22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 12 HAZİRAN 2020 CUMA gorus@cumhuriyet.com.tr EDİTÖR: ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR TASARIM: ECE KURTULUŞ DURSUN OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Ege adaları kime aittir? SÜHA UMAR EMEKLİ BÜYÜKELÇİ Bir süredir, aralarında Milli Savunma Bakanlığı’nın bir eski Genel Sekreterinin de bulunduğu bazı kişiler, Yunanistan’ın Ege’de Türkiye’ye ait 18 adaya el koyduğunu yazıp çizmektedirler. Bu konuda yaratılmaya çalışılan fırtınaya, CHP Genel Başkan Yardımcısı, meslektaşım Büyükelçi Ünal Çeviköz’e atfedilen bir bilgi notunun basına sızdırılması da katkıda bulundu. Yıllarını bu konu ile uğraşmakla geçirmiş hâlâ da değişik yönleri ile uğraşmaya devam eden* bir kişi olarak birkaç cümle de ben edeyim. Eski çağlarda, Ege Denizi’nin yerinde, masal kıtası “Atlantis” vardı. Tanrıların yani doğanın gazabına uğrayıp, battı. Yüksek dağlarının tepeleri, Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir’in “Arşipel”, bugün bizim, “Ege Adaları” dediğimiz kara parçaları olarak suların üstünde kaldı. Adaların aynı olan flora ve faunasına bakın. Patlayıp da etrafı küle ve “Santoron taşı” dediğimiz, suda batmayan, “sünger taşı”na boğan Santorini Adası’nı düşünün. Pasifik’teki Krakatoa dışında kaç ada patlamış? Patlayan yanardağdır. Demek, “Ege Denizi kıtaydı, adalar da dağlardı” diyenler, haksız değilmiş. Peki bu deniz kime aitti? Pelasgları ve daha onlar gibi nice kavimleri saymazsak ki nasıl saymayız bilinebilen en eski tarihte, Ege Denizi’nin iki yakasında yani Anadolu ve Teselya ile Mora’da, Luvi’ler yaşıyordu. Hititlerin “Arzava Mektupları”nda adı geçen, bir türlü baş edemedikleri Luvi’ler, bizim Anadolulu atalarımızdır. Luvi’lerin Anadolu’dan Teselya’ya geçerken adalara, uğramadıkları düşünülemez. Bugün bile Türkçe Sonra aradan yine yüzyıllar geçmiş, bu arada anakaralar gibi adalar da sık sık el değiştirmiştir. Ege’nin ve Ege Adaları’nın, kadim tarihten beri Yunan olduğunu düşünmek, insan aklı ile alay etmektir. Yunanların Ege’nin Anadolu’da ticaret kolonileri kurmaları çok sonralara rastlar. Bizans’ın Yunan değil Doğu Roma olduğunu da düşününce, Ege’nin de adalarının, 1900’lü yılların başına kadar, Yunan olmadığı anlaşılır. Şimdi, içinde ada olmayan denizden korkan Yunanların, “adadan adaya hoplamak” dedikleri gibi biz de hooop, günümüzden 500 yıl öncesine atlayalım. Ege’de aidiyeti antlaşmalarla açıkça belirtilmemiş adaların ve kayalıkların tümü, daha 95 yıl öncesine kadar Osmanlı Devleti’ne aitti. Yunanistan’a verildiğini gösteren bir belge de yoktur. 500 yıl önceden, yine yaklaşık 100 yıl öncesine kadar geçen, Ege tarihinde belki de hiç görülmedik uzun bir zaman diliminde, Ege Adaları Osmanlı Devleti’ne aitti. Bugün On İki Adalar’ın idare merkezi olan Rodos dahil neredeyse tümü, Rodos Şövalyeleri’nden ve Venedik’ten alınmıştı. Adaların, çoğu kez hiç bir antlaşmada yazılı olmadan, oldubittilerle, peyderpey elden çıkması, Balkan ve Trablusgarp savaşları sonrasına rastlar. O zaman bile, bir ikisi dışında çoğu, Yunanistan’a değil, İtalya’ya kaptırılmıştır. Bugün On İki Adalar’ın hepsinde ciddi bir İtalyan izi, mimarisi ile karşılaşırsınız. Yunan turizm broşürleri bile bunu böyle yazar. Birçok adanın adı İtalyancadır. En büyüğünden en küçüğüne kadar hepsinin ise Türkçe adları vardır. Adalardaki birçok yerin adı, bugün bile Türkçedir. Kim almaya çalışıyor? Yunanistan’ın Ege’de Türkiye’ye ait adalara el koyduğunu, Türkiye’nin buna sesiz kaldığını dile getiren, “hikmeti kendinden menkul kişiler” haklıdırlar ama kısmen. Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları, önce Misakı Milli sonra da Lozan Antlaşması ile çizilmiştir. Lozan Antlaşması ile Lozan Boğazlar ve onun yerini alan Montreux Sözleşmeleri, Ege’de hangi adaların Türkiye’ye, hangilerinin Yunanistan’a, hangi adaların da İtalya’ya bırakıldığını açıkça yazar. Lozan’lar 1923, Montreux 1936 tarihini taşır. On İki Adalar ve diğerleri Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda, Batnaz (Patmos) ile RodosMeis arasında kalan ve Lozan’da, isim isim sayılan On İki Adalar, İtalya’ya aitti. İsmen tek tek sayılan “On İki Adalar ve onlara bağlı kayalıklar”, “Müttefikler”in yanında savaşa girmeyi reddeden Türkiye’yi cezalandırmak için de, savaş sonrasında Yunanistan’a verildi. Ancak, Türkiye’nin güvenliği açısından önem taşıyan bu adalar silahlandırılmayacak, adalarda asker bulundurulmayacaktı. Türk karasularının** içinde kalan adalar, adacıklar ve kayalıklar, Türkiye’ye ait olacaktı. Lozan, bu iki grup dışında kalan ve statüleri belli olmayan adaların, kayalıkların ai diyetinin, ilgili taraflar Türkiye ile Yunanistan arasında görüşmelerle belirlenmesini öngörmektedir.*** Bu, bugüne kadar yapılamamıştır. Yanaşmayan Yunan tarafıdır çünkü tarih boyunca başkalarına yaslanıp, Türkiye aleyhine büyümeyi temel politika olarak benimsemiştir. Aklınca uygun zaman kollar. Merak edenler için yazayım. Örneğin, Didim’in karşısındaki Eşek (Agathonissi) ve Bulamaç (Farmakonisi) Adaları, Yunanistan’a ait değildir. Türk karasuları dışında kaldıkları düşünülüyorsa, aidiyetlerinin, Türkiye ile Yunanistan arasında görüşme yoluyla belirlenmesi gerekir. Yunanistan ise oldubitti ile bu adalara el koymaya çalışmaktadır. Her iki adaya da asker ve silah yerleştirmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin aksine Yunanistan, bağımsızlığını aldığı 1829 tarihinden başlayarak, yayılmacı bir siyaset gütmüştür. Bizim dost bildiğimiz Venizelos, Yunanlar tarafından, “Yunanistan topraklarını üç kat büyüten kişi” olarak anılır. Bu büyüme hep Türkiye aleyhine olmuştur. Bu politika bugün de devam etmektedir. Son deneme Kıbrıs’tır. Megali İdeaKüçük Asya macerası gibi o da Yunanistan için felaketle sonuçlanmıştır. Çözüm nedir? Yunan yayılmacı siyaseti Ege adalarında sürmektedir. Bunun son örneği Kardak’tır. Lozan’da ismen sayılan On İki Adalar’a silah ve asker yerleştirilmesi, bu adaları Yunanistan’a şartlı devreden antlaşmanın açık ihlali, Türkiye’nin güvenliğine tehdittir. Türkiye bu konuyu sadece bir kez, 1990’lı yılların ilk yarısında, NATO’da gündeme getirmiştir.**** Hiçbir iktidar böylesine önemli bir konuyu, olması gereken biçimde izlememiştir ve izlememektedir. Ancak, adaların aidiyeti, yayılmacılık ve silahlandırılmaları konusunda çok şey değişmiştir. Silah ve asker bulunmaması gereken Sakız Adası’nda, “askeri tesislerin fotoğrafını çektiğim” savıyla beni sorguya çekmeye kalkan KYP***** mensupları, emekli bir Türk büyükelçisi olduğumu öğrenince de kırdıkları potun farkına varıp, nasıl kaçacaklarını bilememişlerdi. İstanköy ile KilimliKelemez (Kalymnos) arasındaki Keçi (PserimosCapra) Adası’nın Akyarlar’a bakan burnunda ise herkesin kolayca göreceği askeri bir tesis vardır ve önündeki deniz, haritalarda “askeri yasak bölge” olarak işaretlidir. Keçi Adası adı sayılarak Yunanistan’a bırakılmış bir ada da değildir. Tabii Ege adalarının aidiyeti konusunu tartışırken, On İki Adalar’ın batısına geçip, Girit’in kuzeyindeki hatta Atina’ya yakın adaları da sepete atmaya çalışmamak, elimizi zayıflatmamak açısından, dikkat edilmesi gereken bir husustur. Ege adalarında Yunan yayılmacılığı nasıl önlenir? bunun yanıtı 1996 yılında yaşanan Kardak bunalımındadır. O zaman ilk adım olarak ne yapıldıysa yine o yapılmalı, görüşme masasına oturmadan önce elimiz güçlendirilmelidir. Adalar egemenlik konusudur ve egemenlik sorunları, çözümü en güç sorunlardır. Zamanında gerekli adımlar atılmazsa sonu savaşla da bitebilir. Bu açıdan, bir süre önce Yunan Savunma Bakanı’nın Kardak gösterisinin Türkiye tarafından engellenmesi, savaş çıkaracak değil, savaşı engelleyecek bir tutumdur. Yunanistan’a, adalara el koymaya veya silahlandırmaya çalışmamak konusunda, diplomatik usule ve dile uygun olarak yapılacak, sağlam hukuki temellere dayanan uyarılar da. Bir bilene sorulsun Her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının, ülkenin egemenliğini ilgilendiren konularda görüş bildirmek, en doğal hakkıdır. Ancak, böylesine bilgi gerektiren konularda, uluorta ahkâm kesmek doğru değildir. Unutulmaması gereken, devlet yönetmenin, şirket veya belediye yönetmekten çok farklı ve ciddi bir iş olduğudur. Yeni veya eski görevleri ne olursa olsun tarih, uluslararası antlaşmalar, hukuk ve diplomasi bilgi ve deneyimi yeterli olmayanların hariçten gazel okuma hafifliğine ise hiç gelmez. AKP, CHP’li belediyelere niçin saldırıyor? (Sadaka Devleti’nden Sosyal Devlete geçiş) AKP’nin artık sönmekte olan sandıktaki başarısı dört nedene dayanıyordu: 1) Sahte bir İleri Demokrasi ve Özgürlüklerin genişletilmesi vaadi... 2) Dışta, başta ABD olmak üzere büyük devletlere, AB’ye ve İslam Âlemi’ne verdiği sözler, onlarla yaptığı ittifaklar... 3) İçte, başta Fethullah Gülen Cemaati olmak kaydıyla, tarikat ve cemaatlerle, İkinci Cumhuriyetçilerle, eski solcularla, sözde liberallerle, din üzerinden siyaset yapan muhafazakârlarla ve Kürt siyasetçilerle yaptığı ittifaklar, bunlara verdiği sözler... 4) Geniş halk kitlelerine, (30 milyonu aşkın vatandaşa, belediyelerin yaptığı yardımlar hariç yılda toplam 50 milyardan fazla olduğu belirtilen) yardım. HHH Kısa bir süre sonra AKP’nin İleri Demokrasi ve Özgürlüklerin genişletilmesi vaadinin sahte olduğu ortaya çıktı... İç ve dış müttefiklerini kaybetti... Kala kala elinde geniş kitlelere yaptığı mal, hizmet ve para yardımları kaldı. İlk üç avantajını kaybettikçe, yandaşlara yaptığı yardımların kapsamını ve miktarını artırdı. Ama bu yardımları “herkes” değil “partililere” yapıyordu. Bu tutum, Anayasamızda açıkça dile getirilen, “Fırsat Eşitliği”, “Sosyal Adalet” “Herkese eşit, sağlık, eğitim, konut, sosyal güvenlik, hizmetleri ve çalışma olanağı” ilkelerine dayanan “Sosyal Devlet” kavramını tahrip etti... Yerine “Sadaka Devleti” anlayışını ikame etti. Partiyi devlet yerine geçiren, sadece kendi yandaşlarına yardım yapan bu uygulama, yardım alanların bilinçlerinde “AKP, iktidarı kaybederse yardımlarım kesilir” korkusunu yerleştirdi. Bu korku sürekli olarak gizli ve açık bir biçimde pompalandı... “Biz gidersek, CHP gelirse, yardımlarınız kesilir” mesajıyla pekiştirildi. HHH Bu sırada CHP sürekli olarak “Sosyal Devlet” mesajları vererek, kendi iktidarlarında bu yardımların kesilmeyeceğini, tam tersine artırılacağını... İlaveten, sadece partili yandaşları değil, partilerine ve siyasal eğilimlerine bakılmaksızın bütün vatandaşları kapsayacak biçimde genişletileceğini anlatmaya çalışıyordu. “Çalışıyordu” diyorum, çünkü tüm medya iktidarın denetimine girdiği için CHP, birkaç televizyon kanalı ve bir iki gazete dışında, ne televizyonlarda ne de gazetelerde bu mesajlarını duyurmak olanağı bulabiliyordu. HHH İktidarın, halkın beynine vura vura, bağırarak çağırarak topluma empoze ettiği kavga, dövüş, dışlama, başta muhalefet olmak üzere kendisini desteklemeyen herkesi ihanetle suçlama stratejisi... Ekonomideki başarısızlığı, yol açtığı geçim sıkıntısı, doğa ve kaynak yağması ve bütün bunlara ek olarak antidemokratik uygulama ve baskıları o denli arttı ki... 31 Mart yerel seçimlerinde, CHP’nin, kavga ve dövüşü reddeden, herkesi sevgiyle kucaklayan ve iktidarla kavga etmek yerine Sosyal DevletSosyal Adalet anlayışına dayalı olarak yapacağı hizmetleri anlatan seçim stratejisi başarılı oldu. Başta İstanbul ve Ankara olmak kaydıyla, pek çok AKP’li belediye CHP’nin denetimine geçti. AKP’nin kaybı iki yönlü oldu: 1) Bu belediyelerden yandaşlara aktardığı muazzam kaynaklar kesildi. 2) CHP’li belediyelerin gerçekten AKP’den daha çok ve daha kapsamlı yardımı başarıyla yaptığı ortaya çıktı. HHH CHP, TAHRİP EDİLEN PARLAMENTER DEMOKRASİYİ VE SOSYAL DEVLETİ, BELEDİYELER ARACILIĞIYLA, YENİDEN KURUYOR! ÇIKTI Dipnotlar: * 2013 yılından beri Piri Reis’in Kitabı Bahriye’sinin izinde Ege ve Akdeniz’de dolaşıyorum ve seyir sonuçlarını YACHT Türkiye dergisinde, “Fırtına Kuşu” sayfalarımda yazıyorum. **O tarihte karasuları 3 mildi. Sonra 6 mile çıkarılmıştır. ***Lozan’ın bu maddesi, uluslararası yargı tarafından, Osmanlı Devleti’ne ait olan ancak Lozan ile vazgeçilen haklarımız dikkate alınarak, Kızıldeniz’deki adalar anlaşmazlığında uygulanmıştır. ****Zamanın Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin’in onayı ile bu girişimi yapan kişi olduğum için yakından biliyorum. ***** KYP. Yunan Gizli Servisi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle