19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 [email protected] 30 HAZİRAN 2020 SALI EDİTÖR: ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR TASARIM: SERHAN EREN OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Savunma susturulamaz AV. HASAN KILIÇ Bağımsız ve özgür savunma anlayışı kanun değişiklikleri ile ele geçirilemez. Gücünü tarihinden alır. Boyun eğmeyen, biat etmeyen mücadelenin adıdır, ruhudur, ta kendisidir. Baroları ve avukatlığı siyaseten dizayn etme çabalarına avukatlar olarak izin vermeyeceğiz. Baroların ve avukatlığın etkinliğini yok etme amaçlı olduğu açıkça gözüken çoklu baro tartışmalarının bir kez daha önümüze getirildiği, avukatların bir kez daha hedef gösterildiği bir süreç ile karşı karşıyayız. Savunma doğası gereği biat eden, sinen, boyun eğen bir noktada olamaz. Tarihi mücadelelerle dolu olan savunma makamı, güçlüye, onun hukukuna, dayatmalarına boyun eğmez. Verilen mücadeleler ve bedeller ödenerek elde edilmiş olan kazanımlara dönük olumsuz çaba ve girişimler kabul edilemez. Avukatları ve baroları bölme, parçalama, zayıflatma girişimlerine dayanışma ve birliktelik içerisinde karşı duracağız. Avukatlık, özü itibarıyla bağımsız bir meslektir. Savunma görevinin ve hak mücadelesinin yerine getirilebilmesi, ancak ve sadece bağımsız, bölünmemiş güçlü baroların varlığı ile mümkündür. Bağımsız ve özgür savunma anlayışı kanun değişiklikleri ile ele geçirilemez ve avukatlar “sarı barolara” asla izin vermez. ‘Sarı baro’ya geçit yok Geçmiş dönemlerde olduğu gibi, özel yetkili mahkemeler sürecinde de haksızlıklara, hukuksuzluklara karşı mücadele eden avukatlar olmuştur. O dönem birileri susarken, sinerken, kol kola hareket ederken, bu hukuksuzluklara karşı mücadeleler avukatlar eliyle de verilmiş, özel yetkili mahkemelerin hukuksuzluklarına hep birlikte karşı durulmuştur. Benim de içinde bulunduğum baro yönetimi, o dönemde soruşturma ve yargılamalara maruz kalmıştır. Bir kez daha gür bir sesle hatırlatmak isteriz “savunma susturulamaz.” Bağımsız ve özgür savunma anlayışı kanun değişiklikleri ile ele geçirilemez ve avukatlar “sarı barolara” asla izin vermez. Avukatlık, kamu hizmeti ve serbest bir meslektir. Avukat, yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil eder. TCK 6’ncı maddesine göre “avukat, yargı görevi yapan” kişidir. Avukatlar ve barolar her zaman hukukun, yargının, insan haklarının korunması için mücadele eder. Baroların kuruluş ve nitelikleri başlıklı 76’ıncı maddesi uyarınca “Baroların, hukuk devletini, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak açısından görev ve sorumlulukları bulunmaktadır.” Yine md. 95 belli sorumluluklar yüklemektedir. Kurumsal kimliğin yanındayız Anayasa Madde 135, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları tanımlar. Bu maddeye aykırı düzenlemeler yapılamaz. Bugün öne sürülen sistemin, avukat kamuoyu tarafından hiçbir şekilde kabul görmediği açıkça ortadadır. Avu katlara rağmen bir dayatma söz konusudur. Öne sürülen diğer sistemler yönünden de baktığımızda, işleyişi tıkama riski olduğu görülecektir. Yönetim yapısının bir bütün ve uyum içerisinde olması gerekir. Karar mekanizmalarının tıkandığı, işlevsiz bir sistem doğru değil. Benim de başkan adayı olduğum son genel kurul üzerinden değerlendirirsek, sandıkların açılmasından neredeyse seçimin bitmesine kısa bir süre kalmasına kadar açık ara önde götürdüğümüz seçimi az bir farkla kaybettik. Bugün öne sürülen diğer bir sistem uygulanmış olsa idi bizim aldığımız 7 bin civarında oy ve oy oranlarının yakınlığı nedeni ile mevcut yönetim ile aynı oranda yönetici arkadaşımız grubumuzu temsilen yönetim kurulunda yer alacaktı. İki grubun eşit oranda yöneticisi yönetim kurulunda görev alacaktı. Bu tabloya rağmen karar mekanizmalarını tıkayacak, işlevsizleştirecek değişikliklere net şekilde karşıyız. Doğru olan yerde durmak, koşullara, iklime, rüzgâra göre yön değiştirmemek önemli ve anlamlı olandır. Şartlar ve koşullar değişse de lehinize olsa da doğru olanı her şartta dile getirmek gerekir. Dört dönem baro yönetiminde görev almış biri olarak, yönetim yapısının uyum içerisinde olmasının önemini vurgulamak isterim. En sert şekilde yapılmak istenen değişiklik girişimlerin karşısındayız. Barolarımızın kurumsal kimliğinin sonuna kadar yanında olacağız. Gerek geçen genel kurulda, gerekse de aradan geçen iki yılda yaşanılanlar ve di ğer hususlarla ilgili değerlendirmeleri meslektaşlarımız genel kurulda yapacaklardır. Avukatlar, eksik ve hatalı hususları kendi arasında değerlendirecek ve hepimizi temsilen kurullara görev tevdi edeceklerdir. Son dönemlerde sorunlar ve engellerle en çok karşılaşan kişilerden biri olmama rağmen, kişilerden kaynaklanan olumsuz tavır ve davranışların kuruma mal edilmemesi gerektiğini önemle vurgulamak istiyorum. Çeşitli gerekçelerle bu köklü yapıların, barolarımızın yıpratılmasını, zayıflatılmasını hiçbir şekilde doğru bulmuyorum. Meslek örgütlerimizin kurumsal kimliğinin hepimiz tarafından önemle korunması, yıpratılmaması gerekir. Boyun eğmemiz beklenmesin Avukatlık, özü itibarıyla bağımsız bir meslektir. Savunma görevinin ve hak mücadelesinin yerine getirilebilmesi, ancak ve sadece bağımsız, bölünmemiş güçlü baroların varlığı ile mümkündür. Bu güçlü çatı yok ise halkın temsilcisi olan avukatlar zayıf ve güçsüz kalacak, yani güçsüz kalan, hakkını arayamayan aslında vatandaşlar olacaktır. Kimse avukatlardan boyun eğmesini, biat etmesini beklememeli. Savunma makamı doğası gereği göstermesi gereken duruşları devam ettirecektir. Bu hususlar kişilerden bağımsız herkesin ortak paydası ve değerleridir. Kısaca özetlemek gerekirse, kimsenin lütfu ile alınmamış, bedeller ödenerek elde edilmiş olan “bağımsız ve özgür savunma” anlayışı devam edecek. SOSYAL MEDYADA YAZIM YANLIŞLARI İSMAIL ÖZCAN EĞITIMCI/YAZAR Özellikle son 1520 yıldan bu yana sosyal medya platformlarının popüler hale gelmeleri; az eğitimlisi, çok eğitimlisi dahil toplumun bütününün dilimizi kullanmada ne kadar duyarsız, bu yüzden ne kadar özensiz olduğunu açık seçik ortaya çıkarmış bulunmaktadır. 56 yıl önce yazdığımız bir iki yazı ile bu konuya dikkatleri çekmeye çalışmıştık. Aradan geçen yıllarda bu alanda iyiye doğru bir gidiş görülmezken, sosyal medya yazışmalarının zirve yapması; dil konusundaki özensizliği, vurdumduymazlığı, daha da kötüsü bu duruma kaynaklık eden bilgisizliği çok göze batar hale getirmiştir. Türkiye, internetin dünyada en yoğun kullanıldığı ülkelerden biri. Bu konuda en gelişmiş ülkelerle yarışabilecek düzeyde. Neredeyse nüfus sayımıza yakın internet aboneliği var. Herkes sanal âlemde enine boyuna dolaşıyor. Herkes klavye kullanıyor. Hele yazışma amaçlı telefon klavyesi kullanmayan çok az. Bu kötü mü? Elbette değil. Sorun, insanımızın yazarken kendini hiçbir kurala bağlı hissetmemesi; olabildiğince dökülen, olabildiğince gelişigüzel bir Türkçeyle meram anlatmaya kalkışmasıdır. Çok az bir ilgi ve emekle bağlaç olan ve mutlaka ayrı yazılması gereken “de”lerin, “ki”lerin ve soru eki olan “mi”lerin bitişik; kimi zaman da ek olan ve mutlaka bitişik yazılması gereken “de”lerin ve “ki”lerin ayrı yazılması faciasının önüne geçilebileceğini her fırsatta ifade ediyoruz. Ama o birazcık ilgi ve emek esirgendiği, insanımız dil konusunda en küçük külfete katlanmayı göze almadığı için yanlışlar büyüyerek devam ediyor. Ne yazık ki bu yanlışları iyi eğitimli vatandaşlar, bürokratlar, öğretmenler, akademisyenler de yapıyorlar. Birçok kamu görevlisinin birkaç cümlelik, bir iki paragraflık resmi yazışmalarında bile onlarca yazım yanlışına rastlanıyor. Stok, hukuk, şarj... Koronavirüs salgınının Türkiye’ye sıçradığı ilk günlerde söz konusu virüsle mücadelede yardımcı olacak bazı ürünlere talep patlaması yaşanmıştı ve o ürünlerin fiatları da aniden tavan yapmıştı. Bunun üzerine TV’ler alt yazı olarak defalarca Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın endişeye gerek olmadığı, fahiş fiatlarla mücadele etmek için “yeterli stoğumuz olduğu” açıklamasını geçtiler. İşte buradaki “stoğumuz” yazımı yanlıştı ve dil bilgisizliğinin ne kadar yaygın olduğunun belgesiydi. Doğru yazım “stokumuz”du. Bu yanlış Bakan tarafından mı yapıldı, TV’ler tarafından mı yapıldı, burası net değil. Hangisi yapmış olursa olsun bağışlanabilir yanı yok. Benzer bir yanlışı TV’lere çıkan anlı şanlı hukukçular ve akademisyenler de yapıyorlar. Ek alan “hukuk” sözcüğünü, “hukuğa”, “hukuğu” diye söylüyorlar. Doğrusu “hukuka”, hukuku”dur. Yine Batı kaynaklı olup dilimizde çok sık kullanılan “şarj”, “pasaj”, “mesaj” gibi sözcükler, doğrusu birçok yerde kolayca görülebileceği halde “şarz”, “paşaz”, “meşaz” şeklinde yanlış söylenip yazılmaktadır. Dili kırıp dökmemeli Elbette herkesin dil uzmanı olması gerekir gibi bir iddia içinde olamayız. Vurgulamak istediğimiz husus; anadili Türkçe olan herkesin, başka toplumların dillerine saygı duyduğu gibi diline saygı duyması; iyi konuşan, iyi yazan olmasa bile dilimizi kırıp dökmemesi; konuşurken, yazarken biraz ilgi, biraz dikkat göstermesidir. Bugün sıradan insanımız bir yana, belli düzeyde eğitim almış insanlarımızın bile evinde veya işyerinde iyi bir Türkçe sözlük ve iyi bir yazım kılavuzu bulundurma ve gerektikçe bunlara bakma alışkanlığı yok. Bu alışkanlık olsa yanlış yazılan birçok sözcük doğru yazılabilir. Dile saygının ilk adımı, sosyal medyada da olsa yazı yazan herkesin elinin altında yeterli bir sözlük ve yazım kılavuzu bulundurması ve kullanmasıdır. Bütün bu dil yanlışlarının temelinde ise “Okumayan Toplum” (Cumhuriyet) oluşumuz yatmaktadır. Üniversite eğitimi almış, akademik derecelere sahip olmuş insanlarımızın büyük çoğunluğu dahi bize dil sevgisi ve bilinci kazandıracak klasik yazarlarımızın mutlaka okunmuş olması gereken eserlerini okumamışlardır. Okuma özürlü bir toplum oluşumuzun kendisini en fazla hissettirdiği alan ise sosyal medya platformlarıdır. Abdülhamit döneminde yakılan kitaplar Abdülhamit sansürü genellikle gülünç kelime yasakları ile gündeme getirilir; Padişah’ın despot yönetimine, vehimli ve korkak kişiliğine bağlanır ve bunun arkasındaki “Toplum Mühendisliği” ihmal edilir. Oysa bu sansürün arkasında sadece bir Padişah’ın kişisel vehimleri değil, “ideolojik bir toplum mühendisliği” amacıyla, tarih ve edebiyat kitaplarını da kapsayan biçimde yapılan “düşünce yasaklamaları” ve “toplumsal manipülasyon” vardır. Bugün yarıya yakın bölümünü yayımladığım aşağıdaki listede, Abdülhamit döneminde YAKILAN kitapları, (lütfen dikkat ediniz, “yasaklanan” değil, “yakılan”) ve kaç tanesinin yakıldığını belirten sayılarla birlikte, Fatmagül Demirel’in kitabından aktardım. (II. Abdülhamid Döneminde Sansür, Bağlam Yayınları, İstanbul, 2007, ss. 173183) Demirel, 11 sayfada yayımladığı listede 132 farklı kitaptan 29 bin 681 adedin yakıldığını belirtiyor. Bugün sadece ilk beş sayfadaki 55 ayrı kitabı, yazarlarını ve kaçar adetinin yakıldığını alıntıladım. Listenin gerisini perşembe günü yayımlayacağım. Lütfen bu YAKILAN kitaplar listesine dikkatle bakınız. İçlerinde Namık Kemal, Ziya Paşa ve Abdülhak Hamid gibi ünlü yazarlarımızın eserlerinin, tarih kitaplarının, halk söylencelerinin, Fuzuli’nin Leyla ile Mecnun öyküsü dahil, Yusuf ile Züleyha, Kerem ile Aslı gibi çeşitli aşk öykülerinin, Köroğlu, Hayber Kalesi gibi kahramanlık kitaplarının, Moliér’den yapılan uyarlamaların bile yakılarak yok edildiğini görüyoruz. HHH Şahmerân 578, Yıldıznâme (Bir fal kitabı) 737, Kerem (Kerem ile Aslı aşkı) 313, Tarihi Umumi Murad Bey 3 bin 16, Osmanlı Tarihi, Namık Kemal 28, Âşık Garib 920, Riyânın Encamı (Ziya Paşa’nın uyarladığı Moliér’in Tartuffe adlı tiyatro eseri) 903, Zavallı Çocuk, Namık Kemal 59, Dihteri Hindu, Abdülhak Hamid Tarhan 201, Ölü, Abdülhak Hamid Tarhan 56, Zübdei Kısas, Abdurrahman Şeref 24, İçli Kız, Abdülhak Hamid Tarhan 4, Sabrü Sebât, Abdülhak Hamid Tarhan 304, İntibâh, Namık Kemal 13, Nazife, Abdülhak Hamid Tarhan 11, Cemile, Mehmed Celal 151, Sahra, Abdülhak Hamid Tarhan 202, Baki Eş’arı Müntehabesi (Baki üzerine) 204, Heft Peyker, (7 cilt) 103, Terkîbi Bendi Ziya Paşa 368, Makber, Abdülhak Hamid Tarhan 302, Fezlekei Tarihi Osmâni, Ahmet Vefik Paşa 563, Bedâyiü’lİnşa, Mustafa Reşid 41, Haberi Sahih, Mehmed Mazhar Fevzi 164, Âkif Bey Hikâyesi, Namık Kemal (Tiyatro) 229, Hasan Mellâh Cüzü, Ahmed Mithad Efendi 18, Divaneliklerim, Abdülhak Hamid Tarhan 58, Bunlar Odur, Abdülhak Hamid Tarhan 327, Rusya Siyasiye ve Ahvali İcmâliyesi, M. Wallace’tan çeviren Bogos Parnasyan 109, Tarihi Vehhabiyan, Eyüp Sabri Paşa 1, Ta’limi Edebiyât, Recaizade Mahmut Ekrem 5, Süleyman Musuli, Ahmed Mithad Efendi 22, Hüseyin Mellah, Ahmed Midhad Efendi (Hasan Melleh olmalı) 173, MüntahâbatCedîde, Seçen Mustafa Reşid 870, Dârü’lKütüb, Kimal Paşazade Sait 192, Endülüs Tarihi, Ziya Paşa 241, Hüseyin Fellah Ahmed Midhad Efendi 100, Mehru 102, Henüz On Yedi Yaşında, Ahmed Midhad Efendi 300, Sebat ve Gayret, İbrahim Ethem 10, Dehşetli Hata, Çeviren Mustafa Hulusi Giritli 4, Ermeni Merdleri 8 bin 500, Münşeâtı Aziziye, Hoca Nuri 10, Hoca Nasreddin 264. Şah İsmail 206, Kırk Sual Risalesi, Firaki 10, Leyla Mecnun Hikâyesi, Fuzuli 67, Esbâk Ermeni Patriği İzmiliyânın Resimleri (fotoğraf mı, kartpostal mı, kitap mı belli değil) 40, Köroğlu Hikâyesi 807, Tutinâme, Abdülhak Hamid Tarhan 43, Hayber Hikâyesi 79, Yusuf (ü) Züleyha 18, Anterin Şeddad (Arapça mı?) 9, İnsanı Kâmil 34, İbni Ali Sina, Yahya Ziyaeddin 6. HHH KAHROLSUN SANSÜR VE İSTİBDAT... YAŞASIN ÖZGÜRLÜK VE DEMOKRASİ! SALGIN SONRASI YENİ DÜNYA DÜZENİ Prof. Dr. Bilsay Kuruç’un önsözüyle… Prof. Dr. Işıl Bayar Bravo, Doç. Dr. Barış Doster, Prof. Dr. Mustafa Durmuş, Prof. Dr. Haluk Erdem, Prof. Dr. Seyhan Erdoğdu, Prof. Dr. Hüseyin Gül, Prof. Dr. Adnan Gümüş, Doç. Dr. Mustafa Günay, Prof. Dr. Yalçın Karatepe, Prof. Dr. Selçuk Özdemir, Doç. Dr. Mustafa Sever, Prof. Dr. Cemal Taluğ’un yazılarıyla... “Kitap okuduğunuzu biliyoruz.” http://www.cumhuriyetkitap.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle