Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12 2 TEMMUZ 2020 PERŞEMBE YORUM Tek adam, çok baro Nedir “çoklu baro” tasarısı? Beş binden fazla avukat olan illerde iki bin avukat ile ikinci, üçüncü, dördüncü baro kurabilmektir özetle... “Tek devlet, tek millet, tek bayrak” diyen bir iktidarın, “çoklu baro” demesi şaşırtıcı gelebilir. Ancak “tek millet” diyen bu iktidarın, daha önce “her türlü milliyetçiliği ayaklarımın altına alıyorum” dediğini anımsarsanız, bu tür dönüşümlerin normal olduğunu ve siyasetin başlangıç yıllarında dile getirilen “iktidar olmak için gerekirse papaz elbisesi giyerim” anlayışıyla uyumlu olduğunu görürsünüz. Amaç iktidar olmak ve iktidarda kalmaktır... Çoklu baroyla ikili iktidar AKP’nin “çoklu baro” tasarısının somut hedefi şudur: Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay belli ölçülerde “ele geçirilmiştir”; düğmesiz cüppeler parmaklarla iliklenir hale getirilmiştir. Ancak yargının “ele geçirilmesi” tamamlanamamıştır, çünkü barolar “ele geçirilememiştir”. “Çoklu baro”, baroları ele geçirmek için önce bölüp ikili iktidarlar oluşturma, sonra kendi parçasını hükümet desteği ile esas olan haline getirip nihayetinde yeniden “tek baro” yapma operasyonudur. Tanıdık bir yöntemdir: AKPFETÖ koalisyonu sırasında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu ele geçirmek için önce üye sayısını artırıp kendi adamlarını atamaları, sonra üye sayısını düşürüp muhalifleri temizlemeleri örneğin... Yargı reformunun sonuçları AKP literatüründe reform “ele geçirme” operasyonunun, demokratikleşme de “yeni rejim inşa etmenin” aracıdır; örtüsüdür. Demokrasiyi “inilecek durağa gelindiğinde inilen tramvaya” benzetmeleri bu nedenledir. Biliyorsunuz, AKPFETÖ koalisyonu döneminde yargı reformu yaptılar. Sonuç? 15 Temmuz! Yargıya yerleştirdikleri o FETÖ’cüler TSK’ye operasyonlar yaptı. Sınav sorularını çalarak orduya soktukları FETÖ’cüler subay oldu; kumpaslarla ordudan attıkları subayların yerlerine onları yerleştirdiler; ordudan temizlenmesi gereken bu FETÖ’cüleri YAŞ’ta korudular ve sonuç 15 Temmuz oldu... Şimdi AKP’nin yine bir reformla, yani “çoklu baro” tasarısıyla yeni felaketlere zemin hazırladığı ortada! Çoklu baro reformu dedikleri, ele geçiremedikleri Cumhuriyet barosunu bölmek ve içinden bir AKP barosu çıkarmaktır ancak açtıkları yol şu tarikatın barosunun, şu etnik grubun barosunun, şu siyasi hareketin barosunun kurulabilmesine de olanak sağlamaktadır fiilen... Cumhuriyet, hukukun birliğini sağladı Tek baro, aslında tek hukuk demektir; hukukun tekliği, birliği demektir... Çünkü Cumhuriyet, hukukun birliğini sağlamıştır. Osmanlı Devleti’nde iki hukuk vardı. Osmanlı hukuku, şer’i ve örfi hukuktan oluşuyordu. Yani bir yanda İslam hukuku vardı, diğer yanda da Osmanlı padişahı tarafından konan hukuk kuralları... Ancak padişahın koyduğu hukuk kuralları bile aslında kendi içinde şer’i ve gayri şer’i diye ikiye ayrılıyordu. İşte Cumhuriyet, bu ikiliği ortadan kaldırdı ve hukukun birliğini sağladı. Günümüzde zaman zaman “ulemaya soralım” türü çıkışlar, işte bu ikili hukuk hevesinin yansımalarıdır! Ne yapmalı? Tek adam rejimi inşası önünde kalan engellerin başında barolar, meslek odaları geliyor... AKP iktidarı önce baroları, bu engeli geçerse meslek odalarını hedef alacak. O nedenle baroları savunmak sadece avukatların görevi değildir; hepimizin görevidir. Çünkü barolar Cumhuriyet demektir; Cumhuriyeti savunmak hepimizin görevidir. Meslek odaları hedef alınan mühendisler, mimarlar, hekimler, eczacılar; kıdem tazminatı hedef alınan işçiler, emekçiler, memurlar, sendikalar; baroları hedef alınan avukatlar, hukukçular güç birliği yapmalıdır... Emin olun; pratikte emekçilerin ve sendikaların kıdem tazminatlarını koruyabilmesi, bugün baroları savunabilmelerine bağlıdır! 2 TEMMUZ 2020 SAYI: 34599 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni AYKUT KÜÇÜKKAYA Yayın Koordinatörü Serkan Ozan Yazıişleri Müdürleri İpek Özbey / Olcay Büyüktaş Akça (Sorumlu) Hakan Akarsu (Ek Yayınlar) Görsel Yönetmen Münevver Oskay Reklam Genel Müdürü Ayla Atamer Törün l Haber Merkezi: Murat Hantaş l Gece: Ayça Bilgin Demir l Dış Haberler: Mine Esen l Ekonomi: Jale Özgentürk l İç Politika: Ali Açar l Kültür Sanat: Yazgülü Aldoğan l Fotoğraf: Uğur Demir l Spor: Sami Gürel l Ankara Temsilcisi: Sertaç Eş Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 l Ege Bölge Temsilcisi: Tuncay Mollaveisoğlu Halit Ziya Bulvarı 1352 sok. 2/3 Pasaport İzmir. Tel: (0232) 441 12 20 Yayın Kurulu: Alev Coşkun (Başkan), Ali Sirmen (Bşk. Yrd.), Aykut Küçükkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Kemal Işık Kansu, Orhan Bursalı, Mine Kırıkkanat, Miyase İlknur, Ataol Behramoğlu. l Mali ve İdari İşler Müdürü: Osman Selçuk Özer Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş. Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No:11A/41 Bahçelievler İstanbul Tel: (0212) 454 32 55 Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. NAMAZ VAKİTLERİ İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı İstanbul 03:30 05:29 13:13 17:13 20:47 22:37 Ankara 03:23 05:17 12:58 16:55 20:28 22:14 İzmir 03:56 05:45 13:21 17:15 20:46 22:27 2 526 Temmuz için planlanan CHP kurultayının gerçekleşmesi mümkün değil. Değerli yöneticiler, sizden biraz daha tecrübeli arkadaşlarınızdan biri olarak uyarmak istiyorum: Yol yakınken dönün. Bu kurultayı, kendi kararınızla ertelemenizde sonsuz yarar var. CHP yöneticileri, bu kurultayın, partinin “iktidara yürüyüş” sürecindeki önemini sık sık vurguladı. Cumhuriyetin 100. yılı yaklaşırken, CHP’nin güçlü bir sesle örgüte ve halka sağlam kadrolarla umut vermesi lazım. Son dönemlerdeki anketler, AKP seçmenlerinin neredeyse dörtte birinin desteklerini çektiğini söylüyor. Z kuşağı, yasakçıtek adamcı zihniyete dur demek için tepkisini ortaya koyuyor. Halkla, kitle örgütleriyle, muhalif sendikalarla ve öğrencilerle bütünleşmenin tam zamanı diyoruz, hangi Türkiye’de? Baroların, adalet ve hukukun sesi avukatlarımızın yine yoğun bir mitinge mecbur kaldıkları malum baro bölünmesi dayatmalarının ana gündem olduğu, sendikaların kıdem tazminatı değişikliklerine karşı sokağa döküldüğü bir Türkiye’de... Peki, ülkeye demokrasi getirme iddiasında olan bir parti, önce kendi içinde demokrasiye inandığını kanıtlamak ve hukuka saygılı olmak durumunda değil mi? Dev bir demokrasi şöleni olarak geçmesi gereken CHP kurultayı, Covid19 riski içeren ortamlarda yapılabilir mi? Tabii ki hayır. Düne kadar CHP’nin MYK üyeleri “YKS yapılırsa bu bir intihardır” derken, kendileri 48 saat boyunca aynı ortamda Sağlık Kurulu genelgelerine karşı belki 3 bin 500 kişiyi nasıl tutabilecekler? Mümkün mü bu? O sıkışık nizamda, kim alacak yaşlı delegelerin sorumluluğunu? O koltuklara, katılımcıların “bir boşbir dolu” olarak oturtulabileceğine inanan var mı? Bilkent’in verdiği rakamlara göre salonun faydalı alanı 2 bin m2 ve alınan kararlarına göre o alana en fazla 900 kişi girebilecek.1300 delegenin üzerine örgüt, gençlikkadın kolları, medya, kitle örgütleri temsilcileri, teknik ekip ve görevliler eklendiğinde sayı kaça ulaşacak? Gerçekçilik taşımayan, yasalara saygısız ve antidemokrat bir girişim bu! 65 yaş üstü delegelerin yalnız 10.0020.00 arası sokağa çıkma hakları olduğunu hatırlarsanız, olay daha da saçma! Bilkent bile kendi mezuniyet törenini 3 seansta, biner kişilik düzende gerçekleştirdi. Pazartesi günü, Oğuz Kaan Salıcı, kurultaya CHP onur üyelerinin katılamayacağını açıkladı. Onur üyeleri, (yani partinin eski genel başkanları, milletvekilleri, parti meclisi üyeleri) partinin hafızasıdır, vicdanıdır, onurudur. CHP Tüzüğü’ne göre, onur üyeleri, kurultayın doğal katılımcıları arasındadır, konuşma hak ği bir kaos ortamında mı gerçekleşecek? Bu kurultayda, ge nel başkanlığa adaylı ğını koymak isteyen bir muhalefet kanadı adayı, ekibiyle beraber salona nasıl girecek, nasıl pro CHP kurultayının paganda yapacak? Bu yarış eşit şartlarda yaşanmış olacak mı? ertelenmesi Ne seçmenin, ne üyelerin, ne örgütün, ne parti büyüklerinin, ne şart, çünkü... kitle örgütlerinin katkı veremeyeceği bir ku rultay, üstelik pande kına sahiptirler ve sıfat peşinde koş mi sürerken, PM aday madıklarından özgürce eleştiri ya ları salona bile giremezken, niçin parlar. Son 10 yıla baktığımda, CHP Tüzüğü’nde özellikle genel başkan seçimi konusundaki tutarsızlıklar ya da “Ekmek için Ekmeleddin” projesindeki eleştirilerimiz, o serbest kürsüde dillendirilmeden CHP kurultay yapmış sayılmaz. Hiçbir yöneticinin, kafasına göre aldığı bir kararla, kurultay katılımcılarını budamak, haklarını gasp etmek, haddi değildir. Partinin en büyük organı, genel başkan değil, kurultaydır. Parti meclisi (PM), partinin kalbidir; partinin yörüngesi ve geleceği orada çizilir. Oysa yapılan tüzük değişiklikleri ile işler yokuşa sürülmüş, artık parti meclisine aday olanların, 10 delegeden imza toplaması şartı getirilmiştir. Kim kendini nasıl ve ne zaman tanıtabilecektir? Mekâna sığması mümkün olmayan diğer katılımcılara karşın, PM adayları salonda delegelerden imza avcılığı yapmak durumunda kalacaklardır. Şayet parti içi demokrasinin ilkelerine inanıyorsanız, her üyenin PM adayı olma hakkını kabul edeceksiniz. Bu da demek oluyor ki, belki delegeler dışında 350 kişi o salona girip delegelerden imza istemek ve doğal olarak divan başkanlığına adaylıklarını sunmak isteyecekler. O salonda bu uygulanabilecek mi? Hayır! Peki, Yüksek Disiplin Kurulu’na aday olmak isteyen en az 100 kişinin durumu farklı mı olacak? Kurultay yapmaya çalışan olursa, oradan ancak kaos, gürültü ve sonuç toplanır? Genel merkezin önerdiği adaylar firesiz blok liste ile seçilsin diye mi? Rahmetli Orhan Birgit ve Ali Topuz yaşasalardı, bu kurultaya katılamayacaklardı! Önder Sav gibi Hasan Fehmi Güneş gibi partinin son 50 yıllık tarihini yansıtan efsanelerin, Fikri Sağlar, Onur Öymen, Algan Hacaloğlu, Mustafa Özyürek, Sabri Ergül, Kadir Gökmen Öğüt, Berhan Şimşek, Oktay Ekşi, Necla Arat, Umut Oran gibi eski bakan ve milletvekillerinin veya şahsım dışında, Mustafa Balbay gibi eski genel başkan adaylarının bile salona alınmayacağı, neredeyse parti içi muhalif seslerin yok sayılacağı bir kurultayı alelacele, oldubittiye getirerek toplamak, kime ne kazandırır? Evet, Kılıçdaroğlu ve ekibi, bu sayede belki geçen seçimlerden “içlerinde kalmış cumhurbaşkanı adayını”, bu sefer muhalefetten çatlak sesler çıkmadan ortaya atabilmeyi deneyebilir! Muharrem Sarıkaya, iki gün önce HaberTürk’te, “Yeni PM’nin potansiyel bir yeni ittifaka ve Babacan ile çalışmaya uyumlu, Gül’e ve kentli muhafazakârlara, liberal sağ siyasete açılabilen bir profilde olması istendiğini” yazdı! Kaynağı da Kılıçdaroğlu’nun yakın çalışma arkadaşlarından biri! Ama bu yöntemlerle gerçek halk muhalefetinin yüksek güvenini almış bir CHP’yi yansıtamayacağı ortada. Eski PM üyesi ve milletvekili Şahin Mengü’nün Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açtığı dava değil ta CHP’ye karşı propagandaya dö yalnız konu, başka davalar da kesin nüşen korkunç görüntüler gelecek, açılacaktır. Olayın hukuki boyutla başka da bir şey mümkün değil. Ku rının çok ötesinde, ideal konjonk rultayda, üyelerin PM’ye seçilme türe rağmen, en kötü zamanlama haklarının sağlıklı bir şekilde uy da, tarihine en yakışmayacak tavrı gulanamadığı ve belki de önceden göstererek kendisini örgütünden saptanmış bir genel merkez blok ve seçmeninden izole eden bir ha listesi ile antidemokratik ve kaotik sır altı kurultayına girişmek CHP bir ortam yaşanacak. Ayrıca, kurul yönetiminin aklına nasıl gelebilir, tay salonuna haklı olarak girmek is anlayamıyorum. teyenlerin polis ve görevlilerle sert “Tepkileri gördük. Bazı yanlış an leşmeler yaşaması ve buna benzer lamalar oldu, sehven bir karar almış olayların yöneticiler tarafından öngö tık” deyip vazgeçin, bu karar daha rülememesi mümkün değil! CHP’nin fazla gündemde kalmasın. Birkaç ay “iktidar yürüyüşü”, böylesine yüz kı sonra, uygun bir yerde partiye yakı zartıcı sahnelerin birbirini takip etti şan bir kurultay yapın. BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1 23 4 5 6789 1/ Sabahattin Ali’nin bir öykü kitabı. 2/ Bir gıda maddesi... Batmış gemileri askıya almak 1 23 4 5 678 9 1 KRE Ş ENDO 2 RAF İ NE RE 1 2 işinde kullanılan büyük duba. 3/ Otomobillerin çekiş ve hızını ayarlamaya yarayan dişliler düzeni... Etiyopya’da bir ırmak ve arkeolo 3 4 5 OVER OPUS MES İ R AK A L NUSH S 3 4 jik vadi. 4/ Marmara Denizi’nde 6 T İ C M A H E 5 bir ada. 5/ Söylence... Sodyum elementinin simgesi. 6/ Kekeme 7 İ NCEBURUN 8 KAR ANEL E 6 ya da dilsiz kimse... Bir tarafı dı 9 Ş A N A Y A K 7 şarıya açık olan oda. 7/ Bir renk... Tunus’un plaka kodu... Yabancı. Eski Mısır’da güneş tanrısı. 8 8/ Denizlerin çekilmesiyle oluşan 4/ “Altınkökü” de denen ve yurtlanmaya elverişli olan böl kusturucu bir kök... Boru 9 ge. 9/ Üye... Huzur. sesi. 5/ Don Kişot’un atının YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kemal Tahir’in bir romanı. 2/ Hitit... Deniz kıyısında dalga aşındırmasıyla oluşmuş sarp ve yüksek yer. 3/ Bir sınav şekli... adı. 6/ Manganez elementinin simgesi... Üflemeli bir çalgı... Rütbesiz asker. 7/ Uzun omuz atkısı... Bir çocuğun her türlü durum ve davranışlarından sorumlu olan kimse. 8/ Bir hisse senedinin ya da tahvilin üzerinde yazılı olan değer. 9/ Japon müziğine özgü bir tür flüt... Yiyecek bulamayan, yoksul kimse. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Ayrıntılar Küllenmeyen yangın! A nma yazılarını sevmem, yasak savmak gibi gelir. Büyük insanlar bıraktıkları yapıtlarla anımsanır. Yaşamın doğası budur. Kimi de ölümlü dünyada günü gün etmeyi seçer. Bu türden insanlar, eğer derinde düşünsel gerekçe yoksa iter beni. “Nedir o gerekçe?” diyen olursa, felsefe tarihi bunun türlü örnekleriyle doludur. Yaşamın anlamsızlığı üstüne kafa yorup sonunda boş vermişliğe kapılana rastlarız. Esasen, bu vurdumduymaz gibi davranan insanlar derin acı içindedirler çoğunlukla. Bize biçilen kısa ömürlerden vazgeçmek gereğine inanırlar. İntihar bir seçenek midir? Doğamız yaşama tutunmaya yöneliktir ama “nasıl bir yaşam olmalı” sorusu sorulmadan, sadece gövdeyi doyurup vaziyeti idare etmek kolay değildir. Ahmaksan mesele yok da ya değilsen... HHH Sivas’ın yıldönümü. Bu türden yaralar sadece öldürülenlerin yakınlarını etkilemez. O gün toplumdan, insanlıktan parça kopmuştur. Dinci bir grubun sıradan kalkışması değildir söz konusu olan. Sivas’ta kalkışma oldu, Cumhuriyet değerlerine, aydınlanmaya karşı gerici isyandı söz konusu olan. Doğru bağlamda tartışmak gerekir. O ideolojik hat kendini Kemal Kılıçdaroğlu saldırısında gösterdi, yükselen ses aynıydı: Yakın! Sivas kalkışması günceldir. Bugün üretilen Abdülhamit tartışmasıyla tam da paralel değerlendirilmesi gerekir. Pembe gözlüklü kimileri “Her şeyi tarihsel bağlamında görelim, hepsi bizim geçmişimiz” diyerek suyu bulandırıyor. Oysa Abdülhamit’çi olup aynı zamanda Cumhuriyetçi olamazsınız! Bu tartışmada vaziyeti idare etmek mümkün değildir. Yakılanların kim olduğuna bakın, ağzından salyalar akarak “yakın” diyenleri inceleyin, ne olduğu apaçık ortadadır. HHH Dönemin siyasetçilerinin verdiği beyanları anımsayın. Türkiye’de siyasal yaşam öyle garip ki kiminle yan yana olduğunuz sürekli değişir, hele de şimdi! Ben, Temel Karamollaoğlu’nun doğru dürüst eleştiri verdiğine rastlamadım. Konuyla ilgisi yokmuş gibi davrandı, hatta sanki mağdur o. TSK görevini niye yapmadı, bilmiyoruz. Devletin istihbarat örgütüne kimse soru sormadı. Dahası, Çiller hayatta, kimse sormuyor: “O gün ne oldu” diye. Bugün Demirel’e tapanlar, onun kötü kopyalarıyla kol kola girenler için de aynı durum geçerli. Kaldı ki biraz siyaset okursanız, eliniz kalem tutarsa örneğin Davutoğlu ideolojik hattının da o kökten geldiğini görür mesafe korsunuz. Açık bir selefi anlayış ülkeyi esir almıştır. HHH Siyasal olayları salt güncel verilerle değerlendirmek, genellikle siyasetçi tavrıdır. Oysa, eğer bellek diri olursa, toplum hem hakikati net görür, hem de terazisi sağlamlaşır. Adalet sadece mahkemeler kanalıyla dağıtılmaz. O gün Sivas’ta yaşananları bağlamından kopararak bir grup öfkeli gencin (!) eylemi gibi sunmak çok tehlikelidir. Yazık ki ülkede esen sert hava, bu türden sorgulamalara izin vermiyor. Oysa tam da zamanıdır. HHH Birbiriyle ilintisiz gibi duran olaylar, nasıl bir iklimde yaşadığımızı netlikle kor ortaya. Erdoğan, kendine yönelik gençlerin sosyal medya isyanı ardından çok öfkelendi. Üstelik eline iyi de bir bahane geçti. Kızı, doğum yaptığı gün alçakça, adice saldırıya uğradı bu mecrada. Lakin, o saldırıyı yapan bir kişiydi, karşı duranlarsa milyonlar. Yani o mecra, özgülüklerin alanı olabileceği gibi, rezillik için de kullanılabilir. Fikirlerini yüksek sesle ifade eden kadınlara cariye muamelesi yapıldı, Başak Demirtaş’a iğrenç cinsel saldırı yapıldı, şimdi de Esra Albayrak hedef oldu. Bunu yapanlar farklı çevrelerin insanı gibi sunuluyor, aralarında karşıtlık varmış gibi gösteriliyor, oysa hakikat tersi: O alçakların tümü yan yana, biz öte taraftayız. HHH “Z Kuşağı” olarak tarif edilen ve Gezi sürecinden dolayı biraz da abartılan gençler, ilk kez nasıl bir düzende olduğumuzu somut gördüler. Gezi, sıradan bir bahar buluşması gibi anımsanıyor kimileri tarafından. Orada can veren çocukların acısı taptaze! Bu kuşak kendilerini ifade ettikleri an başlarına ne geleceğini gördü. Şimdi sosyal medyanın kapanmasıyla tehdit ediliyorlar. Hakikatle yüzleştiler. Keşke piyasacı eğitim, sağlık için de aynı tepkiyi verseler... HHH “Neden varız” sorusu önemlidir. “Saçma”ya nasıl vardığımız da önemli kuşkusuz. Ucuz reçeteyle, hap bilgilerle olacağı buydu. Şimdi yaşamı anlamlı kılmak için bir şey yapalım: Sivas’ı uzak bir anlatı olmaktan çıkaralım! ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com SAYISAL LOTO 06, 07, 13, 17, 18, 38 6 BİLEN: 1 milyon 112 bin 024.16’şar TL (Devretti) 5 BİLEN: 8 bin 090’ar TL 4 BİLEN: 86.50’şer TL 3 BİLEN: 11.55’er TL ŞANS TOPU 09, 12, 14 23, 30 + 04 5+1 BİLEN: 819 bin 842.15’er TL (Devretti) 5 bilen: 3 bin 778.40’ar TL 4+1 bilen: 539.80’er TL 4 bilen: 51.30’ar TL 3+1 bilen: 27.70’er TL 3 bilen: 4.40’ar TL 2+1 bilen: 6.40’ar TL 1+1 bilen: 3.75’er TL