17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 12 NİSAN 2020 PAZAR EDİTÖR: ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR TASARIM: MEHMET AMAN OLAYLAR VE GÖRÜŞLER UYGARLIĞIN BİLİM VE SANATIN YÜRÜYÜŞÜ MEYDAN ZAFERLERİ PROF. DR. ERHAN KARAESMEN Günümüzde de biyoloji ve tıp bilimleri ağırlıklı olmak üzere Uygarlık, doğadaki ve insan varlığının oluşumundaki evrimleri özetleyen olağanüstü bir mace uygarlık, büyük bir salgın düşmanına karşı mücadele veriyor. Klasik savaş meydanlarındaki silahlı bir karşılaşma değil bu. ralar dizisidir. Bilimsel ve sanatsal ya ratıcılık adı verilen unsurlarla destek lenmiş bir büyük yürüyüşün şanlı du raklamalar yaptığına tanık olunmuştur. Oralarda uygarlık, büyük meydan zafer leri kazanmıştır. Günümüzde de biyoloji ve tıp bilimle ri ağırlıklı olmak üzere uygarlık, büyük bir salgın düşmanına karşı mücadele ve riyor. Klasik savaş meydanlarındaki si lahlı bir karşılaşma değil bu. İnsan ak lının en önemli unsuru olan yaratıcılı ğın gücüyle teknolojinin iş görme bece resini de birleştirerek çok azimli bir di reniş sergileniyor. Zaferle bitmesi umu duyla insanlık tarihinden bazı yaratıcı lık örneklerinin hatırlanmasının bugünlerde moral verici bir boyutu olduğunu Marie Cruie Beethoven düşündüm. Aşağıdaki uygarlık zaferi örnekleri bu düşünceyi desteklemek üzere kaleme alındı. Curie ve kanser kurulmuş büyük iskeleler üzerinde koşuşturarak iki sene boyunca duvar ve çatı yüzeylerini boyamıştı. İskelede sırt üstü yatarak ve diz çökerek birbirinden Viyana’daki Theater am Kärntnertor adlı konser salonunda iki bini aşkın müziksever dinleyici Beethoven’ın kendisinin yönettiği orkestra ve koroyla bir Bu meydan zaferlerinden bazıları aşağıdaki gibi hatırlanabilir. Bilim ve insanlık tarihinin büyük kadını Marie Cruie’nin uzun yıllar büyük sabır ve meşakkat ürünü olarak geliştirdiği “Radyum” elementinin fiziksel bir nesne olarak ilk kez görünür hale getirilişi, bilim tarihinde yer alan bir resim tablosunun konusunu oluşturmuştur. Eski Paris yıllarında çeşitli amaçlı uğramalarımda ünlü enstitü Poincaré’nin büyük salonlarında asılı bu ünlü tablonun bir uygarlık zaferi heyecanını çevresine yayan atmosferinden çok kereler duygulanma fırsa etkileyici o yüzlerce duvar kompozisyonunu tasarlamış ve boyamıştı. Yemek yiyecek ve yorulan bedenine bakım yapacak vakit bulamıyordu. Büyük azim ve sabırla yapılan bu iş tamamlandığında, aylarca çıkarmadığı çoraplarını söküp aldığında ayak derisinin de bir bölümü gitmişti. Bunun acısını ve ıstırabını hayatı boyunca yaşadığı bilinirdi ama Sistina, onun için bir uygarlık meydan savaşıydı ve onu kazanmıştı. Sanat ve bilim tarihinde acılarla ve kederlerle anılmayan başka meydan zaferleri de vardır. Bereket versin. likte tüm görkemiyle bu benzersiz yapıtın bitiminde tarihe geçecek bir coşku gösterisi sergiliyordu. Sırtı seyirciye dönük bir Beethoven bu coşku gösterisinin farkına varamıyordu. Koronun solistlerinden bir sopran, büyük insanı kolundan tutup seyirciye doğru döndürdüğünde seyircinin coşkusu daha da yoğunlaşıyordu. Müzik tarihi anekdotlarına göre o akşamki dinleyici ve besteci buluşması saatlerce sürmüş bir heyecan fırtınasıydı, uygarlığın bir büyük meydan zaferiydi. Büyük Beethoven’in 250. doğum yılı tı bulmuştum. Adı henüz “kanser” olarak konmamış o uğursuz belaya yakalanışı da “Radyum” araştırmalarının olumsuz ve kederli bir ürünü olarak bilim tarihine geçmiştir. Tarihin akışı içinde hüzünlü yaşam öykülerine yol açan başka büyük bilim ve sanat zaferlerine de rastlanmıştır. İtalyan Rönesansı’nın büyük adamı Michelangelo, heykeltıraş, mimar, ressam ve kısaca sanat içeren her şey olarak tarihin parlak sayfalarını dolduran kişiydi. Vatikan yerleşkesinin girişindeki Sistina Kilisesi’nin duvar resimlerinin yapılması işi ona verilmişti. Bazı yardımcılarını da katkısıyla kilise mekânında Benzersiz yapıt İnsanlığın bir diğer yüz akı Ludwig van Beethoven, genç yaşta bastıran ve hayatında çeşitli güçlükler yaratan sağırlığı ile pratik yaşam güçlükleri yaşamıştı ama benzersiz bir iç ses örgüsü yoğunluğuyla ve alışılmışın çok ötesinde kudretli bir ses anlatımıyla uygarlık tarihinin müzik dilindeki en güçlü örneklerini vermeyi becermişti. Sadece müziksever dünyanın duyarlılığıyla değil genel kamuoyunun yoğun ilgisiyle de yaklaşık 200 yılını tamamlamakta olan ünlü 9. Senfoni’nin ilk dinletisinin yapılışının 196. yılına önümüzdeki günlerde yaklaşıyoruz. 7 Mayıs 1824’te dolayısıyla dünyada ve ülkemizde çeşitli kutlama programlarına tanıklık ediliyor. Bu satırların yazarının hem TRT3 klasik müzik programlarındaki bazı söyleşilerinde hem de şu anda yayın sürecine ulaşmış bir kitabıyla 9. Senfoni dahil, Beethoven’in son dönem yapıtlarının değişik açılardan irdelemesini yapmaya hazırlandığını da hatırlatmak isterim. Kübizmin doğuşu Pablo Picasso ve Georges Braque, geçen yüzyılların başlarında henüz üne kavuşmamış coşkulu, azimli iki genç ressamdı. İddialıydılar ve sanat dünyası tartışmalarına katılıyorlardı. Bu arada, kendi ikili ilişkilerinde de yüksek sesli bağırmalı çağrışmalı tartışmalar yaptıkları “Savaş, vatan hasreti, yaşam mücadelesi, ve güçlü fiziklerinden yararlanarak tekmeli yumruklu itiş kakışmalara girdikleri de bilinirdi. Paris’in Montmartre Mahallesi’ndeki mütevazı bir bekâr evinde paylaştıkları odadan fırlayıp merdiven doğum, ölüm ve aşk...” lerde birbirleriyle itiştikleri sanat tarihinin eğlenceli anekdotları arasında an Serra Menekay, Kırım’dan Türkiye’ye göç eden ve Sovyetler Birliği’nde sürgüne gönderilen ailesinin yaşadıklarını bir roman kurgusuyla anlatırken, Kırım halkının trajedisine ve demokratik direnişine de ışık tutuyor. latılırdı. Bu merdiven basamaklarındaki itiş kakışla aslında bir uygarlık zaferinin haberci çığlıklarıydı. Arkasından Kübizm denen muhteşem sanat oluşumu gürleyerek gelecekti. www.galeatiyayinevi.com galeatiyayincilik gletiyayincilik galeati2017 ‘Harika Çocuk Yasası’ Küçük çığlıkların büyük yaratıcılık ve uygarlık oluşumlarının simgesini oluşturuşunun duygulandırıcı ve anlamlı bir örneğini bu yakınlarda Ankara’da yaşadık. Büyük devlet adamı ve toplumsal gelişmenin sosyokültürel boyutlarına da duyarlı lider İsmet İnönü’nün evinde, ailenin genç fertlerinin müziğe ilgisini artırmak üzere bulundurduğu piyanonun başında geçtiğimiz akşamlarda bir büyük buluşma gerçekleştirildi. Ankaralıların günlük yaşam dilinde “Pembe Köşk” olarak bilinen ve bir bölümü müze olarak kullanılan tarihi yapıda, İsmet İnönü’nün “Harika Çocuk Yasası”nı çıkararak yurtdışına gönderdiği iki önemli müzisyenimiz İdil Biret ve Suna Kan, yetenekli genç müzisyen obua sanatçısı Ogün Koyunoğlu’nun desteklenmesi amacıyla düzenlenen özel bir törende Ankaralı sanatseverlerle buluştu. İnönü ailesinin hayatta olan son temsilcisi Özden Toker’in çok anlamlı açılış konuşması ile başlayan bu buluşmada İsmet İnönü’nün piyanosu başında, İdil Biret’i tuşlara dokunurken dinlemek bir başka uygarlık zaferi çığlığıydı. Sağlık sorunları dolayısıyla koltuğundan kalkamasa bile gönlüyle ayağa dikilen Suna Kan’ın oradaki varlığı dokunaklı başka bir anlam taşıyordu. ATATÜRK ‘Tekâlifi Milliye’yi anlatıyor3 İki gündür “Tekâlifi Milliye”nin ne demek olduğunu ve bugünkü koşullarla karşılaştırılmasının niçin doğru olmadığını, Mustafa Kemal’e bu yetkinin KütahyaEskişehir Muharebesi’ndeki yenilgi sonrasında verildiğini ve Atatürk’ün bu konuda neler söylediğini anlatıyorum. Bugün Cuma günü kaldığım yerden Atatürk’ün sözleriyle devam edeceğim... Anımsayacaksınız, Cuma günkü alıntımın son bölümü şöyleydi: “İstiyorlardı ki, kendi beklentilerine göre bozguna uğramış ve bozgunu devam edecek olan ordunun başında benim de kişiliğim bozguna uğrasın! Diğer bazı kişiler, diyebilirim ki çoğunluk, bana olan güven ve inançlarından dolayı, samimi olarak ordunun fiilen başına geçmemi istiyorlardı.” HHH Şimdi oradan yine Atatürk’ün sözleriyle devam ediyorum: “Henüz fiilen komutanlığı üstlenmemi sakıncalı görenlerin de görüşü şu idi: Ordunun, bundan sonraki herhangi bir savaşta başarılı olamaması, tekrar geri çekilmesi uzak bir olasılık değildir. Bu durumda ben fiilen ordunun başında bulunursam, genel anlayışa göre son umudun da tükenmiş olduğu gibi bir görüşün doğması olasıdır. Oysa henüz genel durum, son önlem, son çare ve son kuvvetlerin feda edilmesini gerekli kılacak nitelikte değildir. Dolayısıyla, kamuoyunda son umudun korunması için benim kişisel olarak askeri harekâtı yönetmem zamanı gelmemiştir. Başkomutanlığı kabul ediyorum Ben, görüşmeler ve tartışmalar ile iyice belirginleşen bu fikirleri gereği kadar değerlendiriyor ve inceliyordum. Son düşüncenin sahipleri, kuvvetli mantıki gerekçeler ileri sürüyorlardı. Komutayı üstlenmemi samimi olarak önerenlerle, gayri samimi istekte bulunanların yaygaraları derin ve kaygı verici etkiler yapmaya başladı. Benim fiilen komutayı üstlenmem, bütün Meclis’te son çare ve son önlem olarak görüldü. Meclis’in bu anlayışı, hızla Meclis dışında da yayıldı. Adeta, benim susmam, komutayı fiilen üstlenmeye can atıyor olmamam, felaketin muhakkak ve yakın olduğu fikir ve anlayışını genelleştirdi. Bunu anlar anlamaz derhal kürsüye çıktım. Efendiler, bu sözünü ettiğim durum, 4 Ağustos 1921 günü bir gizli celsede yaşanıyordu. Üyelerin hakkımda gösterdikleri sevgi ve güvene teşekkür ettikten sonra başkanlığa şöyle bir önerge verdim: ‘Türkiye Büyük Millet Meclisi Yüce Başkanlığı’na Meclis’in değerli üyelerinin genel olarak ortaya çıkan istek ve dilekleri üzerine Başkomutanlığı kabul ediyorum. Bu görevi kişisel olarak üstlenmekten elde edilecek yararları olanaklı olan en büyük hızla elde edebilmek ve ordunun maddi ve manevi kuvvetini en hızlı biçimde artırmak ve tamamlamak ve yönetimini bir kat daha sağlamlaştırmak için, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin sahip olduğu yetkiyi fiilen kullanmak koşuluyla üstleniyorum. Ömrüm boyunca milli egemenliğin en sadık bir hizmetkârı olduğumu millet gözünde bir defa daha vurgulamak için bu etkinin üç ay gibi kısa bir süreyle sınırlandırılmasını ayrıca rica ederim.’ 4 Ağustos 1921 Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal” (Emre Kongar Seçkisiyle NUTUK, Remzi Kitabevi, ss. 139141) HHH Sevgili okurlarım, yukarıdaki satırlardan da açıkça anlaşıldığı gibi, Atatürk, kendisine Tekâlifi Milliye emirlerini yayınlama yetkisi veren yasanın kabulü sırasında durumun ne kadar umutsuz göründüğünü ve Başkomutanlık yasasının nasıl “son çare” olarak kabul edildiğini çok net olarak vurguluyor. Ayrıca bu görevi yüklenmesini isteyenlerin bazılarının kötü art niyetlerini de açıkça anlatıyor. Arkası var. Güncel sıcak sorunlarla ilgili olarak: 1) Eczanelerde maske satışı derhal serbest bırakılmalıdır. 2) Af yasası, kamu vicdanını yaralamıştır. Dayatmadan vazgeçilmeli, muhalefetle işbirliği yapılmalıdır. 3) Kavala, Terkoğlu, Pehlivan, Kılınç, Ağırel, Keser, Çelik, Aygün ve benzeri durumda olanların davaları için hemen tutuksuz yargılanma kararı alınmalıdır. 4) Sokağa çıkma yasağı konulduğunda, gazetelere de, ekmek gibi su gibi, erişim sağlanmalıdır. 5 NİSAN 11 NİSAN Test, hasta ve ölüm sayılarının günlük olarak açıklanmasının rutine bindiği ve her gün açıklanan verilerle hasta va ölümlerin kanıksandığı haftaya hükümetin aldığı yanlış kararlar damga vurdu. Kötü zamanlama ile duyurulan iki günlük sokağa çıkma yasağı, virüsün bir gecede yayılma hızını katlamasına neden olduğu gerekçesiyle eleştirildi. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, bir Bilim Kurulu üyesinin hastalığa yakalandığını ve bir kişinin virüsü bulaştırdığı kişi sayısının 16 olduğunu bildirdi. Koca, “sosyal izolasyonu sağlamakta yeterince başarılı olamadıklarını” belirtti. Meclis Genel Kurulu’nda işten çıkarmanın üç ay süreyle yasaklanması için kanun teklifi hazırlandı. İlk başta sendikaların da istediği öneri heyecan yaratırken, aslında yapılmak istenenin emekçiyi açlığa mahkum etmek ve korona nedeniyle gündeme gelen ekonomik faturanın mümkün olduğunca emekçiye ödetilmesi olduğu anlaşıldı. Zira teklife göre, işten çıkarma üç ay süreyle yasaklanacak ve Cumhurbaşkanı, bu yasağı 6 aya kadar uzatabilecek. Fesih yasağı olan işveren, işçileri ücretsiz izne çıkarabilecek. Hükümet, sağlık çalışanlarına karşı yine iki yüzlü davrandı. Öncelikle söz verdiği performans ödemelerinde ayırım yaptı. Sağlıkta şiddet teklifi infaz yasa teklifinin TBMM Genel Kurulu’ndaki görüşmeleri sırasında CHP’nin “Sağlıkta Şiddet Yasa Teklifi’nin genel kurul gündemine alınması” AKP’nin oylarıyla reddedilirken, AKP ve MHP grupları bir gün sonra aynı teklifle geldi. Teklifin İnfaz Yasası’na eklenmesi önerildi. İnfaz indirim paketine göre, daha önce 18 ay hapis cezası aldığında cezaevine girmeyen gazeteci veya ifade özgürlüğünü kullanan yurttaşların artık bu cezanın yüzde 40’ını ceza infaz kurumunda geçirmek zorunda kalacağı ortaya çıktı. ABD Başkanı Donald Trump, Dünya Sağlık Örgütü’nü (DSÖ) hedef aldı. Trump, DSÖ’yü salgın sırasında “Çin odaklı” bir çizgi izlemekle eleştirdi. Önce bir basın brifinginde ABD’nin DSÖ’ye mali katkısını askıya alacağını açıkladı. Daha sonra açıklamasını değiştirerek, “Meseleyi inceleyeceğiz” dedi. BM’den ise “Salgın sona erdiğinde 7.8 milyarlık dünya nüfusunun yarısından fazlası yoksulluk içinde yaşıyor olabilir” açıklaması geldi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle