28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 4 MAYIS 2020 PAZARTESİ EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: SERPİL ÜNAY HABER/YORUM Diyanet’in yetkileri Sekiz bakanlığın toplam bütçesinden daha büyük bir bütçeyle, halktan toplanan vergilerden en büyük payı alan kurumlardan birisi olan Diyanet İşleri Başkanlığı, halkın belli bir kesimine yönelik nefret söylemi üretmeye devam etmektedir! Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın, eşcinselleri ve evlilik dışı cinsel ilişki yaşayanları hedef alması, ülke çapında büyük tepkilere neden oldu. Ankara Barosu ve Diyarbakır Barosu söz konusu açıklamayı kınadı, AKP’nin emrine girmiş sözde yargı ise Ankara Barosu ve Diyarbakır Barosu hakkında soruşturma başlattı! “Cumhurbaşkanı” ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan da bu tartışmada Diyanet İşleri Başkanlığı’nı savundu, baroların bu konuda bir yetkilerinin olmadığını, konunun hukuku ilgilendirmediğini, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın açıklamasının Müslümanları bağladığını söyledi. İşin daha da vahim kısmı, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu da, baroları savunacağına, baroların bu açıklamalarını eleştirdi! HHH Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, İslamda eşcinsellerin “lanetlendiğini”, “zinanın” “haram” kabul edildiğini, eşcinsellerin ve “zina” yapanların “hastalık getirdiğini” ve “nesli çürüttüğünü” söylerken, kimse, “bu baroları ve hukuku ilgilendirmez” diyemez! Çünkü bu açıklamada, kişilerin cinsel tercihlerine ve özel yaşamlarına, kişi hak ve özgürlüklerine yönelik, açık bir müdahale, taciz, hakaret ve nefret söylemi unsuru bulunmaktadır. Ayrıca burada yetkilerini aşan kişi Ali Erbaş’tır. Çünkü neyin “hastalık getirdiğini” ve nelerin “nesli çürüttüğünü” ancak bilim insanları açıklayabilirler. Nitekim tıp, biyoloji, mikrobiyoloji ve anatomi bilimlerine baktığımız zaman, eşcinsel olsun veya olmasın, “zina” yapsın veya yapmasın, her insanın hasta olabileceği ve hastalık taşıyabileceği, bilimsel bir gerçektir. “Nesli çürütmek” ifadesiyle, insan nüfusunun azalması kastediliyorsa, bu zaten iyi bir şeydir, çünkü dünyadaki ekolojik yapı, doğal kaynaklar ve ekonomik koşullar, bu kadar hızlı bir nüfus artışını kaldıramaz hale gelmiştir. Bu da ekoloji ve ekonomi bilimlerinin ortaya koyduğu bilimsel bir gerçektir. Bazı insanların cinsel tercihleri ve yaşam biçimlerinden dolayı, insan neslinin tükenmeyeceği de yine bilimsel bir gerçektir. Eğer “nesli çürütmek” ifadesiyle ahlaki bir yargı ortaya konuyorsa, dünyadaki nesli hangi ahlaksız ve erdemsiz düzenin çürüttüğü açıktır. Eğer Ali Erbaş bu anlamda dünyadaki neslin “çürümesi” konusunda kaygılar taşıyorsa, eşcinsellerle ve “zina” yapanlarla uğraşacağına, feodalizmle, kapitalizmle, emperyalizmle, faşizmle, oligarşiyle, monarşiyle, teokrasiyle uğraşsın! Uğraşabilir mi? Uğraşamaz! HHH Ali Erbaş’ın bu konudaki açıklamalarından dolayı Kuran’ın arkasına sığınması da savunulabilir bir şey değildir. Çünkü Kuran’da yazan her şey, demokratik, laik, hukuk devletinde, kendilerini Müslüman olarak tanımlayanlara bile dayatılamaz; hukuk ile dinin çelişmesi durumunda, hukuk tercih edilir, din hukuka göre yorumlanır, hukuk dine göre yorumlanmaz. Nitekim, 7. yüzyıl koşullarında yazılmış olan Kuran’da, Nisa Suresi’nin 34. ayetinde, başkaldıran, söz dinlemeyen kadınların son çare olarak dövülmesi; Nur Suresi’nin 2. ayetinde ve Nisa Suresi’nin 15. ayetinde, zina yapan kişiye yüz defa değnekle vurma cezasının verilmesi; Maide Suresi’nin 38. ayetinde, hırsızlık yapanın elinin kesilmesi; Nisa Suresi’nin 11. ve 176. ayetlerinde, erkeğe iki kadın kadar miras hakkı tanınmasıyla ilgili bölümler de bulunmaktadır. Ancak bunlar, günümüzde geçerli olan yasalara aykırı olduğu için, uygulanmamaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yapması gereken, laiklik karşıtı köktendinci bir anlayışla Kuran’ı olduğu gibi kopyalamak değil, Kuran’ı, geçerli hukuk sistemini dikkate alarak, Müslümanlar için, yorumlamak ve günümüze uyarlamaktır. Ancak, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yetkilerini kendisine devreden, TBMM’nin 100. kuruluş yıldönümünde bile TBMM’ye gelmeyen, egemenliğin halkta değil, padişahta ve halifede olduğunu sanan Erdoğan’dan, böyle bir şey beklemek de saflık olur. 4 MAYIS 2020 SAYI: 34543 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni AYKUT KÜÇÜKKAYA Yayın Koordinatörü Serkan Ozan Yazıişleri Müdürleri İpek Özbey / Olcay Büyüktaş Akça (Sorumlu) Hakan Akarsu (Ek Yayınlar) Görsel Yönetmen Münevver Oskay Reklam Genel Müdürü Ayla Atamer Törün l Haber Merkezi: Murat Hantaş l Gece: Ayça Bilgin Demir l Dış Haberler: Mine Esen l Ekonomi: Jale Özgentürk l İç Politika: Ali Açar l Kültür Sanat: Yazgülü Aldoğan l Fotoğraf: Uğur Demir l Spor: Sami Gürel l Ankara Temsilcisi: Sertaç Eş Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 l Ege Bölge Temsilcisi: Tuncay Mollaveisoğlu Halit Ziya Bulvarı 1352 sok. 2/3 Pasaport İzmir. Tel: (0232) 441 12 20 Yayın Kurulu: Alev Coşkun (Başkan), Ali Sirmen (Bşk. Yrd.), Aykut Küçükkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Kemal Işık Kansu, Orhan Bursalı, Mine Kırıkkanat, Miyase İlknur, Ataol Behramoğlu. l Mali ve İdari İşler Müdürü: Osman Selçuk Özer Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş. Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No:11A/41 Bahçelievler İstanbul Tel: (0212) 454 32 55 Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. NAMAZ VAKİTLERİ İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı İstanbul 04:1 1 05:51 13:06 16:58 20:1 1 21:44 Ankara 04:00 05:38 12:50 16:41 19:53 21:24 İzmir 04:30 06:04 13:13 17:02 20:13 21:40 KÖY ENSTITÜSÜ MEZUNU TALIP BALCAN: Demokratik temelli eğitim sistemi vardı HANDE BALCAN Balıkesir Köy Enstitüsü’nden 1955 yılında mezun olan emekli öğretmen Talip Balcan (84), “Köy Enstitüleri kısa zamanda büyük başarılar sağladı. Türk köylüsünün uyanmasını çıkarlarına ters gören bağnaz din adamı, bilinçsiz politikacı ve zengin toprak ağaları, işine gelmediği için bu güzelim kuruluşların kapanmasına neden oldu” dedi. Eğitim gördüğü ve mezun olduktan sonra ülkenin çeşitli yerlerinde öğretmenlik yapan Talip Balcan, eğitim gördüğü Köy Enstitülerinin demokratik bir düzenle yönetildiğini belirterek“Köy Enstitülerinde kültür dersleriyle beraber, hayvancılık, demircilik, marangozluk gibi dersler de vardı. Kültürel çalışmalara önem verilirdi. Milli oyunlar, müzik gibi çalışmalar da olurdu. Bizim okulumuzun büyük bir çiftliği vardı orada kendi meyve ve sebzemizi kendimiz yetiştirirdik. Üretime dayalı bir eğitimdi. Hizmetli ve memur sayısı çok azdı. Öğrenciler, temizlik, yemekhane, yatakhane işlerini nöbetleşe yapardı. Demokratik temellere dayanan bir eğitim vardı ve aynı şekilde de yönetilirdi” dedi. Köy Enstitülerinin yalnızca öğretmen değil aynı zamanda sağlık memuru da yetiştirdiğini söyleyen Balcan, “Milli eğitim tarihinde bir yıldız gibi parlayan, kısa zamanda özverili çalışmalar sonucunda 19461947 öğretim yılına kadar 5447 öğretmen ve 8 bin 756 eğitmen yetişmiştir. Yalnızca öğretmen yetiştirmekle sınırlı olmayan enstitüler, 541 sağ TALİP BALCAN KİMDİR? Talip Balcan, 1955 yılında Balıkesir Savaştepe’de Köy Enstitüsü’nden mezun oldu. Meslek hayatına Sındırgı Alayaka köyünde başlayan Balcan, Bigadiç ve Balıkesir Merkez’de de öğretmen olarak görev yaptı. lık memuru da yetiştirerek Türk ulusunun hizmetine sunmuştur” ifadelerini kullandı. İşlerine gelmedi Köy Enstitülerinin bir kesimi rahatsız ettiğini kaydeden Talip Balcan, “Enstitüler kısa zamanda büyük başarılar sağladı. Bazı çevrelerinin işine gelmedi. Türk köylüsünün uyanmasını çıkarlarına ters gören bağnaz din adamı, bilinçsiz politikacı ve zengin toprak ağaları bu güzelim kuruluşların kapanmasına neden oldu. Her köyde okul olacaktı, okulsuz köy olmayacaktı. Kapatıldığı için bu prog ram gerçekleşemedi. Köy Enstitüleri köye göre öğretmen yetiştiren kurumlardı, öğretmene göre köy değil. Köyden alıp yetiştirildi, yine köyde devam ederdi. Bugün kapanmasaydı eğer; ekonomik sorun da olmazdı terör de... Bu güzel kuruluşlarımız geliştirilerek devam etseydi birçok problemimiz çözülür daha güzel Türkiye bizim olurdu” diye konuştu. BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 23 4 5 6789 1 SOLDAN SAĞA: 1/ Türlü işlerde kullanılan, esnek çelikten yapılmış saplı araç. 2/ Şifalı kaynak sularından yararlanma etkinliği. 3/ Şarkı, türkü... “Şiirler” anlamında eski sözcük. 4/ Türk müziğinde bir makam... İskoç erkeklerinin giydiği kısa eteklik. 5/ İskambildeki maça rengine verilen bir başka ad... Pasak. 6/ Yankı... Satranca benzer bir strateji oyunu. 7/ Kiremit yerine kullanılan ya da kiremitlerin altına döşenen ince tahta. 8/ Üstü kapalı olarak anlatma... Gemilerde yük kaldırmada kullanılan tek dilli makaralara verilen genel ad. 9/ Dağcılık. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Tüysü yapraklı ve keskin kokulu bir süs bitkisi. 2/ Trabzon’un Akçaabat ilçesinde bir göl... Oyunda kazanılan her parti. 3/ Porto 1 234 5 678 9 2 1 2 3 KA L ENDER ABARA BAS LALEZAR U 3 4 4 ERE Z RUH 5 5 NA Z MA A T 6 6 7 8 D ARAK I YE EBRU I RAK RA HAYAL İ 7 8 9 SU TEK İ R 9 Riko’nun plaka kodu... Gebeliği önlemek için dölyatağı içine konulan sarmal biçiminde araç. 4/ Süs taşı olarak kullanılan mor renkte bir tür kuvars. 5/ Birine dokunsun diye söylenen söz... Gelecek. 6/ Bir zeytin cinsi... Eski Mısır’da tanrıların kralı sayılan tanrı. 7/ Coşkun, esinle dolu sanat yapıtları için kullanılan sözcük... Nazilerin politikasında Germen ırkından kimselere yakıştırılan ad. 8/ Hakan Günday’ın bir romanı... Takımlar grubu, küme.. Yeni Zelanda’nın plaka kodu. 9/ Bir müzik parçasının hangi hızla çalınması gerektiğini gösteren aygıt. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Libya’nın bölünmesi sorunu Libya Ulusal Ordusu Komutanı Halife Hafter, 27 Nisan’da yayımladığı görüntülü mesajda “Suheyrat Anlaşması’nın hükmünü yitirdiğini ve ülkenin başına geçtiğini” ilan etti! Hafter’in bu hamlesi, 19 Ocak 2020’de yapılan Berlin Konferansı’nın 55 maddelik sonucunu da ortada kaldırmış oldu. (O konferansı değerlendirdiğimiz makalemizde, 55 maddenin Libya’ya “şimdilik” bir “uzlaşı” getirdiğini, ancak maddelerin sahaya yansıyıp yansımayacağının soru işaretli olduğunu belirtmiştik.) Berlin Konferansı’nın ‘tek hükümet’ hedefi Konferans, özetle “ikili iktidar” yapısını tekli hale getirerek Libya’nın birliğini koruyabilmeyi hedefliyordu. Zira Tobruk merkezli bir Libya Temsilciler Meclisi vardı, bir de Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti… BM nezdinde meşru kuvvet Ulusal Mutabakat Hükümeti’ydi, çünkü 17 Aralık 2015’te Fas’ın Suheyrat kentinde varılan “Libya Siyasi Anlaşması” uyarınca Ulusal Mutabakat Hükümeti Başkanlık Konseyi kurulmuştu. Ancak konseyin hükümet listesi Temsilciler Meclisi tarafından onaylanmayınca, ortaya ikili iktidar çıkmıştı. Berlin’de mutabakata varılan 25. maddede “Temsilciler Meclisi’nin onayladığı tek, birleşik, kapsayıcı ve etkin bir hükümetin kurulmasını destekliyoruz” denilerek meşruiyet bir anlamda Ulusal Mutabakat Hükümeti’nden Temsilciler Meclisi’ne kaymıştı, bu da Hafter’in elini güçlendirmişti. Uzatmayalım, 55 madde sahaya yansımadı ve iç savaş sürdü. Üstelik Türkiye’nin askeri desteğiyle Ulusal Mutabakat Hükümeti mevzi de kazandı. Hafter de bunun üzerine kendisini devlet başkanı ilan etti. Moskova’dan hem Serrac’a hem Hafter’e uyarı Hafter’in oldubittisi Türkiye başta olmak üzere pek çok devlet tarafından farklı tonlarda tepki gördü. ABD’nin Libya Büyükelçiliği “Hafter’in ülke yönetiminin askerlere geçtiği açıklamasından dolayı üzgünüz” derken, Fransa Dışişleri Bakanlığı “Libya ihtilafının tek taraflı kararlarla çözülemeyeceğine” dikkat çekti. Tabii esas önemli olan Moskova’nın ne diyeceğiydi. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov özetle “Hafter’in Libya yönetimine el koyduğu açıklamasını onaylamıyoruz” dedi ama cümlenin bütünü iki tarafa da işaret ediyordu: “Mareşal Hafter ile konuşmayı reddeden Sayın Serrac’ın son açıklamasını da onaylamadık, şimdi Mareşal Hafter’in tek başına Libya halkının nasıl yaşayacağına karar vereceği açıklamasını da onaylamıyoruz” (28.4.2020). Moskova, 19 Ocak’taki Berlin Konferansı’yla 27 Nisan’da Hafter’in devlet başkanlığını ilan etmesi arasındaki birkaç gelişmeye işaret etmişti aslında: 19 Şubat’ta Ulusal Mutabakat Hükümeti Başkanlık Konseyi Başkanı Fayiz esSerrac, Hafter’le yürütülen müzakereleri askıya aldığını açıklamıştı. 25 Mart’ta Serrac hükümeti “Barış Fırtınası Operasyonu” başlatmıştı. Bu operasyon sonucunda Serrac kuvvetleri 13 Nisan’da Trablus’un batısındaki yedi beldeyi ve doğusundaki Sabrata şehrini ele geçirdi. Ve Serrac bu askeri başarının üzerine 15 Nisan’da Hafter ile masaya oturmayacağını ilan etti. Libya’da üçlü iktidar olasılığı Moskova’dan istediği siyasi desteği en azından resmi olarak alamayan Hafter, bunun üzerine ramazan dolayısıyla ateşkes ilan etti! Ancak neticede hem sahada hem de diplomasi arenasında büyük kayıp verdi. Dahası bu taktik hatanın ardından Libya’daki ikili iktidar yapısının üçlü iktidara dönüşebileceğinin işaretleri oluştu. 27 Nisan’a kadar Ulusal Mutabakat Hükümeti bir tarafta, Libya Temsilciler Meclisi ve onun desteklediği Libya Ulusal Ordusu Komutanı diğer taraftaydı. Ancak Hafter’in çıkışının ardından Temsilciler Meclisi Ulusal Ordu ittifakında çatırdama oluştu: Örneğin Libya Ulusal Ordusu bünyesindeki birlik komutanı Eşref elMeyyar, Hafter yerine Libya Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih’e bağlılığını duyurdu. Örneğin Akile Salih, Hafter’in, büyük kayıplar verdiği için Rusya’nın telkiniyle ateşkes ilan ettiğini açıkladı. Dahası Salih, Rusların “yeni başkanlık konseyi” talebi doğrultusunda BM nezdinde yeni gelişmelerin olabileceğini açıkladı. Libya’nın birliği Türkiye’nin yararına Üçlü iktidar olasılığının ortaya çıkıp çıkmayacağı, son tahlilde Ulusal Ordu bünyesindeki birliklerin kopup kopmamasına bağlı… Ancak üçlü iktidar olasılığından bağımsız olarak, yaşanan bu gelişmelerin Libya’yı “ikiye” bölünmeye götürebileceği ortada. Bu ise Türkiye’nin Serrac hükümetiyle yaptığı deniz sınır anlaşmasını fiilen ortadan kaldıracaktır. Zira anlaşmaya konu olan Libya sınırı Serrac tarafında değil, diğer tarafta kalıyor. Dolayısıyla Libya’nın birliği en çok Türkiye için önemlidir! ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle