17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 4 TEMMUZ 2020 CUMARTESİ EDİTÖR: İPEK ÖZBEY TASARIM: SERPİL ÜNAY DİZİ TÜRKIYE’NIN ÖNDE GELEN HUKUKÇULARI CUMHURIYET’E VERILEN CEZALARI DEĞERLENDIRIYOR 11 Baskı ve sindirme aracına dönüştüler SÜHEYL BATUM ANAYASA HUKUKU PROFESÖRÜ Belirgin ve yoğun baskının oluşturulmasında, genel anlamda maalesef savcılıklar, yargı organları, onların yakalama, gözaltı ve tutuklama kararları, ön planda iken bir süreden beri iki farklı idari kurum, ön planı almış durumdadır; görsel medya için RTÜK, yazılı medya için de Basın İlan Kurumu... Bu iki kurum, özellikle son dönemlerde verdikleri kararlarla, “iktidardan yana olmayan” medya kuruluşlarına uyguladıkları müeyyidelerle, hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde, iktidarın “baskı ve sindirme” araçları biçimine dönüşmüştür. Demokratik, çoğulcu hukuk devleti yönünde işlemesi gerekirken, tamamıyla tek yanlı, sübjektif ve açıkça hukuka ve anayasaya aykırı bir tutum izleyen kurumların önemli bir örneği de hiç kuşkusuz Basın İlan Kurumu olmuştur. Türkiye’de belli bir dönemden beri, genel anlamda basın özgürlüğü ciddi anlamda darbe alırken, bunun en görünür aracı, hiç kuşkusuz muhalif (daha doğrusu iktidar yanlısı olmama yolunu seçen) medya kurumları ve gazeteciler üzerindeki, inanılmaz boyuttaki baskılardır. Bu açık baskı, seçim zamanlarında, özellikle YSK ve seçim kurullarının “hoşgörüsü” sayesinde ve “belli medya kurumları” eli ile yürütülürken, seçimler dışındaki dönemlerde de gazete ve gazetecilere karşı, savcılıklar, İçişleri Bakanlığı ve bunların yeterli olmadığı anda da TBMM’nin devreye girmesi ile (örneğin İnfaz Yasası’na, son saniyede “MİT Kanunu” ibaresinin eklenmesi gibi) yürütülüyor. Bu baskı o kadar açık ki örneğin bir yüksek dereceli kamu görevlisinin kaçak inşaatı hakkındaki iddiaların haberleştirilmesi bile, haberi yapan, yazan gazetecilerin gözaltına alınması, lüğü kapsamında, insanın düşünce ve bilgilere serbestçe ulaşabilmesi, edindiği bilgi düşünce ve kanaatlerden dolayı kınamaması ve bunları tek başına ya da başkaları ile birlikte, çeşitli yollardan serbestçe açıklayabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi boyutları yer alır. Bu nedenle dar anlamda “düşünce ya da ifade özgürlüğü”, aynı zamanda, basın özgürlüğü, toplanma özgürlüğü, gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, örgütlenme özgürlüğü gibi birçok hak ve özgürlüğün temelinde yer alır. gazete ile birlikte terör örgütü ile bağlantılı ola Demokrasi bekçileri rak suçlanması ve üstelik bir de konuya ilişkin olarak “genel yayın yasağı getirilmesi” ile sonuçlanıyor. Ve bu ortamda, bir tek “kaçak inşaat yaptığı ileri sürülen görevli” ve bir de onun hakkında olumlu haberler yapan gazeteci ve yayın kuruluşlarına hiç dokunulmazken, haber yapan diğer gazete ve gazeteciler; yani kısaca haber alma ve verme özgürlüğü üzerinde herhangi bir demokraside görülmesi mümkün olmayan bir baskı oluşturuluyor. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, birçok kararında, “Sözleşmenin 10. maddesinde güvence altına alınan düşünce (ve ifade) özgürlüğünün”, aynı zamanda... başka hak ve özgürlüklerin de temelini oluşturduğuna” ve yine aynı kararlarında, yerleşik bi İlan ve reklamların kesilmesi Bu “belirgin ve yoğun baskının” oluşturulma sında, genel anlamda, maalesef savcılıklar, yar gı organları, onların yakalama, gözaltı ve tutuk lama kararları, ön planda iken, bir süreden be ri, iki farklı idari kurum, ön planı almış durum dadır; görsel medya için RTÜK, yazılı medya için de Basın İlan Kurumu. Bu iki kurum da, tamamı ile “demokratik bir ülkede vazgeçilmez olan çoğulcu ortamın, buna dayalı olarak da düşünceleri açıklama özgürlü ğünün, haber alma ve haber verme yani basın özgürlüğünün korunması, güvence altına alın ması” için düzenlenmiş araçlar olmasına kar şın, özellikle son dönemlerde verdikleri karar larla, “iktidardan yana olmayan” medya kuru şılmaz biçimde ortaya koymuştur. Ve Türkiye’de luşlarına uyguladıkları müeyyidelerle, hiçbir ifade ve basın özgürlüğü kavramının ne den kuşkuya yer bırakmayacak bi li yok edildiğinin ve gazeteler üze çimde, iktidarın “baskı ve sin rindeki baskıların ne denli “açık dirme” araçları biçimine dönüş ve reddedilmez” olduğunun tartı müştür. “Demokratik, çoğulcu hukuk devleti” yönünde işlemesi gerekirken, tamamı ile “tek yanlı, sübjektif ve açıkça hukuka ve anayasaya aykırı” bir tutum iz Bu baskı, o kadar açık ki, örneğin bir yüksek dereceli kamu görevlisinin şılmaz bir göstergesi olmuştur. Yok etme çabası Türkiye’de kimileri 1961 Anayasası’nı beğenebilir, kimileri beğenmeyebilir. Kimileri “de leyen kurumların önemli bir ör kaçak inşaatı mokratik kurumlara yer veren en neği de hiç kuşkusuz “Basın İlan Kurumu” olmuştur. Özellikle “muhalif” gördükleri “basın yayın kuruluşlarına” uyguladığı, gerek süreleri, gerek maddi boyutları ile “çok ciddi zarar hakkındaki iddiaların haberleştirilmesi bile, haberi yapan, yazan gazetecilerin gözaltına alınması, terör önemli anayasa olduğunu” düşünebilir, kimileri “aydın ve bürokratların, halkın iradesini sınırlamak amacıyla yaptıkları anayasa” olduğunu düşünebilir. Kimileri “1960’ı, yapılan anayasa nedeniy lara” yol açmaya başlayan “resmi ilan ve reklamların kesilmesi cezaları” (sadece Cumhuriyet için şimdiden 88 gün yani bir yıllık resmi ilan gelirinin dörtte biri), buna açık bir örnektir. örgütü ile bağlantılı olarak suçlanması ve üstelik konuya ilişkin olarak genel yayın yasağı getirilmesiyle le 1971 ve 1980’den ayrı yere koyabilir”, kimileri bunu kabul etmeyebilir. Bu “demokratik toplumun” en belirgin özelliğidir. Düşünceler, kanaatler ve olaylara farklı gözlükle bakma ve insanların bu düşünce En son olarak da Cumhuriyet sonuçlanıyor. ve görüşlerini kimseye baskı yap gazetesinde, 27 Mayıs 2020 gü madan, şiddeti övmeden, hakaret nü yayımlanan “27 Mayıs’ın 60. etmeden söyleyebilmesi, yayabil yılı; Amaç Demokratik Anayasa mesi ve savunabilmesi. Yapmaktı” başlıklı yazı için “savunma istenmiş Oysa tam tersine, iktidarın ya da çimde, “düşünceleri açıkla ma özgürlüğünün, demok ratik toplumun temel daya naklarından birini oluştur duğuna” ve ... “sadece ola ğan karşılanan, zararsız ya da önemsiz görülen bilgi ler ya da düşüncelerin açık lanması bakımından değil, tam tersine, devlete ve top lumun belirli bir bölümüne aykırı gelen kuraldışı, onla rı şoke eden, rahatsız eden düşüncelerin açıklanması açısından da geçerli olduğu na”, bu bağlamda “...basına sıyla bu görüş dışındaki bir düşüncenin, mut tanınan, başta hukuksal olmak üzere, tüm gü laka “demokrasi anlayışına ters düşeceğini” ya vencelerin, bu bağlamda büyük bir önem taşıdı da “suça tahrik veya teşvik nite ğına...” dikkat çekmektedir. liğinde” olacağını ve bu nedenle Aynı şekilde AİHM, ilke karar de “idari yaptırım uygulanması gerektiğini” düşünmek, üstelik böyle bir hukuku zorlayan uygulamayı, bir sindirme ve baskı Son olarak ‘27 Mayıs’ın 60. Yılı; Amaç larında, “gazetecilerin, genel olarak toplumu ilgilendiren konularda verdikleri bilgi ve haberlerle, demokrasi (anlayışının ve uy yöntemi biçiminde kullanmak, Demokratik Anayasa gulamasının) bekçileri” olduğu anayasaya da, düşünce ve basın Yapmaktı’ başlıklı nu söylemekte ve şunları da ek özgürlüğüne de demokrasi anlayışına da açıkça aykırıdır. Maalesef bu “bilinçli baskı, sindirme, giderek yok etme” çabası, bu denli açık ve ortada iken “demokratik sistemlerde düşünceleri açıklama özgürlüğünün yeri, önemi” ve bu bağlamda, basın özgürlüğü ile “basının demokratik toplumlardaki işlevi” gibi temel bilgileri bir kez daha açıklamanın yararsız olduğunu düşünenler olabilir. Ancak ulusal mahkemelerin yine de böyle bir uygulamayı kolayca kabul edeceğini düşünme yazı için savunma istenmiş olması ve muhtemel bir resmi ilan ve reklamların kesilme tehlikesi, acıklı durumu, tartışılmaz biçimde ortaya koymuştur. Ve Türkiye’de basın özgürlüğü kavramının ne denli yok edildiğinin göstergesi olmuştur. lemektedir: “Basın özgürlüğü, gazetecilerin belli bir ölçüde abartıya kaçmasına, hatta kışkırtıcı ifadeler kullanmasına imkân tanır”, aynı şekilde “Basın ve gazetecilik işlevi, hiç kuşkusuz, kamuoyunu ilgilendiren tüm konularda, bilgi ve düşünceleri aktarmak ve yaymak olduğu kadar, toplumun bu bilgi ve haberleri almak (elde etmek) özgürlüğünü de kapsar. Bu ilke, tabii ki, gazetecilerin, topluma karşı olan sorumluluklarından muaf olmaları sonucunu yaratmaz. Haber ve bil diğim için, yine de hatırlat gi vermek görevlerini yerine ge makta yarar olduğunu düşü tirirken, sadece birilerini yarala nüyorum; mak, kötülemek amacıyla davran olması” ve muhtemel bir “resmi ilan ve reklam bir kesimin, örneğin 1961 Anayasası hakkında Her şeyden önce, günü mamaları, gerçek olgular ve bilgiler ların kesilme” tehlikesi, “acıklı durumu”, tartı ki görüşlerinin “tek doğru” olduğunu ve dolayı müzde, düşünce özgür den hareket etmeleri, gazetecilik etiği içinde dü rüstlük ve açıklık ilkelerine uygun davranmala rı gereklidir”. Ve aynı zamanda çok önemli bir ölçü olarak, TÜRKIYE 154. SIRADA “yazılı ya da görsel basın söz konusu olduğunda, yargıçlar, kendilerini gazetecilerin yerine koyarak, haberlerin verilmesinde ya da yazılmasında, nasıl bir yöntem ve teknik izlemeleri gerektiğini söyleme ya da iste Bu çerçevede, ulusal hukuk düzenlerinin ve de özellikle Avrupa İnsan Hakları Hukukunun ve Mahkemesi’nin, düşünceleri açıklama özgürlüğü ve buna doğrudan bağlı olarak basın özgürlüğü konusundaki tutumları, çok açık ve tartışmasızdır. Ve maalesef, bir alana yani sadece iktidarın hoşuna giden ve izin verdiği bir alana” sıkıştırıldığını açıkça ortaya koymaktadır. Son olarak, “Sınır Tanımayan Gazeteciler” örgütünün 2020 basın özgürlüğü sıralamasında, Türkiye 180 ülke arasında 154. sı rarası hukuku da, demokrasinin zorunlu ilkelerini de, ülkelerinin, basın özgürlüğü sıralamasında bu denli alt sıralarda yer almasına neden olacak biçimde göz ardı edemezler ve de kendi yetki me yetkisine sahip değildirler” demekte ve “ifade özgürlüğünün bu tür nedenlerle sınırlandırılması, yaptırımlar her ne kadar çok ağır olmasa da, özgürlüğün rahatça kullanılmasını engelleyecek biçimde korkutucu, caydırıcı olur” demektedir. bu yöndeki kararların tümü de (Türkiye’ye rada yer alıyor. “Sırayı” da, “kullanılan kri lerini sadece “iktidarların ho ilişkin olan ya da olmayan tüm kararlar), Türkiye’de, basın özgürlüğünün ne denli terleri” de tartışmıyorum, ama kesin olarak şuna gidecek biçimde” geinandığım bir nokta var; en azından ilk 100 niş yorumlayamaz ve uygu YARIN: HAMDI YAVER AKTAN “baskı altında” olduğunu ve tamamı ile “dar ülkede, hiçbir kurum, anayasayı da, ulusla layamazlar. YARGITAY ONURSAL DAIRE BAŞKANI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle