna katkıda bulunur, diye düşündüm. Önce ‘Askıda fatura’ başladı Koronavirüs salgını yüzünden işsiz ya da zor durumda kalanlar için yar Askıda kitap dım amacıyla önce Ankara, ardından İzmir ve sonra İstanbul Büyükşehir belediyeleri tarafından bağış kampanyaları başlatıldı, biliyorsunuz. Ancak Ankara ve İstanbul’da açılan bağış kampanyalarının paralarına iktidar el koyunca, bu kez bağışın kesilmemesi için yaratıcı bir yöntem olarak “Askıda fatura” kampanyası açıldı. Dünyada benzeri olmayan bir kampanyaydı. Elektrik, su, kira borcu olanların borçları bağışta bulunmak isteyenler tarafından internet üzerinden açılan banka hesaplarına ödeniyordu. Ödendi de hem de olağanüstü ilgiyle, hızla, coşkuyla, günü gününe bilgiler de online olarak paylaşıldı... Kesilen elektrikler, sular açıldı. Kiracılar evlerinde rahatça uyudu. Proje bununla kalmadı, mahalle/köy bakkallarındaki veresiye defterleri de yardımseverler tarafından büyük bir iyilikseverlikle ödendi, kapatıldı. Borçlular borç yükünden kurtuldu. Üstelik de bu büyük bir gizlilik içinde yapıldı. Yani geleneksel anlatımla “alan el, veren eli görmedi”. Sonuçta veren el paylaşmanın, alan el sorunlardan kurtulmanın mutluluğunu yaşadı. Topluma barış ve huzur için yapıtaşları döşendi. Salgının çalışanlara, yoksullara getirdiği ekonomik yıkımlar giderilmeye çalışıldı. Böylesi bir dayanışma, olsa olsa insanseverliğin/ dayanışma bilincinin en yüksek noktasıdır. Siyasal iktidar bu dayanışmayı engelleyemedi. Askıda fatura kampanyası, başka belediyelere de hızla yayıldı. Halk hem oy verdiği belediyelere hem de zor durumda olan insanlara sahip çıktı. Ne güzel! Askıda kitap, Halkın Kitapçısı’nda İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kurduğu halkinkitapcisi.com internet sitesi üzerinden yürütülen “Askıda kitap” kampanyasından, öğrenciler ve aylık geliri 2 bin 500 TL’nin altında olan yurttaşlar yararlanıyor. Kitapseverler, sitede yer alan 500 kitaplık seçkiden oluşturulan dört paketten dilediklerini ya da istedikleri sayıda kitabı askıya bırakıyor. Bağışçılar ise bu kitapları yüzde 20 indirimli alıp bağışlıyor. Askıya çıkan bu kitaplardan almak isteyenlerse, ayda bir kez askıdaki kitaplardan edinebiliyor. Şimdilik bağış İzmir’le sınırlı olsa da düşünce hızla Türkiye’ye yayılıyor. Güzel değil mi? Başkan Soyer, “Aydınlığa giden yolda bir kitap bağışı da olur yüz kitap da... Haydi benim güzel kardeşlerim, biz yaparız” diyerek herkesi kampanyaya katılmaya çağırıyor. **BİR NOT: Geçen haftaki yazımda İstanbul Halk Ekmek fabrikasını kuran İstanbul Belediye Başkanı Ahmet İsvan’ın basın yayın müdürü rahmetli Doğan Görsev’in adını anmayı unutmuşum. Üzgünüm. Bunu hatırlatan eşi Sayın Nesrin Görsev’e teşekkür ediyorum. Ahmet İsvan, Başkent Gölgesinde İstanbul (İş Kültür Yayınları, 2.b. 2011) adlı anı kitabında ondan övgüyle söz ediyor (s.9699). Dahası Doğan Bey’in yazar, çevirmen, yayıncı kimliğiyle topluma çok şey kattığı biliniyor. İkisini de saygıyla anıyorum. Aynı yıllarda birlikte çalışan tiyatro sanatçısı Gülsen Tuncer de İsvan’ın sanat danışmanıydı. Onu da sevgiyle selamlıyorum.    Beyrut acısı Ogünden beri Beyrut acısı içimi kavuruyor. Dostlar arandı. Her “yaşıyorum, ölmedim” yanıtıyla mutlu, her susuşla kahrolundu... “Ölü sayısı 170’i aştı”, “1500 yaralı”, “100 binler evlerinden oldu”, “2 bin 750 ton amonyum nitrat” gibi sayılar arasında... Fransız gazeteci Thierry Meyssan’ın “Saldırıyı İsrail yeni silahıyla gerçekleştirdi”... Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun “Cumhurbaşkanı’nın talimatı var: Ben Türküm, Türkmenim diyen her soydaşımıza vatandaşlık vereceğiz” vaadi... HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan’ın “Çok kimlikli Beyrut’ta bu ırkçı açıklamadan utanmadınız mı” sorusu... Fransa’dan ABD’ye; Rusya’dan İran’a daha çok iç savaştan daha çok parsa toplamayı umanların haberleri arasında... Acı hiç dinmedi Bütün bunlar arasında gerçek olan şu: Filistin’de acı hiç dinmedi. Toprakları gasp edilmiş, kendi ülkesinde mülteci olarak yaşamaya mahkum edilmiş bir halk... Dünya, Güney Afrika’daki “Apartheid” rejimini lanetlerken, İsrail’in Filistin’e uyguladığı “Apertheid”i görmezden geldi. Çok uzun yıllardır iç savaşlarla, siyasi İslamın iç çatışmalarıyla, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’yle, egemen güçlerin iştahı ve çıkarları doğrultusunda acı çekiyor. 4 Ağustos’tan beri çağdaş Filistin şiirinin en özgün şairi Mahmud Derviş’in dizeleri arasında dolaşıyorum... İstanbul’da onunla dolu günleri düşünüyorum. Tanımak, dertleşmek olanağını bulduğum Filistinli şair Mahmut Derviş düşlerimin ve kâbuslarımın içine yerleşti, Onu 2008’de, 9 Ağustos’ta yitirdik. 2003’te Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı olarak ona Uluslararası Nâzım Hikmet Şiir Ödülü’nü verdik... O yıl TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı’nda onunla aynı sahneyi paylaşıyordum. Hiç unutmadım: Savaşın, öldürmelerin, katliamların, gazete ve televizyona düşen suretini değil, hayatımıza düşen anlamını; bir daha bizi asla terk etmeyecek biçimde içimize yerleştirdi. Mahmut Derviş Devrimciydi. Yirmisinde tanımıştı İsrail hapishanelerini. Şairin ülkesi Filistin, tutsaktı. Şair, tutsak olan ülkesine mahkumdu. Yani iki kez tutsaktı. Ancak Filistin ve Filistin halkı bağımsızlığına, özgürlüğüne kavuştuktan sonra o da özgür olabilirdi... “Ben mezbahanın tanığı / Ve haritanın / Ben basit sözcüklerin çocuğu / Çakıl taşların kanatlarını gördüm / Gördüm silahların çığlığını / Bizde, yüreğimizin üstüne kapatılan kapıyı / Yerlerimize konulan haczi...” (Toprak Kasidesi) Bu “basit sözcüklerin çocuğu”, 1982’deki SabraŞatilla katliamından sonra “Beyrut Kasidesi”ni yazdı. (Ah! Nasıl da sakin olmaya çalışıyorum şu ah sözcüğünü yazarken!) “Beyrut öykümüz / Beyrut yemeğimiz/ Beyrut Allah’ın haberi. Denedik seni denedik./ Bu gizi sana kim verdi? Seni kim adlandırdı? / Yaramızın üstünde seni kim yükseltti?” dediği Beyrut yeniden acılar içinde... “Beyrut bütün kasidelerde meçhul” olduğu içindir ki şiir dünyasına “Beyrut Kasidesi” gibi bir baş eser armağan etti Mahmut Derviş. Beyrut Kasidesi “Ey kızım seviyorduk seni/ Şimdi yüksek suskunluğu bekliyoruz / Huş ağacından süpürgeler taşıyoruz/ (...)Beyrut yok/ Sırtımız önümüz denizin sırları yok/ Kanımızı yitirene kadar evet / Anıların sözcüklerini yitirene kadar/ Ancak söylerim şimdi yok/ O son bombardımanda yok/ O yer çukurda başka bir şey kalmadı yok/O ruh içinde kalmadı yok/ Beyrut yok”. “Uçaklar ve Amerika’nın suskunluğu bizi uyandırır / Ve Amerika Amerika’sıyla / Ve ufuk bu havayı semirir / (...) Bizler çıplak, bizleri ne ufuk örter ne de gösterilen mezar / Ey... Ey Beyrut’un kırık günü çiçeklerinde / Azıcık çabuk ol / Çabuk ol son feryadımızın nerede olduğunu anlayalım”... (Şiirlerin Türkçesi Metin Fındıkçı’nın.) Dünya Beyrut’un feryadını duymadı, kulaklarını tıkadı. Mahmud Derviş, İsrail hapishanelerinden sonra, Lübnan’da iç savaştan sonra, sürgün yıllarından ve katliamlardan sonra dolaştığı Arap kentlerinde düş kırıklığı yaşayacaktı. “Beyrut/ gecemiz/ Yalnızlığımız, / Tanrı yalnızlığımızda / Tanrı içimizde oluşana kadar”... “Maske düştü / Araplar yollarını yollarını verdiler/ Arap ruhlarını sattılar/ Araplar...yittiler/ Maske düştü” Siyasal İslamın iç çatışmalarının faturasını da bu ülke halklarının çektiğini anlamak için şair ya da müneccim olmaya gerek yok! “Vatanım heybem / heybem vatanım” diyordu Mahmud Derviş... Tanrı kimseyi vatansız bırakmasın! Vatan yerine heybeye mahkum etmesin!!!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle