15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 15 NİSAN 2020 ÇARŞAMBA EDİTÖR: ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR TASARIM: MEHMET AMAN OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ÇİZGİLERE HALK KATAN ADAM YALÇIN ÇETİN METİN PEKER KARİKATÜRCÜLER DERNEĞİ BAŞKANI Ah hafıza! Nasıl da unutuluşa yazgılı. İyiler, yetenekliler, iz bırakanlar, çizgi ve hayat bırakanlar, toplumsal kurtuluşun bayraktarları unutulmuşluğun galerisinde tekrar teşhis edilmeyi, tazeliklerinin ve eskimemişliklerinin tekrar ve tekrar keşfedilip zihin haritalarında çiçek açmasını bekliyor. Çünkü dayanışma ve yetenek, yetenek ve vefa sürekli keşfedilmeyi bekliyor. Yalçın Çetin, çetin ceviz olarak, bükülmeyen bir iradenin dimdik duran bir çizgi çiçeği, özgürlüğün ezgisi olarak yaşadı. Emperyalizm ve faşizm, onun karşısında bir ömür durduğu ve durmaktan da hep gurur duyduğu iki kötülük abidesiydi. Durmadı. Yılmadı. Yıkılmadı. Karamsarlığa kapılmadı. Kalemini ve aklını insanlığın kurtuluşuna adadı, sömürgen ve vahşi baskıların karşısında işlek tuttu. Çünkü eşitsizliğin ve baskının yanıltıcı çemberinde ömür tüketenler vardı ve bu tüketmeye dur demek gerekirdi. Şimdi o bayrak, onun kalemle yükselttiği bağımsız ve özgür Türkiye bayrağı orada duruyor ve daha da yükseklere çıkarılmayı bekliyor. Yurtsever haykırış Daha güzel, daha anlamlı bir dünya istemek, şık ve arındırıcı bir ruhsal dinginlik aramak ve görkemli bir gölgede serinlemek, devrimci saflığın inceliklerini bulut gibi yukarılarda tutmak, gezdirmek... İşte Yalçın Çetin bunu istedi, bunun için yaşadı. Davasını büyük bir meydana kurarcasına, herkesi davet edercesine, yüreğiyle ve kendisine duyduğu güvenle sevdi, sahiplendi. Onun mazlumlardan yana insanca kıvrılan kaleminden daima eşitlik daima adalet döküldü. Şimdi solgun günlerin ortasında devrimci bir ruhla umudu tazelemek, Yalçın Çetin naifliğinde hayatı, sevgiyi ve özgürlüğü kurcalamak gerek... Onun gülümsetme gücünün yine suda yüzen kayık gibi görünür olmasını inatla istemeliyiz bugün. Çünkü, dünyanın vahşileşmiş yüzünün, ani bir dayanışma dayatan bu günlerinde nasıl şaşkın, nasıl aciz, nasıl nobran ve noksan kaldığını hep birlikte görüyo ruz. Dayanışma olmadan ne sağlık, ne insanca yaşam ne de özgür zihinler var olabilir, var kalabilir... Yalçın Çetin’den, her şeyden evvel, bu genç, çok genç yaşta yitirdiğimiz delifişek zekâdan ve onun hünerli elinden yansıyan o antiemperyalist çizgi coşkunlukları, yurtsever haykırış ve devrimci kararlılık, bir sorumlu aydın ve sanatçı portresini imliyor bize. O çizgi bugün her zamankinden daha daha elzemdir... Bir gün mutlaka Yalçın Çetin, sanatsal düşüncelerini ve onun vücut bulmuş hali karikatürlerini, içten gelen, net ve sarsılmaz bir çekim kuvvetiyle açığa vurur. Onun çizgileri mesajını, özlü ve açık bir biçimde sunuma bırakır. Bunu sanatının duyarlılığı ile açıklayabileceğimiz gibi, sanatı halkın uyanışının bir parçası kılma arzusuna da bağlayabiliriz. Çünkü sanat, halka giden yol üzerinde görülmeyi bekler hep... Yalçın Çetin o en genç hallerinde, karikatürün saf haliyle yetinmemiş, teknoloji ile çizgi bireşimine doğru giden yolda, çizgi film dolayımında sayısız taslaklar ve denemeler de gerçekleştirmiştir. Yenilikçi ruhunu, sanatın dinamik ruhuna katmayı bilmiştir. Yıllar yıllar derken vefatının üstünden on yıllar geçti. O gülümsemesi, çizgisi kadar parlak Yalçın Çetin yeniden kendisine dönülmeyi bekliyor. Bir büyük yazarımız, “Bir gün bana döneceklerdir” dememiş miydi? Kendi değerini bilen sanatçı edasıyla. İşte Yalçın Çetin’e de çizgiyi hakiki kardeş sayanlar elbet bir gün, ama bir gün mutlaka döneceklerdir. Öğrene öğrene öğretmek, öğretirken hep öğrenen olmak, hep öğrenen kalmak, bunu becermek, bunu başarmak... İşte, sanatçının asıl durması gereken nokta burasıdır. O burada durmayı bildi... Yürek titreten çizgiler Yalçın Çetin, kısa duyuşları, etkili sunuşlarla aktarmanın özüne varmıştı. Onun “güm güm” diye yürek titreten çizgilerinden öğrenilecek çok şey vardır, ki kendisi de sanatını daima bir öğrenen olarak icra etmenin derdinde ve inceliğindeydi. Öğrene öğrene öğretmek, öğretirken hep öğrenen olmak, hep öğrenen kalmak, bunu becermek, bunu başarmak... İşte, sanatçının asıl durması gereken nokta burasıdır. O burada durmayı bildi... Çizgileriyle bugünün güncelliğini dahi yakalamayı bilen, çünkü sanatın hep güncel kalabileceğini bilen Yalçın Çetin, kendisini bilen sanatçıların vakurluğu ve içten huzuruyla yukarılarda bizi seyreylemektedir. Ona şimdi buradan yeni bir dayanışma ruhuyla el sallayabilirsek ne mutlu bizlere... İktidarın hukuku ‘kişiye özel’ AV. CİHAN ARIK Aristoteles, “denkleştirici adalet teorisi”ni, bir hukuki ilişkideki tarafların eşit muamele görmesi, kişisel unsurların dikkate alınmaması ile açıklamıştır. Asırlar sonra 1789 tarihli İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nin 6. maddesinde bütün vatandaşların kanun önünde eşit olduğu vurgulanır. Keza anayasanın 10. maddesi şöyledir: “Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” Kısacası “kanun önünde eşitlik ilkesi” evrenseldir ve asırlar öncesinden günümüze kadar gelip yasalarla korunmuştur. Gelelim “kişiye özel” infaz hukuk rejimine.. Akla zarar kıyaslama Bilindiği üzere gazeteciler Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan ve Hülya Kılınç MİT Kanunu’nun 27. maddesinin 3. fıkrasına göre tutuklanmış ve halihazırda haklarında çıkacak olan iddianameyi beklemektedir. Peki, bazı maddeleri Meclis’ten geçen infaz yasasında hangi suçlar istisna olarak tutuluyor: Kasten öldürme, cinsel saldırı, cinsel istismar, terör örgütü kurma, yönetme ve üyelik, uyuşturucu madde ticareti... Bu gibi ağır suçlarla MİT Kanunu’na muhalefet iddiası ile tutuklu bulunan gazetecileri aynı kefeye koyup istisna olarak tutmak “kanun önünde eşitlik ilkesi” ile bağdaşmamaktadır. Nedeni ise basittir: “Devlet İstih Zihniyet aynı, sureti farklı. 2009’da kumpas davaları için gece yarısı getirilen teklif ile değiştirilen yasalar, FETÖ’nün eseri ise önceki gece yarısı değiştirilen madde teklifi kimin eseri? barat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu”na karşı suçlardan tutuklu olan sadece Barışlar, Hülya Kılınç gibi gazeteciler bulunmaktadır. Hatırlamak gerek Başka bir örnekle durumu anlatalım. İnfaz Yasası kapsamında olan insan ticareti, göçmen kaçakçılığı, yağma (gasp), hırsızlık, rüşvet, zimmet, irtikap vb. gibi oldukça ağır cezaları gerektiren suçlardan mahkum olanlar, mahkum oldukları cezanın yarısını infaz kurumunda çekecekken infaz yasası kapsamı dışında bırakılan MİT Kanunu’na muhalefet iddiası ile tutuklu bulunan Barışlar ve Hülya Kılınç, mahkum oldukları takdirde cezanın üçte ikisini infaz kurumunda çekecektir. Kaldı ki suçlama konusu maddeden ceza alınsa dahi infazı en fazla 8 ay olacak olması, tutukluluğun bir tedbirden ziyade peşinen cezalandırma yapıldığını gösterir. Gece yarısı göklerden gelen karar var... İstisna sayılan suçlardan mahkum olanlar kalıcı olan bu düzenlemeden yararlandırılmadığı gibi, İnfaz Kanunu’nun geçici 6. maddesinde yapılan ve özel af mahiyeti taşıyan düzenlemeden de yararlandırılmamaktadır. Bu örneklerden de anlaşıldığı üzere düzenleme, eşitliğe ve adalete aykırı bir şekilde tamamen “kişiye özel” uygulama şekline dönmüştür. TBMM’ye getirilen yasa teklifi ile “kişiye özel” uygulama olayını en son 2009’da görmüştük. Şöyle ki: 2009’da 25 Haziran’ı 26’sına bağlayan gece yarısı TBMM’ye getirilen teklif ile asker kişilerin TCK’nin 250. maddesine giren suçları işlemesi durumunda sivil savcılıklar tarafından soruşturulmaları ve sivil mahkemelerce yargılanmaları ilkesini getirmişlerdi. Bununla kumpas davalarda askerlerin yargılanmasının önünü açtılar. Dönemin savcı ve hâkimleri tarafından Kozmik Oda arandı, Türkiye Cumhuriyeti’nin 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ve TSK’nin vatansever subayları tutuklandı. Kime hizmet eder? Zihniyet aynı sureti farklı. 2009’da kumpas davaları için gece yarısı getirilen teklif ile değiştirilen yasalar FETÖ’nün eseri ise önceki gece yarısı değiştirilen madde teklifi kimin eseri? FETÖ borsasını ortaya çıkaran ve FETÖ’nün kirli yüzünü anlatan gazeteciler Barış Terkoğlu ile Barış Pehlivan’ın tutuklu kalması ve gece yarısı operasyonu ile İnfaz Yasası kapsamının dışında tutulması kimin amacına hizmet eder? Ölüm korkusu mu ekmek kavgası mı? PROF. DR. NAZİFE GÜNGÖR ÜSKÜDAR ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ Türkiye’de 10 Nisan akşamı saat 21.00 sıralarında, o gece 00.00’da başlamak üzere iki gün boyunca sokağa çıkma yasağının uygulanacağına ilişkin kararın açıklanması üzerine insanlar panik halde sokağa döküldü. Market raflarında ne var ne yok telaşla poşetlere doldurulurken sosyal mesafe çoktan aşılmış, fiziksel temas had safhada. Anımsayacaksınız. 15 Temmuz akşamı da ilk anda insanlar marketlere, fırınlara doluşmuş, ne buldularsa alıp evlerine taşımışlardı. Olay netlik kazanınca insanlar rahatlamışlardı. Medyanın görevi halkı suçlamak değil, aydınlatmaktır. Dolayısıyla da 10 Nisan akşamını, kitlelerin dinamiğini analiz etmeden temelsiz ve peşin hükümle ele almak doğru değil. O halde kitleleri iyi tanımak, içerisinde bulunduğu koşulları çok iyi analiz etmek gerekiyor. Bilmeden, kendi durduğu yerden, kendi koşulları içerisinden başkalarına bakıp sonuç çıkarmak akıl alır gibi değil. Ne yazık ki medya bunu sıklıkla yapıyor. 10 Nisan akşamı halkın panikle sokaklara dökülmesiyle birlikte çoğu medya organının başlattığı halkı hor görme, karalama, yargılama yönündeki tavırları gerçekten hiç şık durmadı. Medyanın toplumda bir yanıyla bilgi aktarıcı, bir yanıyla da gözcü rolü üstlendiği doğru. Ancak bu gözcülükte objektifi halka değil, sistemin kurum ve kuruluşlarını işletenlere çevirerek yapması gerekiyor. Yani medya, bir yandan halka bilgi aktarımı yaparken bir yandan da sistemin işleyişini halk adına gözlemleyerek işleyişteki olumluluk ve olumsuzluklar hakkında toplum adına kanaat oluşturmalı. Oysaki görünen o ki medya bir misyon karmaşası içerisinde. Öncelikli korku Aç kalma korkusu diğer tüm korkulardan önceliklidir. Kriz dönemlerinde insanların özellikle de kitlesel ortamda duygu odaklı dinamikleri akıl odaklı dinamiklerinin önüne geçer. Bu yöndeki tavır ve davranışlarının motivasyon kaynağı ise temel gereksinimlerdir. Buna göre eğer kitleler bir biçimde aç kalma korkusuna kapılırlarsa diğer bütün tehlikeler vız gelir. İnsan, doğası gereği öncelikle yaşamda kalmak için temel gereksinimlerini karşılamak ister. Temel gereksinimlerini karşılayamayacak olma korkusu, onu diğer bütün tehlikeleri hiçe sayma noktasına getirebilir. Hele ki o tehlike olasılık dahilinde ise aç kalma tehlikesinin yanında hiç kalır. 10 Nisan akşamı koronavirüs eksenli tüm kaygılar bir anda ekmek kavgasına yenik düştü. Kitleleri iyi tanımak gerekiyor. Özellikle de işin karar verici kısmında bulunanların, karar oluşturma, strateji geliştirme süreçlerini toplumun tüm dinamiklerini dikkate alarak yapmaları, beklentilere uygun yanıtlar alınması açısından çok önemli. Toplumlar her ne kadar zaman zaman birtakım olaylar ve durumlar karşısında kitlesel bir homojenlik hali ortaya koysalar da ayrıntılarda çok ciddi farklılıklar mevcuttur. Bu farklılıkları anlamak için toplumun sosyoekonomik ve sosyokültürel dinamiklerini doğru analiz etmek gerekiyor. Bunu yaparken tarihsel dinamiği de göz ardı etmemek lazım. Kitle değil, yönetenler ders çıkarmalı Nitekim insanlık tarihi boyunca yaşanan tüm savaşların, çatışmaların temelinde ekmek kavgası olduğunu unutmamak gerekir. İşte tam da bu nedenle toplumu analiz ederken insanların öncelikle gelir durumlarına, yaşam standartlarına, iş ve uğraş koşullarına bakılması gerekir. Öncelikle toplumun kendisini güvende hissetmesi gerekir. Her toplumun kendine özgü bir kültürel karakteri vardır ve bu da hangi durumlarda hangi davranış biçimlerini sergileyeceğini büyük ölçüde belirler. Kültürel kodların izini ise tarihsel dokunun ayrıntılarında sürmek en doğrusu. Kitleler değil, yönetenlerin geçmişten ders çıkarması beklenir. Özellikle panik durumlarında kitleler günü kurtarmanın telaşına kapılırlar. Böyle durumlarda geçmişteki yaşanmışlıklara ilişkin kâbus kareler panik haldeki insanın zihninde yeniden belirir ve paniği besler. Sonuç olarak insanları her şeyden önce aç kalma tehlikesiyle karşı karşıya bırakmamak gerekiyor. Ekonomik güçlükler içerisinde kıvranan, maddi yetersizlikle başa çıkmak için çabalayan insanı için virüsle mücadele, ölüm riski gibi şeylerin fantazyadan ibaret olacağını göz ardı etmeyelim.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle