23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN 13 8 TEMMUZ 2020 ÇARŞAMBA RESSAM NURTAÇ ÖZLER: Barbarlık kendimize verdiğimiz zarardır IŞIK KANSU Kolaj tekniği ile yaptığı resimlerle tanınan ressam Nurtaç Özler, karışık tekniğin kendisini daha özgür ifade edilmesine olanak sağladığını söyledi. Barbarlığın kendimize verdiğimiz zarar olduğunu aktaran Nurtaç Özler, sorularımızı şu anıtları verdi: n Resim ile sessizce başkalarının evrenine yolculuk edildiğine inanır mısınız? İnsan fiziki varlığının ötesinde, kendini ifade etme çabası içindedir. Kişinin öncelikle eğilimlerini, ilgi alanlarını keşfedip onların üzerine gitmesiyle ortaya çıkar ki bu da kendine yolculuktur. Sanatın hangi dalında olursa olsun, ortaya çıkan yapıt, paylaşıldığında artık yaratıcısından çıkıp başkalarının evrenine girer, onlara mal olur. Evet ben, kişiden ki Özler, “Kolaj yalnız boyaya dayalı olmayan çeşitli malzemelerin kullanılmasına olanak tanıyan bir tekniktir” diyor ve ekliyor, “Yapıtlarımı resim dilime daha uygun olan bu teknikle gerçekleştiriyorum.” şiye etkisi farklı birçok yolculuğun olduğuna inanırım. n Daha çok kolaj çalışmalarınız ile tanıyoruz sizi. Soyutta, somut gerçekliğe ve yaşanılana yaslanma olarak mı algılayalım bu seçeneği? Kolaj, yalnız boyaya dayalı olmayan çeşitli malzemelerin kulla nılmasına olanak tanıyan bir tekniktir. Yapıtlarımı resim dilime daha uygun olan bu teknikle gerçekleştiriyorum. Somut, ayrıntıya bakıldığında soyutu içerir. Doğanın temelinde geometri vardır. Ben geometrik biçimleri deforme ederek ve dönüştürerek yapıtlarımın kurgusunu oluşturuyorum. Kullandığım malzeme ve karı şık teknik kendimi daha özgür ifade edebilmeme olanak sağlıyor. Yaratıcılığı körüklüyor. Ayrıntının öne alınmasından yola çıkarak somutsoyut gerçeğe ulaştığımı düşünüyorum. n Sanki tüm dünyada yeni bir barbarlık çağı yaşanıyor. Salgın, bunun üzerine tuz biber ekti. Bu ortam, yeni bir aydınlanma yaratır mı? Tüm dünyayı etkisi altına alan virüs salgını, insanın doğayı ne kadar hor kullandığının kanıtı oldu. Göz ardı edilen bazı gerçeklerle yüzleşmemizi sağladı. Doğanın, insan faktörünün evlere kapanmasıyla ne kadar çabuk toparladığını izledik. Barbarlığın kendimize verdiğimiz zarar olduğunu gözlemledik. Toprağın, üretimin teknolojiden daha önemli olduğunu kavramamızı sağladı. İnsanlar arası yardımlaşmanın umut verici olduğunu söylemeden edemeyeceğim. Ancak dünyayı yönetenlerin de bu bilince ulaşmış olmalarını dilemekten başka bir seçeneğimiz yok. Bu ortam yeni bir aydınlanma yaratır mı? Şüpheliyim. Yaratıcı dünyaların buluşma noktası Melisa Tapan’ın hayata geçirdiği Gate 27, dünyanın her yerinden sanatçılara sadece atölye ortamı değil, konaklama ve araştırma imkânı da sağlıyor. ‘HEM GENÇ HEM TECRÜBELI EKIP’ n “Gate 27” ismi nereden geliyor? Ekipten ve danışma kurulundan da biraz bahsedebilir misiniz? Gate 27 yaratıcı dünyaların kesiştiği, geliştiği bir geçişi kapısını temsil ediyor. Buradaki kapı, yeni fikirlerin yeşerdiği, düşüncelerin paylaşıldığı, işbirliklerinin geliştiği bir alana açılıyor. 27 ise bu yerleşkenin kapı numarası. Gate 27’nin stratejilerini; sektörün duayeni Beral Madra’nın bilgi ve tecrübeleri ile Merve Çağlar’ın strateji danışmanlığı ve önderliğindeki genç ve dinamik ekibin enerjisini harmanlayarak geliştiriyoruz. Sanatçı seçimi ve programların oluşturulmasında belirleyici rolü olan danışma kurulumuzun üyeleri ise alanının önde gelen uzmanlarından Beral Madra, Dr. Nazan Ölçer, Prof. Dr. Ahu Antmen ve Doç. Dr. Selçuk Artut’tan oluşmakta. Sokağın rengârenk sesleri Son zamanda alışveriş için markete gitmek cesaret işi olduğundan beri çocukluğumuzun sokak satıcıları arttı. Onların sesine, nağmelerine kulak kabartmaya, ne sattıklarını çözmeye çalıştım. Ve çocukluğumun satıcılarını düşündüm. Seslerindeki kendilerine özgü imzaları ne kadar müzikaldi. Eski İstanbul sokaklarında her semtin kendi sakinleriyle özleşmiş satıcıları varmış. Büyükannelerimiz onları söyledikleri sözcüklerle değil de kendine has tonlamalarıyla tanırmış. Kış gecelerinde herhalde kentin bütün semtlerinin bir bozacısı vardı. Boooozaaaaa diye davudi bir sesle gezerlerdi. Yanında sarı leblebi de verirlerdi. Sütçü Hayriye Hanım minicik bir kadındı. Kocaman süt güğümlerini nasıl taşırdı bilmem. Kibardı. Bağırıp çağırmazdı. Tırs tırs ayağını sürterek yürüme sesinden tanırdık onun geldiğini. Çarşafçılar nedense hep kocaman memeli şişman kadınlardı. Onlar niyet de çektirirlerdi, kirli bir bezin üstüne bakla taneleri saçıp fal da bakarlardı. Bazen evdeki yaşı geçkin kızların ışıklı umudu olurlardı: “Çarşafcı geldi, haaaaanım”. Bohçaları açtıktan sonra envai çeşit örtüler, yatak takımları, işlemeler çıkardı ortaya. Nice genç kızın çeyizi böyle hazırlanmıştır. “Yorgancı” dediğimiz aslında hallaçtı. Yorganın veya yastığın içindeki pamuğu atarken bir kucakarpine benzeyen yay ve elindeki tokmağı aynı ritmik aralıkla kullanır, dakikalarca yorulmak bilmeden bu minimalist müziği sürdürürdü. Hallaç sokağa geldi mi onun bas sesi duyulurdu: “Pamuk atıcı geldi haaanım, taşı atarım, paaambık yaparım.” Ne garip, yıllar boyu kapınızın önünden geçen bu seslerin ne tonlaması bozulurdu ne de yaşlanırlardı. “Ade (hadi) kalaaaayci ii, kalay değil ayna yaparım be!” Bazen sesin sahibini iriyarı, pala bıyıklı bir adam sanırdınız, oysa ufacık tefecik, köse bir kalaycı çıkardı. Elinde tahta arabasıyla kalaylanacak tencere tavayı toplar, çevredeki boş bir arsaya gidip ateş yakar, pırıl pırıl yapana kadar ovalar, bir yandan da şarkılar söylerdi. Tahin pekmezci ise gece de gündüz de dolaşırdı sokaklarda: “Daaancıııı, daaan bekmeeezzz”. Leblebiciyi anımsıyorum. Leblebilerin çuvalını kendine yastık yapıp arkadaki arsada uyurdu her gün. Uyanınca yine Lebleeebi diye bağırmaya başlardı. Yoğurtçumuz Mustağ efendinin tek gözü kara bir göz bandı ile kapalıydı. Çocuk halimle ona öyle acırdım ki! Askerde kurşun gelmiş, derdi annem. Ama en çok incirci Haralambo beni kahrederdi. Çünkü onun hiçbir şarkısı yoktu. Onun sesi de yoktu. Gırtlak kanseri geçirmiş, ses telleri alınmıştı. Mahalleye geldiğini küçük bir çıngırakla belli ederdi her sabah. Kâğıthelvacının neşeli bir ezgi halinde söylediği “Ağlayın çocuklar ağlayın, kâğıthelvacı geldi” sözlerinin ezgisinde yapmacık ağlama sesleri de olurdu. Çocuklar ağlayarak annelerine tutturacaklardı, kâğıthelva istiyoruz diye. Sakaaa diye seslenen, atıyla geçen sucuydu. Şimdi sokağa çıkma yasağı olan sabahlarda bizim köşeye kadar gelen bir simitçi var. “Simiiit” sözünü duyuyorum, ama hemen ardından hızla gevelediği “açmaçatalcı”’yı çözebilmem günler aldı. Beni çocukluğumun o saf günlerine götürdüğü için ona minnet borçluyum. Bütün sokak satıcılarının çağrıları içinde kendine özgü tonları olmasa onları nasıl ayrıt edebilirdik acaba? Her birisi renkli birer karakter olarak çocukluğumuzdan bu yana nasıl aklımızda kalırdı? Yeni sanat üretimlerine alan açmak üzere geçen sene Melisa Tapan tarafından hayata geçi rilen Gate 27, uluslararası konuk sa natçı programı kapsamında Kasım 2019 Mart 2020 tarihleri arasında ilk sanatçılarını ağırla dı. Gate 27, İstanbul’da, mimari onarımı dünyaca ünlü mimar David Chip ORHUN ATMIŞ perfield tarafından yapılan bir yerleşkede faaliyet gösteriyor. Bura da sanatçılar konaklayıp atölye orta mında projelerini gerçekleştirebili yorlar. Gate 27’nin kurucusu Melisa Tapan ile konuştuk. n Gate 27 nasıl bir ihtiyaçtan doğdu? Türkiye’de sanatçıların atölye imkânlarının kısıtlı olması ve kültür sanat üreticileri arasında etkileşimin gelişebileceği platformların var olan ihtiyacı karşılayamaması beni Gate 27’yi kurmaya yönlendirdi. Kariyer lerinin farklı dönemlerindeki sanat çılara çalışabilecekleri bir alan yara tan, onların araştırma ve üretim ih tiyaçlarının karşılanmasında kolay laştırıcı rol üstlenen, hiyerarşik sı nırlamaların olmadığı, gelişimin odak noktası olduğu bir ekosistem oluşturmak istedim. Sanatçıların atölye sorunu n Sanatçılar atölye ya da üretimlerini destekleyen inisiyatifler bulmakta sorunlar mı yaşıyor? Melisa Tapan Türkiye’de sanatçıların büyük kısmı maalesef atölye tutmakta maddi olarak zorlanıyor. Bu ihtiyacı bütünüyle karşılamak tabii ki mümkün değil, fakat bu yönde küçük de olsa bir katkımız olabileceğine inanıyorum. Sanatçıları doğru insanlarla bir araya getirebilmek, araştırma konularını geliştirmelerini sağlamak ve farklı birliktelikler yoluyla yeni iş ağları yaratmak pratiklerini geliştirebilmeleri için son derece önemli adımlar. Çok değerli oluşum ve destek yapıları var, fakat bunlar Türkiye’deki ihtiyacı karşılamak için yeterli değil. Gate 27 ile bu ekosisteme katkı sağlamak niyetindeyiz. n Gate 27’yi herhangi bir atölyeden/ sanat programından farklı kılan ne? Gate 27’de görsel sanat üretenlerle performans sanatları, tasarım gi bi farklı disiplinlerden gelen kültür üreticilerine birlikte yer vermek istiyoruz. Atölye ve konaklama imkânlarının yanı sıra, sanatçılar Sabancı Üniversitesi’nin desteğiyle, çok farklı üretim alanları ve araçlarına da erişebilecek. n Sanatçıların ağırlandığı ilk süreç nasıl bir deneyim oldu? 10’a yakın sanatçıyı ağırladığımız ilk dönemi, bir tür pilot çalışma süreci olarak değerlendirdik. En büyük avantajımız, bu dönemdeki sanatçıların farklı ülkelerden gelen, farklı yaşlarda ve kariyerlerinin farklı konumlarında sanatçılar olmalarıydı. Geri bildirimleri sayesinde programın kapsamını geliştirme şansımız oldu. ‘Karbon ayak izimiz az’ n Gelecek dönemde giderilecek eksiklikler var mı? Koronavirüs salgınının etkileri nasıl oldu? Sürdürülebilir olabilen her şey gibi Gate 27’nin sunduğu program da zamanla yeni koşullara adapte olacak. Özellikle Covid19 ile birlikte pek çok konuda yeni düzenlemeler yaptık. Bu çerçevede, bir süreliğine kapasitemizin alabileceğinden daha az sayıda sanatçıyı misafir edeceğiz; buna karşılık sanatçılar burada daha uzun süre kalabilecekler. Gelecekte yaşanabilir bir dünyanın var olabilmesi için Gate 27’nin karbon ayak izinin de mümkün olduğunca az olmasını çok önemsiyorum. KOLEKSİYON SERGİSİ HAZİRAN 2020 – MART 2021 İSTANBUL MODERN SANAT MÜZESİ Asmalımescit Mahallesi, Meşrutiyet Caddesi, No: 99, 34430, Beyoğlu, İstanbul Latifa Echakhch, 1974 Sağa iki adım, sonra sola dön. Parmakların ucuyla yaprakların ucuna dikkatle dokunarak. Kolları yavaş bir ritimle sallayarak. Sonra, gözleri kapat., 2019 (detay) Tasarım Bienali’ne salgın ayarlı yeni format İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından, VitrA sponsorluğunda düzenlenen 5. İstanbul Tasarım Bienali, pandemi önlemleri kapsamında farklı formatları bir araya getiren yeni yapısıyla 15 Ekim’de başlıyor. Mariana Pestana küratörlüğünde yapılan ve “Empatiye Dönüş: Birden fazlası için tasarım” başlığını taşıyan bienalde farklı ülkelerden ve disiplinlerden katılımcıların projeleri sergi mekânlarında, İstanbul sokaklarında ve dijital ortamda ziyaretçilerle buluşacak. Üç ayrı program 5. İstanbul Tasarım Bienali, izleyicilerini üç eksende bir araya gelen bir programla karşılayacak: Dijital ortamda “Eleştirel Yemek Programı” adlı video serisi yayımlanacak. Kara ve Deniz Kütüphanesi programı ise Akdeniz havzasından projeleri Ci hangir’deki ARK Kültür’de bir araya getirecek. “Yeni Yurttaşlık Ritüelleri” adlı müdahaleler dizisiyle de bir arada yaşamayı yeniden ele alan projeler Pera Müzesi’nin yanı sıra kentin farklı noktalarına dağılacak. Bienal sergileri 15 Kasım’a kadar açık olacak. İstanbul sokaklarına yayılacak müdahaleler, araştırma projeleri ve video serileri ise sergiler kapandıktan sonra 2021 yılı boyunca devam edecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle