18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 28 HAZİRAN 2020 PAZAR HABER/YORUM İhtiyarlara yer yok! Bugünlerde Amerikalı yönetmenler “Coen Kardeşler”in filmlerinden birinin adı olan “İhtiyarlara Yer Yok!” sık sık aklıma düşüyor. Evet, ihtiyarlara yer yok! Yıllar önce bir haber okumuştum, Danimarka’da bütçe fazla vermiş ve mecliste milletvekilleri tartışıyor: Bu para yaşlıların rehabilitasyonuna mı yoksa gençlerin geleceği için mi harcanmalı? Sonuç gençlikten yana çıkmıştı. Bir başka haber de 8 yıl önceydi, Fransa’da sıcaklık olağanüstü artmıştı ve huzurevlerinde klima bulunmadığı için 11 bin yaşlı ölmüştü. Yaşlılara kimse sahip çıkmadığı için belediye onları gömmüş, ardından bir yasa çıkarılmış ve huzurevine bırakılanların ailelerinden en az bir kişinin her ay huzurevine gelip imza vermesi zorunlu kılınmıştı. Sözü nereye getirmek istiyorum, net olalım, kapitalizmin hâkim olduğu dünyada devletler yaşlıları sevmez. Yaşlılar tıpkı işçi sınıfı gibi bir sınıftır. Özellikle tıp teknolojisinin ilerlediği günümüzde ölüm yaşı çok ileri yaşlara taşınmıştır. Yani devletler sayıları her gün artan yaşlı nüfusa huzurevleri ayarlamak, onlara tıbbi bakım yapmak, emekli maaşı vermek zorundadır. Örneğin Almanya’da çalışan bir emekçi en az iki emeklinin parasını ödemektedir. Bunun için epey bir protesto edilmişti. Son korona hadisesinde insanların ve devletlerin “İhtiyarlara Yer Yok!” sloganını canı gönülden kabul ettiklerine tanık oluyoruz. İngiltere’de, İspanya’da, Amerika’da yüzlerce yaşlı insanın huzurevlerinin karanlığına terk edildiklerini, tek başlarına öldüklerini okuyoruz, görüyoruz. Bizde de yaşlı nüfusa diğer ülkelere göre az olmasına rağmen, aşağılayıcı yasaklarla kısaca şöyle seslenilmekte: “Ayak altından çekilin! Zaten ne işe yararsınız?” Şimdi bunlardan neden söz ediyorum. Sizleri hep birlikte dispotik bir film senaryosu yazmaya davet ediyorum. Örneğin geçenlerde ben, yaşlılar için sokağa çıkma yasağının kalktığı günlerde sokağa çıkmışım, tenha bir yolda yürüyorum, tam önümde yaşlı bir adam elinde baston yürümeye çalışıyor. Düştü düşecek derken şiddetli bir biçimde kaldırımdan yuvarlanıyor ve öylece kalıyor. Hemen yanına koşuyorum, onu kaldırmaya çalışıyorum ama gücüm yetmiyor, yanımdan bir iki genç geçiyor, “yardım edin kaldıralım” diyorum, yüzüme tuhaf tuhaf bakıp yollarına devam ediyorlar. Neyse sonunda adamı kaldırıp yüksekçe bir yere oturtuyorum. Soruyorum: “Amca neden çıktın?” “Ekmek alacaktım” diyor. “Çoluk çocuk, kapıcı filan yok muydu?” diye üsteliyorum, “Kızım” diyor “Ben bir bodrum katında yalnız yaşıyorum. Cep telefonum arızalandı, iki gündür boğazımdan su dışında hiçbir şey geçmedi.” Yaşlı adamın ellerini okşayıp “Siz burada bekleyin ben alıp gelirim” diyorum, bunun üstüne yaşlı adam cebinden çıkardığı iki lirayı bana uzatıyor: “Tek param bu, emekli aylığıma haciz geldi.” İşte size dispotik bir kısa film hikâyesi. Ama asıl acı olan, içinde yaşadığımız dünya artık filmlerde izlediğimiz, romanlarda okuduğumuz dispotik bir dünya, biz içindeyiz. Bir başka filme geçelim: Sibirya’da sıcaklık 28 dereceye ulaşmış. Buzullar beklendiğinden daha erkek eriyor. Çünkü kapitalist düzenin dünyanın dengesini bozduğunu hepimiz biliyoruz. Kasırgalar, hortumlar, şiddetli yağış dünyanın her yerinde. Radikal bir değişim olmazsa insanların burun kıvırdıkları iklim değişikliği her yeri vuracak. Üstelik buzullar eridiğinde donmuş halde bulunan bilmediğimiz, görmediğimiz pek çok virüs ortalığa yayılacak. Korona gibi salgınlar alıp başını gidecek. Bir bilgi, Dünya Sağlık Örgütü beş yıl önce tüm devletleri “Çok şiddetli salgınlar olacak, tedbirinizi alın” diye uyarmış. En zengin devletler bile “Aman ne olacak” diye boş vermişler. İşte olacak oldu! Arkası gelecek. Kurumuş topraklar, azalan su ve açlık. Filme gerek yok, Kara Afrika’da her gün 25 bin insan açlıktan ölüyor. Yani distopyanın tam da içinde yaşıyoruz. Bir huzurevinde de filmimizi çekebiliriz. Duvarlarının sıvaları dökülmüş odada, loş ışıkta üç yaşlı yataklarına uzanmışlar. Soluk almakta güçlük çekerken ölüme yaklaştıklarını hissederek bir şeyler söylemeye çalışıyorlar. Biri hayatının aşkını anlatıyor, öteki torununu öpmek istediğini söylüyor, sonra sürünerek yataklarından çıkıp son bir gayretle el ele tutuşuyor ve çok eski bir şarkıyı mırıldanmaya başlıyorlar. Ben de az değilim, bir pazar günü çiçek böcek anlatmak varken sizi nerelere sürüklüyorum. Ama gerçek bu. Bütün bu dispotik dünya en radikal bir biçimde değişmeli, değiştirmeliyiz. Kapitalist sistem bize yaşadıklarımızı bir film, bir roman olarak sunmakta, bizi ev, araba, yazlık, kariyer diyerek kendi içine çekmekte, bu sunulanları reddetmekle başlamalıyız. Başlamalıyız, yoksa çok geç olacak! 28 HAZİRAN 2020 SAYI: 34595 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni AYKUT KÜÇÜKKAYA Yayın Koordinatörü Serkan Ozan Yazıişleri Müdürleri İpek Özbey / Olcay Büyüktaş Akça (Sorumlu) Hakan Akarsu (Ek Yayınlar) Görsel Yönetmen Münevver Oskay Reklam Genel Müdürü Ayla Atamer Törün l Haber Merkezi: Murat Hantaş l Gece: Ayça Bilgin Demir l Dış Haberler: Mine Esen l Ekonomi: Jale Özgentürk l İç Politika: Ali Açar l Kültür Sanat: Yazgülü Aldoğan l Fotoğraf: Uğur Demir l Spor: Sami Gürel l Ankara Temsilcisi: Sertaç Eş Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 l Ege Bölge Temsilcisi: Tuncay Mollaveisoğlu Halit Ziya Bulvarı 1352 sok. 2/3 Pasaport İzmir. Tel: (0232) 441 12 20 Yayın Kurulu: Alev Coşkun (Başkan), Ali Sirmen (Bşk. Yrd.), Aykut Küçükkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Kemal Işık Kansu, Orhan Bursalı, Mine Kırıkkanat, Miyase İlknur, Ataol Behramoğlu. l Mali ve İdari İşler Müdürü: Osman Selçuk Özer Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş. Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No:11A/41 Bahçelievler İstanbul Tel: (0212) 454 32 55 Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. NAMAZ VAKİTLERİ İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı İstanbul 03:27 05:27 13:12 17:12 20:47 22:38 Ankara 03:20 05:15 12:57 16:54 20:28 22:15 İzmir 03:53 05:43 13:20 17:14 20:46 22:28 Klişeleri sevmem ama Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran partiye hiçbir çıkar karşılığı olmadan gönül vermiş seçmenler arasında klişeleşen “Türkiye’yi kurtarmak için önce CHP’yi kurtarmak gerek” saptaması; doğruluğu keskin olduğunca kesin bir gerçektir. Bünyesinde bu ülkenin en donanımlı ve özverili yurtseverlerini barındıran CHP; zirvesindeki köhneliği besleyen ve zaten o köhnelikten beslenen çapsız, tembel, bencil, çıkarcı olduğunca beceriksiz yöneticileriyle gövdesi yeşil, tepesi kuru bir çınardır. Köklerden gövdeye yürüyen özsuyu ile tüm köprüleri atan, kanalları kapatan o kuru tepe; içindeki pırıl pırıl ateşböceklerini kavanoza hapseden paslı bir kapak, hatta tıkaç olarak da betimlenebilir. Türkiye’nin en ilerici, üretken ve yenilikçi partisi olması gereken CHP; örneğin kadına pozitif ayrımcılık, gençlere açılım, çevrecilik, dijital teknoloji gibi hayati önemde dönüşümlerden geri kalmıştır. Çok uzun yıllardan beri kurumsal işleyişinde hiçbir reform yapamamış; gelen geçen iktidarların arkasından koştururken tüm ilkelerine ihanet pahasına bile nal/ seçmen toplayamamış ve sonuçta on sekiz yıllık iktidarda aşınan AKP’nin oy kaybına rağmen oyları artmamakta, yani yerinde saymaktadır! Reform yoksa, umut yok CHP’nin “küçük olsun benim olsun”cu tıkaç tepesi; Meclis’in yetkisiz, milletvekillerinin de Twitter’da muhalefet yapmak zorunda kaldığı bir dönemde, iktidardan alınan büyükşehir belediyelerine bakıp parti başta, parti yetkililerine gönderdi. Parti içi demokrasi şart Kemal Anadol, ya zıyor: CHP Genel Bas¸kanı CHP yeniden yapılanmalıdır! partinin tüm üyeleri tarafından seçilmelidir. Parlamenter sistemle yönetilen çagˆdas¸ demokrasilerde seçim lerin delege sistemiy nin oyu artacak diye avunuyor. Yanlış. Belediye seçimlerini CHP’nin kuru tepesi değil, yeşil gövdesi ve tabii ki Millet İttifakı kazandı. Belediye seçimlerinde CHP adaylarına oy veren çoğu seçmen, genel seçimlerde bu partiye oy vermeyecek. Çünkü CHP’nin kurumsal yönetimi güven vermiyor, umut vermiyor. Verebilmesi için kapsamlı bir reform yapması, yenilenmesi, tepenin tabanla bütünleşmesi ve doğal olarak, on sekiz yıldır AKP’yi iktidarda tutmaktan başka işe yaramayan bir yönetici kadrosunun değişmesi gerekiyor. Avukat, gazeteci ve Karşı Yaka Memleket, Kulağım Karadeniz’de, Büyük Ayrılık gibi unutulmaz kitapların yazarı Kemal Anadol, eski CHP İzmir Milletvekili ve yarım yüzyılı aşan siyasi kariyeriyle saygın bir fikir insanıdır. 12 Eylül’de hapis de yatan Ke le yapılması geçmis¸te kalmıs¸tır. CHP’nin üyesi oldugˆu Sosyalist Enternasyonal’e üye hiçbir Avrupa sosyal demokrat veya sosyalist partisi bu yöntemi kullanmamaktadır. Parti liderini demokratik esaslara göre seçmeyen bir partinin iç is¸leyis¸i de demokratik olamaz. I·lçe bas¸kanı ve yönetim kurulu ile il delegeleri, il bas¸kanı ve yönetim kurulu ile kurultay delegeleri de o ilçe ve ildeki, parti meclisi üyeleri de tüm ülkedeki üyeler tarafından seçilmelidir. Pekiyi Siyasi Partiler Kanunu buna izin veriyor mu? Hayır. Ama “yürürlükte olan yasa içinde ne yapabiliriz” sorusuna çözüm bulabiliriz. Belediye bas¸kan/meclis üyeleri ve milletvekili adayları için yargıç önünde olmayan, parti denetiminde, gayri resmi önseçim nasıl yapıyorsak ki buna “Egˆilim Belirlemesi” diyoruz mal Anadol, Türkiye’yi kurtarmak için aynı yöntemi kongrelerde uygulaya önce CHP’yi kurtarmak gerektiğine inanıyor olmalı ki, alkışlanması gereken bir iş yaptı. CHP Yeniden Yapı biliriz. 400/600 kis¸iden olus¸an kongre üyeleri delege seçimleriyle belirlenir. Kongre onların katılımıyla gerçekles¸ir. lanmalıdır başlıklı, 40 sayfalık bir ki Ancak kongreden bir veya birkaç gün tapçık hazırladı. Kemal Kılıçdaroğlu önce tüm üyelerin katılımıyla yapıla cak egˆilim belirlemesinde bas¸kan, yönetim ve üst kurul delegeleri saptanır. Bunlar daha sonra yapılacak kongrelere sunulur. Delegelerin bu isimleri ufak tefek degˆis¸iklik dıs¸ında reddetmeleri çok zordur. Tabanın baskısı onların aykırı davranıs¸larını önleyecektir. Böylece hem yasaya aykırı davranmamıs¸ hem de istegˆimizi gerçekles¸tirmis¸ oluruz. Kemal Anadol’un çok küçük bir alıntı yaptığım kırk sayfalık manifestosu, partiyi iyi tanıyan engin deneyimli bir siyasetçinin, bilgelik eseri. Siz değerli okurlarıma Cumhuriyet’te Ali Açar’ın yazarla yaptığı röportajı okumanızı öneririm. CHP yönetimine ise hiç işine gelmeyecek bu kitapçıktaki çözümlerin, tükettikleri güven ve tıkadıkları umut selinin önünü açmak için son şansları olduğunu hatırlatırım. Murat Ağırel’e... Kardeşim Murat, duruşma günü yüzlerce vicdanlı insanla birlikte Çağlayan’daydım. Mahkeme salonuna almadılar. Üçünüzü serbest bırakıp dördünüzü içerde tutan kararla bayram ve matemi aynı anda yaşadım. Ama sevgili eşin, benim de canım Dilek nasıl zayıfladığını anlatınca, asıl o zaman kahroldum! Murat, sen bir savaşçısın. Hem de vazgeçmeyecek, sırtını dönüp kaçmayacak türden. Salt beyinsel anlamda değil, fiziksel anlamda güçlü olman şart! Eşin uyuyamıyor geceleri, duruşmadaki görüntün çıkmıyor aklından... Sana yalvarıyorum, yemek ye güzel oğlum. Sevenlerinin hatırı için beslen ve iyi bak kendine. Erime artık. Kara gözlerinden öpüyorum. YouTube canlı yayınında seslenirken, gençler yağmur gibi “sana oy moy H Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, “15 Temmuz sürecinde 3 bin 908 yok!” mesajı yağdırdılar. hâkim ve savcı meslekten atıldı.” Danışmanlar da dijital san Meslekten atılanlar, kol kola süre başvurup Reyiz’i tacizden yürünürken göreve getirilenlerdi. kurtarmışlar. H Avukat “Oy moy yok!” gidiş biletini kesebilecek, “Her şey güzel Hukuka elense olacak”tan da etkili bir slogan. H Yahudi züğürtleyince, eski defterleri karıştırırmış? tarihe perende Reyiz sayesinde, yazıdanha berden yana züğürtlemek mümkün değil. Yıllar önce, bir vesile ile “siyasi savaş taktiği” olarak bu sütunlarda ölümsüz bir Şark efsanesinden söz 10. yıl notu etmişiz. 18 yaşına basan YKS’li gençlere kulak asan olmadı. İktidar karşısında karınca gibiler! İktidar, avukatlara bile kulak asmadığına göre “fil ve karınca” efsanesini aktarmanın vaktidir. edebilir. Yeter ki, zamanı, yeri ve süreyi kendisi belirlersin.” (11.02.1991 Cumhuriyet). “Açık alın”la, çıkmasak da 10’uncu yıllar çok önemli. Baykal’ın CHP Genel Başkanlığı’ndan ayrılmasının (10.5.2010).. Yerine Kılıçdaroğlu’nun geçmesinin (22.5.2010) onuncu yıldönümün Sultanahmet Adliye Sarayı baba evine komşu idi. Koridorlarda fısıldanan müvekkil tavsiyeleri herkesin malumu idi: “Avukat tutma, hâkim tut!” Daha önce de belirtmiştim. Bu yazıyı Hürriyet manşet yaptı. Oktay Ekşi, başyazı yazmakla kalmadı. Ertuğrul Özkök de bu “gerçeği” yazdığım için beni kutluyordu. Oysa asıl kutlanması gereken, bu tavsiyeye uyan ve “hâkim tutan” FETÖ idi. Çünkü gazetecilik ve habercilik suçu işleyen meslektaşlarımız “avukat tuttukları” ile ve içeride aylarca yıllarca mahpus yattıklarıyla kaldılar. H “Virüs var” bahanesiyle af çıkarıldı. Boşaltılan cezaevleri gazeteciler Yer, zaman, süre deyiz. le dolduruldu. Şimdi de boşaltır gi Sekiz on seçim ve referandum geçti! bi yapılıyor. “Eğer zamanı, yeri ve süreyi doğru “Sıfıra sıfır, elde var sıfır” diyeme TV’nin biri vatandaşa mikrofon belirlerse karınca file bile kök söktürür! yiz; sessiz sedasız geçti geçiyor da uzatmış: Karınca, ‘Ben seni yenerim, yene diyemeyiz. “Bu duruma ne diyorsunuz?” mezsem bile perişan ederim!’ diye file Her şeyi Reyiz söylüyor artık. Yanıt net: meydan okuyormuş. Bir de virüs eklendi. “Onlar da yazmasaydı!” Fil de ‘Sus, seni alırım şimdi aya Daha da başka şey gereksiz. H ğımın altına!’ diye hiddetten köpürü Oysa, yazılan yeni bir şey yok. Da yormuş. Karınca ise fil ile alay etmeyi sür Ucu çoklu baro ha önce yazılanlara söylenenlere dikkat çekmek var. Bir de tekerrür eden dürüyor ve bir yandan da çöle doğru Kol kola yürüyüş dönemi, “Tek tarih var. ilerliyormuş. Fil de peşinden. Adam Anayasası”nın AKP mutfağın Tam sekiz yıl önce. Yine haziran Tepede kızgın güneş, nihayet çö da hazırlandığı günlerdi. (Şu sıralar, ayı. Hedefte yine Cumhuriyet, yine le varmışlar. “Çoklu Baro Yasası”nın gizlice hazır OdaTV. Karınca, çileden çıkaracak sözlerini landığı gibi.) Barışlar da dahil hapiste 100’ün sürdürdükçe fil de hamle üstüne ham Baykal, 50 yıllık siyasi deneyimiyle üzerinde gazeteci var. Şimdi kaç ki le yapıyormuş. feryat etmişti: şi? Virüs ve ev hapsi karıştığı için he Karınca ise anında kumlara karışıp “Yargı ile sorunu olanlar, yargıyı sap tutan yok. kayboluyor, filin hamlesini boşa çıka düzenleyemez!” Kural bozulmasın diye Müyesser rıyormuş. Kol kola uygun adımları hızlandır de Barış Pehlivan da hapiste. Sonunda hamle sırası karıncaya gel dılar. Ve düzenlediler. Aklı içeride kalsın diye de Barış miş. Filin ayağına oradan da boynuna Önce CHP liderinin defteri dürüldü. Terkoğlu sözde tahliye edildi. tırmanarak kulağının içine girivermiş ve Ardından da yalan dolana dayalı bir 18 Haziran 2012 günkü duruşma içeride dört dönmeye başlamış. reklam kampanyasıyla anayasa refe sında Metris Cezaevi’nde yatan Cüp Fil kıpırtıdan, vızıltıdan, kaşıntıdan randumuyla Anayasa’nın beli büküldü. peli Ahmet Hoca’nın bir sözünü ha kendini kan ter içinde yerlere atıyor, TBMM işlevsizleşti. Yüksek yar tırlatmıştı: yerde çaresiz debelenip duruyormuş. gı ile hâkim ve savcılar Saray’a bağ “Hoca’ya, ‘28 Şubat mı kötüydü, şim Efsaneyi o dönemin ismi lazım olma landı. di mi kötü’ diye sormuşlar. O da ‘28 yan bir bakanı anlatmış. Sonrası... Şubat’ta yaptıklarımdan yargılanıyordum. Alınması gereken dersi de ekleme 15 Temmuz ve... Şimdi ise yapmadıklarımdan!’ demiş” den edememiş: “Rabbim ve milletim bizi affetsin” Tekerrür mü ediyor? Karınca, fili yenemezse bile perişan durağı! Yoksa tarihe takla mı attırıyorlar? KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] SAVAŞ KAHRAMANI ÇIĞILTEPE Bağış aldılar tarihi sildiler Cumhuriyetin ilk Milli Eğitim bakanlarından Mustafa Necati’nin adının kendi evinden silinmesinin ardından bir başka Kurtuluş Savaşı kahramanının adı da okuldan silindi. İstiklal Savaşı komutanlarından Reşat Çiğiltepe’nin adını taşıyan okulun adı, okula bağış yapan vakıfla değiştirildi. Kurtuluş Savaşı’nın önemli komutanlarından Reşat Çiğiltepe’nin adını taşıyan Ankara Mamak’taki Çiğiltepe Ortaokulu’nun adı Turhan Polat Ortaokulu olarak değiştirildi. Değişikliği sosyal medyadan duyuran Mamak İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü, “Eğitime yüzde yüz Destek Projesi’yle Çiğiltepe Ortaokulu’na yaptığı bağışlar için Turhan Polat Eğitim Vakfı’na teşekkür ederiz” açıklamasında bulundu. Yurttaşlar, değişikliğe sosyal medyadan tepki gösterirken, İYİ Parti İstanbul Milletvekili Ümit Özdağ, “İstiklal için canını veren aziz bir kahramanın ismi para karşılığı silinmiştir. Unutanlara Çiğiltepe’nin kim olduğunu hatırlatma ihtiyacı duyuyoruz” diyerek Çiğiltepe’nin hayatına ilişkin bilgiler verdi. Büyük Taarruz’un en stratejik çatışma alanlarından biri olan Çiğiltepe’yi albay rütbesiyle “yarım saat içinde almak” için Mustafa Kemal Atatürk’e söz veren Çiğiltepe, 45 dakika içinde bu sözünü yerine getiremediği için intihar etmişti. l ANKARA/Cumhuriyet Şehit teğmen uğurlandı PençeKaplan Operasyonu bölgesinde çıkan çatışmada şehit olan Piyade Teğmen Yunus Gül (29) için dün memleketi Adıyaman’da tören düzenlendi. Adıyaman Yeni Mezarlık morgundan Gül’ün Türk bayrağına sarılı naaşı, Yeni Mezarlık Camii’ne getirildi. Protokol üyeleri, şehidin eşi Hülya, annesi Rukiye ve babası Ali Gül ile diğer yakınlarına taziyelerini iletti. Törende şehidin yakınları tabuta sarılarak gözyaşı döktü. Şehidin eşi Hülya Gül, cenaze töreni öncesinde 2 aylık oğlu Metehan Gül ile konuşurken “Benim kalp gözüm açık değil sen gördün mü babayı? Baba sana ne dedi? Oğlumun kalp gözü açık, o babasını gördü” dedi. İl Müftüsü Mehmet Taşcı’nın kıldırdığı cenaze namazının ardından şehidin naaşı, Yeni Mezarlık’taki şehitlikte toprağa verildi. 5 sivili öldüren terörist yakalandı Diyarbakır’ın Sur ilçesinde 10 Ağustos 2016’da çevik kuvvet polislerini taşıyan aracın geçişi sırasında bomba yüklü araçla düzenlenen, aynı aileden 5 sivilin şehit düştüğü saldırının faili PKK’li terörist Mehmet Eliaçık, Diyarbakır’daki bir noterde işlem yaptığı sırada yakalandı. Eliaçık, çıkarıldığı mahkemece tutuklanarak cezaevine gönderildi. Öte yandan, Milli Savunma Bakanlığı, PençeKaplan Operasyonu kapsamında Haftanin bölgesinde tespit edilen 9 PKK’li teröristin etkisiz hale getirildiğini duyurdu. Bakanlık ayrıca, Hakkâri’de yasadışı yollarla Türkiye’ye sokulmaya çalışılan 65 pompalı tüfek ile piyasa değeri 1 milyon 35 bin TL olan tıbbi malzeme ele geçirildiğini duyurdu. l ANKARA/Cumhuriyet
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle