28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 4 MAYIS 2020 PAZARTESİ EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ HABER EYÜP FIDAN VE HASAN KUZU MEMLEKETLERINDE TOPRAĞA VERILDI Şehitler gözyaşlarıyla uğurlandı Bitlis’te PKK’li teröristlerle çıkan çatışmada şehit olan Jandarma Uzman Çavuş Eyüp Fidan (42) ve Jandarma Uzman Çavuş Hasan Kuzu, (30) dün düzenlenen tören sonrası memleketlerinde toprağa verildi. Bitlis’in Sehi bölgesi yakınlarında İl Jandarma Komutanlığı’nca devam eden “Şehit Jandarma Uzman Onbaşı Erhan Bahargülü Operasyonu”nda önceki gün PKK’li teröristlerle çıkan çatışmada şehit olan jandarma uzman çavuşlar Eyüp Fidan ile Hasan Kuzu için dün tören düzenlendi. Bitlis İl Jandarma Komutanlığı bahçesinde koronavirüs tedbirleri kapsamında sosyal mesafe kuralına uyularak gerçekleştirilen törende şehit Fidan ve Kuzu’nun Türk bayrağına sarılı naaşları alana getirildi. Şehitlerin Türk bayrağına sarılı tabutları, tören alanına getirildikten sonra özgeçmişleri okunup, İl Müftü sü Faysal Geylani tarafından dua okundu. Tören sonunda şehitlerin naaşı uçakla memleketlerine götürülmek üzere helikopterle Muş’a uğurlandı. Eyüp Fidan Aksaray’da, Hasan Kuzu ise memleketi Balıkesir’de toprağa veril di. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da Fidan’ın Aksaray’daki Somuncu Baba Camii’nde düzenlenen cenaze namazına katıldı. Liderlerden mesaj Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Baş kanı Kemal Kılıçdaroğlu, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ve Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu şehit olan askerler için başsağlığı mesajı yayımlayarak ailelere taziyelerini ilettiler. l İç Politika ESKI TBMM BAŞKANVEKİLİ ULUÇ GÜRKAN’LA YENI KITABINI KONUŞTUK: Soykırım iddiası emperyalist kurgu n Ermeni meselesi konusuna dair çalışmalarınız nasıl başladı? 19912002 yılları arasında Ankara Milletvekili olarak görev yaparken, aynı zamanda Türkiye’yi Avrupa Konseyi ve AGİT parlamenter asamblelerinde de temsil ediyordum. Özellikle Ermeni soykırımı iddiaları söz konusu olduğunda bütünüyle yetersiz kalıyorduk. Her şeyi baştan çalışmaya başladım. 1990’lı yılların ikinci yarısına girdiğimizde yöneltilen suçlamaları en azından dengeleyebiliyordum. Ama karşı tarafı haklılığımıza ikna edemiyordum. Ermeni lobisi, diğer ülkelerde olduğu gibi İngiltere üzerinde de baskı kurmuştu. İngiltere hükümeti adına Devlet Bakanı Barones Ramsey of Cartvale, 14 Nisan 1999’da bu talebi şu sözlerle reddetti: “Osmanlı devletinin kendi yönetimi altındaki Ermenilerin yok edilmesi için özel bir karar aldığını ve eylemi gerçekleştirdiğini gösterecek tartışmasız kanıtlar bulunmadığı için İngiliz hükümetleri 1915 ve 1916’daki olayları soykırım olarak kabul etmemektedir...” ‘Belgeler incelendi, soykırım yok’ Bu açıklamaya rağmen, lobinin İngiltere üzerindeki baskıları sürünce, İngiltere Bayındırlık ve Çevre Bakanı Beverly Hughes, 22 Ocak 2001’de Ankara’da düzenlediği basın toplantısında şu açıklamayı yaptı: “1915 ve 1916’da meydana gelmiş olan olayların belgelerini inceledi. Bu olayların Birleşmiş Milletler tarafından tanımlanmış olan soykırım tanımlamasına uymadığına karar verdi. Bu İngiliz Hükümetinin tutumudur ve değişmeyecektir.” n İngiliz hükümeti hangi belgeleri incelemişti? Biraz araştırınca, belgelere araştırmacı diplomat Bilal Şimşir’in Malta Sürgünleri kitabında ve İngiliz Ulusal Arşivi’nde ulaştım. İngiltere, Ermeni katliamı ile suçlanan yüzü aşkın Osmanlı yetkilisini yargılayıp cezalandırmak için Malta Adası’na götürüyor. Orada İngiliz Kraliyet Başsavcılığı’nca iki yılı aşkın süre son derece kapsamlı bir soruşturma yürütülüyor. Sonuçta, hiçbir kanıt bulunmadığı için kovuşturmaya yer olmadığına hükmediliyor. Ermeni soykırımı iddialarının 1990’da, Soğuk Savaş son bulunca, “uygarlıklar çatışması” temelinde biçimlenen yeni dünya düzeni ile birlikte müthiş bir ivme kazanmıştır. Geçmişe ait bir hesaplaşma olmaktan çıkıp güncel politikaya dönüşmüştür. Soğuk Savaş sonrasındaki ilk suçlama 1993 yılında, Samuel Huntington’un “Uygarlık ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR Ermeni soykırımı iddialarının daha yüksek sesle dile getirildiği 24 Nisan sonrasında, konuya dair “Ermeni Sorununu Anlamak: Malta Yargılaması 19191921” kitabını yayımlayan eski TBMM Başkanvekili Uluç Gürkan ile bu iddiaları ve iddiaların temelini konuştuk. Gürkan’ın kitabında ortaya koyduğu belgeler, konuya dair tüm soru işaretlerini ortadan kaldırır nitelikte. ‘SON İDDİA MALTA’DA DENİZE DÖKÜLDÜ’ n Kitabınızın genişletilmiş baskısında yeni hangi bilgiler var? Malta yargılaması ile ilgili yeni İngiliz belgelerine ulaştım. Malta’da İngiliz Kraliyet Başsavcılığı’nca yürütülen soruşturmanın 1919 Osmanlı Harp Divanı mahkemesinin “Ermeni kırımı” kararlarının temyizi ol duğunu gördüm. Malta’da, 1919 Harp Divanı’nda “Ermeni kırımı” sorumlusu oldukları gerekçesiyle ağır cezaya çarptırılmış Türkler “yeniden” yargılıyor ve haklarında “takipsizlik” kararı veriliyor. Ermeni soykırımı lobisi, “mahkeme kurulmadı” gerekçesiyle temyizin yapılmadı ğını, bu nedenle 1919 Harp Divanının mahkumiyet kararlarının geçerli olduğunu, bunun da soykırımı kanıtladığını öne sürmekteydi. Yeni bulduğumuz İngiliz belgeleri, soykırım lobisinin bu son iddiasının da Malta’da denize döküldüğünü açıkça ortaya koyuyor. lar Çatışması” tezini yayımladığı tarihte yapılıyor. Tezin kitaplaştığı 1996 yılından sonra da yabancı ülke parlamentolarında alınan suçlama kararları birbirini izlemeye başlıyor. Bu tesadüfi bir gelişme sayılamaz. Soykırım iddiaları bağlamında suçlamalar ulus ve ülke bazında Türkiye’ye yöneliyor. Oysa böylesi bir üslup soykırımla ilgili uluslararası hukuka aykırı. ‘Serbest bırakıldılar’ n Kitabınızda bu üslup ve yetkili merci konusunun da altını çiziyorsunuz. “Soykırım suçu”nun varlığı ya da yokluğuna karar verecek yetkili merci siyaset değil, uluslararası hukuktur. Bu bağlamda, bize unutturulmak istenen gerçek, I. Dünya Savaşı sonrasında çok sayıda İttihat ve Terakki Partisi yöneticisinin “Ermenilerin toplu katliamı” suçlamasıyla üç yıla yakın süre Malta’da tutulmuş ve Sevr Antlaşması hükümleri uyarınca “soruşturma” kapsamına alınmış olmalarıdır. Bu soruşturmayı yürüten makam Londra’daki İngiliz Kraliyet Başsavcılığı’dır. Atanmış herhangi bir rütbeli savcı değildir. Son derece iddialı ve kapsamlı bir soruşturma yapılmıştır. İşgal altında el koyulan Osmanlı arşivinin yanında, İngiltere ve Amerika’da “Ermeni katliamı” konularında bilgi, belge taranmış, ancak “bir hukuk mahkemesinde “geçerli sayılabilecek” hiçbir kanıt bulamamış; “takipsizlikkovuşturmaya yer olmadığı” hükmüne vararak üç yıla yakın süre Malta’da tutulan İttihat ve Terakki yöneticilerinin serbest bırakılmalarını sağlamıştır. n Görmezden gelinen yargısal süreçle ilgili ne düşünüyorsunuz? 1915 sonbaharında, İttihat ve Terakki Hükümeti, Ermeni kafilelere kötü muamelede bulundukları iddia edilenleri Divanı Harp’te yargılatmıştır. 73’ü tu tuklu olmak üzere yargılanan 600’ü aşkın kamu görevlisi ile bine yakın aşiret mensubunun 67’si idam, binden fazlası da “öldürme, yaralama, göre vi ihmal, soygun” gerekçesiyle hapis ve sürgün cezalarına çarptırılmıştır. Savaş suçları hukuku alanında dünyadaki ilk örneği oluşturan bu tarihi yargılama, katil olarak yaftalanmak istenen devrin Osmanlı hükümetinin Ermeni kırımı planlaması yapmadığını, istenmeyen acı olaylarla karşılaşınca bunlarla yüzleşmekten de kaçınmadığını ortaya koymaktadır. Ötesinde, yaşanan acının üzerinin örtülmediği, “Ermeniler isyan etmişti” gibi gerekçelere sığınılmadı ğını, yaşanan acının hesabının o günün yargısında sorgulandığını kanıtlamaktadır. Ermeni soykırımını savunanlar her vesileyle işgal yılları maskaralığına atıf yaparken, bu örnek yargılamaları yok saymaktadır. ‘Papağan ezberi’ n Soykırım iddialarıyla ilgili konu başka ülkeler olduğunda kişiler yargılanırken, bu konuda neden doğrudan Türk ulusu suçlanıyor? “Soykırım” sözcüğünün üzerine kurulduğu “Yahudi katliamı” yanında, güncel Ruanda, Sudan ve BosnaHersek örneklerinde de görülebileceği gibi, “soykırım” olarak tanımlanabilecek eylemlerde suçlamalar ve sorumluluk gerçek kişilere yüklenmektedir. Buna karşın, “Ermeni soykırımı” iddialarına gelince bu yaklaşım değişmektedir. Hukuk dışı bir çifte standarda başvurulmaktadır. Doğrudan Türk ulusu suçlanmaktadır. Böylesi bir suçlama, BM Soykırım Sözleşmesi’ne aykırı bir çifte standart olmasının yanında, kendisi olarak da suçtur. Türkiye ve Türk halkına karşı yöneltilen “Ermeni soykırımı” suçlamaları, bir tür “nefret söylemi” suçuna dönüşmüştür. Bu, Türkiye’ye karşı düşmanlık duygularını tetikleyen bir papağan ezberidir. Katliam... İçler acısı bir manzara. Havaalanını katlettiler. İki pisti parçaladılar. Kullanılmaz hale getirdiler. Sözcü, 2 milyar dolarlık ziyan diye bir hesap çıkarmış. 14 milyar TL! Yani bu yeni bir havaalanı yapmanın bedeli. Nedenini sormayın. Bu düşmanlığın akli tarafı sıfır. Kökleri taa Kurtuluş Savaşı ve kuruluş dönemine kadar gider.. Bir danışman, eski solcuymuş, sevsinler onu, Kurtuluş’a bir itirazımız yok, ama Kuruluş’a var, demişti. Kurtuluş ve Kuruluş bir bütündür, toplamına itirazları var! Mısıroğlu’nun adeta müritleri pozisyonları, durumu açıklamak için yeterlidir. Adının hâlâ Atatürk olması tahammüllerinin sınırlarını zorluyor. Bu bir. Çevre yollarında hâlâ Atatürk Havaalanı levhaları durmuyor mu, sinirleri bozuyor. Adım adım, topluma sindirte sindirte yok edilecek hepsi. Korona fırsatçılığı Beklediler beklediler korona salgınını fırsat bildiler, büyük bahane: Hastane yapacağız. İstanbul Büyükşehir’in akli hastane hazırlıklarını neden ellerinin tersiyle ittiler... Hastane olacaksa, havaalanının içi geçici bir hastaneye dönüştürülsün, çok ucuz bir maliyete, önerisine de kulak asmadılar. Hayır, o zaman havaalanı ve Atatürk adı kalacak, pistler de kalacak, arsa da öyle onlara bakacaktı, işe kökten girişelim, dediler. Ayrıca, toplumda havaalanının elde tutulması ve gerektiğinde üçüncü olarak kullanılması akli düşüncesinin yaşıyor olmasına da tahammülleri sıfır, toplumda böyle beklentinin de yok edilmesi gerekirdi. Ayrıca, büyük mal orası, arsa, müthiş inşaat vaat ediyor, “İnşaat ya Resulullah”çılığın adeta “kutsal değer” olarak yaşandığı böyle bir rejim döneminde, muazzam arsanın boş kalması, inançlarıyla köklü çelişki içinde. Bütün bu nedenler, büyük bir yıkım için yeterli neden değil mi!.. Müdüre yalanlama Korona hastanesi bahanesi, büyük bir yıkımın, katliamın nedeni yapıldı. Emekli Hava Pilot Tümgeneral İrfan Sarp’ın 7 sayfalık bir araştırmayı; Atatürk Havalimanı yok edilmemelidir, başlığıyla (isarp56@gmail.com), gerekçeleri sağlam, bilimsel, yazısını tüm yetkililere göndermiş. DHMİ Genel Müdürü Hüseyin Keskin’in “Havalimanındaki kuzey / güney yönlü 35/17 pistlerin istikametlerinin, yeni yapılan İstanbul Havalimanı pistlerinin uzantısı ile aynı olduğundan, hava trafiğinin yönetilmesinde problem olduğu gerekçesiyle bu pistlerin inşaat sahasına alındığı” açıklamasının doğru olmadığını, orada hava kontrolü olarak çalışanlarına ve pilotlara doğrulatıyor. Uzmanlarca, “İstanbul hava sahasında Atatürk, İstanbul ve Sabiha Gökçen havalimanlarının uçuş trafiğinin tam bir emniyetle yönetilebileceği uzman hava trafik kontrolörleri ve kaptan pilotlar tarafından net ve anlaşılır bir şekilde izah edilmiştir” diyor Sarp. Sayın Sarp, bilmez miyiz, iktidarın bürokratı, gelen siyasi emre bir bahane uydurarak, bir kılıf geçirerek toplumu yanıltmaya çalıştığını! İktidarın, aynı zamanda ideolojik yapılanmasını, inşaat alanında da Türkiye’ye çok ağır ödettiriyor. HHH KIZIL SÜRGÜN: Bilimkurgu meraklılarına ilginç bir kitap önerisi. Tevfik Uyar, Kızıl Sürgün kitabıyla, bir oturuşta okuyabileceğiniz hoş bir romana imza attı. Hem güncel olarak yaşadığımız olayların içindeyiz, hem de devlette muhalif karakterli, gazetelere köşe de yazan bir memurun Mars’a sürülmesi olayını okuyoruz. Mars bir yerleşim yerine dönüşmeye başlamış ve Birleşmiş Milletler yönetiminde; Türkiye de kendisine düşen Mars payını, muhaliflerini oraya sürerek kullanıyor! Sürgün’e gidebiliyor mu? Hem evlilik de var, aşk da! Destek Yayınları. MEKTUP ENGELI İNFAZ HÂKIMLIĞI’NDEN DÖNDÜ SEYHAN AVŞAR Adana F Tipi Cezaevi’nde hükümlü olarak bulunan Fatih Özgür A. yaşanan hak ihlallerine ilişkin gazetemize bir mektup yazdı. Ancak cezaevi Disiplin Kurulu Başkanlığı, “Kurum asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör örgütü mensuplarının örgütsel haberleşmesine neden olduğu” gerekçeleriyle mektuba el koyarak, mektubun gazetemize gönderilmemesine karar verdi. Mektubuna el konulması üzerine Fatih Özgür A., Adana 2. İnfaz Hâkimliği’ne başvurdu. Başvuruyu inceleyen hâkim, mektubun içeriğinde kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren ve örgütsel amaçlı haberleşmeyi sağlayan bir unsur olmadığını belirterek, hükümlünün yaptığı başvuruyu kabul etti. Hâkim, Adana F Tipi Cezaevi Disiplin Kurulu Başkanlığı’nın “mektubun gönderilmemesi” yönündeki kararının kaldırılmasına karar verdi. l İSTANBUL VEFAT Merhum Hüseyin ve merhume Emine Ayhan’ın oğlu, merhum Salih Zeki ve merhume Refiye Ergal’ın damadı, merhum Cahit Ayhan, merhume Durdane Söğüt ve Ayfer Lüker’in kardeşi, Hüseyin Avni ve Kayhan Arslan Ayhan’ın babaları Dilek ve Esra Ayhan’ın değerli kayınpederleri Ekin, Yiğit Burhan, Konuralp, Uraz Burhan Ayhan’ın çok sevgili dedeleri Nuruayan Ayhan’ın sevgili hayat arkadaşı E. Hesap Uzmanı EMF YMM A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Yeminli Mali Müşavir BURHAN AYHAN vefat etmiştir. Cenazesi 4 Mayıs 2020 Pazartesi (bugün) Karacaahmet Şakirin Camiin’de kılınacak öğle namazına mütaakip Karacaahmet Mezarlığı’nda defnedilecektir. AILESI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle