16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 12 NİSAN 2020 PAZAR EDİTÖR: MÜNEVVER OSKAY TASARIM: ECE KURTULUŞ DİZİ Ortaçağ geleneği: Halk insan değildi ESKIDEN AĞALARIN SAVAŞLARI TALAN IÇINDI, ŞIMDIKI SAVAŞLARI TOPRAK IÇIN, NÜFUZ IÇIN Size şimdi azıcık Çukurova Ağalarından söz açayım da sonra gene asıl konumuza geçeriz. Çukurova Ağalarının Kadirli kolu... Bunların çoğu eski oba beylerinin ağalarının soylarından gelmedirler. Bir kaçı da Türkmen ulemasından. Türkmenin okur yazar kısmı. Bir de son yıllarda türlü sebeplerle toprak sahibi olmuş kişiler. Türkmen ağalarından beylerinden gelenler epeyce okumuşlardır. Türkmen yerleşince, kasaba olunca bu ağalar ikiye, üçe ayrılmışlar, savaşmışlardır. Eskiden savaşları talan içindi. Şimdiki savaşları toprak için, nüfuz içindir. Bir de çeltik vardır ki, su, ark; toprak; bunları biribirine düşürür. İlk zamanlar 1920 sıraları bunlar o kadar güçlü, o kadar zengin değildiler. Kozanoğlu isyanından sonra burunları azıcık kırılmıştı. 1923‘ten sonradır ki bunlar canlanmaya başladılar. 1925‘ten sonra dağlara eşkiya çıkarmaya başladılar. 1930‘da öyle hale geldi ki Toroslar, Ağa eşkiyalarından geçilmez oldu. 1933‘te Nazmi Sevgen kumandasında bir birlik gelip eşkiyaları ortadan kaldırdı. Ağaları da Diyarbakır’a sürdü. Güçlenerek geldiler Ağalar Diyarbakır sürgününde birkaç ay kaldıktan sonra geri döndüler. Geri döndüler ama, iyice de güçlenmeğe başladılar. Oldum olası, Osmanlı devrinden bu yana bu ağalar ikiye, üçe ayrıldılar. Kasabaya gelen memur, Kaymakam, Jandarma Kumandanı, Mal Müdürü bir yandan bir yanı tutmak zorundaydı. Bütün ağaların suyuna gitmek zorundaydı. Hükümete işi düşen halk, önüne Ağa katmadan dairelere gidemezdi. Gitse de işini gören olmazdı. Bu bir Ortaçağ geleneğiydi. Halk insan değildi. Konuşmasını bilmezdi. Gelen memur bunlara dayanmak, bunların faydalarınca gitmek zorundaydı. Yoksa iki gün bile dayanamazdı. Gelen memur bir yanı tutup da bir yanı tutmadı mı, yandı. Öbür taraf onu hemen, allem eder; kallem eder attırırdı. İyi biliyorum... İyi biliyorum, 15 yılda otuzyedi kaymakamın Kadirli’den gidişinin sebeplerini iyi biliyorum. Çoğunun içinde bulundum. 1Halkın faydasıyla birlik olup, Ağalara karşı koyanlar.. Bunlar çok genç adamlar.. İki üç gün içinde Ağalar onları toz ediverirler. O fıkaralar da neye uğradıklarını bilemeden geldikleri gibi apar topar giderler.. Yıllar geçtikten, tecrübe sahibi olduktan sonradır ki, neye uğradıklarını; başlarına neyin geldiğini anlayabilirler ancak. 2Gelen yeni Kaymakamı kasabanın ağalarının bir bölüğü tavlar. Nasıl tavlarlar, bunun da türlü yolları vardır. Bu sefer öteki bölük o Kaymakama düşman olur. Başlar hakkında uğraşmağa... O da çok yaşamaz, çeker gider. 3Gelen yeni kaymakam feleğin çemberinden geçmiştir. Ağaların büyük güç olduğunu bilir. Bütün ağaların faydasına çalışır. Bu sefer de halk sızlanmağa başlar. Halk sızlanmağa başlar ama, kim dinler. Çeltikçiler doymazlar. Bu Savrun suyu ne kadar bir çeltik sahasını sular, hesaplamazlar. Su, ekilen sahalara yetmez. Yetmeyince de başlar kavgalar. Su çalmalar. Su için silâhlı çatışmalar, cinayetler. Çeltiğin susuz kalması, ölmesi demektir. İyi sulanmış çeltik bire yüz, bire yüz yirmi verir. Bu bir ölüm kalım savaşıdır. Savrun suyunun her damlası bir damla altınken geliyor kaymakam, bu sudan iki ark daha çıkarıyor, satıyor. Binde bir dinlerlerse halkı, o kaymakam da gider... 4Bir de kaymakamlar Kadirlide çeltik kurbanı olmuşlardır. Bazıları çeltikçilerle ortak olurlar. Para vururlar. Çeltik yüzünden bazan hepsiyle dost olanları olmuştur. Bazıları gene bir tarafın faydasına çalışıp, bir tarafın zararına... Gene uçar kaymakam... Memet Can’ın macerası İşte on beş yılda otuz yedi kaymakam... Şimdi gelelim Memet Canın macerasına... Kış basıyor.. Ortalık çamur deryası... Bir de İstanbulda Kadirliyi Güzelleştirme Derneği var. Kaymakam, düşünüyor ki, bu dernekten faydalanılabilir. Derneği Kadirliye taşıtıyor. Derneğin elinde hemen hemen hiç para yok. Belediyeyse tamtakır. Bütçesi altı yedi bin lira kadar bir şey... Sormadım, belki daha fazla, daha az... Her neyse bu parayla hiç bir şey yapılamaz. Bu derneğe para yolu bulmalı. Ama nasıl, nereden? Burada bir Savrun çayı var.. Bu çayın suyu altından da değerli... Çayın sulariyle çeltik ekilir. Eskiden beri burada, Savrundan su almak için arklar yapılmış... Bu arkların sahipleri var... Yani suyun mülkiyetine bir çeşit sahip çıkma... Bu arklardan birisinin sahibi her yıl arkını altmış, yetmiş bin liraya kiralar... İşte bu arklar içinde Belediyenin de zamanında çıkarılmış iki arkı var. Kaymakam düşünüyor ki, bu arklarda iş var. Bu arkları ihya edip satmalı... Arkları ihya edip açık arttırmayla satılığa çıkarıyor seninkisi... Sanırsam çeltikçilerden birisi bir arkı altmış bine kiraya alıyor. Bir anda altmış bin lira... Derken ötekini de satıyor... Hikâye uzun, bu su işi çok önemli bir iş... Yazın, Savrunun suyu azaldığından bir damla su bir kan değerindedir.. Çeltikçiler doymazlar. Bu Savrun suyu ne kadar bir çeltik sahasını sular, hesaplamazlar. Su, ekilen sahalara yetmez. Yetmeyince de başlar kavgalar... Su çalmalar... Su için silâhlı çatışmalar, cinayetler... Çeltiğin susuz kalması, ölmesi demektir. İyi sulanmış çeltik bire yüz, bire yüz yirmi verir. Halbuki suyunu alamamış çeltik bire otuzdan yukarı çıkamaz. Bu bir ölüm kalım savaşıdır. Kaymakamın suçu! İşte durum böyleyken, Savrun suyunun her damlası bir damla altınken geliyor kaymakam, bu sudan iki ark daha çıkarıyor, satıyor. İki ark çıkınca suları azalan, iki arklık suları azalan ark sahipleri kızıyorlar. İki saha çeltik daha ekleniyor çeltiklere, buna da kızıyorlar. Belediye arklarını açık arttırmayla alan çeltikçinin düşmanları da, arkları o adamlar aldı diye kızıyorlar... Şimdi, bir Kaymakam, Ağaların aracılığını ortadan kaldırıyor. Bu, büyük bir suçtur. Gerçekten, bir Kaymakam bu büyük suçu nasıl işler, ben kendi hesabıma buna şaşıyorum. Bence bu Kaymakam salt Yaşar Kemal, Kadirli’de akrabalarıyla. Tam arkasındaki kardeşi Recep. Yine arkada yengesi Fatma ve yanında Tilda Kemal. Fotoğrafı çeken Bedri Koraman. Yıl 1973. Demirciler Çarşısı Cinayeti yeni çıkmış... yürek... İkinci suça gelince, Belediye arklarını onarıp, iki arklık sularını ellerinden alıyor. Bir de satıyor. Bu da olacak iş mi? Şimdi dedikodular... Dedikodu makinasının işlemesi gerek... Kaymakam hakkında Ankaraya teller çekmek gerek... Ağalar adamlar tutup, her gün, tel üstüne tel çektirmeğe başlıyorlar Ankaraya... Ben arzuhalciydim, eskiden... İnsan hali, ben de arzuhalciyken bir Kaymakam, rüşvetçi bir kaymakam için arzuhaller yazmıştım. Öyle dokunaklı yazmıştım ki... Duyduğuma göre, on dört yıl önce yazdığım bu arzuhalin kopyesi ellerindeymiş, işte bu arzuhali adapte ederek Kaymakam için çekmişler. Dostlarım söylediler, bu işde senin de suçun var, dediler. Arzuhalin az daha başımıza işler açıyordu. İnanmış insan başarır Memet Candan özür dilerim, bunca yıl sonra gerçekten kötü bir Kaymakam için yazdığım arzuhalin kendisi için kullanılacağını ne bilirdim? Bir de Memet Can gibi bir Kaymakamın, bu çağda kasabama Kaymakam olacağını ne bilirdim.. Elime geçirirsem, bu arzuhalimi İçişleri Bakanlığı ilgililerine göndereceğim. Bir daha böyle bir arzuhal alırlarsa makbul saymasınlar. Eline azıcık para geçirdi mi, Kaymakam başlıyor işe.. Gün geçirip vakit vermeden zamana... Hemen işe sarılıyor... Bir elin nesi olur ki...“Kaba ağacın gürlemesi dal ilen” derler. Bizim Kaymakam da kasabada, kasabanın gerçekten güzelleşmesini istiyen iyi insanlarla birleşiyor. Bir de öğretmenler, memurlar, köylüler, Kaymakamı bir iyice tutuyorlar. Sen doğru çalış, eğri bulur belâsını... Kasabanın aydınları, köylüler, tüm iyiler birleşip kolları sıvıyorlar. Engel ne kadar büyük olursa olsun... İnanmış insan, iyi iş yapmağa yönelmiş insan başarır... Not: Yazılar, o günkü (Mart 1962) yazı biçimine sadık kalınarak aynen yayımlanmıştır. YARIN: Kaymakamın ordusu 20 SANIK HAKKINDA MÜEBBET HAPIS CEZASI ISTENDI Kaşıkçı iddianamesi kabul edildi Washington Post yazarı Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın, evlilik işlemleri için 2 Ekim 2018’de girdiği Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğunda katledilmesine ilişkin yürütülen soruşturma sonucunda 20 sanık hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan iddianame, gönderildiği İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nce kabul edildi. İdddianamede, Kaşıkçı’yı Suudi Arabistan’a götürmek, kabul etmediği takdirde öldürmek üzere fikir birliği ve ortak suç işleme kararı ile hareket eden, eylemi planlayan, suça doğrudan katılan ve Kaşıkçı’yı boğarak öldüren 18 kişi hakkında “tasarlayarak ve canavarca hisle eziyet çektirerek kasten öldürme” suçundan ayrı ayrı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmaları talep edilmişti. Kaşıkçı’nın öldürülmesi eylemini gerçekleştirmek üzere görevlendirme yapıp diğer sanıklara gerekli talimatları veren sanıklardan Ahmet bin Muhammed El Asırı ve Saud Al Kahtanı hakkında “tasarlayarak ve canavarca hisle eziyet çektirerek kasten öldürmeye azmettirme” suçundan ayrı ayrı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılması istenmişti. l AA YEREL RADYOLAR YARDIM IÇIN KDK’YE BAŞVURDU Bedel karşılığı spot yayımlansın Koronavirüsle mücadele sürecinden ekonomik olarak olumsuz etkilendiklerini belirten yerel radyocular, Kamu Denetçiliği Kurumu’na (KDK), “kamu bankalarının yerel radyo ve reklam ajanslarına kredi kolaylığı sağlaması, kurumların ‘evde kal’ spotlarının bedel karşılığı yerel yayın organlarında yayımlanması” taleplerinde bulundu. KDK’den alınan bilgiye göre, yerel radyocular, yardım talebiyle kuruma yaptıkları başvuruda, işletmelerin tatil olması nedeniyle bölgesel reklamların aksadığını ve alacaklarının tahsil edilememesi nede niyle zor durumda olduklarını belirtti. Frekans kiraları, ofis masrafları, elektrik giderleri, telif ödemeleri, personel maaşları ve ekipman ücretleri nedeniyle zor bir döneme girdiklerini bildiren yerel radyocular, KDK’ye şu talepleri iletti: “Kamu bankalarının yerel radyo ve reklam ajanslarına kredi kolaylığı sağlaması, kurumların ‘Evde kal’ spotlarının bedel karşılığı yerel yayın organlarında yayımlanması, belediyelerin salgına karşı yaptıkları çalışmalarını yerel yayımlarda anlatması...” KDK’nin, söz konusu talepleri incelemeye aldığı bildirildi. l ANKARA / Cumhuriyet Çözümü zor büyük ikilem ve koronayı kontrol için eksik 4 koşul Rejimin siyasi oy hesaplarıyla, muhalif belediyelerin halka hizmetlerine yaptığı, kendilerini sürekli küçük düşürecek anlamsız müdahalelerini bir kenara bırakın.. Şu dönemde olağanüstü sürecin sorumluluğunu muhalefetle ortak adımlar atarak paylaşma basiretini gösterebilse, ülke için her şey daha sakin ve kolay geçecek. Gece 00.00’da sokağa çıkma yasağını ilan etme gibi gelebilecek öneri ile belki de yaşanan dün geceki panik ve büyük bulaşma önlenebilirdi. Belli ki Saray ve çevresi ülkeyi yönetmekte yeterli fikirsel donanımdan yoksun. Önlerindeki, belki de bizim resmen görmediğimiz korona tablosu da onları paniğe sevk etmiş olabilir. En az 3 haftalığa yayılması zorunluluğu olan total yasağın doğuracağı ekonomi kaygısı anlaşılabilir bir şey... Hele bütçenin delik deşik olduğu ve ekonomiden bütçeye akacak paranın neredeyse durduğu bu günlerde.. Ne yedek akçeleri var ülkenin geleceği için ne da tez elden satabilecekleri. Hepsini harcayıp bitirdiler. Üstelik otoyol, köprü, geçit, şehir hastaneleri, havaalanları vb. tüm bu övündükleri “büyük eserler”e Hazine’den aktaracakları milyarlar birikip dururken. Büyük ikilem Fakat ülke ve ekonomi aynı zamanda bir korona kıskacı içinde.. Hem ekonomiyi temel üretim alanlarında ölçüde açık tutacaksın hem de korona yayılmasını önleyecek ve adım adım yok edeceksin... Bir ikilem ki, çözümü zor problem. Genellikle dünyanın yaptığı “üç hafta yasak”. Öncelik koronayı kontrol altına almaya veriliyor. Çünkü, insan canı ve sağlığı birden ön planda, çünkü modern zamanlarda dikeylikte, bulaşıcılıkta ve kitlesel ölümlerde bugüne kadar görülmemiş bir salgınla karşı karşıyayız. Bekleyelim bağışıklık kazansın millet, gripten de insanlar ölmüyor mu gibi toplum açısından safsatadan başka anlamı olmayan politikaların geçerliği yok. Toplum bir an önce bu beladan kurtulmak istiyor. Bunun da şimdilik en geçerli yöntemi, yasak. Bu ekonomiyi de durduracak şüphesiz. İkilemin orta yolu veya 4 koşul eksikliği Ya ekonomi ya da virüs, seçeneğinin orta yolu yok mu, rejimin de aradığı bu. Fakat bu “hem ekonomi üretecek hem virüs artmayacak” mükemmel yolun ülkemizde uygulanması mümkün mü? Evet olabilir(di). Birinci koşul, çalışanların yolculuğunda, işyerlerine ve dönüşlerine kadar uzanan günlük hayatının, en az yüzde 90’ın üzerinde koronasız geçmesini sağlayacak bir sistemi kuracaksın. Rejim olarak bunu kontrol edecek önlemler almaktan acizsen, askeri disiplinli bir koridor, (soğuk zincir gibi) kuramıyorsan, koronayı kontrol edemezsin. İkinci koşul, sahip olduğumuz insan davranışı, kültürü, cehaleti, umursamazlığı, akıllılığı, davranış biçimi, inancının müsaitliği vb. Bunun bir bileşeni var... Bu bileşenin, kendi başlarına bırakıldığında, ne kadar koronaya karşı savaşa ve politikalara destek olabileceği, bu anlamda ne kadar bir toplumsal bilince sahip olduğu konusunu önceki geceki testte gördük. Bu test ve daha önceki davranışlar bize yeterli fikir veriyor. Dolayısıyla insanların korona önlemlerine uyacağına güvenerek ekonomik faaliyete tam izin vermenin çok güvensiz bir ortam yaratacağı açık. Almanya ve biz, ne eksik Mesela Almanya, bu yolu seçti ve oradan ilerliyor. Almanların insan kültürü bileşeni bizimle hiç uyuşmuyor. Disiplin de var, inanç da, genellikle. Almanlar bu yolu seçerken, üçüncü bir koşulu derhal ve hemen uygulamaya koydular: Test sayısı 1.5 milyona gidiyor. Sıkı bir yaygınlığı kontrol. Bizde ise son iki şartın karşılığı yok. Dördüncü bir koşulun da yok, Almanlarla kıyaslarsak: Para! Oranın kasası dolu, dolayısıyla cephane desteği bol, bizde o da yok. Bizde beşinci bir koşulun karşılığı da zayıf, yöneten siyasetin kültürel ve akli içeriğinin güçlü olması! Evet, bu ikilemden nasıl kurtulacak rejim ve ülke? Tek şans sanki üç haftalık yasak gibi duruyor. Not: Amiral Battı’nın yayıncısının ve yandaş on paralık bazı yazarların sokağa çıkma konusundaki yüksek zekâlı parlak fikirleri (bu ikinciler iç savaş çıkaracaklar bile dedi), ülkede sadece koronayı kışkırtma görevi görüp durdu. Soruşturma değil araştırmaymış Doktor Sibel Gören’in çalıştığı sağlık kurumuna maske gönderen CHP’li İzmit Belediyesi’ne sosyal medyadan teşekkür ettiği için hakkında soruşturma başlatıldığını açıklamasının ardından Kocaeli İl Sağlık Müdürlüğü yazılı bir açıklama yaptı. Konuyla alakalı soruşturma değil araştırma yapıldığının öne sürüldüğü açıklamada, “Araştırma, inceleme, bir konu hakkında bilgi edinmek, varsa bir aksaklığı düzeltmek için kamu idarelerinde yapılan standart işlem olup bir soruşturma değildir. Bu inceleme de sadece paylaşımda bahsedilen malzeme eksikliğinin olup olmadığına yönelik yapılmıştır” ifadeleri yer aldı. l Haber Merkezi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle