29 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 29 MAYIS 2020 OKUDUKLARIM İZLEDİKLERİM DÜŞÜNDÜKLERİM Şiir, özellikle de romantik şiir, genellikle şairin kendisinin iç dökmeleridir Yalnızlık ve hayaller ATAOL BEHRAMOĞLU Edebiyatın, özellikle de şiirin en çok işlediği konulardan biri yalnızlık olsa gerek. Roman yazarının, kuş kusuz istisnalar dışında, ne de olsa birden çok kah ramana gereksinimi vardır. Aynı şey tiyatro yapıtları, öyküler, sinema vb. sa nat alanları için de söylenebilir. Şiir, özellikle de romantik şiir, genellikle tek kişi nin, şairin kendisinin iç dökmeleridir. Romantik şiir yalnızlığın, yalnız kişinin hayalleri nin ürünüdür biçiminde bir genelleme yapılabilir di ye düşünüyorum. Kuşkusuz bunlar zamana, döneme, kişiye, sanat çının ve sanatın türüne göre değişen şeylerdir. HHH Şiirimizin temalara, kavramlara göre dökümleri, bu alanlarda araştırmalar, özellikle üniversite prog ramları içinde mutlaka yapılmaktadır, yapılmalıdır. Yalnızlık diye başladık, sürdürelim... Bu konuda en klasikleşmiş imge, az sayıda şiiriy le de olsa bence en özgün ve değerli şairlerimizden Çevrimiçi EKMORLUAKHISA u Küresel Film Festivali başladı 2 1önemli film festivalinin katkılarıyla Dünya Sağlık Örgütü yararına düzenlenen online film festivali 7 Haziran’a dek sürecek. Cannes, Tribeca, Venedik, Berlin ve Sundance gibi festivallerin içerik katkısı sunduğu etkinlik YouTube’da izlenebilir. u SALON Edebiyat başlıyor Institut français Türkiye’nin online edebiyat konferansı serisi, SALON Edebiyat, 23 Haziran’da Yiğit Bener ve Serra Yılmaz’ı ağırlayacak. Konu: Camus salgın kıskacında. u Mini dizi: Pes Artık Erkan Kolçak Köstendil’in yazıp yönettiği mini dizi ‘Pes Artık’ YouTube’da Mini Dizi Channel’da izleyiciyle buluştu. Ev ortamında küçük bir ekiple çekilen dizide Köstendil’le Bülent Şakrak, Ertan Saban ve Alper Baytekin rol alıyor. u Nilüfer’de online tiyatro W illiam Shakespeare’in ölümsüz eseri “Romeo ve Juliet”i şimdi de çevrimiçi olarak izleyebilirsiniz. Nilüfer Belediyesi Kent Tiyatrosu’nun sahnelediği oyun YouTube’da tiyatronun kanalında yayında. u Karantina sineması... C annes Film Festivali’nin kapanış filmi olarak gösterilen ve başrollerini Vincent Cassel ile Reda Kateb’in paylaştığı “Kural Dışı” otizmli çocuklara kapısını açmış iki adam ve gönüllü genç ekibin mücadelesini konu ediniyor. BluTV’de... u Epstein belgeseli... J effrey Epstein’in gerçek yaşam hikâyesini anlatan belgesel dizi “Jeffrey Epstein: Korkunç Zengin” Netflix’te başladı. Dört bölüm dizi Epstein’in suçla örülü hayatını ve cezaevinde geçen günlerini ilginç ayrıntılarıyla ekrana taşıyor. Kemalettin Kamu’nun “Kimsesizlik” adlı şiirinin son kıtasındadır: Gözlerimde parıltısı bakır bir tasın Kulaklarım komşuların ayak sesinde; Varsın yine bir yudum su veren olmasın Baş ucumda biri bana “su yok” desin de İlginç, güzel bir şiirdir. Fakat üç dönem milletvekilliği yapmış şairimizin şiirde tanımladığı kimsesizliği kişisel olarak yaşamış olmaktan çok, hayal ettiğini tahmin ediyorum. HHH Şu ara elimin altındaki kitaplardan biri, kitaplığımdan biraz da rastlantıyla çekip aldığım bir kitap, Ahmet Haşim’in Göl Saatleri’dir. Dr. Sabahattin Çağın’ın hazırladığı, cep kitabı boyutundan da daha küçük, bir sevimli kitapçık. Boyutları bakımından kitapçık dedimse de, Haşim’in bu şiirleri üzerine bir inceleme, hem Latin harfleri hem eski harflerle otuz beş şirin orijinalleri ve bir küçük sözlükçeden oluşan zengin içerikli bir çalışma bu. Edebiyat dersi kitaplarında yer alan “Merdiven”, “Bir Günün Sonunda Arzu” vb. bir iki şiiri dışında Ahmet Haşim şiirini pek iyi tanımıyoruz ne yazık ki. Göl Saatleri’ndeki şiirlerde ışıkla, renklerle oynayışı, onun (“Merdiven” şiiri üzerinden simgeci olarak tanımlanmasının yanlışlığını, Ataç’ın “izlenimci” tanımının doğruluğunu apaçık ortaya koyuyor.) HHH Haşim’in özel yaşamı konusunda da pek bilgi sahibi değilim. Fakat fotoğraflarından, bölük pörçük bilgilerden, yalnız, münzevi (kendi köşesinde) bir yaşamı olduğuna ilişkin izlenimim var. Nitekim Göl Saatleri’ndeki şiirler bu yalnız adamın, “inziva” köşesindeki hayallerinden ve gözlemlerinden oluşuyor... Bir hayli ağır bir Osmanlıcayla yazılmış bu şiirleri okurken, bazılarını, biraz da, Haşim bunları daha çok Türkçe sözcük kullanarak yazsa nasıl olurdu düşüncesiyle, pek de ince eleyip sık dokumaksızın Türkçeleştiriyorum... Fena olmadığını düşündüğüm birini, “Ziyâyı şemse kapanmış bütün deriçeleri” dizesiyle başlayan “O Eski Hücreye Benzer ki “başlıklı yalnızlık şiirinin, bugün yazıp konuştuğumuz Türkçeye uyarlanmışını buraya alayım: Kapanmış gün ışığına bütün pencereleri Bir öyle hücreye benzer ki ömrümün kederi: Ahmet Haşim Orada ümitsizlik tozu renkleri fena örtmüş, Emel, heves, sessizliğe ve unutuluşa gömülmüş. Toplanan çiçekler bütün duygu bahçelerinden, Uyur cam mezarlarında, yoksun bahar ümidinden. Bu pembe gül, bu karanfil ağır ağır erimiş, Değiştikçe üzerlerinde her kederli kış. Lamba kimsesiz ve kör, ocak boş ve yıkıktır, Bu hasta suskunluk hüznü ve yalnızlığı duyumsatır. Soluk duvarda hüzne batmış olarak asılı dururlar Gözlerinde eski hayallerin uyuduğu simalar.... O eski hücreye benzer ki ömrümün kederi, Çekilmiş avuntu ufkuna karşı perdeleri... HHH Doğrusunu isterseniz bu yazıya Jean Jacques Rousseau’nun “Yalnız Gezerin Hayalleri” adlı kitabından bahsetmek niyetiyle başlamıştım. İki hafta sonra onunla devam ederiz... Siyah Kitap’tan çıkan ‘Hazel’de kısacık ömre sığan kocaman bir dünya var Bahçedeki ladin ağacı H azel, hep değiştirmeyi istediği kimliğindeki adıyla Serdar. 35 yaşında, 2010 yılında kan kanserinden yaşama veda eden trans bir kardeş, evlat... Hazel’in hikâyesini gazeteci ablası Ayten Görgün Smith kitaplaştırdı; “Hazel Travesti kardeşimin kısauzun yaşamöyküsü” adıyla. Farkındalık yaratmak istiyor. Bir de yaşarken doya doya bağrına basamadığı kardeşinin anısını yaşatmak... Kitap üç bölüm. İlk başta Ayten anlatıyor. “Hazel benim kızkardeşim” diye başlıyor. Çocukluğa uzanıp, geçmişin izlerini belirginleştirmek için çabalıyor. Serdar’la başlayıp, Hazel’le devam ediyor, yalın bir dille, hâlâ taptaze olan acısını mümkün olduğunca gizleyerek. Sonra Hazel konuşuyor, 27 yaşında tuttuğu günlükte. Sayfalara içini döküyor, her ne yaşadıysa. Özlemlerini, ailesini, travmalarını yazıyor, açmazlarını, çıkmaz sokaklarını... Son bölümdeyse, dostlarının yazdığı, onunsa okuyamadığı mektuplar var. Acısıyla tatlısıyla kendi hayatının öznesi olmak istemiş Hazel. Sevilmiş de... Bir yanı hep buruk olsa da neşeyle göçüp gitmiş bu dünyadan, annesinin eli elinde... KABULLENSEYDIM ACITMAZDI u Kitabı okudum ve şunu düşün düm: Bütün bu olan biten çok zor. Zorlukların içinde en zoru neydi sizce? Benim için Hazel’i kabullenmekti zor olanı. Hazel’in varlığından çok, başına gelenleri ve gelebilecekleri ka bullenemiyor dum. Belki ka bullenebilse idim, çevre nin bakışı da o kadar acıtmazdı diye düşü nüyorum. O yıllar çevre çok acımasızdı. Hemen her şeye bir merhamet vardı. Karde Ayten Görgün Smith şim ve kardeşim gi biler bir tür sosyal kri minal fail muamelesi görüyor du adeta. Örneğin mahallede ya da ak rabaların arasında bazı kendini bilmez lerin bana selam sabah verip kardeşimin arkasından gülmelerini ona vebalı imiş gibi davranmalarını kaldırmıyordu içim. Hatırlıyorum bir bayram günü evdeyiz. Benimle tokalaşmıştı bir akrabam. Kar deşimin elini sıkmamıştı. Homofobik bir dünyada yaşıyoruz. Çevre baskısı ol masa idi yaşadıklarımız da başta karde şim olmak üzere ailemi ve beni bu kadar kanırtmazdı. Özellikle erkekler, trans bi reyleri kendi varlıklarına bir tehdit gibi mi algılıyorlar bilemiyorum; kadınlar dan ziyade erkekler kötü davranıyorlar dı kardeşime. u Keşke dediğiniz neler var? Abla kardeş olarak keşke birbirimizi sımsıkı bağrımıza bassa imişiz. Kardeşimin beni sevdiğini o öldükten yıllar sonra elime tutuşturulan günlüğünden okudum... Keşke bir hayat arkadaşı olsaydı, Hazel, aslında pek çoklarına göre ailesiyle yaşadığı için ‘şanslıydı.’ Babası Hazel’e hiç kızım ya da oğlum dememiş, evladım diye seslenmiş. mutlu mesut yaşasalardı. Hastaneye yatırıldıktan beş ay sonra taburcu olacak dendi; taburcu olamadan bir ay sonra da vefat etti. Şu an karantinayı geçirdiğim Sapanca’ya gelmeyi çok istiyordu. Keşke gelebilseydi. En son oturduğu koltuğun tam karşısına bahçeye ladin ağacı diktim onun adına. Keşke ağacın büyümesini izleyebilseydi. u Bir de şu var: Cinsel kimlik mücadelesi sürerken bir yandan ruh sağlığı problemleri eşlik ediyor sürece. Trans bireylerin çocuğunun yaşadığı bir sıkıntı mı bu? Ne yapmalı? Kardeşimin cinsel kimlik mücadelesine ruh sağlığı problemlerinin de eşlik etmesi süreci daha da zorlaştırdı. Kardeşime “iki uçlu duygu durum bozukluğu” tanısı konmuştu. Ruh durumu ya çok yükseklerde ya da çok aşağılardaydı. Her ne yapıyorsa ya çok abartıya kaçar ya da çok silikleşirdi. Bu durum trans birey kimliğinin getirdiği yükü bir kat daha artırıyordu, hem kendisi hem bizim için. LGBTİ bireyler de o yıllarda çeşitli buhranlar yaşamışlardır diye düşünüyorum. Toplum onları kucaklarsa bu buhranlar hafifler kanımca. O RENGI ONLAR VERIYOR u Ailelere, trans bireylere tavsiyeleriniz var mı? Onları olduğu gibi kabul ederlerse, onlara yaşama alanı verirlerse sancılı geçmez süreç, bana göre. O yıllarda orduda komutan bir babanın trans birey evladını sokağa başka bir deyişle fuhuşun kucağına attığına tanık oldum. Bu dünyada herkesin yaşama hakkı var. Özellikle trans bireyler dünyaya gökkuşağının rengini veriyor. Erkek bedeninde kadın ruhu yahut kadın bedeninde erkek ruh. Hem X hem Y kromozomları Hazel müthiş devrede. O yüzdendir ki çok kıvrak zekâları var, çok sanatçılar, çok yaratıcılar, mizah anlayışları çok gelişmiş. Madalyonun öteki tarafı da var tabii. Yani kişi erkek yahut kadın olup trans bir bireyi de sevebilir. Böyle örnekler de biliyorum. Hatta evlenip çocuk sahibi olup mutlu mesut yaşayanlar var aralarında... Hazel’den “Çünkü ben kadın olacaktım... Filizleniyordu Hazel ve hayat şartları ve yine nice yaptırımlar onu bekliyordu. Belki boştu ama batıldı da ama o da gelinlik giymeliydi... Gün geçtikçe kök saldı Hazel, zamanla Polyanna’yı ve doğaçlamayı öğrendi. Alınganlığı devam etti yıllar boyu. İnsanlardan çok şey bekledi... Sevginin sınırlarını zorladı... Çok ama çok ağladı... Adaklar adadı... Uğruna ölesiye karşılıksız nice aşklar yaşadı... Bunca yıl kendini yedi durdu... Rimel, Lady Rose Selections (makyaj ürünleri) ve woman’lık (kadınlık) adına...” “Transgender olmak benim tercihim değil sadece yaşama dair benimsediğim olgudur... Demek istediğim, bizim gibiler... en azından ben; dünyaya kadın olarak geldim ama erkek bedeninde... Çocukluğumdan itibaren cinsiyetimden memnun değilim. Hemen her vakit obsesiftim. Kendimi dinler dururdum... Ya vajinam olmadan ölürsem. ‘Kadın elinin kiri’ diye düşünen ve tabu olmuş bu memlekette ne denli kadınlığımı yaşayabilirim... düşünceleri, fırtınaları beni yıllar yılı yedi bitirdi... Ancak şu var ki her zaman kadın gibi hissettim.” Ayten’den “Kardeşimin o gün (liseden atıldığı gün,16 yaşında) okuldan gelip kapının ağzında durduğu halini hiç unutamam. Bıyıkları yeni terlemişti. Üzerinde lacivert ceketi, beyaz gömleği ve gri pantolonu. O günden sonra tayt giydi, sonra etek... Tırnaklarını uzattı, oje sürdü, kaşlarını aldı. Bir akşam bana ve anneme ‘Kendime Hazal adını koydum’ dedi. Yıllar içinde adını Hazel’e çevirdi.” HİLAL KÖSE Ayten Görgün Smith, 2018’den bu yana Endonezya’da Diponegero Üniversitesi, Sosyal ve Siyasal Bilimler Fakültesi’nde iletişim dersleri veriyor. İki çocuk annesi. “Evlatlardan biri trans birey olabilir, ebeveynler onun dertleriyle meşgul olurken diğer çocuklarına ilgilerini sürdürmeliler. Çocukları eşit seviyor olabilirsiniz ancak ilişki dengesi önemli.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle