23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 11 AĞUSTOS 2020 SALI gorus@cumhuriyet.com.tr OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Salgın, Covid19 fırsatları ve ‘her şey kontrol altında…’ DR. CEYHUN İRGİL Salgın en şiddetli günlerinde The Economist MartNisan 2020 sayısı yayımlandı. Dünyaca ünlü derginin kapağında korona salgınına gönderme yapan önemli bir başlık vardı, “Her şey kontrol altında.” Küresel salgını mercek altına alan dergi, devletlerin ve bireyin Covid19 sonrası ilişkisini özetleyen bir başlık altında konuyu enine boyuna analiz ediyordu. Türk medyasında haber olmadı. Ülkenin yoğun gündemi veya salgının yoğunluğundan olsa gerek Türkiye’de gündem olmadı. The Economist, “Pandemi ile mücadele için büyük devlete ihtiyaç var. Asıl sorun devlet salgından sonra nasıl ve ne kadar geri çekilecek” diye soruyordu. Salgın analizi Salgın kısıtlamaları nedeniyle derginin orijinal baskısına ulaşmam mümkün olmadı. Ancak internet medyasında çıkan haberleri görebildim. Haberlerde The Economist’in daha çok kapak sorusu sorgulanıyordu. The Economist, salgını özellikle ekonomi üzerinden analiz etmişti. “Sadece birkaç hafta içinde bir virüs, Batı demokrasilerini, devletleri, işletmeleri kapattı ve insanları kapalı mekânlarda mühürledi. Devletler ekonomiyi ve yaşamı ayakta tutmak için trilyonlarca dolar vaat ettiler. Amerika, milli gelirinin yüzde 10’u değerinde bir paketi harekete geçirirken, İngiltere, Fransa ve diğer ülkelerin kredi garantileri bütçelerinin neredeyse yüzde 15’i değerindeydi. Merkez bankaları para basıyor ve en azından bir süre hükümetler iflasın yasaklanmasını istiyorlar” diyordu. Kaosu fırsat bilenler En çarpıcı soru ise “devlet geri çekilecek mi? veya “Nasıl geri çekilecek?” Bunu düşünmeliyiz. Peki, bu soruların yanıtındaki asıl özneler ne olabilir? Elbette... güç ve para. Ve gücün ve paranın korunması için kontrol... Gücün kullanım yolu iktidar... iktidarda kalma veya iktidara gelme çabası. Öte yandan bu gücü sürdürmek ve parayı elde tutmak için kontrol şart. Neyin kontrolü? İktidar aygıtlarının güce hizmetinin devamlılığını, para kullanımının denetimini engelleyecek “toplumsal virüslerin” kontrolü, susturulması ve gerekirse “iktidarların” sağlığı için yok edilmesi. ‘Her şey’in kontrolü Diğer bir konu ise devletler ve ekonomiler, salgın sonrasında bunu nasıl tahsil edecekler? Toplum bunun bedelini nasıl ödeyecek? İşte salgın sonrası dünyanın anahtar soruları bunlar. Tarih devletlerin krizlerde oluşturduğu otoriteden vazgeçmediğini gösteriyor. Bu sadece ekonomi için değil, aynı zamanda bireylerin gözetimi, denetimi ve yönetilmesi için de geçerli. Demokratik ülkelerde yönetimler, salgın gibi krizlerde öne çıkıp, bireysel özgürlükleri hiç olmadığı kadar kolayca kısıtlayabilirler. Krizler, iyi ve geçerli bahaneler sunar. Zaten otokratik hayalleri olan yönetimler için ise salgın felaket değil beklenen fırsattır. Dünya kendi derdine düşmüşken, uluslararası denetim ve gözetimden uzak kalan otokrasiler ve sınırlı demokrasilerde yönetimler, salgın bahanesi ile normal zamanlarda akla gelmeyecek birçok kanunu çıkarabilir, uygulamaları hayata geçirebilirler. Daha salgının ilk 3 ayında, ilk aklıma gelen Güney Kore, Singapur, İsrail, Hong Kong, Avustralya, Çin, salgın bahanesi ile yurttaşların konumlarını ve kişisel verilerini izleyecek sistemleri hayata geçirdiler. Virüs korkusu ile toplumlardan İsrail hariç ciddi bir itiraz da gelmedi. Salgın sonrasının en endişe verici gelişme, müdahaleci gözetim olacaktır. İnvaziv veri toplama ve işleme, hastalığın yönetiminde ve tekrar sal gının geri dönme korkusuyla gerçek bir avantaj sağladığı için yayılacaktır. Ancak devletin vatandaşların tıbbi ve elektronik kayıtlarına rutin olarak erişmesini de istiyorlar. İsrail gibi bazı ülkeler bunu terörle mücadele mevzuatına kadar genişletecektir. Bu takip vakaları izlemekle başlayabilir. Kimse nerede biteceğini bilmiyor. Şaşırtıcı olmaz Bu tıbbi ve elektronik gizlilik ilkelerinin ihlallerinin dışında Fransa, Macaristan, Rusya, Filipin, S.Arabistan, Mısır gibi ülkelerde piyasaların kontrol ve mali özgürlükleri yönetme gücünü devletin eline aldığı salgın kararnameleri çıkarıldı. Türkiye’de benzer kısıtlamalar için acil KHK’ler yayımlandı. Salgın süreci sonrasında, bazı büyük şirketlerin ve sektörlerin devletin ve iktidarların kontrolüne geçmesi hiç şaşırtıcı olmayacak. Aslında salgın sürecinde Türkiye’de de bireylerin kontrolü ve bilgilerin denetim altına alınması için 2 girişim oldu. Biri torba yasa içinde internetin denetim altına alınmasını içeren bir yasa teklifi geldi. Ancak toplumsal tepki ve muhalefetin itirazı ile şimdilik geri çekildi. Ardından aynen The Economist’in başlığı gibi “her şey kontrol altında” olacak şekilde MHP’nin “İnternet ortamında yayınların düzenlenmesi ve bu yayınlar yoluyla işlenen suçlarla mücadele edilmesi” hakkında hazırladığı kanun tek lifinde, kullanıcıların sosyal medyaya kimlik numarasıyla giriş yapması önerisi yer aldı. Salgın ile devlet ve birey özgürlüğüne ait birçok tabu birbiri ardına kırıldı. Devlet ve iktidarlardaki bu hızlı ve büyük güç artışı, neredeyse tartışmaya zaman kalmadan gerçekleşti. İktidarlar bunların acil ve geçici olduğu açıkladılar. Acaba öyle mi? Salgın kaçış şansı mı? Salgınlar tarihi ve geçmiş kriz süreçleri, iktidarların krizlerde elde ettiği bu konfordan vazgeçmediğini gösteriyor. Ayrıca iktidarlar, kriz sonrası ekonomik hasarların onarımında da bu tutumu sürdürmenin gerekli olduğunu hatta sorunların aşılması için çok daha sert, keskin ve mutlak güce ihtiyaç olduğunu savundular. Krizden, virüsten kurtulan toplumların endişe ve korkuları sürerken, korunma ve sığınma ihtiyacı ile genellikle bu yeni kısıtlamaları veya reform olarak sunulan otokratik uygulamalar olağan karşılandı. Dönelim The Economist’e, dergi salgın sonrası en ciddi tehlikenin, virüs korkusu ile toplumlara istediklerini kolayca yaptıran iktidarların bunu alışkanlık haline getirmesi, kriz psikolojisini devam ettirerek görevin kötüye kullanılması ve özgürlüğe yönelik tehditleri arttırması. Dergiye göre bazı politikacıların ve hükümetlerin, belirsiz bir acil durum arayışı içinde olduğu Macaristan’da rejim değişikliği veya İsrail Başbakanı Netanyahu gibi krizi yolsuzluk davasından kaçma şansı olarak görüyorlar. Nötr bir yol şart Nitekim salgın devam ederken, Birleşmiş Milletler koronavirüs salgınının ardından “eski normale” dönüş olmayacağını ve hükümetlerin yeni bir ekonomi ve daha fazla istihdam yaratmak için harekete geçmesi gerektiğini bildirdi. İstihdam, bireyin kontrol altına alınması için en uygun vasat. Bu riski daha salgının ortasında gören BM, kriz sonrası sosyal ve ekonomik iyileşme için olağanüstü uluslararası desteğe ve yeni siyasi taahhütlere ihtiyaç duyulacağı vurgulanan açıklamada, “Toplumların ve ekonomilerin, eski normalden daha iyi, daha sürdürülebilir, cinsiyet eşitliğinin olduğu ve nötr bir yola ihtiyacı var” dedi. Eşitlikçi, adil ve nötr bir yol... Nötr... Yani ne asit ne alkali... Ne siyah ne beyaz... MUSTAFA BALBAY’IN YENİ KİTABI 22 38 TL .80 YER NE TL DURAN BÜLBÜL’ÜN YENİ KİTABI 18 30 TL YER NE TL HAZAL OCAK’IN YENİ KİTABI 18 30 TL YER NE TL TÜRK TARİHİNİN EN ZOR GÜNLERİ: HAZİRAN, TEMMUZ, AĞUSTOS 1919... ERDAL ATICI EĞITIMCI / YAZAR Türk tarihinin en zor günleri... Her yer toz duman içinde. Büyük Dünya Savaşı sona ermiş, gökkubbe yere inmiş, yüz binlerce şehit vatan olmayan topraklarda kalmış, ülkeyi savaşa sokanlar yurtdışına kaçmış, galip devletler ekonomik kayıplarının peşine düşmüş, teslim olan ülkeleri kendi aralarında akbabalar gibi paylaşıyorlar. Teslimiyet bir kanser gibi yayılıyor yenilmiş ülkelerde. Yeni sınırlar çiziliyor haritalar üzerinde... Yeni hesaplar yapılıyor, planlar hazırlanıyor. Galipler, ne kadar büyük savaş gemisi varsa teslim olan ülkelere gönderiyor, “karşı çıkarsanız bin pişman ederiz” anlamında... Manda, sömürünün baska bir adı olmuş, mandacılar ölümü gösterip sıtmaya razı etme derdinde... Türkiye’nin aydın ve yöneticileri ikiye bölünmüş, yarısı İngiliz mandasını, yarısı Amerikan mandasını savunuyor: “Çok teklikeli günler geçiriyoruz. Anadolu’da olup bitenleri dikkat ve sevgiyle izleyen bir Amerika var.” diyor, Halide Edip, Mustafa Kemal Paşaya yazdığı mektupta... Amerikan mandasına vakit geçirmeden katılalım diyor. Bekir Sami Bey, Amasya’dan Erzurum Kongresi Başkanlığı’na 25 Temmuz 1919’da, “Bağımsızlığı tam olarak istersek vatanın bölüneceği kesindir. İki üç vilayette sınırlı kalacak bağımsızlık yerine, toprak bütünlüğümüzü sağlayacak mandaterlik elbette üstün tutulmalıdır. Belirli bir süre için Amerikan mandasını milletimiz için en yararlı bir çözüm şekli kabul ediyorum.” diye telgraf çekiyor. Padişah Vahdettin, İngiliz The Morning Post muhabirine 15 Temmuz 1919’da “Ben babam Abdülmecit gibi daima İngiltere’nin dostu oldum. İngiltere’ye hayranlık besledim. İngiltere’nin insaf ve adaleti sağlayacağına inanıyorum” diyor... Amerikan Yüksek Komiseri Ravndal, Türkiye’nin geleceği ile ilgili görüşlerini 7 Ağustos 1919’da açıklıyor: “Türkler ne kendilerini ne de başkalarını yönetebilirler. Islah edilmelidirler. Ahlaki ve maddi yönden ABD mandası en uygun olanıdır. Savaşa milyarlar harcayacak yerde, mandaya milyonlar harcamak daha akıllıcadır.” 26 Ağustos 1919, Damat Ferit, Le Temps gazetesine: “Anadolu hareketi saman alevidir ve sönmüştür. Halk hükümete sadıktır. Tamamıyla hür bir ülkeyiz ve öyle kalmak istiyoruz” diyordu... Aydınların ve ülkeyi yönetenlerin Amerikan ve İngiliz mandasına girelim diye çırpındıkları o günlerde, Mustafa Kemal Paşa ve çevresindeki bir avuç yurtsever, özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi başlatıyor ve bu mücadeleyi, Anadolu sathına yayılmış, diğer özgürlük ateşleriyle buluşturmaya, birleştirmeye çalışıyordu... Anadolu’da Mustafa Kemal Paşa’nın cesaretli isyanıy la, yüreklenen vatanseverler seslerini yavaş yavaş dünyaya duyurmaya başlıyordu.. Mandayı savunanlara karşı, 31 Temmuz 1919’da Tarık gazetesinde, yazar Haldun Taner’in babası Ahmed Selâhaddin Bey şöyle yanıt verdi: “Zehire şifa, düşmanda vefa aranmaz. Bin yıldan beri bağımsız yaşayan Türkler, kendi ülkelerinde manda ya da vasilik adıyla yabancıların at oynatmasına razı olamazlar...” Ege halkı efeler önderliğinde yerel yöneticilerle işbirliği yaparak, padişah ve sadrazama rağmen ve zaman zaman onlara meydan okuyarak direniş örgütlüyorlardı. 29 Mayısta Ödemiş Kaymakamı Bekir Sami Bey (Baran) Yüksek Komiserliğe; “Artık kalem değil silah konuşuyor, silah patlarsa göreceğiniz sonuç pek acı olacaktır.” diyerek yürekli bir çıkış yapıyor. 11 Temmuz: 300 kadar Türk milis Ahmetli’de Yunan kuvvetlerine saldırıyordu. 14 Temmuz, Erzurum’da yayımlanan Albayrak gazetesi, Mustafa Kemal Paşanın askerlikten istifa edip Erzurum Kongre Başkanlığı’na geçişini “Mustafa Kemal Paşa, eski kanın sönmemiş olduğunu gösteren muazzam delil” olarak nitelendiriyordu. Denizli’nin Çal ilçesinde Müftü Ahmet İzzet Efendi, kasaba eşrafını toplayarak onlardan milli amaçlar için çalışacaklarını belgeleyen birer kâğıt alıyor, Çal Heyeti Milliyesi oluşturuyordu. Denizli Heyeti Milliyesi, ilk toplantısını 18 Temmuzda yapıyor. Bir bildiriyle seferberlik ilan ediyor ve 18841894 doğumları arasındakileri silah altına çağırıyor. Yurt savunmasına katılmayan yedeksubayların idam edileceğini duyuruyordu. 20 Temmuz 1919 Bitlis Mutasarrıfıyken görevden alınan ve Erzurum’da Mustafa Kemal’le birlikte bulunan Mazhar Müfit Kansu “Başarıya ulaşıldığı takdirde hangi hükümeti şekli uygulayacağını sorduğunda Mustafa Kemal “Açıkça söyleyeyim şekli hükümet zamanı gelince, cumhuriyet olacaktır.” yanıtını veriyordu. Milli direnişi dağıtmak için Denizli’ye gelen Jandarma Genel Komutanı Kemal Paşa, Denizli Heyeti Milliye üyeleriyle görüşüyor, ikna etmeye çalışıyor ve üyelerden Yusuf Beyden, “Vatan ve milletimizi korumak için silaha sarıldık, bizi bu azmimizden döndürebilecek hiçbir kuvvet ve fert farzetmiyoruz” yanıtını alıyordu. Tüm bu olaylar, MUSTAFA KEMAL PAŞA ve yanındaki vatanseverlerin umutlarını büyütüyor, mücadele bayrağını daha da yükseklere çıkarmasına neden oluyordu. Anadolu’da Kemalistler artık susmuyor, susturulamıyor, mücadele sertleştikçe Mustafa Kemal Paşa’nın çevresine toplananlar artıyordu. Bu hızlı çoğalma hali ile emperyalizme karşı, 1919 yazında başlatılan isyan her geçen gün büyüyor, Türk tarihinin en karanlık yazı aydınlığa dönüşmeye başlıyordu...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle