28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN 11 29 MAYIS 2020 CUMA TÜRKAN ŞORAY İLE KARANTİNA GÜNLERİNDE SİNEMADAN POLİTİKAYA KEYİFLİ BİR SOHBET GERÇEKLEŞTİRDİK egmkkeaeOandkdç,ççaılnseairliarğendidnreşüiaimnşdişşüidnasbnienziüttrıeltnpielskianfStasnhusosaaliartntkauçlealnnıam.nıur,aıannnaa, ‘Sinemada oyun oynamadım, yaşadım’ Heyecanlı, naif, kibar, zarif, sanki çok kırılgan, güler yüzlü ama hep hüzünlü... Siyah, dünyalar güzeli gözleri derin bakıyor, çok de n Sanatçı her yaşta üretir, Türkan Şoray gibi ‘GIDEREK KUTUPLAŞIYORUZ’ rin.... Bir soru sorsam koskoca bir ha yatı anlatacakmış gibi... Çok tanıdık, eski bir dost gibi... Siyah saçları parlak, elleri heyecanlı, bakışları utangaç... O halkın sultanı, ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK ama en çok da kadınların... Bize bizi anlatan bir yo rumcu. Yaklaşık 200 filmde rol alan, halkın sevilen sanatçısı Tür kan Şoray’ın dokunmadığı bir hayat var mı bilmiyorum ama bu anlattığım benim Türkan Şoray’ım. Türkan Şoray’ın söyleyecek çok sö zü var. Yeter artık kadına şiddet bit bir sanatçıyı, ona özel senaryolarla ekrana, diziye hatta festival filmlerine taşımayan prodüktörler, sizin değerinizin farkında değil mi? Ben iyi bir projede severek çalışırım! n Türkiye’nin en büyük sorunu nedir sizce? Birinci sıraya işsizliği koyarım. Herkesin işinin olması benim en çok arzu ettiğim, hayalini kurduğum bir konu. Korona olayından sonra daha da büyük bir sorun olacak diye endişeleniyorum. Özellikle gençlerin büyük bir enerjisi var. Maalesef okumuş, üniversite bitirmiş veya okuyamamış, ülkemizin geleceği gençlerimiz de iş arıyor. Ayrıca giderek kutuplaşıyoruz. Toplumda birbirimizi ötekileştirmeyerek, empati yaparak, birbirimi sin, diyor mesela... zi dinleyerek, karşı görüşlüyse saygı Haklarımızı verin, telif haklarımız duyarak orta yolu bulmalıyız. Bugün nerede diye sesleniyor. ülkemin görüş ayrılığı içinde kutup Devlet, Türk sinemasına vermesi ge laştığını görüyorum. Birbirimizi ya reken desteği, değeri hiçbir zaman vermedi ve vermiyor diye sitem edi n Politikaya atılmayı düşünüyor gittikçe halkın sayesinde güçlenmiştir. pıcı tenkit edelim, birbirimizden alacağımız, birbirimize vereceğimiz çok ‘SINEMA POLITIKTIR’ yor. Türkiye’nin en büyük sorunu işsizlik, bu ülkenin gençleri okuyanı, okumayanı iş bulamıyor diye kalın bir çizgiyle vurguluyor. Yeni kitabının müjdesini ise ilk bizimle paylaşıyor. Sinemam değil dünya görüşüm olacak diye de belirtiyor. Şimdi söz, tTürkan Şoray’da... n Evden çıkamadığınız bu karantina günlerinde neler yapıyorsunuz? Karantina günlerinde benim hayatımda bir değişiklik olmadı. Ben zaten ev yaşamını seven bir insanım. Tek sı musunuz? Sinema da politiktir. Halka film lerle toplumsal gerçekler anlatılır. Bu filmler düşünmeye davet eder. Ben de bir sinemacıyım... n Devletin sanatla ilgili çalışmalarını ve desteklerini nasıl buluyorsunuz? Devlet uzun yıllar öncesinden beri sinema sanatıyla yeteri kadar ilgilenmemiştir. Yeşilçam emekçisi (yönetmeni, senaristi, oyuncusu, teknik ekibi, set çalışanı) yıllarca sendikası ve sosyal hak Yeşilçam emekçilerinin pek çoğu sosyal güvencesi olamadığı için zor koşullarda yaşamış ve ne acı ki bazıları parklarda, darülacezelerde yaşamlarını sonlandırmıştır. SODER başkanlığımda (Sinema Oyuncuları Derneği) da daha önceki yıllarda da diğer oyuncu arkadaşlarımla birlikte, heyet olarak defalarca Ankara’ya bakanlarla görüşmeye gittik. (Bakan değiştikçe yeniden ziyaret ediyorduk ama sorunlar değişmedi) Biz sinema kanunu için, sosyal haklarımız için sorunlarımızı anlattık. Yani Türk sineması için çabala şey var. Bir birlik içinde olalım. Toplumdaki şiddet ve taciz... Özel likle kadına şiddet... Neredeyse iki günde bir kadının öldürülmesi. Ağır caydırıcı önlemler şart... Bunun önüne geçilmeli, yeter artık. Bir de ülkemde eğitim çok önemli. Eğitimde fırsat eşitliği... Özellikle kız çocuklarının okutulması gibi. YENI BIR KITAP GELIYOR kıntım kızıma ve yakınlarıma sarıla ları olmadan, uzun saatler bü rımız sürdü hep. Hâlâ da Telif Hakları mamak. Çünkü ben, dokunmayı seven insanım. Bir de kaybettiğimiz canlara üzülüyorum. Ve bir an önce bu koronanın geçip, insanların özgürlüğüne kavuşmasını diliyorum. Bu arada Sağlık Bakanı’nın çalışmalarını çok takdir ediyorum. Ve elbette fedakârca, gece gündüz çalışan, evine çocuğuna hasret, sağlık çalışanlarını hepimiz toplum olarak bağrımıza basıyoruz. Minnet ve teşekkür borçluyuz. Onlar bizim kahramanlarımız. n Şarkı söyleyenlere yorumcu diye de hitap ediliyor. Peki bir film yük bir özveriyle çalışmıştır. Sansür yüzünden istediğimiz filmleri çekemiyorduk. Tüm Yeşilçam Ankara’ya, sansüre karşı ve sinema hakları için yürüyüş yaptık. Türk sineması geçmiş yıllarda dış festivale katılamamış, devlet teşviki görmemiş ve Türk sineması kendini gösterememiştir. (Bir ülkenin dış dünyada en güzel tanıtımı sineması ile olur halbuki) Bütün bu zor koşullara karşı Yeşilçam, gücünü halkın beğenisinden, talebinden almış ve ayakta kalmış ve Yasası mutlaka çıkarılmalıdır diyorum. MESAM çalışanları bu haklara sahip oldu, bundan dolayı çok mutlu oluyorum. Yıllardır her gün televizyonlarda filmlerimiz oynuyor. Bu filmlere emek verenler; yönetmeni, senaristi, oyuncusu telif hakkına sahip değil. Film yaratanların değil yapımcının sayılıyor. Bu arada; özellikle son yıllarda, Türk sinemasına olduğu gibi tiyatrolara da ilgi arttı. Bilhassa tüm özel tiyatroların devlet tarafından desteklenmesi gerekir diye düşünüyorum tüm sanatseverler adına. n Bugüne kadar hakkında en çok kitap yazılan, hayatımıza mal olmuş sanatçılardan birisiniz. Belki sinema alanında sizin kadar hakkında bu kadar çok kitap yazılan başka biri yoktur diye düşünüyorum. Yeni kitabınızın hazırlığı içinde olduğunuz konusunda bize bir bilgi geldi. Ne söylemek istersiniz? Kitabınız sizin hayatınızdan kesitler mi? İçeriğinden biraz bahseder misiniz? Bu teklif bana iş arkadaşım, kardeşim Bircan Usallı Silan’dan geldi. de... Sinema oyuncuları hayali bir Ona da yayıncılar teklif etmişler. Si kişiyi canlardırıyor, oynuyor... Ne söylemek istersiniz? Film çevirenlere oyuncu denmesi beni rahatsız ediyor. Biz bir oyun oynamıyoruz. Hayatta karşılığı olan bir kişiliğin, bir karakterin, ya dimi bildim bileli neredeyse film çevirdim ve 200’den fazla filmde rol aldım. Toplumun gözünde belli bir nok taya geldim. Onları hayal kırıklığına uğratmamak, onların değer yargılarına önem vermek ve bu min hiç vaktim yoktu. Çünkü setten sete koşuyordum. Şimdi evimdeyim ve evdeki Türkan’ım. Ama Türkan Şoray olmak benim için daima şahane bir durumdu. Türkan Şoray olmayı da hep çok sevdim. nemamı değil, dünya görüşümü, beni anlatan bir nehir söyleşi tarzında bir çalışma olacak sanıyorum ama daha her şeyin çok başındayız. Daha bu konuyla ilgili henüz çalışmaya başlamadık. Ama sanıyorum en uygun zamanda başlayacağız. şadığı ortamda hayatını yeniden yorumlayarak yaşa valde yaşamak benim ha yat tarzım oldu. Tüm bu ‘Çalıkuşu’... Evet, televizyonda rastlarsam izli tıyoruz. Yani gerçeği yeni yaşantım boyunca seyir n Film setlerinden çok hikâyeniz yorum filmlerimi. Bazen tamamen ya den yorumluyoruz. O kişi cimi hayal kırıklığına uğ vardır. Ama mutlaka unutamadı bancılaşarak, dışarıdan bir seyirci gi nin acısıyla, gözyaşlarıyla, aşklarıyla... Ve bu du ratmamaya çalıştım. Selvi Boylum Al Yazmalım n Çok başarılı bir ğınız bir anınız da vardır. Bizimle paylaşır mısınız? bi filmdeki kadın karaktere ağlıyorum. Bazen de kendimi beğenmiyor, rumları yaşayan o kişili oyuncusunuz, işinizi Çalıkuşu filmi için Fransız Kız Lise eleştiriyorum. Bazı filmleri de yalnız ği, tamamen özümseyerek, tüm duy hep severek yaptığınız çok açık. Pe si, Notre Dames de Sion’da çekim ya kendi filmlerimi değil o yılların bir gularını hissederek yaşıyor ve perde ki normal hayatınızda nasıl birisi pılıyordu. Kamuran, Feride’ye her zi çok filmlerini hayretle ve takdirle ye geçiriyoruz. “O” kişi oluyoruz. Bunun oyun olarak tanımlanması bana iyi gelmiyor. n 200’den fazla filmde rol aldınız. Toplumun öyle bir hafızasına yer etmişsiniz ki hep, hafızalarda ve hep yüksektesiniz. Sizin, Türkan olmanız mümkün mü? Türkan Şoray olmak özümü hiç değiştirmedi. Ben hep Türkan’ım toplumun içinde, özel hayatımda... Hep duygusal hep heyecanlı... Ama toplumun bana verdiği Türkan Şoray misyonunun da sorumluluğunu hissettim hep. Belki bu sorumluluk hayatıma bazı kısıtlamalar getirdi ama bu bir bedel de olsa seve seve ödenecek bir bedeldi benim için. niz? Yeşilçam’ın, Yeşilçam olduğu yıllarda ve şimdilerde? Teşekkür ederim çok naziksiniz. Evet, işimi hep severek yaptım. Canlandırdığım karakterlerin hepsi sanki bendim. Leyla, Ümmühan, Sabahat, Mine... Ve o kadınlardan hep birer parça kaldı içimde.. Ama normal hayatımda; az önce bahsettiğim gibi evimde Türkan olarak, dostlarımla beraberken, gayet eğlenceli, neşeli, bazen çok duygusal, hemen ağlayabilen, hemen etkilenen, çok kırılgan, insanlarla dokunarak konuşmayı seven, onları hararetle dinleyen, fıkralara gülen, şarkılarla hüzünlenen biriyim. Sahneye çıktığımda, seyircilerimle beraber olduğumda, o an yarete geldiğinde izliyorum. O dö okula çikolata ge nemin o yokluk tirir. Sahne gereği şartlarında na Feride’nin de bü sıl bu filmler çe yük bir keyifle bu kilmiş... Şimdi çikolataları yemesi ki gibi günler ön gerekiyor. Bu sah cesinden uzun ne defalarca çekildi. İlk çekimde çikolataları büyük bir keyifle, zevk alarak yedim. Ama yönetmen bir tür Arım Balım Peteğim uzun hazırlık olmadan, okuma provaları yapılmadan, oyuncu koçları olma lü tatmin olmuyordu. “Çikolataları ar dan, bugünkü gi ka arkaya ağzına doldur, hadi bir da bi teknik donanım olmadan, eldeki ha çekeceğiz’’ dedi. Artık çikolatalar mevcut filmlerin kısıtlı olmasına rağ boğazımdan zor geçmeye başlamıştı; men... (Biz çekimleri ikiden fazla tek böylece iki büyük kutu çikolatayı kı rarlayamazdık, şimdiyse aynı sahne ‘Seyirci başımın tacı’ orada da gerçek Türkan vardı. Korku sa sürede yemek zorunda kaldım. Çok yüzlerce defa çekiliyor) karavanlar ollarıyla, sevinçleriyle, üzüntüsüyle, ür sevdiğim halde uzun süre değil çiko madan, kıyafet sponsorları olmadan, Seyircim benim için gerçekten çok kekliğiyle, heyecanıyla gerçek Türkan lata yemek, görmek bile istemedim. (Filmlerdeki elbiselerimizi kendimiz değerli ve önemli. Onların her sözü, vardı orada da. Yeşilçam’ın Yeşilçam n Biz hâlâ Yeşilçam filmlerini ke satın alır, bavullarla sete getirirdik), her bakışı, her dokunuşu, her tanım olduğu dönemlerde Türkan’ı yaşama yifle seyrediyoruz. Peki siz filmleri sanat yönetmeni ekibi olmadan (Tek laması benim başımın tacı. Evet, ken ya, onun hayatını yaşamaya aslında nizi seyrediyor musunuz? başına dekorlar hazırlanırdı)... Çorum kadını Kadının, aile geçimini sağlamada nelere katlandığı, “evin direği” olma onuru, konuyu abartıp laf kalabalığına boğanlardan değil, meydanlarda “anam, bacım” çığırışlarıyla oy avcılığına çıkanlardan hiç değil!, onun yüreği burkan, yalın olduğunca da gerçekçi dilinden dinlenmeli. Otla, çöple karın doyurmak Genç yaşlarında gazeteciliğe başlayıp, kısa sürede basınımızdaki onurlu yerini alan, gerçeği savunmasıyla haksız yere yıllarca hapislerde yatırılmasına karşın, düşüncelerini Anadolu’nun verimli toprağıyla mayalayan Mustafa Balbay’ın gözlemleri bu gerçeği yansıtıyor: “10 Mart’tan sonraki yeni yaşam düzenimizde özlediklerimin başında Anadolu gezileri var. Bir köy kahvesinde ağacın etrafındaki sandalyelere oturup tunç yüzlü insanlarla konuşmak, bir tarla kıyısında çalışan kadınlara, ‘Az mola vermez misiniz’ diye sorarken oturacak bir yükselti aramak... 2014 yılıydı; özgürlükten sonraki bir yılda 40’tan fazla şehir dolaşmıştım. Çorum’da, elleri toprak rengi bir kadına sormuştum: ‘Alın terinizin karşılığını alıyor musunuz, ne yiyip ne içiyorsunuz?’ İki elini beline koydu, şu yanıtı verdi: ‘Biz burada otla, çöple karnımızı doyururuz, siz Ankara’da Cumhuriyeti koruyun yeter!’ ” Erdemin başı dil Yusuf Has Hacib, “İnsanı Mutlu Kılan Bilgi” anlamına gelen Kutadgu Bilig’i 11. yüzyılda yazmıştır. Düşünsel içerikli bu yapıtında, ruhun başlıca dört erdemini anarak, bunların insana bağışlanmış en değerli armağanlar olduğunu belirtir: Bilgelikadaletcesaretılımlılık. Bu kavramların içerdiği anlamı kişiliğine sindiren çok az insanın bilinçle kullandığı dil de “erdemin başı”dır. Atatürk, dili tam bağımsızlık bilincine ermenin kaçınılmaz aracı sayıyordu: “Ulusal duygu ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması, milli hissin gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki, bu dil bilinçle işlensin. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.” Kurtuluş Savaşı’nda omzunda mermi taşıyarak ülkesini bağımsız kılan bir ulusun, karnını ancak otla çöple doyuran kadını, Ankara’da Cumhuriyetin yok olacağı kaygısına düşer. Erdemli kadınlar Genç yaşlarımda 7 yıl öğretmenlik yaptım Çorum’da. Öğrencileri başarılı kılmak amacıyla velileriyle bağlantılar kurardım. Bir süre sonra oraya yerleştim. Yıllarca yatılı okullarda okuduğumdan, aile ilişkilerinin yabancısıydım. Çorum kültürel yeniliğe yönelmenin yanında, bana yaşamın temelini öğreten toplumsal yapının kapılarını da açmıştı. O kapının ardında; şefkatli, özverili, çocukları azarlayıp dövmeden eğiten Çorum kadınını tanımıştım. Hemen her gün Çorum kadınının beni aydınlatan inceliklerinden biriyle karşılaşıyordum. Yabancıyı kendilerinden sayıyor, onu kendi elleriyle yaptıkları yiyeceklerle, içeceklerle ağırlıyorlardı. Bayram günleri yaklaşınca, yaşlı olmasına karşın yüzünün gençlik parıltısı sönmeyen Makbule Teyze’nin yalın, özdeyişlerle ilginçleşen konuşmasını dinleyeyim diye gün sayardım. Bir bayram günü, coşkuya kapılıp “Ne güzel konuşuyorsun sen Makbule Teyze!” demiştim. Yüreğinin aydınlığı yüzüne vurmuş, “Ben güzel konuşmuyorum, sen beğeniyorsun” demişti. Berlin’de geçirdiğim bu Şeker Bayramı’nda Makbule Teyze’nin ruhu gelip ta buralarda buldu beni. İçimden Kutadgu Bilig’deki söz geçti: “İnsan odur ki, erdemini ayırt edeni, erdemli kıla!” Balbay’ın kadınını düşünerek, “İşte, Makbule Teyze soyundan bir Çorum kadını!” dedim. Film festivalinin konusu göç olunca, tanıtım toplantısını İçişleri Bakanı Soylu yaptı SINEMA DEĞIL, SIYASET KONUŞULDU ORHUN ATMIŞ Uluslararası Göç Filmleri Festivali, bu yıl 1421 Haziran tarihlerinde çevrimiçi olarak izleyiciyle buluşacak. Cumhurbaşkanlığı himayesinde İçişleri Bakanlığı tarafından düzenlenen festivalin 50’den fazla yerliyabancı yüzlerce önemli konuğu ağırlayacağı belirtiliyor. Festivalin “tanıtım toplantısı” dün internet üzerinden İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun katılımıyla yapıldı. Toplantıda, Festival Onursal Başkanı’nın Oscar ödüllü aktör F. Murray Abraham olduğu öğrenilirken jüri hakkında bilgi verilmedi. Sanat Yönetmeni Yasin Tütüncü, sorulan bir soru üzerine festivalin jürisinin ilerleyen günlerde açıklanacağını ifade etti. F. Murray Abraham, toplantıya gönderdiği videoda, “Bir göçmen çocuğu olarak göçle ilgili konuları kendisiyle özdeşleştirdiğini” belirtti. Abraham, “Bu festival, göç deneyimine değinen filmleri ön plana çıkarıyor. Aynı zamanda göçmenlerin yapımcılığını, yönet menliğini ve oyunculuğunu yaptığı filmlere yer veriyor” dedi. Festival UNICEF tarafından da desteklenirken, UNICEF’in İyi Niyet Elçisi Tuba Büyüküstün de toplantıya video gönderdi. Büyüküstün, festivalde UNICEF adı altında çocuk ve göç konulu bir kısa film bölümü olacağını belirtti. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Uluslararası Göç Filmleri tanıtım toplantısında Türkiye’nin göçmenler ve sığınmacılar konusunda başarılı bir performans ortaya koyduğunu ifade ederken Avrupa’yı ve dünyayı umursamazlıkla suçladı. Süleyman Soylu, toplantıda basın mensuplarının sorularını da yanıtladı. Film festivalinin neden Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından düzenlenmediği sorusuna Soylu, festivalin açılışında Kültür Bakanı’yla birlikte olacaklarını, ancak göç konusunun İçişleri Bakanlığı bünyesinde olduğu için festivalin İçişleri Bakanlığı tarafından düzenlendiğini belirtti. Toplantıda genel olarak festival içeriğinden çok politik konularla ilgili sorular soruldu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle