25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 31 MART 2020 SALI EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN KÜLTÜR Evde KAL, kitap OKU ONLINE MÜZAYEDEDE KORONA günlerinde evde kalmayı fırsata çevirip kitap okumaya sığınabilir miyiz? İnternetten kitap sipariş edip büyülü dünyalara yelken açabilirsiniz, TV tartışmalarıyla nereye kadar! Kırmızı Kedi Yayınevi Sahibi Haluk Hepkon’la kitap dünyasını ne yazık ki yüz yüze gelemeden konuştuk. YAZGÜLÜ ALDOĞAN “SESI kısılmak istenen yazarlara kucak açan, tehditlere ve her türden zorbalığa rağmen yayıncılıktan ödün vermeyen bir yayınevine ihtiyaç var. Bu ihtiyaç Kırmızı Kedi’nin var olma nedenidir.” Biz biraz kitap okumayı unutmuş, ya da ihmal etmiş miydik? Korona krizine girmeden önce, halkımızın kitap okuma alışkanlığı ve sıklığı neydi? Siz, sadece yayıncı değilsiniz, aynı zamanda mağazalarınızla, internet satışlarınızla büyük de bir dağıtımcı ve satıcısınız. Türk insanı, yılda ortalama kaç kitap okuyordu, kaç kitap satın alıyordu desem? Tabii kastettiğim kitaplar içinde okul ve test kitapları yok! Türkiye’de kitap okuma alışkanlığı ne yazık ki çok iyi değil. 2020 yılının ilk iki ayında 65 bin civarında bandrol alınmış. Edebiyat, araştırmainceleme ve çocuk yayıncılığı alanlarına kültür yayıncılığı deniyor. Alınan bandrollerin 34 bini bu alana ait. Geçen senelere göre artış var ama bu rakamlar dünyanın diğer ülkeleriyle karşılaştırıldığında çok yetersiz. Son yıllarda dünya çapında süren kültürsüzleşme dalgası yayımlanan kitapların niteliğini iyice düşürdü. Öte yandan çok sayıda basılıp adeta bedava dağıtılan dini kitapların bu sayılardaki oranını bilemiyoruz. Belki de bu soruya “durum çok parlak değil” demek en doğrusu. Bir tür cahil cesareti n Gelelim koroa günlerinde kitap okumaya. Evde sıkılıyoruz ve kitap okumaya hazırız. Nasıl kitap alabilirim? Korona salgınının ardından yayınevindeki arkadaşlarımızdan çalışmalarına evden devam etmelerini istedik. Kitabevlerimizi geçici süre kapattık. Kitapseverlere şimdilik kirmizikedi.com adresinden ve diğer kitap satış sitelerinden hizmet veriyoruz. n Kriz sonrası için muhtemel projeksiyonlarınız vardır, neler? Krizden sonra hayat devam edecek. Şu an üç yazarımız maalesef cezaevinde. Onların bu süreci sağlıklı bir biçimde atlatmalarını ve özgürlüklerine kavuşarak üretmeye devam etmelerini istiyoruz. Şu anda iki dergi çıkarıyoruz. “Yeni Deniz Mecmuası” ve Çin Uluslararası Radyosu (CRI) ile birlikte çıkar CAN EROK/ DHA Haluk Hepkon tığımız “Modern İpek Yolu”. Bu dergilerle ilgili yeni projelerimiz var. Özenle hazırladığımız bir klasikler proje Üç yazarımız karak daha iyi yazmaya cezaevinde. Bu süreci sağlıklı ve daha çok okumaya çalışır. Kültür dergilerinin olmadığı ya da çok az oldu miz var. Duyurularına baş bir biçimde ğu bir ortamda maalesef ladık bile. Kitabevi sayımızı hızla artırmayı planlıyoruz. n Bu kadar az kitap oku yan bir toplumda nasıl olu atlatmalarını ve yayınevlerine yeni yazar özgürlüklerine ve şairleri eğitme ve geliştirme misyonu yüklen kavuşarak mek isteniyor. Eh, bu da yor da bu kadar çok yazar üretmeye çok mümkün değil. ve bu kadar çok kitap basılabiliyor? Örneğin şiir kitapları... Sorsanız herkes şair ve şiir sever. Şiir kitap devam etmelerini istiyoruz. n Sadece kitap yazarak yaşayabilen, kitaplarının geliriyle yaşayabilen yazar sayısı ne ları en az satılan kitaptır. dir? Bilinen birkaç yaza Bu giderek artan kültür rın dışında kimler var, süzleşme ile ilgili. İnsanlar yazmanın 10 mu, 20 yazar olabilir mi? O zaman bir meleke olduğunu ve disiplinli ça yazarlık ikinci bir iş mi olabiliyor an lışmayla geliştirilebileceği gerçeğinin cak? Bu, yazılan kitaplar için de bir üzerinden atlamayı tercih ediyor. Bir nitelik düşüklüğü demek midir? tür cahil cesareti. Yazar ya da şair ol Türkiye gibi çok az kitap okunan bir manın, bu alanda ciddiye alınmanın yo ülkede kalemiyle hayatını kazanmak lu yıllarca okumak ve inatla yazmak her babayiğidin harcı değil. Çok oku tan geçiyor. Aslında şöyle olması gere nan yazarlara bakıldığında hemen hep kir. İnsanlar okur, arkasından yazar, si çalışkan ve öz disipline sahip; en bunu bir dergiye gönderir, oradan aldı azından ben öyle görüyorum. Ben dü ğı olumlu ya da olumsuz tepkilere ba zenli çalışmanın yapılan işin niteliğini artıracağına inanıyorum. n Kırmızı Kedi olarak işe önce ya yıneviyle başladınız. Ama iki yıl sonra kitap basmanın yeterli olmadığını görüp kitapçı açmaya başladınız. Kitabı siz satmadığınız sürece bu iş yürümüyor galiba? Türkiye’de yayıncılık sektörü büyük zorluklarla mücadele ediyor. Bir yayınevinin bugünkü koşullarda ayakta kalması çok ama çok zor. Eğer hakikaten uzun yıllar faaliyet göstermek istiyorsanız bir şekilde dağıtım sorununuzu çözmeniz ve okurla buluşmanız lazım. Kırmızı Kedi olarak bunu erken fark ettik ve bu alanda ciddi bir faaliyet yürüttük. Korona salgını öncesi bu sene 30 kitabevine ulaşma hedefimiz vardı. Umarım ülkemiz bu salgından en az yarayla kurtulur, bizler de hedeflerimize ulaşabiliriz. Okur aradığını bulabilmeli n Kitapçılarınızda sadece sizin bastığınız değil, başka yayıncıların da kitaplarını bulmak mümkün. Zaten bir kitapçının, okuru ve müşterisine hizmet sunmasında kriter bu olmalı herhalde? Türk yayıncılığının en büyük sorunlarından biri de hiç kuşkusuz her sektörde olduğu gibi tekelleşme eğilimi. Çok iyi kitaplar yayımlayabilirsiniz ama kitabevlerinin raflarına çıkamıyorsanız, geçmiş olsun. Eğer kitap yayımlıyorsanız, doğru kitabı bulmak kadar onu tanıtmak ve raflara çıkarmak da sizin göreviniz. Bu işin sancısını geçmişte çok çekmiş bir yayınevi olarak kitabevlerimizde bütün kitaplara yer vermeyi çok önemsiyoruz. Kitabevlerinde okur adına karar vermeyi doğru bulmuyoruz. Okur, Kırmızı Kedi kitabevlerine geldiğinde ya da internet satış sitesine girdiğinde her kitabı bulabilmeli. Neyi okuyup neyi okumayacağına, hangi yayınevinin hangi kitabını tercih edeceğine okur kendi karar verir. DEVAM EDECEK; YARIN: ÇOK SATAN LISTELERINE GÜVENMELI MI? Bakanlıktan N. B. Ceylan’a büyük destek PENCERELERDEN SOKAĞA UMUT YANSIYACAK İstanbul Modern, sanatı evden çıkmadan deneyimleyebilmeniz için çocukları aileleriyle birlikte keyifli bir etkinliğe çağırıyor. İngiltere’de başlayan gökkuşağı çizip pencereye asma etkinliğini Türkiye’de İstanbul Modern başlatıyor. Müze, çocukları Sarkis’in “Gökkuşak” adlı yapıtından ilham alarak kendi gökkuşağını çizip evlerinin penceresine yapıştırmaya davet ediyor. Çocuklar gökkuşağı resimleriyle doğanın bir mucizesini sokağa taşıyarak görenlere ümit veriyor. İstanbul Modern, ailelerden gelen fotoğrafları müzenin internet sitesi ve sosyal medya hesaplarından paylaşıyor. Etkinlikle hepimizin evlere kapandığı bugünlerde, sokağa yansıyacak gökkuşağı resimleri aracılığıyla umut aşılanması amaçlanıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı, geçen yıl yasalaşan yeni sinema kanununun ardından ilk çekim sonrası ve ortak yapım desteklerini verdi. Bakanlık, sinema sektörüne 30 proje için 23 milyon 175 bin lira destek sağladı. Bakanlıktan yapılan yazılı açıklamada, ilk “Uzun Metrajlı Kurgu Film Yapım”, “Uzun Metrajlı Sinema Film Yapım”, “Çekim Sonrası” ile “Ortak Yapım” türündeki 257 proje, sinema sektör temsilcilerinden oluşan 8 kişilik destekleme kurulunca değerlendirildi. Destekleme kurulunca yapılan değerlendirme toplantısında, 9 ilk uzun metrajlı kurgu film yapım projesine 6 milyon 250 bin lira, 16 uzun metrajlı sinema film yapım projesine 15 milyon 650 bin lira, 4 çekim sonrası projesine 775 bin lira ve 1 ortak yapım projesine de 500 bin lira destek sağlandı. Yönetmen Nuri Bilge Ceylan’ın “Kuru Otlar Üstüne” isimli yeni projesine 2 milyon lira verildi. Yönetmen Reha Erdem’in “Neandria”, Özcan Alper’in “Karanlık Gece”, Gözde Kural’ın “Nacva”, Erkan Tahhuşoğlu’nun “Döngü” filmleri de desteklenen filmler arasında yer aldı. Taşplak Senfonisi’nden destek şarkısı Taşplak Senfoni Orkestrası, ‘Yarının Şarkısı’nı sağlık çalışanları, bilim insanları ve tüm emekçiler için seslendirdi. Taşplak Senfonisi, sözleri Tülay German’an ve müziği Erdem Buri’ye ait olan ‘Yarının Şarkısı’ isimli eserini seslendirdi. OT dergisi işbirliğiyle hazırlanan şarkı, “sağlık çalışanlarına, bilim insanlarına ve çalışmak zorunda olan emekçiler”e adandı. Taşplak Senfonisi penformansı resmi sosyal medya yasaklarından paylaştı. ‘Evde Kal’ etkinlikleri... Küresel bir salgınla mücadele ettiğimiz bugünlerde İş Sanat, Facebook, YouTube, Twitter ve Instagram IGTV üzerinden #işsanatlaevdekal etiketiyle yerli ve yabancı sanatçıların hazırladığı video içerikleri sanatseverlere sunuyor. Dünyanın dört bir yanından sanatçıların İş Sanat için oluşturduğu özel paylaşımlar da bu serinin içinde yer alıyor. Geçen sezon İş Sanat’ta konser veren İtalyan barok topluluğu L’arpeggiata üyelerinin İtalya’nın çeşitli kentlerinde evlerinde kaydettikleri videolar ve bu sezon İş Sanat’ta Europa Galante ile konser veren keman sanatçısı Fa bio Biondi’nin hazırladığı kayıtlar, müziğin birleştirici gücünün en güzel örnekleri arasında yerini aldı. Bir İş Sanat klasiği haline gelen şiir ve hikâye dinletilerinin ünlü isimleri Tilbe Saran, Metin Belgin, Bülent Emin Yarar ve Hakan Gerçek tarafından “İş Sanat’la Evde Kal” yayınları için özel olarak edebiyatımızın ustalarının unutulmaz eserlerinden bölümler seslendiriliyor. Kuruluşundan bu yana Kibele Sanat Galerisi’ne konuk olan sanatçıların çalışmalarından yapılan seçkiler de İş Sanat’ın sosyal medya hesaplarından paylaşılıyor. Türkiye İş Bankası’nın çocuklara özel dijital platformu Kumbara der gisi ise çocukları kitap okumaya, eğlenceli etkinliklerle kaliteli zaman geçirmeye ve geçmiş sezonda İş Sanat’ta sahnelenen çocuk oyunlarını www.kumbaradergisi.com adresi üzerinden izlemeye davet ediyor. İş Sanat’la Evde Kal kapsamında sanatçılarının izin verdiği konser kayıtlarının tamamı ise İş Sanat’ın YouTube kanalından izleyicilerle paylaşılıyor. Bu paylaşımların ilki “Neşet Ertaş’a Senfonik Saygı Duruşu” konseri oldu. Konser kayıtları önümüzdeki günlerde piyanist besteci Sabri Tuluğ Tırpan’ın ilki gösterimini İş Sanat’ta gerçekleştirdiği Mavi Sürgün adlı konseriyle devam edecek. Akyavaş’ın yapıtına 467 bin TL Artam Antik AŞ tarafından düzenlenen “339” numaralı internet müzayedesinde ünlü ressamların eserleri, sanatseverlerin beğenisine sunuldu. Aralarında Abidin Dino, Burhan Doğançay, Devrim Erbil, Fikret Mualla, Avni Ar baş, Nuri İyem, Mehmet Gün, Erol Akyavaş, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Selim Turan, Burhan Uygur, Mübin Orhon, Neşe Erdok, Orhan Peker ve Ergin İnan’ın bulunduğu birçok ressamın toplam 139 adet tablosu müzayedede yer aldı. Müzayede sonucunda en yüksek fiyattan alıcı bulan eser, ressam ve mimar Erol Akyavaş’ın “Göreme” adlı eseri oldu. Tuval üzerine 105’e 165 cm ölçülerinde olan yağlı boya eser, 467 bin liraya satıldı. Empresyonist akımın Türkiye’deki sanatçılarından aynı zamanda Türk resim tarihinin büyük ustalarından biri olarak gösterilen Hikmet Onat’ın 1952 tarihli peyzaj eseri de 238 bin liradan satışa çıkarak, 300 bin liradan alıcı buldu. l AA Yüz yüze eğitimde sevgi paylaşımı 2017 Haziran ayından bu yana ders vermekten emekli ettim kendimi. 1966’dan başlayarak ABD’de olduğum 196970 dönemi dışında hiç ara vermeden tam 50 yıl boyunca her ders döneminde sınıfa girmişim. Önce İngilizce öğretmeni, hemen ardından da tiyatro ve İngiliz edebiyatı hocası olarak, İstanbul ve Ankara’da, ortaöğretim sınıflarından doktora sınıflarına dek binlerce öğrenciyle yüz yüze ve göz göze iletişim kurmuşum. Bu yönde oluşan enerji, bir öğretmenin “bilgi ve beceri” aktarma görevinden çok daha dramatik bir yoğunluk içerir. Ders yılı boyunca öğrencileriniz yaşamınızın vazgeçilmez bir parçası olur, siz de onların… En güzeli, onlara “öğretirken” bir yandan da onlardan “öğrenir”siniz. Dahası, aranızda kurulan bağ “bilgi” paylaşımını aşar, “sevgi” paylaşımına dönüşür. Sınıfta yapılan eğitim, hem öğrenciler hem de öğreticiler açısından vazgeçilmez bir “toplumsal olgu” niteliği taşır. Bilgi ve sevgi alışverişi 50 yıl boyunca yaşadığım bilgi ve sevgi alışverişinden çok kazançlı çıktığımı söyleyebilirim. Emekliliğimin ayırdına hiç varamadım. Koronavirüs dünyayı sarana dek –ilerlemiş yaşıma karşın birçok üniversite ve kültür sanat kuruluşu tarafından konferans, panel, sempozyum gibi akademik etkinliklerde sürekli olarak görevlendirildim. Birkaç yıl önce Çankaya Üniversitesi’nde katıldığım bir konferansta, fen bilimci olan FenEdebiyat Fakültesi Dekanı’nın yıllar önce ODTÜ’de bir tiyatro dersinde öğrencim olduğunu anımsatması beni çok şaşırtmış, bir o kadar da sevindirmişti. (Son yıllarda eski öğrencilerim arasında rektör yardımcısı ve dekan/dekan yardımcısı/bölüm başkanı olanların sayısının epeyce arttığını söyleyerek övüneyim). Bir zamanlar öğrencilerim olan meslektaşlarımla ilişkilerim hemen hemen hiç kesintiye uğramadı diyebilirim. Türkiye’nin her yanında, çeşitli alanlarda hizmet veren öğrencilerimle de karşılaştıkça ya da onlar eposta, telefon, yazı aracılığıyla iletişim kurdukça sevgi alışverişimizi tazeliyoruz. Bilgiyi aktarırken insan sıcaklığını da korumak Koronavirüs salgını nedeniyle evlerimize kapandığımız şu günlerde, öğretmen ve öğretim üyesi olarak çalışan bini aşkın eski öğrencim “uzaktan” (“online”) eğitimin uygulayıcıları oldu. Onların yerinde olmadığıma seviniyorum. Her sabah öğrencilere farklı görünmek için farklı küpe ve yüzükler takmak, farklı renklerde giyinmek, dersleri daha öncekilerden farklı şakalarla süslemek, gerektiğinde söz ve davranış düzeyinde şaşırtıcı işlere girişmek, bir tarihi ya da ismi ya da bir sözcüğün anlamını unutunca öğrencilerden yardım istemek gibi, “bilgi”yi aktarırken insan sıcaklığını da korumaya adanmış biri olarak, göz göze gelemediğim, soluğunu duymadığım bir öğrenci kitlesi karşısında ne yapardım bilemiyorum. Yüz yüze eğitim toplumsal dinamiğin vazgeçilmez parçasıdır “Uzaktan” (“online”) eğitimin, gerekli/ zorunlu koşullarda büyük yarar sağlayan bir sistem olduğunu çok uzun yıllardır biliyoruz. Yine de “eğitim” denince odalarına kapanıp “yalnızlaşmış” gençlerin, karşılarındaki cansız “monitör” içindeki öğretmenin ses ve görüntüsüyle baş başa geçireceği saatlerin sağlıklı bir eğitim süreci oluşturmayacağı da bir gerçek... Dileğim bu geçici sürecin sürekli bir “eğitim sistemi”ne dönüşmeden noktalanması. Bilgi ve becerilerini bir de bu zorunlu koşullarda sınayan öğretmenlerimize kolay gelsin. Okullar, öğretmenler ve öğrenciler, insanlar arasında enerji alışverişini sağladıkları için toplumsal dinamiğin vazgeçilmez bir parçasıdır. Toplum sağlığı açısından öyle de kalmalıdır. Odabaşı yaşamını yitirdi Oyuncu, yönetmen, oyun yazarı ve senarist Nurtekin Odabaşı 82 yaşında hayatını kaybetti. Oyuncu Levent Niş, Odabaşı’nın ölümünü sosyal medya hesabından şu sözlerle duyurdu: “Değerli büyüğümüz, ağabeyimiz, sanatçı Nurtekin Odabaşı’nı kaybettik. Yıllardır anılarınla yaşıyoruz. Yolun açık olsun.” 1938 yılında Ankara’da doğan Nurtekin Odabaşı, H.Ü. Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’nü bitirdi. 1955 yılında Devlet Tiyatrosu Çocuk Bölümü’nde “Pollyanna” oyunuyla sahnene çıktı. Daha sonra Ankara Devlet Tiyatrosu’nda çok sayıda oyunda rol aldı, oyunlar yazdı ve yönetti. Bir dönem İstanbul Şehir Tiyatroları’nda da konuk oyuncu olan Odabaşı, 1960’lı yıllardan itibaren sinemada çeşitli filmlerde rol aldı, film ve televizyon dizileri için senaryolar yazdı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle