28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 29 MAYIS 2020 CUMA EDİTÖR: MÜNEVVER OSKAY TASARIM: EMİNE BİLGET DİZİ CUMHURIYET, MESLEK ÖRGÜTLERININ SESI OLUYOR 9 Baro asla diz çökmez Avukat VELİ KÜÇÜK ADANA BARO BAŞKANI Baroların yapısı, seçim sistemi ve delege yapısı dahil olmak üzere Avukatlık Kanunu’na ilişkin yapılması düşülen değişiklikler ve içeriği şu sıralar sıkça tartışılmaktadır. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın partisinin MYK toplantısında, “Bu kanunu hemen hazırlayın” talimatının ardından yasal bir düzenleme için harekete geçildiği herkesin malumudur. Barolar ile birlikte, sonradan değişikliğin kapsamı genişletilerek Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ile ilgili bir düzenleme hedeflenmektedir. Görevinin gereğini yapmaya çalışan, kamu yararını gözeterek hükümetin yanlış uygulamalarını eleştiren, faaliyet gösterdiği alanda önemli bir denetim görevi üstlenen meslek kuruluşları demokrasinin de temel taşıdır. Ancak; iktidar kamu yararına aykırı, saray ve yandaşları dışında kimseyi gözetmeyen politikalara ve uygulamalara yanlış diyen, eleştiren, direnen, hukuka ve demokrasiye aykırılıkları yüksek sesle ifade eden her kesimi hedefine koyma geleneğini maalesef burada da sürdürmektedir. ‘FETÖ projesi’ Bu kurumlara, hem de salgın hastalık, sağlık, işsizlik, ekonomi gibi önemli toplumsal sorunların yaşandığı, kenetlenmeye en fazla ihtiyaç duyduğumuz böylesi bir dönemde meslek odalarının yapısına müdahale etmeye çalışmak Türkiye’ye, ülkemiz demokrasisine verilebilecek en büyük zarardır. Aslında partili Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın barolar ve meslek örgütlerini hedef alması yeni değildir. 2009 yılında da bir FETÖ projesi olarak sunulan bu tasarı şimdilerde ve aradan geçen zamanda birçok kez reform ve demokratik yapılanma kandırmacasıyla sunulmaktadır. Partili Cumhurbaşkanı ve siyasi iktidar kendi eksenine alamadığı ve ayak bağı olarak gördüğü son kalan demokratik kurumlara ağır darbe indirmenin hayalini kurmaktadır. Ne yazık ki Türkiye tipi baş BAROLAR ÜSTÜNLERİN DEĞİL HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNDEN YANADIR! kanlık sistemi, tek adam yönetimi eleştiri ve muhalefeti yok etmekten başka hiçbir şeye yaramamıştır. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın Kuranıkerim’i yorumlamanın ötesine giderek ayrımcılık içeren açıklamalarına dönük Ankara Barosu’nun düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamındaki açıklaması sonrası, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan pandemi günlerini de adeta ganimete çevirerek meslek örgütlerini hedef aldı, meslek örgütlerinin seçimi ve yönetim sistemlerine ilişkin yörüngesine almayı sağlayabilecek yasal değişiklik yapılma iradesini ortaya koymuştur. Mesleği derinden etkiler Söz konusu tasarıyla avukatlık hizmetlerinin şirketleşmesine, sermayeleşmesine ve şubeler açmasına olanak verecek düzenleme, mesleğimizi derinden etkileyecek ve hukuk bürolarının tekelleşmesine, ayrıca genç meslektaşlarımızın sömürülmesine, işçileşmesine, bağımlı hale gelmesine, yurttaşın adalete ve hak arayışına daha zor ulaşabilmesine sebep olacaktır. Barolar ve meslek odalarının yapıları ile mevcut seçim ve delege sistemi ülkemizin en demokratik unsurlarındandır ve değiştirilmesi hukukun temel ilkelerine ay Veli Küçük: “iktidar baroların üzerinden elini çekmelidir.” kırıdır. Getirilmek istenen bağımsız hukuk kurumu olan baroların ve odaların mesleki ve bilimsel özerkliğine de zarar verecektir. Özerklik kaybolursa siyasal iktidarların etkinliği bu alanlarda artırılmış olacaktır. Toplumda gerginlik ve gerilim yaratan bu yeni girişim halka ve yurttaşa yarar sağlamayacaktır. Kurgu aşikâr... Bu durumun iktidarın gündem değiştirmek ve halkın dikkatini başka noktalara çekmek için kurgulandığı da aşikârdır. Hukukun üstünlüğü, her şeyden önce idarenin muhalif kimliği olan her kim olursa olsun barışık olması, işlem ve eylemlerinin tüm basamaklarında hukuka uygun hareket etme kaygısını taşıması, eleştirilere saygı göstermesi ve hukukun ayak bağı olacağı düşüncesinden sıyrılması elzemdir. Toplumumuzun ve yurttaşımızın huzur, barış ve refahını en az siyasi iktidar kadar barolar, meslek kuruluşları olarak da istiyoruz. Bundan hiç kimsenin endişesi olmamalıdır. Tüm dünyada ve güzel ülkemizde maalesef salgın tehlikesi azalma seyriyle birlikte hâlâ mevcuttur. İşsizlik, ekonomik ve sosyal sorunlar had safhadadır. Hukuk devleti ve demokrasi tam anlamıyla yaşama geçememiştir. Hal böyle iken bir tek baroların ve meslek kuruluşlarının seçim sistemini gündeme getirmek, yaşanan gerçek sorunları unutturmak olacaktır. Toplumsal barışın, bir arada yaşamın kurulduğu, demokratik, laik bir ülkede yaşamak hepimizin hakkıdır. Ülkemizin karşı karşıya bulunduğu çok daha ciddi ve önemli sorunları çözüme kavuşturulmayı beklerken baroların ve avukatların susturulduğu yerde hak ve adalet, hukuk ölür. Demokrasi de despotizme dönüşür. Demokrasi, hak, hukuk ve adaletin yaşama geçmesi için kimsesizlerin kimsesi olan, toplumda mağdurun, mazlumun ve kamu yararı mücadelesi veren barolar susturulamaz. Barolar, yarınların ve geleceğin teminatıdır. Bizler, üstünlerin hukukuna değil, hukukun üstünlüğüne inandığımız, hak, hukuk ve adalet arayışında olduğumuz için “savunma özgürlüktür, güçlü baro güçlü avukat ve barolara dokunma” diyoruz. Yandaş hale getirme... Daha evvel 53 baro, sonrasında TBB yönetim kurulu kararı ve nihayetinde TBB ile 80 baro olarak yaptığımız açıklama da olduğu gibi, baroların görüşü alınmadan, salgın döneminde kurgulanan değişiklik düşüncesinden siyasi iktidar vazgeçmelidir. Avukatların ihtiyacını gerektiren konularla ilgili TBB, barolar, hukuk örgütlenmeleri ve avukatlar tarafından hazırlanacak düzenleme esas alınmalıdır. Biz, baroların ve avukatların Ankara’da Dr. Ahmet Taner Kışlalı Spor Salonu’nda 24 Şubat 2018 tarihinde ortaya koyduğumuz barolara müdahale girişimine itiraz ettiğimiz, alanlara indiğimiz noktada olduğumuzu da herkesin bilmesini istiyoruz. Dayatma, işlevsizleştirme, sessiz bırakma ve hatta yandaş hale getirme çabasını ve ısrarını kabul etmeyeceğiz, mücadele ve dayanışma ruhunu sahaya yansıtacağız. Türkiye Barolar Birliği kurucu başkanımız Prof. Dr. Faruk Erem’in, “Baro kanunla değişebilecek bir müessese değildir. Bu tabii hukuktan gelen bir müessesedir. Bu itibarla istiklali şarttır. İstiklali yok ise baro da yok demektir. Baro mukaddes müdafaa hakkına bağlıdır. Baro müstakil değil ise müdafaa hakkı ölmüştür” sözünü yeri gelmişken dosta düşmana hatırlatırım. Saygıyla sunarım. TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ DELEGELERİNİN SEÇİM USULÜ Temsilde adalet sağlanmalı Avukat MEHMET BAYRAKTAR Avukat ONUR İSTE Baroların ve Türkiye Barolar Birliği’nin (TBB), seçim usulü zaman zaman tartışma konusu yapılmakta, baroların seçiminde nispi temsil sistemine geçilmesi, TBB delege seçiminde de Ankara, İstanbul gibi en fazla avukatı bünyesinde bulunduran baroların TBB Genel Kurulu’nda gereğinden fazla söz haklarının olduğu(!) iddiası ile bunun düzeltilmesi için seçim usulünün değiştirilerek bu baroların delege sayısının azaltılması gerektiği ileri sürülmektedir. Bu yazımızda, baroların seçim sistemiyle ilgili düşüncelerimiz saklı kalmak kaydıyla; yalnızca, TBB delegelerinin seçim usulü ile ilgili iddia ve çözüm önerileri incelenecektir. TBB delegelerinin seçim usulü ile ilgili iddianın ve önerilen çözüm şeklinin doğru olup olmadığının anlaşılabilmesi açısından mevcut delege sisteminin tahlili yapılmalı, varsa adaletsizlikler tespit edilmeli ve böylece kamuoyuna önerilen fikirlerin “adaletsizliğe” çözüm olabilme kabiliyetleri tartışılmalıdır. Bunu yaptıktan sonra, “TBB delegelerinin seçiminde, bir temsilde adalet sorunu var mı”, “Var ise, bu hangi baroların lehine veya aleyhinedir “sorularına cevap bulunabilecektir. Bunun için, hem mevcut durumda uygulanan seçim yöntemi hem de avukat sayısı yüzden fazla olan baroların yüzden sonraki her bin üye için birer delege seçmesi şeklindeki önerinin karşılaştırmalı olarak incelenmesi gerekmektedir. Yaptığımız incelemede, baroların üye ve delege sayıları 31.12.2018 ve 31.12.2019 tarihleri itibarıyla TBB web sitesinden temin edilmiştir. l Mevcut düzenlemeye göre delege seçimi Avukatlık Kanunu’nun 114. maddesine göre, TBB genel kurulu, baroların üyeleri arasından gizli oyla seçecekleri 2’şer delege ile kurulur. Avukat sayısı 100’den fazla olan barolar, 100’den sonraki her 300 üye için ayrıca 1’er delege seçerler. Görevde bulunan baro başkanları ile TBB başkanlığı yapmış ve yapmakta olan avukatlar, birlik genel kurulunun doğal üyesidir. Yani, avukat sayısı 100’e kadar olan barolar; baro başkanı dahil 3 delege ile, 100’den fazla olan barolar; ilave olarak 100 kişiden sonraki her 300 kişi için fazladan 1’er delege ile temsil edilmektedirler. l Önerilen düzenleme Geçmiş dönemde hazırlanmış bulunan avukatlık kanunu taslağında Alternatif1 olarak düzenlenen ve bugünlerde kamuoyunda dile getirilen öneriye göre; baro başkanlarının yine doğal delege sayılması, ilk 100 üye için 2’şer delege, sonraki her bin üye için 1’er delege seçilmesi önerilmektedir. Önerilen bu sistemle, yalnızca en fazla üyeye sahip baroların değil, 400 ve üzerinde üyeye sahip bütün baroların delege sayısı azalmakta olup; 31.12.2018 verilerine göre 79 barodan 34’ünün, 31.12.2019 verilerine göre ise 80 barodan (2019 yılında Ardahan Barosu kurulmuştur) 40’ının üye sayısı 400’ün üzerinde olup bu baroların tamamının delege sayısı önemli ölçüde azalacaktır. l Temsilde adalet sorunu var mı? Yukarıda, tüm baroların üye ve delege sayılarıyla temsil oranlarının mevcut durumu ve önerilen seçim şeklinin sonucunda yeni durumun nasıl olacağı kümeler halinde gösterilmiştir. Tablolardan açıkça görüldüğü üzere, baroların üye sayısı 100’den yukarı doğru arttıkça temsil oranı azalmakta; üye sayısı fazla olan baroların her biri, sayıca az üyeye mensup barolara nazaran TBB’de daha az oranda delege ile temsil edilmektedirler. Gündeme getirilen değişiklik önerisi ise bu adaletsizliği ortadan kaldırmamakta, aksine daha da artırarak üye sayısı 400 ve üzeri olan baroların tamamının TBB’deki temsil oranını azaltmaktadır. Bu öneriden etkilenmeyecek barolar ise 31.12.2019 tarihi itibarıyla üye sayısı 400’ün altında kalan toplam 40 barodur. (2018 seçiminden sonra bazı baroların üye sayısı 400’ün üzerine çıktığı için değişiklikten etkilenecek baroların tespitinde 2019 verileri esas alınmıştır, 2020 baro seçimlerine kadar da bütün baroların üye sayıları artacak, muhtemelen Kütahya, Elazığ ve Tokat barolarının üye sayısı 400’ün üzerine çıkacak, Bayburt ilinde de yeni bir baro kurulacaktır) Önerilen düzenlemeye göre, 31.12.2019 itibarıyla, en düşük üyeye sahip 40 baro toplam 7 bin 864 üye ile 120 delegeye; geri kalan 40 baro ise toplam 119 bin 827 üye ile 364 delegeye sahip olacaktır. Yani mevcut durumda var olan temsil adaletsizliği önerilen sistemle daha da artacaktır. 31.12.2019 tarihi itibarıyla baroların üye sayıları dikkate alındığında: Mevcut sistemde; toplam 89 bin 877 avukat ile yüzde 70.38 üyeye sahip en fazla üyesi olan 8 baro 280 (yüzde 50.63) delege ile TBB’de çoğunluğu sağlayabiliyor iken toplam 40 bin 176 (yüzde 31.46) avukata sahip en az üyesi olan 73 baro 285 (yüzde 51.53) delege ile çoğunluğu sağlayabiliyorlar. Önerilen sistemde ise toplam 112 bin 876 (yüzde 88.39) avukata sahip en fazla üyesi olan 26 baro 170 (yüzde 51.2) delege ile çoğunluğu sağlayabilecek iken toplam 16 bin 986 (yüzde 13.30) avukata sahip en az üyesi olan 57 baro 171 (yüzde 51.5) delege ile çoğunluğu sağlayabilecektir. Yani, mevcut durumda dahi temsilde adalet kuralına aykırılık mevcut iken en az üyeye sahip 57 baronun toplamda yüzde 13.3 üye sayısı ile delege çoğunluğuna (yüzde 51.5) sahip olması sonucunu doğuran bu teklifin, demokratik ilkelere ve temsilde adalet kuralına uygun olduğunu söylemek mümkün değildir. l SONUÇ Avukatlık kanununun mevcut düzenlemesine göre kamuoyunda dile getirilen düşüncenin aksine üye sayısı fazla olan barolar, diğer barolara nispetle TBB genel kurulunda daha düşük oranda temsil edilmektedirler. Önerilen düzenleme ise mevcut adaletsizliği düzeltmeyecek, üstelik amaçlandığı gibi yalnız üye sayısı en fazla olan İstanbul, Ankara ve İzmir barolarının değil, en çok da orta ölçekteki diğer barolara mensup avukatların temsil kabiliyetini azaltacaktır. Bu tartışmanın, bilimsel metotlar dışına çıkılarak hangi baroya mensup avukatların TBB organlarının seçiminde etkin olacağı şeklinde basit ve günlük bir zeminde tartışılması hukuk camiasına da ülkemize yakışmayacaktır. Bu sebeple, baroların TBB’deki temsil sorunu incelenip çözüm önerilirken avukatların temsili, mevcut düzenlemeden daha geriye değil, ileriye götürülmeli, temsilde adaletsizliğin değil, temsil adaletinin sağlanması amaç edinilmelidir. Hedef, hangi baro bünyesinde faaliyet gösterdiğine bakılmaksızın, Türkiye’deki her bir avukatın adaletli şekilde temsilinin sağlanması olmalıdır. Temsilde adaletin sağlanması için çözüm, zaten adaletsiz olan mevcut sistemin daha da kötü hale getirilmesi değil, Türkiye’deki tüm avukatlar için matematiksel olarak da kanıtlanabilir sağlıklı ve adil bir temsil şeklinin sağlanmasıdır. SÜRECEK #ican’tbreathe İngilizce başlığı, daha doğrusu (sosyal medya diliyle hashtag’i) okuyunca şaşırdığınızı biliyorum. Ama bu slogan günlerdir Amerika Birleşik Devletleri’nin pek çok kentindeki gösterilerde taşınan pankartlarda ve sosyal medyada on milyonlarca insanın paylaşımlarında bir simge haline geldiği için rahatça kullanabileceğimi düşündüm. ‘Nefes alamıyorum’ Bu sözler, Minneapolis kentinde 4 polis memurunun üzerine oturarak nefesini kestikleri için ölen George Floyd’un son sözleriydi. Aynı ülkede 2014 yılında da aynı şekilde ölen Eric Garner adlı siyahi vatandaşın olayını hatırlattı. Floyd da Garner da siyahi Amerikalılar. Yani, “hâkim gücün, ta 19’uncu yüzyılda da, 21’inci yüzyılın 20’nci yılının yarısına geldiğimiz şu günlerde de, hâlâ ikinci sınıf vatandaş sayılan” insan grubundan ikisi de. Aslında “I Can’t Breathe” (Nefes Alamıyorum) haykırışı, sadece Amerikalı “ikinci sınıf görülen” vatandaşların değil, gezegenin dört bir yanında ezilen, horlanan, sömürülen, hakları gasp edilen, itilen, kakılan, üzerine binilen tüm insanların ortak bir sloganı niteliğini taşıyor. “I Can’t Breathe”, Minneapolis’ten binlerce kilometre ötede, örneğin Çorlu’da bir mahalle arasında kapısına dayanan polislere “Ne yaptık ki? Alt tarafı evimizin önünde oturuyoruz?” diyen yoksul delikanlının uğradığı polis şiddeti sırasında ters kelepçeli halde feryadının İngilizcesi. “I Can’t Breathe”, Kadıköy’de kendisine tokat atan polise “Niye vuruyorsun” diye soran kurye gencin, “Çünkü ben öyle karar verdim. Ben Devletim” yanıtı aldığında hissettiği nefes darlığıdır. “I Can’t Breathe”, herkes evlerinde bahçelerinde çoluğu çocuğu ile karantina koşullarında çayını kahvesini yudumlar, böreğini çöreğini yerken, sırf işini kaybetmemek için, “yatılıbarakalı şantiye”lerde inşaata devam etmek zorunda kalan işçinin ruh halidir. “I Can’t Breathe”, canını tehlikeye atıp hatta canını verip, insan canını korumaya ve kurtarmaya çalışan fedakâr hekimlerin, hemşirelerin, hastabakıcıların, sağlık teknisyenlerinin, laborantların ve bilcümle sağlık çalışanlarının, maske ve koruyucu giysiler arkasında çıkardıkları sestir. “I Can’t Breathe”, birkaç komprador yayıncı patron, oyuncu simsarı ve müşterek bahisçi trilyonları götürecek diye sağlığı hiçe sayılıp, yeşil sahalara sürülerek bu tehlikeli koşullarda zorla top oynatılıp seyredilmek istenen futbol emekçisinin homurdanmasıdır. “I Can’t breathe”, herkes evine kapanmışken aç kalmamak için günde 99 kapıya yemek taşımak zorunda kalan kurye motorcu çocuğun kaskın ve maskenin içinden yolladığı mesajdır. “I Can’t Breathe”, dükkânıatölyesi kapatıldığı için bir anda işsiz kalan çırağın, kalfanın, evinde her Allah’ın günü çocuğunun gözlerinden gözlerini kaçırırken içinden mırıldandığı acılı uzun havadır. “I Can’t Breathe”, Silivri, Mamak, Sincan ve bilcümle zindanlarda, bu korona günlerinde sağlıksız koşullarda hukuksuz tutukluluk cezasına çarptırılmış mağdur gazetecinin, yazarın, çizerin, emekçinin, soğuk hapishane duvarlarına yazdığı slogandır. Pehlivan Barış’ın, Terkoğlu Barış’ın, Murat’ın, Hülya’nın, Aydın’ın, Ferhat’ın feryadı. Ailelerinin çığlığıdır. “I Can’t Breathe”, 7 yıl önce Gezi’de katledilen Berkin’lerin, Ali İsmail’lerin, Abdocan’ların, iş cinayetlerinde bir saniyede insandan cenazeye dönüşen emekçilerin, toplu taşıma cinayetlerinde canının değeri “sıfır kuruş” olarak hesaplanan Oğuz Arda’ların, faili meçhul olarak kayda geçen cinayet faillerinin ve ailelerinin, Cumartesi Anaları’nın dinmeyecek öfkesinin ses bulmuş halidir. “I Can’t Breathe” kariyeri hayatı söndürülmüş, kumpas mağduru binlerce, aileleriyle yüz binlerce insanın adalet çığlığıdır. “I Can’t Breathe” evine bir somun ekmeği, bir kilo meyveyi, çocuğuna bir oyuncağı götüremeyen ananın, babanın yürek sancısı, mide krampıdır. “I Can’t Breathe” yüzyıllardır bu gezegenin tüm adaletsizliklerinin, hukuksuzluklarının, vahşetin, faşizmin lanetlendiği bir şarkı sözüdür. Minneapolis’ten İstanbul’a, Keşan’dan Hakkâri’ye, Samsun’dan Adana’ya, Londra’dan Johannesburg’a, Lizbon’dan Lima’ya dolaşan bir bulutun üzerine yazılmış bir “Balad”ın sözleridir. Geçen hafta “Entübe”yi anlatmıştık ya. “I Can’t Breathe” o şarkının bir alt mısrasıdır. Oksijen lazım demiştik ya. O talebin, o ihtiyacın evrensel notalarıdır. Mücadele dediğin şey de zaten bir “hashtag”dir paylaşılan.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle